İlk kez 1970’lerde ortaya atılan “indigo” fikri, 1982’de Amerikalı bir pedagog olan Nancy Ann Tappe tarafından yazılan “Yaşamımızı Renk Yoluyla Anlama” isimli kitapta kullanılmıştır.
Nancy Ann Tappe, bilimde sinestezi olarak kabul edilen (birleşik duyum) bir sendroma sahipti. Nancy, bu hastalığı sayesinde, insanların normalde göremediği aura olarak isimlendirilen, bedenlerini çevreleyen elektromanyetik enerji alanların renklerini Kirlian fotoğraf makinesi gibi görmekteydi ve 1970’lerde yeni doğan çocuklarda yeni bir tür aura rengi görmeye başladı. Bu, onun yaşamı boyunca daha önce hiç görmediği bir renkti. Bu, indigo rengiydi ve sadece dünyaya yeni gelen bazı çocukları kuşatıyordu. Bu yüzden Nancy onları “indigo çocuklar” olarak isimlendirdi. Daha sonraki incelemeler bu çocukların ayrıca olağandışı kişilik tiplerine ve paranormal niteliklere de sahip olduklarını göstermeye başladı.
İndigolar, savaşçı bir ruha sahiptirler. Onların ortak amacı insanlığa artık hizmet etmeyen eski yaklaşımları ortadan kaldırmaktır. Onlar, dürüstlükten yoksun yönetim, eğitim ve yasal sistemleri ortadan kaldırmak üzere bulunmaktadırlar. Bunları başarabilmek için, kızgın bir mizaca ve ateşli bir kararlılığa ihtiyaçları vardır.
İndigolar, Dünya’ya bir dizi hücresel talimatla gelmektedir. Bu talimatlar; kıskançlık, nefret, hatta hayatta kalmaya çalışma ya da korunma talimatı değildir. Bu çocukların sözleri birer yetişkin haline geldiklerinde insanlık için önemli olacak ve onlar şu soruları soracaklardır: “Dünyanın sorunlarına nasıl çözüm bulabiliriz. Hep birlikte nasıl hoşgörülü bir aile olabiliriz? Sürekli savaşmış olan insanları nasıl bir araya getirebiliriz?
İndigolar, okudukları sınıflarda çevrelerine bakıp yalnız olduklarını düşünürler ve birçok bakımdan da öyledirler. Beyinleri sanki daha hızlı çalışır ve diğer çocuklarla birlikte aynı sınıfta olmak sonsuz bir sabır gerektirir. Çoğunlukla öğretmenlerinin o kadar ilerisindedirler ki söylenenleri kavrayabilmek için kendi titreşimlerini yavaşlatmak zorunda kalırlar. Bu onlar
için zordur ve bu yüzden birçoğu öğretmen konuşurken gözlerini boşluğa dikip bakar.
İnsanların değişime direnmeleri doğal bir şeydir. Ancak, indigolar değişime eğilimli olarak gelmişlerdir. Dolayısıyla ilk başta sorunlu çocuklar ya da baş belaları olarak görülebilirler.
Bir indigoyu, yüzünden ve gözlerinden hemen tanıyabilirsiniz. Çok yaşlı, derin ve bilge bir ifadeye sahiptir.
İndigolar, hoşgörüsüzlüğü, adaletsizliği, savaş ve çatışmaları, yalanı, tüm üstünlük mücadelelerini ve ayırımları reddetmektedir. Hatta kendilerinin özel olarak etiketlenmelerine de inanmamakta, ayrılmalarına karşı çıkmaktadırlar. Çünkü onlar, tüm gezegen üstünde, tüm insanlık için en yüksek standartları istemekte, bunu yaratmak için de niyetlerini ortaya koymaktadırlar.
İndigolar buraya bir misyonla gelip şöyle diyorlar: “Biz bu gezegenin şu ya da bu yolla değişimine yardım edeceğiz. Biz bunu dünyaya gelip, bir sevgi örneği oluşturarak yapacağız. Siz bize nasıl davranacağınızı öğreneceksiniz ve bunu öğrenirken, birbirinize de sevgiyle davranmayı öğreneceksiniz.”
Neler yapılabilir?
