Sevgili okuyucularım, 24 Eylül 2024 tarihinde “Yargılama Yerine Farkındalık Vermek” başlıklı yazımı paylaşmıştım.
Bugün ise pek çok insanın zaman zaman fark etmeden düştüğü bir hatadan; bir davranışın yanlışlığını dile getirirken yargılayıcı ve eleştirel tutum takınmaktan söz edeceğim. O yazımda da değinmiştim; yargılama, “kibir” de içerir. Çünkü yargılama insanın her zaman kendini üstün görerek karşısındakini küçümsemesinin sonucudur. Kibir sevgisizliği gösterir. Kibirli insan ne kendini sevdirebilir ne de başkasını sevebilir. Sadece anlık menfaatleri için seviyormuş gibi görünür. Düşünün, sizi sürekli yargılayan bir insanı nasıl sevebilirsiniz? Çünkü o etrafına pozitif enerji vermez, hep negatif enerji yayar. İnsan çok yargılıyorsa aslında kendindeki eksikliklerdendir.
Sevgili okuyucularım, bu yazıyı okurken önce kendinize şu soruyu sormalısınız: Birisinin yanlışını dile getirirken hangi sözcükleri kullanıyorum, sözlerim amacını aşıp karşımdakini yargılamaya mı dönüşüyor? Bunlarla yüzleştiğiniz zaman bir yükünüzden kurtulmuş olursunuz. En büyük yükünüz, yargılamak ve kibirdir.
Çoğu insan, bir başkasının yanlışını söylemek istediğinde aslında onu yargıladığının farkında olmaz. Bazıları, “Yargılamıyorum, sadece gerçekleri söylüyorum,” dese de kullandığı sözcükler bunun tam aksini anlatır. Önemli olan karşınızdakini rencide etmeden, küçümsemeden, alay etmeden, kırmadan yanlış yaptığını dile getirmenizdir. Bu aranızdaki sevgiyi ve güveni sağlamlaştırır.
Bu konuya daha derin bakmak için birkaç örnek ile anlatmak istiyorum.
Bir ülkeyi yönetenlerin, ülke yönetiminde yaptıkları yanlışları dile getirirken doğdukları yer, büyüdükleri semt, yetiştikleri aile ve aldıkları eğitimi işin içine katarak olumsuz konuştuğunuzda onları doğrudan yargılamış olursunuz. Bir liderin ülkesini yönetirken yaptığı yanlışları söylemek başka, özel yaşamıyla ilgili yorum yapmak başkadır. Yanlışı söylemek nasıl olur? Yönetenler, ülkenin ekonomisi ve diğer konularda yanlış bir politika izliyorsa sadece bu yanlışları dile getirerek olur, doğru politikalar üretilmesine katkı sağlayacak fikirler ortaya koyarak olur.
Günlük yaşantıdaki iletişimlerden de örnek vereyim. Diyelim ki bir arkadaşınız düzenli beslenmiyor ve buna üzülüyorsunuz. Arkadaşınıza, “Sağlıklı beslenme hakkında hiçbir şey bilmiyorsun, kendini eğitmemişsin,” dediğinizde bu, yargılama oluyor. Siz, ondan üstün olduğunuzu söylüyorsunuz. Bunun yerine, “Kendine bir iyilik yap ve beslenmene dikkat et. Vücudunun sağlıklı gıdalara ihtiyacı olduğunu sen de biliyorsun. Benim için önemlisin,” dediğinizde yaptığının yanlışlığını anlatmış oluyorsunuz.
Hiç kitap okumayan, sürekli bilgisayarda oyun oynayarak zamanını boşa geçiren ya da bir konuda bilgisi olmayan bir insanı hiç kitap okumadığı için aylak veya cahil diye etiketlemeniz onu yargılamaktan başka bir şey değildir. Ona, davranışının yanlışlığını göstermek istiyorsanız seçeceğiniz sözler bunlar olmamalı. Aksine o kişiye bilgisayarda oyun oynamanın kendisine bir şey kazandırmayacağını ama kitap okuyarak kendi hayatında bazı şeyleri değiştirebileceğini anlatabilirsiniz.
Diğer taraftan bazı insanlar, yaptığı yanlışı söylediğinizde kendisini yargıladığınızı düşünebilir. İşte burada ince bir çizgi vardır. Bu onların dünyayı algılayış biçimiyle ilgilidir, değiştirmeniz zordur. Örneğin, içinde bulunduğunuz aracın sürücüsünü, trafik kurallarına uymadığı için uyardığınızda “Çok biliyorsan sen kullan,” diyorsa sözlerinizi yargılama olarak algılamıştır. Buna karşın siz sürücüyü uyarırken “Ehliyetini nereden aldın, trafik kurallarından haberin yok, eğitimin nedir?” demeyi seçmişseniz, bu sözler direkt yargıya girer.
