KALP GÖZÜNÜZ AÇIK OLSUN

Sevgili okuyucularım, bugün ki paylaşım Sevgili Ufuk DEMİRYOL’un yazdığı yazıyı paylaşmak istedim.

Sevgi, genelde “Yaşama kalp gözüyle bakmak” diye ifade edilir. Yaşama kalp gözüyle bakmakla dünya gözüyle bakmak insanları çok farklı yerlere götürür. Yaşama dünya gözüyle baktığınız zaman dünyanız darlaşır. Dünyasal değerler önem kazanır, bakış açınızı daraltır. Mala, mülke, paraya, pula, şana, şöhrete odaklanırsınız; nefsinizi ve egonuzu ön plana alırsınız. “Nasıl gelirse gelsin, ama benim olsun” fikri insanı haktan, hukuktan, adaletten uzaklaştırır. Sahip olma arzusu açgözlü ve doyumsuz yapar. Vermek, sevmek, paylaşmak önemini kaybeder, biriktirmek amaç haline gelir. Biriktirmeye odaklanan insan her verdiği şeyi kayıp olarak görür. Biriktirme arzusu insanı hasisleştirir, her akşam paralarını sayan Molier’in Cimrisi gibi yapar. Sahip olmak bu denli önem kazanınca insanın önemi kalmaz. Ünlü filozof, görüş adamı Rahmetli Cemil Meriç: “İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni eşyaların sevilmeleri, insanların kullanılmasıdır” der.

Yaşama kalp gözüyle baktığınız zaman ufkunuz açılır, dünyanız genişler. Dünyasal değerler gözünüzde önemini yitirmez ama her şey gerçek yönüyle görünür.

Kalp gözü açık olan insanın içi sevgi doludur. Şefkati, merhameti boldur. Zihni, ruhu, yolu aydınlıktır. Kavgası, gürültüsü, çekişmesi yoktur. Cömertlik doğal yaşam tarzıdır. Kin, kıskançlık, küslük ona göre değildir. Bağışlamak, barışmak, yakınlaşmak, dost olmak, sevmek, saymak onun ana kurallarıdır. Canlı, cansız tüm varlıklar için iyi şeyler düşünür, korur, gelişmeleri, daha iyi olmaları için çalışır. Muhtaçların dostudur, ihtiyaçlarını kalp gözüyle görür, acılarını kalpten gelen hizmetlerle dindirir, dertlerine deva bulur, yaralarına merhem olur. İşi hayırdır, hizmettir, ilgidir, sevgidir. Kalp gözünüz açık olsun.

Kaynak Ufuk DEMİRYOL

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

HERKESİ AYNI TERAZİYE KOYARSANIZ ADALET OLMAZ.

