HAYATI PAYLAŞ
Eski zamanların birinde, bir garip yolcunun yolu, yoksul ve neşesiz insanların yaşadığı küçük bir köyden geçmiş
Yolcu, çok aç ve yorgunmuş
Önce karnını doyurmak, sonra da biraz dinlenmek istemiş
Yardım istemek için, bir evin kapısını çalmış ve kapıyı açan kadına sormuş:
– Bana bir tas çorba verir misin? Çok açım…
Kadın başını iki yana sallamış ve evde soğandan başka hiçbir şey olmadığını, kendisinin ve çocuklarının da günlerdir aç olduğunu söyleyip kapıyı kapatmış.
İkinci kapı da derman olmamış, aç yolcunun sorununa…
Sahibinin dediğine göre, o evde de, üç beş patatesten başka hiçbir şey yokmuş..
Üçüncü evin babası, avurtları çökük, yorgun yüzlü bir adammış; yolcuya bakıp biraz kızgınca:
-Görmüyor musun kardeşim, bak bizler de yokluktan ne hale geldik! Sana verebileceğimiz hiçbir şeyimiz yok…
Garip yolcu, boynunu bükmüş ve sormuş:
-Peki, evde bir büyük kazanınız var mı?
Evin kapısını kapamaya hazırlanan adam, hayretle dönüp sormuş:
-Var, ama ne yapacaksın kazanı?
“Madem sizde bana ikram edecek bir şey yok, ben de kendi çorbamı yaparım. Aslında benim çorbam, bütün bu köye yeter. Ama bunun için bir kazana ihtiyacım var” demiş yolcu.
Adam şaşırmış. Bir yandan da yolcunun hiç yoktan nasıl bütün köye yetecek bir çorba yapabileceğini çok merak ettiğinden, karısına seslenip, mutfaktan boş yemek kazanını getirmesini istemiş.
Yolcu kazanı almış, köyün çeşmesinde suyla doldurmuş ve sonra da altına dizdiği odunları yakıp kazandaki suyu kaynatmaya bakmaya başlamışlar.
Yolcu, cebinden oval şekilli, gri bir taş çıkarmış ve kazanda kaynayan suya atmış.
Sonra köylülere dönüp:
“Bu çok özel, sihirli bir taştır. Dünyada çok az bulunur. Onunla çok nefis ve çok bereketli çorbalar yapılır.
Bu taşla şimdi dünyanın en güzel çorbasını pişireceğim. Buyurun gelin, hazır olunca siz de içersiniz,” demiş.
Köylüler yavaş yavaş kazanın yakınına yaklaşmaya başlamışlar.
Yolcu biraz sonra, kaynayan kazana kaşığını daldırmış ve bir kaşık dolusu çorbayı içip:
-Hımmmm, şahane! Çorba hemen hemen hazır. Biraz da soğan eklesek, harika olurdu, demiş.
Köylülerden biri:
-Benim evimde soğan var, hemen alıp geleyim demiş ve doğrayıp getirdiği soğanı, kaynayan suya atmış.
Yolcu, bir kaşık daha içmiş çorbadan ve:
-Ohhh! Enfes bir çorba! İçine biraz patates ve havuç da koyduk mu tamamdır! demiş.
Bunu duyan bir köylü evindeki patatesleri, diğeri de havuçları kapıp gelmiş.
Çorbanın kokusu büyük küçük herkesi heyecanlandırmış. Hiç biri, ne zamandır böyle güzel bir koku almamış.
Yolcuya danışıp, çorbaya lezzet katacağımı öğrenince, köylünün biri dağdan topladığı mantarları, bir başkası ise evinde kalan son yiyecek olan bir baş lahanayı getirmiş.
Hepsini çorbaya ekledikten sonra, yolcu çorbaya yeniden tadıp, dudaklarını keyifle yalayarak:
-Böyle lezzetli bir çorbayı hayatımda içmedim. Ama biraz da et ekleseydik, tam kral sofralarına layık bir çorba olurdu.
Bir köylü, evinde bir parça et olduğunu ve onu sıradan bir yemek için kullanmak yerine, bu kadar lezzetli, krallara layık bir çorbaya katmaktan mutlu olacağını söylemiş ve eti getirip kaynayan kazana atmış.
Bir süre daha kaynayan çorba hazır olunca, yolcu, köylülerin hepsini kazanın etrafına toplamış.
Çoluk çocuk bütün köylüler, hep beraber sıcacık çorbayı içip karınlarını doyurmuşlar.
Herkes mutlulukla şarkılar söyleyip dansetmeye başlamış.
Hiçbiri aylardır bu kadar güzel bir yemek yemediği gibi, bu kadar da çok eğlenmemiş.
Daha sonra, olan bitene şaşıran köylüler, yolcunun etrafını sarmışlar ve:
“Nasıl da güzel bir çorba yaptın bu taşla.
Hem karnımız doydu hem de çok eğlendik.
Aylardır ilk kez yüzümüz güldü.
Ne olur anlat bize!
Nedir bu taşın sırrı?”
Yolcu gülümsemiş:
-Sır bu taşta değil demiş.
Bu taş, benim yolun kenarında görüp cebime attığım sıradan bir taş.
“Eee, öyleyse sır nerede? diye sormuş köylüler.
-Sır sizden! demiş yolcu.
Ve sonra gülümseyip, taşını cebine koymuş ve yoluna revan olup gitmiş…
ALINTI
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com