Onlar sizin sahip olduğunuz kalıpları değiştirmeye başladılar bile. Bu bağlamda anne-baba ve öğretmenlere büyük sorumluluklar düşmekte. Önyargılarınızı ve eğilimlerinizi bu çocuklara geçirmeye çalışmayın. Onlar bunlara inanmayacak ve kabul etmeyecektirler. Bir indigoyu kendinizden uzaklaştırmanın bundan daha hızlı bir yolu olamaz. Çünkü onlar sizin kendilerine geçirmeye çalıştığınız önyargıları görecek, sizin bilgeliğinize saygı duymayacaktır.
Yeni dünyanın çocuklarının eğitimcileri olarak, onların sizin sınırlarınızı aşmasını bekleyin. Onları buna teşvik edin, bunu bir başarı ölçünüz olarak kabul edin. Onları, onlara ayrılmış o küçük kutuya uydurmaya çalışmayın. Bunun yerine, onların ne kadar ileri gidebileceklerini görün. Kapıyı açıp onlara meydan okuyun. Onları öncelerinden daha iyi olmaya teşvik edin. Bunu bir oyun haline getirin, çünkü onlar oyunlara bayılırlar. Sınırlar koyarken yaratıcı olun. Onlara, yetişkin sorumluluğu vermeden, yetişkinlermiş ya da yaşıtlarınızmış gibi davranın. Onları büyüklük taslamadan ve küçümsemeden dinleyin, saygı gösterin.
“indigolar, taşlı yollarda, çıplak ayaklarla yürüyerek, arkalarından gelenler için yolu temizleyenlerdir…”
İNDİGO DERGİSİ
Her şey gönlünüzce kalsın! Sevgi ve ışıkla kalın!.. Nurgül AYABAKAN nurgul.ayabakan@gmail.com
Kristal Çocuklar, İndigo Çocuklar’dan sonra dünyaya gelmiş olan yeni kuşaktır, çoğunlukla 1995’te ve o yıldan sonra doğmuşlardır. Yoğun, uzun ve dikkatli bakan iri gözleri vardır. Mıknatıs gibi çeken manyetik kişiliklere sahiptirler ve son derece sevecendirler. Çoğunlukla geç konuşmaya başlarlar. Çok müzik yönelimlidirler ve daha konuşmaya başlamadan önce şarkı söyleyebilirler. İletişim kurmak için telepatiyi ve kendi yarattıkları işaret dilini kullanırlar. Onlara otizm ya da Asperger sendromu tanısı koyulabilir. Sakin, tatlı ve şefkatlidirler, bağışlayıcıdırlar. Son derece duyarlı ve empatiktirler. Doğaya ve hayvanlara çok bağlılık duyarlar, şifacılık yetenekleri sergilerler, kristaller ve kayalar ile ilgilenirler.
Sık sık meleklerden, rehber ruhlardan ve geçmiş yaşam anılarından söz ederler. Son derece sanatçı ve yaratıcıdırlar. Vejetaryen yemeklerini ve meyve sularını “normal yiyeceklere” tercih ederler. Şaşırtıcı bir denge duygusuna sahip korkusuz araştırıcılar ve tırmanıcılar olabilirler. Bu çocuklar, İndigolar gibi son derece psişik ve duyarlıdırlar, ama onlar gibi savaşçı ruhlu ve öfkeli değil, mutlu, bağışlayıcı ve sakin yaradılışlıdırlar. Onların auraları parlak ve hareketlidir; adeta içlerinden ışık saçarlar! Geçmiş yaşamlarından, uzak galaksilerden, barış ve sevgiyle ilgili derin iç görülerinden söz ederler.
● Uzun, yoğun ve dikkatli bakan gözleri vardır,
● Kişilikleri manyetiktir,
● Çok sevecendirler,
● Müzikten etkilenirler ve şarkı söylerler,
● Özgün bir işaret dili kullanırlar,
● Telepattirler, düşündüğünüzü hissederler,
● Şefkatli, duyarlı ve empatikdirler,
● Konuşmaya başlayınca geçmiş yaşam anılarını anlatırlar,
● Sanatçı ve yaratıcıdırlar,
● Sebze ve meyveleri tercih ederler,
● Denge duyguları mükemmeldir,
● Onlara otizm veya asperger tanısı konulabilir,
● Geç konuşurlar. İndigoları izleyen Kristaller’in daha çok ruhsal yetilere sahip olmaları nedeniyle, sezgilerimizin ve düşüncelerimizin, eskiye nazaran daha çok farkındayız. Günümüzde özellikle paranormal konulara olan ilginin gittikçe artma nedeni de budur. Onlar geç konuşurlar, çünkü öncelikle zihinsel iletişim güçlerini kullanırlar.
