Bir gün insanlardan kaçan, yalnız yaşamayı tercih eden yaşlı bir adama sorarlar.
“Sürekli yalnız olmaktan bıkmıyor musun?”
Yaşlı adam cevap verir:
” Yapacak çok işim var. İki şahin eğitmem gerekiyor.
Ve iki kartal.
İki tavşan sakinleştirmek ve yılanı eğitmek.
Eşeği motive etmek ve aslanı evcilleştirmek.”
”-Ama senin etrafında hiç hayvan göremiyoruz!”
“-Neredeler?”
“Onlar içinizde yaşayan hayvanlardır.”
“İki Şahin” gördükleri her şeye saldırıyorlar.
İyi-kötü, faydalı-zararlı onlara ayırt etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar benim GÖZLERİM.
“ İki kartal” dokundukları her şeyi mahvediyor, yaralıyor, parçalıyorlar. Onlara hizmet etmeyi ve zarar vermeden yardım etmeyi öğretmeliyim. Çünkü onlar benim ELLERİM.
“Tavşanlar” her zaman korkarlar, kaçarlar ve saklanırlar. Onları sakinleştirip, zor durumlarla başa çıkmayı öğretmeliyim, beladan kaçmayı değil. Çünkü onlar benim AYAKLARIM.
En zor kısmı “yılanı” izlemek.
Sıkı bir kafeste, güvenli bir şekilde kilitli olsa da her zaman saldırmaya, sokmaya, yakın olan herkesi zehirlemeye hazır. Bu yüzden onu takip edip, disiplinli olmalıyım. Çünkü bu benim DİLİM.
“Eşek” herkesin bildiği gibi çok inatçı, sonsuza kadar yorgun ve işini yapmak istemiyor. Bu yüzden ona şükretmeyi ve akışta olmayı öğretmeliyim. Çünkü bu benim VÜCUDUM.
Ve sonunda kral olmak ve herkese emretmek isteyen bir “aslanı” evcilleştirmek istiyorum. Gururlu, kibirli ve dünyanın kendi etrafında dönmesini istiyor. O aslanı terbiye etmeliyim. Çünkü bu benim EGOM.”
“Gördüğünüz gibi yapacak çok işim var”
Soru sorulan yaşlı adam,
Lev Nikolayeviç TOLSTOY’dur.
Her şey gönlünüzce olsun! Sevgi ve ışıkla kalın!.. Nurgül AYABAKAN nurgul.ayabakan@gmail.com
İnsanın, hayvanlarla günlük yaşamdaki iletişiminin yanı sıra ruhsal iletişimi de vardır. İnsan dünyaya geldiği andan itibaren birçok hayvanla iletişim hâlinde olur, bazıları bunu bilinçli olarak bazıları ise bilinçdışı olarak yapar. Bu iletişim, insanın dünyadaki ruhsal yolculuğu esnasında erk (ruhsal) hayvanların rehberlik yapmasıdır. Tabii bu rehberliği bilmeye ilişkin en önemli nokta, onu fark etmektir. Erk (ruh) hayvanları bir yol gösterici olarak hep yanımızdadır ve mesajlar verir.
Erk hayvanlardan rehberlik almak Şamanizm öğretisinde yer alan bir uygulamadır. Özellikle şifalandırmada erk hayvanlardan rehberlik alınır. Rehberliğe göre şifa yaparsınız. Şaman öğretisine göre, her insanın hayatı boyunca sürekli rehberlik alabileceği birden fazla erk hayvanı vardır.
Şaman iseniz ister istemez kendilerini gösterirler.
Gerçek olarak size meditasyon, rüya ve gün içinde hep görünürler ve duru görü ile siz bunları görürsünüz, duru biliş , duru işitti ve duru sezgi ile almanız gereken mesajları her zaman alırsınız. Bu hayvanların objelerini kullanabilirsiniz.