Değer görme, günümüz dünyasında çocukluk yaşlarında başlayıp yaşam boyunca devam eden bir durumdur. Öncelikle aile çocuğa değer gösterir, çocuk da değeri ilk olarak aileden görecektir. Tabii ki değer görme ve göstermede sevginin olması en önemli etkendir. Bazı aileler, çocuklarına maddi imkânlar sağlayarak bu değeri gösterirler. Aslında değer kavramı, bundan ziyade ailenin çocukla sevgi ile iletişim halinde olması ve onun bütün fikirlerine değer verip onu saygı ile dinlemesinden geçer. Değer, ailenin çocuğuna şefkatini tam olarak akıtmasıdır. Eğer çocuk aileden değer görmemişse kendine nasıl değer vereceğini bilmediği için başkalarına nasıl değer vereceğini bilmekte de gelecekte sorun yaşıyor. Çünkü değer kavramının ne olduğunu bilmediği için sanıyor ki iki güzel söz söylediği zaman karşısındakine değer vermiş olacak. Tabii ki değer kavramı herkese göre değişir fakat bu yazımda her zamanki gibi kendi düşüncelerimi dile getiriyorum. “Değer verme ve görme, ailede başlar.” demiştim. Bazı aileler çocuklarına maddi yönden imkânlar sunup değer verdiklerini sanırlar fakat aslında bir gün dahi o çocukla iletişim kurmamışlardır. Onunla bir arkadaş olarak zaman geçirmemiş, üstelik diğer çocuklarla arasında ayrım yapmış ya da çocuğu diğerlerine karşı ezik hissettirmiş ve bütün sorumluluğu ona vermişse bu durum gelecekte kardeşler arasında sorunlara neden oluyor. Çünkü kardeşlerden biri diğerlerinin sorumluluğunu üstleniyor. Sürekli sorumlu hisseden insan da kendini değerli hissedemez. Yine aile tarafından gelen sürekli bir eleştiri, yargılama ve olumsuz kelime kullanımları, çocuğun kendi değerini bilmeden büyümesine neden oluyor. Durum böyle olunca da kendisine ne zaman bir başkası tarafından değer verilse o zaman da o kişiye farklı davranmaya başlıyor. Hayatında hiç değer görmediği için değer veren insana kendince şüphelerle yaklaşıyor ya da artık kendi değerinin farkına varıp başkalarının da kendisine değer vereceğini zannediyor. Değer görüyor ama karşı tarafa o değeri vermiyor, veremiyor. Çünkü kendi o “değer” kavramını bilmiyor. Karşısındakine iki üç güzel söz söyleyerek değer verdiğini sanıyor. Bir başka ihtimal de değer görmeye aç olduğu için, karşısındakinden değer görüyorsa bu sefer de maalesef onu ihtiyacı olduğu zaman kullanıyor. Susamış bir insanı düşünün; nasıl ki suyu bulunca hemen ağzına diker, işte değere, daha doğrusu sevgiye aç insanlar da değer gördüklerinde bunu aynı şekilde kullanırlar. Fakat bakıyoruz ki değer verdiğiniz kişi size değer vermiyor, bu sefer ne yapıyorsunuz; kendinizi çekiyorsunuz. Çünkü insanın kendine ait bir öz değer farkındalığı varsa bütün canlılara da değer verir.

Şimdi bunu birkaç bölümde anlatmak istiyorum. Ailesinden değer görmeyen kişilere kısa bir şekilde değindik. Bugün bahsedeceğim asıl konu ise size değer veren kişilerle değer vermeyen kişileri aynı teraziye koymamanız. Bunu yaparsanız hem terazinin dengesi bozulur hem de adil olmaz. Bunu yine yaşanmış örneklerle anlatacağım. Yukarıda bir şeyden bahsettim: Bütün canlılara değer vermek. Günümüzde herkes yaşadığı ülkede değer görmek ister. Kimden bekliyor bu değeri? Tabii ki o ülkeyi yöneten yöneticilerden, ailesinden, çalıştığı iş ortamından, arkadaşlarından, komşusundan diye liste uzar gider. İnsan bunca değeri bekliyor ama kendisine sormalı. Önce kendisine sonra etrafındaki insanlara ne kadar değer veriyor? Yoksa sadece ihtiyacı karşılandığı zaman mı değer veriyor? Çünkü çoğu insan ihtiyaçları olduğu zaman ortaya çıkıyor ve sadece istekleri karşıladığı zaman o kişiye değer vermiş oluyor. Bu, değer değil bence; ihtiyacına göre değer vermek.

Ayrıca değer vermek ile beklenti arasında çok ince bir çizgi vardır. Bunu lütfen karıştırmayın. İnsanlar genellikle, “Ama sen de beklenti içindesin!” derler.