İNDİGO DERGİSİ
Her şey gönlünüzce kalsın! Sevgi ve ışıkla kalın!.. Nurgül AYABAKAN nurgul.ayabakan@gmail.com
4. Zamanlamaları dualarımıza veya sorularımıza rast gelmektedir.
Meleklerin işaretlerinin büyüklüğü ve miktarı kişiden kişiye ve durumdan duruma değişmektedir ama tümü bereketlidir ve bize yardım etmek içindir. Meleklerin işaretler aracılığıyla bize vermek istedikleri mesajları görmeyi ve kullanmayı öğrendiğimizde yaşamımızın muhteşem bir şekilde değiştiğini gözlemleyeceğiz.
Yapmamız gereken işaretleri aramak değil onları fark etmektir. Onları çılgınca aramak bizde gerginliğe sebep olur ki buda meleklerle iletişimimizi zorlaştırabilir. Bu konuda rahat olursak bizi çevreleyen, akan ve hepimizi koruyan melek enerjisi ile bedenlerimizi ve ruhlarımızı uyumlu halde oluruz.
Her sayı bir işaret
Arka arkaya aynı rakamları görüyor musunuz? 222 veya 777 gibi.. Ne zaman saate gözünüz takılsa 15.15’i mi gösteriyor
1- Düşüncelerine dikkat et, çünkü şu anda düşüncelerinle yaratıyorsun demek. 2- Melekler senin yanında, Mutlaka gülümseten bir mesajdır. 3- 3 sayısını gördüğünüzde ilk aklınıza kişiyi düşünün. Muhtemelen o insan size yardım ediyor veya bir şekilde size destek oluyordur. 4- Bu işi meleklerine bırak demek. İçinizi rahat tutun ve o işin en usta ellerde olduğuna emin olun. 5- Doğru yoldasın, bu yaptığını yapmaya devam et, demek. 6- Emin olun ki, her şey tamamıyla olması gerektiği gibi ilerliyor. 7- Bir mucize, sürpriz bekle demek. Sürprizdir. 8- Bereket sana geliyor, anlamındadır. Özellikle de finansal anlamına geliyor. 9- Hayatının amacı üzerinde çalış anlamına geliyor. 0- Yaratıcı seni seviyor demek. Kendine, yaptıklarınıza güvenmeniz gerektiğinde karşınıza çıkabilir bu sayı.
Meleklerden yardım istemek en yakınınızdan yardım istemekten bile kolaydır. Sadece onları düşünmek, basitçe yardım dilemek, sevgilerini size göndermelerini istemek yeterli olacaktır. Niyetiniz, inancınız ne kadar büyük olursa, ne kadar içten isterseniz dilekleriniz o kadar çabuk gerçekleşir.
Meleklerden bir şey dilerken sadece kendiniz düşünmek yerine başkalarına fayda sağlayacak şeyler dilerseniz ve dilerken içten olursanız dileğiniz daha çabuk gerçekleşir.
Ben önceleri hep kendimi düşünerek bir şeyle istiyordum. Dileklerime başkalarını katmıyorum. Ama ne zaman bir şey dilerken başkalarına da faydalı olmayı dilemeye başladığımda önümdeki engeller daha kolay kalkmaya başladı.
Meleklerle iletişime geçmek her şekilde sağlanır. Sadece içten olmak, inanmak ve istemekte bitiyor iş.
Meleklerinizden size yardım etmelerini isteyin ve sonrasını da onlara bırakın diyor. Bunun için tabii ki düşünmek gerekiyor. Şu ana kadar neyin size coşku verip sizi kuşlar gibi hafif hissettirdiğine, hangi olayların, haberlerin sizi en çok üzdüğüne, neyin gözlerinizin yaşarmasına neden olduğuna bakmak.. Pek, bunu nasıl soracağız, aldığımız yanıtın meleklerin mi yoksa kendi iç sesimiz mi olduğunu nasıl anlayacağız? İşte bunu da şöyle yanıtlıyor:
“İçinize dönün ve sakin bir ortamda, belki doğada, sırtınızı bir ağaca dayayıp sorun. “Benim yaşamımın amacı ne?”Bekleyin, Bir cevap alacaksınız. Bu bir his, bir resim, bir ses olarak da gelse dikkat edin. Atmanıza gereken ilk adımın anahtarı orada olacak. Aldığınız bilgiye güvenin. Egonuzun “uyduruyorsun” demesine aldırmayın. Çünkü Başmelek Mikail yanınızda olacak ve size yol gösterecek.