Paylaşacağım erk (ruhsal) hayvan kartal hakkında bilgiler kaynak olarak; anadolumistisizmi.blogspot.com ve mayaburcum.com/ (maya astrolojisi)
KARTAL
Kartal ruhu hayvanı ilham verici bir elçidir. Kartal şamanik geleneklerde oldukça önemli bir hayvandır. Kişiyi karanlıktan aydınlığa çıkartır, korur, şifacıların yardımcısıdır. Kartal haberci olarak kabul edilir ve kişiye bilgiler, haberler getirir. Eğer ruhsal rehberiniz kartal ise size bilgelik, uzakları görme gücü, yükselme yeteneği, tek başına ayakta kalma gücü ve keskin bir zeka verecektir. Kartal, hayatı daha geniş bir perspektiften görmek için en ince ayrıntısına kadar yakından bakma konusunda dersler sunar. Bu zarif avcı hayatına girdiğinde, dikkatli bir gözle içe bakmanın zamanı geldi demektir. Kalbinin sana rehberlik etmesine izin ver. Hayal etmediğin fırsatlar mümkün olduğunda en azından beklediğinde kendini gösterecektir. Kartalların dört parmağı olan pençeleri vardır. Dört, sağlam bir temele sahip olmak ve topraklanmak için bir semboldür. Kartal ruhu hayvanı tarafından yönlendirilenler topraklanır. Kartal yüksek zirvelere uçabilse de, hala dünyaya güçlü bir şekilde bağlılar. Topraklanmış ve toprağa bağlı olmak arasında, Kartal tarafından yönlendirilenler de dayanıklıdır ve yaşamlarının manevi yönleri ile tam bir uyum içindedir.
Bir güç hayvanı olarak, Kartal en çok bilgelik ve özgürlükle ilişkilidir.
İyileştirme
Sezgi
Yaratıcılık
Kuvvet
Cesaret
Umut
Dayanıklılık
Vizyon
Kadim geleneğe sahip kültürler nesiller boyunca, kartalı bilgelik ve güç ile ilişkilendirmiştir. Yırtıcı ruh hayvanı, kişinin eylemleri sonucunda sorumluluk almayı, doğayı iyileştirmeyi ve doğaya saygılı davranmayı sembolize eder.
Neredeyse tüm dini ve manevi gelenekler, kartalı bir kurtuluş ve umut sembolü olarak görmüştür. En güçlü toplumların ve kültürlerin bazıları kartalın imajını bir güç ve özgürlük işareti olarak benimsemiştir. Aztekler, Sümerler, Hititler, Romalılar, Mısırlılar ve Amerika Kıtası Yerlileri gibi kültürlerin hepsinin kartal ile ilişkili güçlü bir sembolizmi vardı. Çift başlı kartal gibi semboller çokça kullanılmış, hatta kullanılmaktadır.
Kartal gerçek bir avcıdır. Yırtıcı hayvanlar doğanın dengesini sağlıklı tutmaya yardımcı olur. Kemirgen, yılan gibi tehdit unsuru olarak görünen hayvanları avlaması nedeni ile hastalıkları önlemede etkili bir unsur olarak görülmüştür. Bu nedenle kartal şifacılık ile bağdaştırılır.
Kartal ruhu hayvanlarıyla çalışanlar genellikle şifacı özelliklere sahiptir. Eğer bir şifacı değilsen ve kartal ruhu hayvanı seni seçti ise yakında kendi kendini iyileştirmeye başlayabilir veya iyileştirici güçlerin ortaya çıkabilir.
Hayat ağacını koruyan kartal, göklerin elçisi; şamanların, kamların görü rehberidir.
Kartal Ruh / Cesaret / Azim / Baktığınız şeyleri gerçekten görebileceğiniz net bir vizyonun armağanıdır. O sabırlıdır. Doğru anı bekleyin. Kartal; yer ve gökle denge içinde yaşamaktadır.