“Yaşanmış örneklerle anlatacağım.” demişken kendimden bir örnekle yola çıkayım. Bir seyahate gideceğim zaman bir arkadaşım bana “iyi yolculuklar” diliyor. Döndükten sonra da yolculuğumun nasıl geçtiğini soruyor. Kısacası; yaşadıklarımı paylaşıyor. İşte bu değer vermektir. Burada bir beklenti yok. Çünkü o size değer veriyor, zamanını veriyor ve iyi dileklerde bulunuyor. Bir emek veriyor. Değer verdiğin için de emek vermiş oluyor. Diğer bir arkadaşınız ise hiçbir şekilde sormuyor fakat yine de size değer verdiğini söylüyor. İnsanlar neye bakarlar? Davranışlara. Sevgiyi de ve değeri de davranışlar gösterir.  Sadece kelimelerin içinde işte seni seviyorum ya da değer veriyorum demekle ile olmaz. Aynı şekilde, zor zamanınızda yanında olan kişi ile olmayan kişiyi aynı teraziye koyarsanız o zaman adalet kavramını tekrar gözden geçirmenizde yarar var demektir.

Değer vermek, aslında bir emektir. Düşünün; emek verilen her şey sevgiden kaynaklanıyor. O kişiye değer verdiğiniz için onun doğum gününe özel bir pasta yapıyorsunuz ve gönderiyorsunuz. Pasta o kişiye gidiyor. Kişi pastayı yiyor ama size “Pasta geldi!” demek için bir telefon bile açmıyor. Sonra yine siz arıyorsunuz onu. Aslında şimdi bazılarımız şunu söyleyecek: “Zaten içinden gelerek yapmışsın, beklentin olmayacak.” Tabii ki içimizden geldiği için yapıyoruz fakat o kişi değer bilmiş olsa karşı tarafa bir teşekkür telefonu açar. Beni düşünüp emek verip gönderdiğin için burada bir zaman harcıyorsunuz. Zamanı geri getirme şansınız var mı? Bazı insanlar sende alıngansın diyorlar. Burada ince çizgiyi ayırt etmek gerekir. Bu alınganlık diye o zaman kimse kimseye teşekkür etmesin. Bazı insanlar kendi işlerine gelmediği zaman “Sende alınganlık yapıyorsun”  söylemeleri o kadar kolay ki. İleri zamanda alınganlık konusunuda yazacam. Burada ‘Elma ile armutu karıştırmamak lazım’  Bu sefer o kişiye yine de değer gösteriyorsunuz. Fakat onu teraziye koyduğunuz yer başka oluyor. Çünkü size telefon açıp teşekkür eden ile size güzel sözler söyleyeni ve hiç umursamayıp o pastayı yiyen kişiyi aynı teraziye koymak adaletsizlik olur. Aynı şekilde siz maddi ve manevi imkanlarınızı kullanıp hediye almışsınız. Fakat bir teşekkür yok veya alıp sizin önünüzde bir kenara atıyor. Açmıyor bile paketi o anda önemsemiyor. O kişiyi terazinin neresini koyarsanız?

Hastaneye yatıyorsunuz. Sizin yanınıza gelmeyip üstelik çok yakın olmasına rağmen aramayan arkadaşınız ile aynı şekilde uzakta olmasına rağmen imkânlarını zorlayarak yanınıza gelen ya da arayan bir arkadaşınızı düşünün. Şimdi yine ikisini aynı teraziye mi koyacaksınız? Arayıp sormayan kişiye sorduğunuzda sizi çok sevdiğini söyler ama değer sevgiden gelir. İnsanların değeri, sevgi ile birliktedir. Çünkü değer vermek, aslında önemsemektir. Önemsediği için sizi merak eder, hâlinizi hatırınızı sorar. Bir gün bile arayıp sormayan ya da bir mesaj bile yazmaya üşenen o arkadaşınız ile sizi önemseyip merak eden arkadaşınızı aynı teraziye koyabilir misiniz?