Herhangi bir konu hakkında; diyelim ki bir sanat eseri, bir ülkenin kültürü ya da bilimsel bir gelişme ile ilgili konuşan birinin konuya hâkim olmadığını ya da yanlış bilgi verdiğini fark ettiğinizde “Sen de hiçbir şey bilmeden konuşuyorsun”, “Gidip gördün mü ki?” ya da “Araştırmadan anlatıyorsun,” gibi cümleler kurarsanız yargılamış, küçümsemiş olursunuz. Bunun yerine, “Bu konuda şöyle de bir bilgi var”, “Şu ülke kültürü hakkında bu da söylenebilir” veya “Bunları da araştırmak gerek,” diyerek yanlışına dikkat çekebilirsiniz. Niyetiniz gerçekten karşınızdakinin yanlış davranışı söylemekse kibri devreye sokmazsınız.
İnsanların yanlışlarını söylerken ırkı, dini, dili, ülkesi, ailesi, eğitimleri, fiziksel özellikleri, yetenekleri ve alışkanlıkları üzerinden bir değerlendirme ile konuşursanız kibre kapılıp yargılamış olursunuz. Oysa insan bunların hiçbirini seçemiyor. Ne dilini ne yaşadığı ülkeyi ne de ailesini.
Yaşadığım bir örnekten bahsedeyim. Bir arkadaşım internet üzerinden Kars’tan alışveriş yapmış fakat aldığı ürün istediği gibi çıkmamış. Hemen başladı satıcıyı yargılamaya. İşte, “Kars’tan insan mı çıkar?”,” Ne olacak, kendini eğitmemiş” ve daha neler neler. Burada yaptığı şey, doğrudan yargılamak! Bir ürüne bakıp bütün bir şehri, orada doğanları, yaşayanları yargılamak, küçümsemek, kötü görmek… Hâlbuki yapması gereken belli; bunu kendisine de söyledim. “Yanlış ürün geldi ise telefonla arayıp satıcıya yanlış yaptığını söylersin. Ürünü iade eder ve yenisini göndermesini rica edersin,” dedim.
Yargılamak ile yanlış olanı söylemek arasında ince ama bir o kadar da kalın bir çizgi var.
İş yerinde veya apartmanınızda yüzünüze kapı kapatan insana “Görgüsüz,” derseniz yargılamış “Lütfen suratıma kapıyı kapatma,” derseniz yanlışını söylemiş olursunuz.
Birine borç olarak verdiğiniz parayı geri alamadığınızda o kişiye “Ahlaksız,” derseniz yargılamış “Zor anında destek oldum ama geri ödemeyerek beni zora soktun. Bu nedenle bir daha sana borç vermem,” dediğinizde yanlışını söylemiş olursunuz.
Dedikodu yapan bir arkadaşınız hakkında “Kendini geliştirmemiş, penceresi dar,” dediğinizde yargılamış “Dedikodu kimseye bir şey kazandırmaz, karma yaratır, yapana zarar verir” dediğinizde yanlışı söylemiş olursunuz. Bu arada sizin arkanızdan konuşan birine de yine yargılamadan “Lütfen arkamdan konuşma, hatam varsa yüzüm söyle,” diyebilirsiniz.
Yaşamın her alanında insanlarla iletişim kurmak zorundayız. İster ailemizle, arkadaşlarımızla, iş arkadaşlarımızla ister yabancılarla olsun, iletişim kurduğumuz insanlarla anlaşmak, uyum sağlamak ve iş birliği yapmak isteriz ancak bazen iletişim kurduğumuz insanlarla aramızda sorunlar çıkar. Bu sorunların birçoğunun kaynağı ise dinlemeden yargılamaktır.
Yaptığı bir işte fatura vermeyen insanı hırsız olarak yargılamak yerine önce neden fatura vermediğini sormak gerekir. Makul bir yanıtı yoksa ve vermek istemiyorsa o zaman bir daha kendisinden alışveriş yapmasınız hatta ilgili yerlere şikâyet de edebilirsiniz ama hırsızlıkla suçlamak yanlış olur.
İş yerinde bir arkadaşınız size yanlış yaptığında gerekçesi hakkında onu tam dinlemeden küçümseyecek sözler söylemek sadece size zarar verir.
İnsanları yargılamak sadece bireysel ilişkileri değil, toplumsal ilişkileri de etkiler. Farklı kültürlerden, inançlardan, görüşlerden veya yaşam tarzlarından olan insanları dışlamaya, ayrımcılık yapmaya veya nefrete neden olabilir ve toplumda kutuplaşma gibi sorunların ortaya çıkmasına yol açabilir.
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.