Bilge olarak Kartal tüm ruhların sözcüsü ve adalet dağıtıcısıdır. Ruhları yer küreden evrene taşıma görevi vardır. Kartal kolay bir rehber değildir. Frekansı çok yüksektir. Sürekli evren ile gökyüzü arasında ruhlar diyarında dolaşmaktadır. O koruyucu ve şifacıdır. Ruhların öte diyara geçmesine yardımcı olurken canlıların şifa bulmasını sağlar. Rehberlik ettiği kişide şifacılık ve farkındalık gücü verecektir. Adalet ve cesaret duygusu rehberliği ettiği kişiye ilk vereceği özelliktir. Kartal rehberler zor zamanlarda yargılar ve adaletini adil bir şekilde ortaya koyar.
Her şey gönlünüzce olsun! Sevgi ve ışıkla kalın!.. Nurgül AYABAKAN nurgul.ayabakan@gmail.com
Sevgili okuyucularım, diğer insanlarla bağ kurmak insanın doğasında vardır. Yaşadığınız sürece insanlarla iletişim kurarsınız. İletişim hâlinde olduğunuz insanlarla hem olumsuzluklar hem de olumlu anlar yaşamışsınızdır. Bazı insanlar sizi üzmüş bazıları ise mutlu etmiştir.
Bir kıyafet alırken önce kumaşına bakarsınız. Eğer kumaş gerçek anlamda kaliteli ise o kıyafeti senelerce giyeceğinizi bilirsiniz ve giyersiniz de. Kumaş hiçbir zaman deforme olmaz. Hatta seneler geçer sıkıldığınız için bir başkasına verirsiniz, o da uzunca bir süre kullanır. Kaliteli kumaş öyledir; değerini korur. Aynı şekilde kullandığınız eşya, ne kadar kaliteli malzeme ile üretilmişse o kadar dayanıklı olur.
İnsanın da kalitelisi her zaman çizgisini korur. Kalite, aslında insanın ruhunda başlar. Aldığı eğitimlere (okuduğu okullar) ve diplomalara, mevkisine, makamına, maddi gücüne, yaşadığı ülkeye, şehre veya semte, gezdiği yerlere gittiği mekânlara bakmaz. O, insanın ruhundadır.
Öyleyse ruhun kalitesini belirleyen nedir? Kaliteli ruh, bana göre ahlaklı ve erdemli olmaktır. Bir kere, hangi şartlarda olursa olsun her konuda dürüst olacak. Empati kuracak. Hayatına ve çevresine pozitif enerji katacak. Saygılı ve nazik olacak. Küfürlü konuşmayacak, argo kelimeler kullanmayacak. Haklı olsa bile karşısındaki insana güzel üslupla cevap verecek. Kendi gerçekleri ile yüzleştirildiğinde hakaret etmeyecek. Karşısındaki yanlış da söyleyebilir o yanlışa argo ile karşılık vermek daha büyük bir yanlıştır. Menfaat üzerine ilişki sürdürmeyecek, kendi çıkarları doğrultusunda insanları kullanmayacak. “Hayır” denildiğinde nezaketsiz davranışta bulunmayacak. Zaten kaliteli ruha sahip insandan asla nezaketsizlik görmezsiniz, vefasızlık görmezsiniz.
Siyaset, spor, sanat; hangi konu olursa olsun düşünceleriniz ve fikirleriniz diğer insanlarla ayrı düşebilir fakat önemli olan düşüncelerin saygı çevresinde dile getirilmesi, sabit fikirli olunmaması, başkalarının düşüncelerine de saygı gösterilmesidir. Farkındalık verirken hakaret etmemek, küfürlü ve argo konuşmamaktır.
Buna siyasetçiler de dâhildir. Görüşleri, konuşmaları ve icraatı yanlış gelen siyasetçiler, kulüp başkanları; daha doğrusu hangi makamda, mevkide ve kim olursa olsun, yanlışını dile getirirken o insana beddua etmek, argo konuşmak, küfretmek, hakaret etmek kaliteli ruhun yapacağı şeyler değildir. Yanlış yapana anlık öfke ve kızgınlık duyulabilir ama işte öfke ile ağızdan çıkacak kelimelere dikkat etmek, yanlış üslup kullanmamak gerekir.