Özel günleriniz hatırlayan ve kutlayan kişiler değerlidir. Onlar bunları hatırlamıyor aksine siz hatırlayıp kutluyorsanız, bu da sizin ona verdiğiniz değerden dolayıdır. Seyahate giderken “Oradan istediğiniz bir şey var mı?” diye sormak da o kişiye verilen değeri gösterir. Hiçbir şey olmasa bile güne başlarken o kişiye “Günaydın!” demeniz, güzel bir söz yazmanız da o kişiye verilen değerdir. Tabii bunları söylerken burada altını çizerek söylemek istediğim bir nokta var: İhtiyacı olduğu zaman karşı tarafa verilen değerden bahsetmiyorum. Çünkü genelde kişi bir ihtiyacı olduğunda “Bir hatırını sormak istedim.” der ve arkasından isteyeceği şeyi söyler.

Bu durumu genelde komşuluk ve akrabalık ilişkilerimizde yaşarız. Sizin zor zamanında yanınızda olan komşunuz, tanışlarınız ve akrabalarınız ile sizi hiç arayıp sormayan, üstelik duysa bile gelmeyen o kişiler aynı teraziye konulmaz. O kişilere aynı değer verilmez. Aksi durumda diğerlerinin hakkını yemiş olursunuz.

Aslında “terazi” dediğim, bir anlamda insanın kalbidir çünkü insanın kalbine alacağı kişiler çok farklı oluyor. Her canlıya evrensel olarak sevgiyi veririz, onların iyiliğini isteriz. Ama kalbimize aldığımız kişilerin değerleri farklı olur. Hiçbir koşul olmadan size yazılmış güzel bir yazı ile koşullara göre yazılmış güzel bir yazı arasında çok fark var. İşte burada vereceğimiz değerle birlikte kalbimizde farklı yerlere koyuyoruz onları. Mesela, uzun bir yolculuktan geldiğinizi düşünelim. Emek verip hazırladığı yemeği evinize getiren bir arkadaşınız veya tanıdığınız ile bir “Hoş geldin!” bile demeyen insana aynı değer verilmez. İkisi aynı kalbe konulmaz. Çünkü insanlar ne ile anılırlar? Yaptıkları davranışlarla. Bu davranışlar da değeri belirler.

Bu, iş yerinde de geçerlidir. Düşünün ki yıllarca emek veren, çalışan, işini son derece düzgün yapan biri ile işini aksatan ve boş veren birinin patron tarafından aynı değeri görmesi diğer kişinin de motivasyonunu düşürür. Bu sefer kendi değerini bildiği için o da çalışmak istemez ve işten ayrılır. İşte, insanların ilişkileri de aynı böyledir. Eğer değer görmüyorsa o kişiyi terk eder ya da araya mesafe koyar. Çünkü ihtiyaçları olduğu zaman ortaya çıkan insanlar her daim karşınıza ihtiyaç anlarında çıkacaklar ve ancak öyle değer vereceklerdir.

Tüm canlılara değer vermek, demiştim. Burada tabii ki esas olarak doğayı ve hayvanları kastediyorum. Çünkü insan yediği yiyeceklere değer verdiği takdirde aslında doğaya da değer vermiş oluyor. Çünkü yiyeceklerin kaynağı doğadır. Kendimize değer verirsek aynı şekilde doğaya da değer vermiş oluyoruz. Çünkü aldığımız nefes de doğadan kaynaklanıyor. Kesilen ağaçları düşünelim. Ağaçların yok olması bizim nefes almamızı zorlaştırır. Aynı durum hayvanlar için de geçerli. Onlara yapılan herhangi bir olumsuzluk, kendi değerimizi belirler. Bu sebeple değer, bütün olarak canlıları kapsar.

Değer, sevgiyi gösterir. Her insan verdiğiniz değeri taşıyamaz. Her insan verdiği değer kadar kalpte ayrı bir iz bırakır.