Hayat, zorluklarıyla, hastalıklarıyla ve olaylar yüzünden oluşan travmalarıyla bizi şifalanmaya zorlar. Haliyle şifalanmak da hayatın olmazsa olmazlarındadır. Şifa vermek ve şifalanmak sadece fiziksel veya psikoloji olarak anlaşılsa da aslında şifalanmak, tüm bir yaşamı kapsar. Ailenizle ilişkileriniz, duygusal hayatınız, hayata bakış açınız, geçmişiniz ve geleceğiniz, hayalleriniz kısacası hayata dair her şey şifalanmayı beklemektedir.
Haliyle şifacı olmak ta bu yolda hem kendinize hem insanlara yardım etmek konusunda çok önemlidir.
Şifacılar genel olarak şu özellikleri sahiptir;
– Şifacı duygusal olmalıdır ve bir o kadar da duygularını kontrol edebilmelidir. Duygular bir insanın, diğer insanla ve evrenle kurduğu en iyi iletişim yollarından biridir. Ama kontrolsüz bir duygu seli, geri dönüşü olmayan zararlar verebilir. Bu yüzden şifacı gerektiğinde soğukkanlı kalabilmeli, öfkesine ve endişelerine hakim olabilmelidir. Yoksa kişiye şifa getirmek yerine, panik ve kaosla daha çok sorun getirebilir.
– Şifacı hassas olmalıdır. Hassaslık ve duyarlılık, sezgiselliğin bir ölçüsü ve gözleme dayalı sorunları algılaması da o denli kolay olur. Buradaki hassaslık, sorundan etkilenme değil, sorunu tespit etme açısından önemlidir.
– Şifacı güçlü bir empati yeteneğine sahip olmalıdır. Bu sayede hastanın sorununu, daha hasta sözünü etmeden hissedebilir hatta bunun da ötesine geçerek teşhis edebilir. Bu pozisyondaki bir empati yeteneği, normal empatinin ötesinde psişik bir algılayıştan öte gelmektedir.
– Şifacı güler yüzlü ve pozitif olmalıdır. Çünkü dengesizlikler negatif duyguların çakralarda ve auralarda yarattığı tıkanmalar sebebiyle oluşmaktadır. Haliyle güler yüzlü olmak, o negatifi polarize edecek pozitif enerjiyi sağlar ve bu da şifanın ilk basamağıdır. Bu neşeli hal, şifacıdan çıkıp, hastaya nüfus edecek ve şifalanma süreci hızlı bir başlangıç yapacaktır.
– Şifacı esnek olmalıdır. Çünkü hastalık ve hastalanma süreci karmaşık bir süreçtir. Aynı anda birçok faktör olabileceği gibi hastalığa tek bir faktörde sebep verebilir. Bu yüzden tek ihtimal üzerinde durmak, şifalanma sürecini baltayabilir. Şifacı aynı anda birçok olasılığı hissedebilmeli ve en yüksek olanı üzerinde durmalıdır. Bununla beraber farklı ihtimallerin olabileceğini ve “kesin” diye bir tabirin olmadığını bilmelidir.
– Şifacı sabırlı ve metanetli olmalıdır. Çünkü bazen “ölüm” de bir şifalanmadır. Haliyle bir şifalanma süreci, uzun sürebileceği gibi ölümle de bitebilir. Her koşulda sabırlı ve metanetli olunması gerekmektedir.
– Şifacı iyi bir dinleyici ve güçlü bir iletişim kabiliyetine sahip olmalıdır. Zira iletişim ve dinleme teşhis ve tedavi için çok önemlidir.
– Şifacıların çok büyük bir yüreğe sahip olmaları gerekir. Şifanın temeli sevgi olduğundan her insanı, ırk, dil, din, görünüş gözetmeksizin sevmeli ve sahiplenmelidirler. Bu yüzden evrensel sevgiye yakındırlar.