Kendi menfaatini önde tutan, empati kurmakta güçlük çeken kişiler, kendilerine “hayır” denildiğinde kalitelerini, daha doğrusu kalitesizliklerini belli ederek nezaketsiz davranışta bulunur. İnsanın, çevresine tutamayacağı sözleri kesin olarak vermesi ya da yalandan “Evet” demesi kalitesini gösterir.
Sürekli her şeyden şikâyet eden, hiçbir şeyden memnun olmayan, kendisine ve etrafına negatif enerji veren insanın kaliteli ruha sahip olduğunu söylemek maalesef mümkün değil.
Yukarıda belirttiğim gibi kendi menfaatlerine göre başkalarını kullanan insanlar konusunda daha açık örnek vereyim.
Zor durumda olduğunu düşündüğünüz insanlara yardım maddi olarak ettiğinizde sizin merhametli ve vicdanlı olduğunuzu görüp bu imkânı kullanmaya çalışanlar oluyor. Manevi yardımlarınızda da nasıl olsa “Hayır” diyemez düşüncesiyle aynı şekilde davranalar oluyor. Siz kendi bütçenize göre hediye verirsiniz veya o anda imkânı olmayan insanı yemeğe götürürsünüz. Fakat o, ne hediyeyi beğenir ne de götürdüğünüz restoranı. Size “Başka yere gidelim,” deyip çok lüks bir restorana götürür ve ödemesini size yaptırır. Zaten siz kendi bütçenize göre iyilik yapıp bir değişik olsun diye yemeğe götürüyorsunuz, üstelik kötü bir yer de değil fakat sizin merhametli olduğunuzu bildikleri için “Nasıl olsa buraya gider, öder,” diyorlar. İşte, verdiğiniz ile yetinmeyip sizden daha çok faydalanmak isteyen insanlar, ruhunun kalitesini bu şekilde gösterir.
Siz mesaj yazarsınız okurlar fakat size hiçbir şekilde cevap vermezler ya da telefon ile ararsınız dönmezler. İşte bu, insanın ruhunun kalitesini gösterir. Eğer birinden mesaj almak veya iletişimde bulunmak istemiyorsanız açık olarak ve nazik bir üslup ile söylersiniz.
Televizyonda izlediğiniz bir program size yanlış geliyorsa argo kelimelerle veya küfürle eleştirmek yerine seyretmesiniz olur biter.
Kaliteli ruha sahip olanlar yüzeysel konuşmalar yerine derin konuşmalar yapmak ister. İnsanların dedikodusunu yapmaz, özel yaşantılarıyla ilgilenmez, başkasının malı ve mülkünde gözü olmaz ve konuşmaz. Yine yaşadığım bir örnekten söz edeyim. Yurt dışında yaşayan bir tanıdığım, “Kırk yıllık dostum,” dediği kişileri rehberlik almaları için bana gönderdi. Fakat gelenler o tanıdığım hakkında “O kadar çok malı mülkü var ki yedi sülalesine yetecek kadar,” diyerek konuşmaya başladı. Kırk yıllık dostluğa uymayacak bu sözleri söyleyenler çok iyi eğitim almışlar ve yurt dışına gitmişler fakat ruh işte, bunlara bakmıyor.
Zor durumda olduğunuzda bunu bilen yakın çevrenizdeki insanlar size yardım etmeyip bencilce davranıyor ve sormuyorsa sadece kendi menfaatlerine göre telefon edip konuşuyorsa ruhlarının kalitesinden söz edilemez. İnsan hata yapar fakat hatayı anlayıp özür dilemek ve affedici olmak ruhun kalitesindendir. Platon’un söylediği gibi “İnsan her şeyin ölçüsüdür.” Onlar isterlerse kalite ortaya çıkacaktır, istemezlerse kalite onların içinde yok olup gitmeye mahkûmdur…
Bundan iki sene önce trekking ve yurt içi kültür turu düzenleyen arkadaşıma, ”Yaptığın işte, insanlara fatura veriyor musun?” diye sormuştum öyle bir argo yanıt vermiş ve yine argo içerikli karikatür göndermişti ki rahatsız oldum bundan. O insanın etrafındaki insanlar da onun çok pozitif olduğunu, iyi insan olduğunu düşünüyor. Çünkü onlar bu soruyu sormuyor, ben o kişiye yapmadığı olayı söylediğim için kendisinin hoşuna gitmedi ve bana böyle bir yanıt gönderdi. Ben ona “Sen her şeyi dürüst olarak yapıyorsun,” demiş olsam o zaman bana da diğer yüzünü gösterecekti.