Her şey gönlünüzce olsun..
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

BARIŞ BENİM İLE BAŞLAR- 8

Sevgili okuyucularım, önceki aylarda bilinçli ve bilinçdışı anıların, olumsuzlukların temizlenmesi için yapılan ve “ho’oponopono” adı verilen bir arınma çalışmasını paylaşmıştım. Bu ay da farklı konular için aynı şekilde yapmanız gereken bu arınma çalışmasını altı madde hâlinde paylaşıyorum. Düzenli olarak yaptığınızda gerçekten kendinizde inanılmaz bir olumlu değişiklik göreceksiniz. Özellikle zihniniz, ne kadar berraklaşırsa o kadar huzurlu olur. En önemlisi berrak bir zihin her zaman doğru karar almanızı sağlar. Çünkü zihin olumsuzluklarla dolu olduğu zaman doğru karar bile alamıyorsunuz. Disiplin ve azimle yapılan çalışmalardan her zaman olumlu karşılık alınır. Çalışmaya geçmeden önce bununla ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum. Geçen ay bu bilgiyi paylaşmıştım fakat belki ilk defa okuyacak olanlar vardır. Onlar için yinelemekte fayda görüyorum.

Ho’oponopono yöntemi; karşımızdaki insanın yaşadığı bir sorunu duyduğumuz, öğrendiğimiz anda bizim sorunumuz olarak algılayıp kendi içimizde bundan arınarak karşımızdakini de arındırma yolunu öğretiyor. Sadece insanları değil her şeyi arındırıp temizlemenin yoludur bu. Olumsuz durumlardan kurtulmanın bir yöntemidir.

Ho’oponopono, Havai halkının kullandığı bir kendini arındırma yöntemidir. Bu yöntemi Joe Vitale’in kitabı “Zero Limit” aracılığı ile batı dünyasına tanıtan ve meşhur eden kişi Dr. Ihaleakala Hew Len oldu. Doktorasını Iowa Üniversitesi’nde yapmış olan Dr. Ihaleakala Hew Len, uzun yıllar Havai Devlet Hastanesi’nin suç işleyen akıl hastaları ile ilgilenen adli biriminde uzman psikolog olarak çalışmış. Hastalarıyla elde ettiği mucizevi sonuçlar çok ilgi çekmiş. Kullandığı yöntemler öyle etkiliymiş ki zamanla yatan hastaların tümü taburcu edilmiş, sonunda dört yıl içinde birim kapatılmış. Dr. Len’in kullandığı bu yöntem, 1982 Kasım’ından beri güncelleştirilmiş Ho’oponopono uygulaması yapan Hawaiili şaman Morrnah Nalamaku Simeona sayesinde ortaya çıkmış. Tüm dünyada bu yönteme ün kazandıran, öğrencisi Dr. Ihaleakala Hew Len ve Joe Vitale oldu.

Şimdi çalışmaya geçelim:

1) “İnsanlar içinizde ne varsa ona aynalık ederler. İnsanların size davranışı sizin kendinize ne yaptığınızı gösterir. Siz kendinize nasıl davranıyorsanız insanlardan da aynı davranışları görürsünüz. Eğer birisi sizi reddediyorsa siz bir yanınızı reddediyorsunuzdur veya bir parçanız diğer parçanızı reddediyordur. Birisi size öfkeliyse aynı şekilde bir parçanız diğer parçanıza öfkelidir. İnsanlarla ilişkilerinizde sorunlar yaşadığınız zaman bu kişinin davranışı benim kendime hangi davranışa aynalık ediyor diye kendinize sormanızı ve sonra içinizde bu durumu dönüştürecek çalışmalar yapmanızı öneririm. Size bu konuda işinize yarayacak bir arınma kalıbı vereceğim bunu genel olarak bir çok çalışmanıza uyarlayabilirsiniz.

 

Falancanın bana ……… yapmasına/davranmasına benim içimde olan bir veri, bir enerji veya kodlama yol açıyor. Bu durumu ve bu sorundaki sorumluluğumu sevgiyle kabul ediyorum. Bu durumu oluşturan, buna onay veren, katkı sunan veya bundan bir fayda elde eden içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono”

Seni Seviyorum

Özür Dilerim

Lütfen Beni Affet

Teşekkür Ederim

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

2) “Yeterince iyi olamadığımı hissetmeme yol açan içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono”

Seni Seviyorum

Özür Dilerim

Lütfen Beni Affet

Teşekkür Ederim.