İnsana kendi ruhun kalitesi kalacak.
Her şey gönlünüzce olsun! Sevgi ve ışıkla kalın!.. Nurgül AYABAKAN nurgul.ayabakan@gmail.com
Sevgili okuyucularım, bu ayki bilge hikâyemiz ile beraberiz.
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zamanların birinde, kendinden başkasını sevmeyen bir çocuk varmış. Dünyadaki en güzel, en iyi insan benim diyormuş. Aynaların bozuk olduğunu, kendisini aslından farklı gösterdiğini düşünüyormuş.
Talih bu ya.. Her zaman insanın peşinden koşar. Nereye gitse talihi de peşinden gidiyormuş. Talihi her yerde karşısına bir ayna çıkarıyor, ona hatalarını gösteriyormuş. Çocuk bu konuda pek inatçıymış, aynanın gösterdiği hiçbir kusuru kabul etmiyormuş. Sonunda çareyi aynalardan kaçmakta bulmuş.
Az gitmiş, uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş. Sonunda aynaların olmadığı ıssız bir ormana gitmiş. Az ötede şırıl şırıl akan bir dereyi görmüş. Eğilip dereden tam su içecekken, birden sudaki aksini görmüş. Kendini geri çekmeye çalışmış ama derenin pırıl pırıl, masmavi suları onu kendine çekiyormuş. Dereden suyunu içmiş ve anlamış ki, gerçeklere sırt çevirmenin bir anlamı yok. Kendi kusurlarımızı başkalarına yüklemek bizi değiştirmiyor. Aynalar bizim kusurlarımızı her zaman olduğu gibi gösterir. Önemli olan kendi hatalarımızın farkına varıp bunları kabul ederek, onları düzeltme yoluna gitmektir.
Her şey gönlünüzce olsun! Sevgi ve ışıkla kalın!.. Nurgül AYABAKAN nurgul.ayabakan@gmail.com
Bazen yaşamımızdaki belli olaylara nokta koymak o kadar kolay değildir ve bunun yerine biz genelde kendimizi virgül ve ünlem işaretleri eklerken buluruz.
Niçin bazen bu küçücük konuyu uygulamak ve ilerlemek bu kadar zordur?
Dil bilgisinde nokta, bir konunun normalde sona erdiğini belirtmek için ve bir sonrakine başlamadan önce durmamız gerektiğini hissettiğimiz uygun yerlerde cümle sonuna konur.
Yaşamımızda da bu ‘son’ haline zihnimizde ulaşmamışsak, yaşam cümlemizi fazladan virgüllerle sonsuza kadar uzatırız. Ve aslında bir cümle çok uzadığında, ağır ve anlaşılması mümkün olmayan bir hale gelebilir. Böylelikle birinin hayatında bir şey çok uzun sürüp devam ettiğinde, yalnızca sinir bozucu olmakla kalmaz, kişinin o eski enerjinin olumsuzluğu içinde saplanıp kalmasına neden olabilir.
Bir hikâyeden ya da güzel bir metinden keyif almanın en iyi yolu sıkça durmak ve düzenli aralıklar vermektir. Bu bize öncesinde olanları kavramamız ve gelecek olana hazırlanmamız için bir süre verir. Noktaya yalnızca eski düşünceyi bitirmek olarak değil, yenisine bir başlangıç olarak da bakın. Geriye değil, ileriye bakın. Geçmişten ders alın ve bırakın gitsin. Geçmişi değiştirmenin tek yolu daha iyi bir gelecek yaratmaktır.
Virgül yerine bazen de yaşadıklarımızı ünlem işaretleriyle vurgularız. Bunlar hayret, şaşkınlık ve inanmayışın yüksek tonlardaki ifadeleridir. Buna rağmen, kusurlarla karşılaştığımız zaman, mükemmel bir insan ya da durum yanılsaması yaratmış olduğumuz için şaşırır ve hayal kırıklığına uğrarız. Mükemmel bir dünyada yaşamadığımızı ve hepimizin yanılabileceğini bilmek, aşırı beklentilerimizin olmamasına, duygu ve tepkilerimizde dengeli kalabilmemize olanak tanır.
Tüm bu yaşam oyununun sadece bir sahne üzerinde hep birlikte kendi rollerini oynayan bir aktörler ekibinden oluştuğunu bilmek, darbeleri, şokları ve gereksiz düşünceleri azaltır. Bu günkü ‘süpermen’ yarın o kadar süper olmayabilir. Oysa ki onlar sadece kendi rollerini oynamaktadırlar. Oyunu suçlayın, oyuncuyu değil. Rolü ve kostümü ruh ile karıştırmayın. Raja Yoga meditasyonu bize her ruhun kendi orijinal doğasında saf ve ilahi olduğunu öğretir. O orjinalliğe bakın, ruha, şimdi sahnede oynayana değil.
Şayet nokta koymak fren yapmaksa, o zaman hatalı frenler bizim doğru zamanda ve yerde duramadığımız anlamına gelir. Dolayısıyla şu soru akla gelir, biz ilk olarak aslında frene basabildik mi yoksa yaşam boyunca asla çarpışmayacağımızı mı umduk! Zihnimizde her gün saf, pozitif ve güçlü düşünceleri tutmak çarpışmayacağımızın ve kendi yolculuğumuza odaklanacağımızın garantisidir.
Sonuncu nokta ‘Son’un göstergesidir. Tüm eylem ve düşüncelerden sonra sessiz, sakin, tefekkür aşamasına geçilen yerdir. Hikâye biter, artık ona hiç bir şey eklenemez. Huzur ve dinginlik deneyimleyebilmek için, gün içinde ne kadar sıklıkla aklımızda dönen çeşitli hikâyelere bu noktayı -yarım bir nokta değil- koyabiliyoruz.
Tam bir ruhsal farkındalıktayken nokta koyabilmek daha kolaydır ve yalnızca bir saniye alır. Sonsuzlukta, maddesel hiçbir şey gerçekten önemli değildir. Beden bilincinde kendi imajımızı korumak için büyük bir mücadele veririz. Eylemlerimizle, egomuzu haklı çıkarır ve süsleriz, kabul ve onay arar, tartışır ve kavga ederiz ve hikâye asla bitmez.
Nokta bir son vermedir, diğer kişiyle pek ilgisi yoktur, daha çok kendine duyulan saygıdır. Eğer nokta koyamıyorsanız, yeni bir bölüme nasıl başlarsınız? Gereksiz düşüncelere ve yaşamınızda daha fazla oyun ihtiyacına nokta koyarak kendinize saygı duyun. Eğer hala duygular silsilesini sürmek istiyorsanız, o zaman devamlı size kendinizi iyi hissettirecek o yüksek duyguları deneyimlemek sizin için zor olacaktır.
Şimdi tamamen bir nokta koymanın zamanı. Geçmişten dersinizi alın ve bırakın gitsin. Eylemlerinizin kalemini kendi elinize alın ve yaşamınızda yeni bir dönemi yazmaya başlayın. Zihninizde yeni hikâyeler belirdikçe, onları kısa tutun ve frene basın. Ve yaşamınızın Son Bölümünde son noktayı koyduğunuz zaman, sizin romanınız tekrar ve tekrar okunmaya değer olsun.
Dadi JANKI
Her şey gönlünüzce olsun! Sevgi ve ışıkla kalın!.. Nurgül AYABAKAN nurgul.ayabakan@gmail.com