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

3) “Özgürleşmemi, akışa ve geleceğe güvenmemi engelleyen içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono”

Seni Seviyorum

Özür Dilerim

Lütfen Beni Affet

Teşekkür Ederim

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

 4) “Başka insanların onaylarını almaya ihtiyaç duymama yol açan içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono ”

Seni seviyorum

Özür dilerim

Lütfen beni affet

Teşekkür ederim.

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

5) “Hayatın bana sunduğu tüm harika hediyeleri sevgiyle kabul etmemi engelleyen, buna direnen içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono “

Seni seviyorum

Özür dilerim

Lütfen beni affet

Teşekkür ederim.

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

6) “ Desteklediğimi, sevildiğimi ve güvende olduğumu hissetmemi engelleyen içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono”

Seni Seviyorum

Özür Dilerim

Lütfen Beni Affet

Teşekkür Ederim

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

Kaynak: Dr.Ihaleakala Hew Len ve Berna Özcan

Her şey gönlünüzce olsun!..
Sevgi ve ışıkla kalın..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

RUHSAL UYANIŞIN 10 ADIMI

Sevgili okuyucularım geçenlerde bir kitap bakarken, karşıma uyanışın 10 adımı ile bilgi karşıma çıktı. Bunu sizlerle paylaşmak istedim. 

Farkındalık: İlk adım, mevcut durumunuzun ve yaşamınızın farkına varmaktır. Bu süreçte, daha önce dikkate almadığınız şeyleri fark etmeye başlarsınız.

Sorgulama: Yaşamınızdaki şüpheler ve belirsizliklerle yüzleşir ve daha derin anlam ve amaç peşinde koşmaya başlarsınız.

Arayış: Yaşamın anlamını, amacını ve gerçeği keşfetme sürecine girişirsiniz. Bu süreçte, manevi kitaplar okumaya, derin düşüncelere dalmaya ve bilgi arayışında bulunmaya başlarsınız.

Değişim ve dönüşüm: Farkındalığınız ve bilgeliğiniz arttıkça, yaşamınızdaki değişiklikleri ve dönüşümleri gerçekleştirmeye başlarsınız. Bu, düşünce ve davranış kalıplarınızı değiştirme ve yaşamınızı manevi hedeflerinize uyumlu hale getirme sürecidir. 

Öz-disiplin ve alışkanlık geliştirme: Ruhsal uyanışın önemli bir adımı da, meditasyon, yoga, dua gibi manevi uygulamaları yaşamınıza entegre etmektir. Bu, öz-disiplin ve alışkanlık geliştirme sürecidir.

Daha derin bağlantılar kurma: Yaşamınızdaki insanlarla daha derin anlamlı ilişkiler kurmaya başlarsınız. Ayrıca, evren ve doğayla daha güçlü bir bağ hissedersiniz.

Şifa ve affetme: Geçmişte yaşanan olaylar ve duygularla yüzleşmeye başlarsınız. Bu, hem kendinize hem de başkalarına şifa ve affetme sunma sürecidir.

Sevgi ve şükran: Hayatınızdaki güzelliklere ve nimetlere daha fazla sevgi ve şükran duymaya başlarsınız.

Hizmet etme: Başkalarına yardım etme ve onların yaşamlarını iyileştirme arzusu duyarsınız.

Manevi özünüzle bütünleşme: Tüm bu adımların ardından, ruhsal uyanış sürecinde manevi özünüzle bütünleşir ve daha özgün, uyumlu ve amaçlı bir yaşam sürmeye başlarsınız.

Unutmayın ki; ruhsal uyanışın adımları kişiden kişiye farklılık gösterebilir ve süreç zaman alabilir.

Kaynak: Bilgi Erdemdir

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com