KENDİYLE DOST OLMAK
“Hiçbir şey insanın kendine düşman olmasından daha çok acı veremez.” C. G. Jung (Anılar Düşler Düşünceler Kitabında)
Bu yazımda Wilhem Schmid’i kitabı olan kendiyle dost olmaktan bahsedecem.
Etrafımızda hep arayış içinde oluruz, hepimiz hakiki ve iyi dostlar/arkadaşlar isteriz fakat biz kendimize dost muyuz? Hayatımızdaki en önemli ilişki kendimizle sahip olduğumuz ilişkidir. Kendimizle ve hayatla baş başa kaldığımız zaman, ne kadar dostluk ediyoruz kendimizle? Kendi benliğimiz ile anlaşıyor muyuz? Hatalarımızla, pişmanlıklarımızla yüzleşebildik mi? Mutluğumuzu, huzurumuzu ne derece yaşayabiliriz? Kendi sınırlarımızı, anlam arayışımızı, yapabileceklerimizi ve yapamayacaklarımızı keşfetmemiz nasıl bir süreçtir, ne kadar mümkündür?
Gerçekten insan insanın molasıdır. Bu mola bazen uzun bazen kısa olur.Kimi bize iyi gelir, kimi bize kötü gelir. Yolumuza devam ederiz. Mola iyi gelmedi diye yolumuzdan vazgeçmeyiz, insan “yol boyunca” gider, durur, devam eder. Her şey gelir geçer, geriye insan kalır.
Hayatımızda öyle dönemler olur ki bazen işaret edilenden değil, işaret edenden başlarız.
Wilhem Schmid, kitabında insanı kendine doğru düşünmeye yönlendiriyor. Hani o hiç sevmediğimiz “Ben ne yapıyorum? Ne durumdayım?” sorularıyla başlayan bir yönlenme…
Kitap “kendini sevmek mi kendine dost olmak mı?” sorusuyla başlıyor. Kendi kendiyle dost olmak çoğu zaman yanlış anlaşılıyor. Kendini sevmeye, beğenmeye, yani bir aşırılığa doğru tanımlanıyor. Oysa kendiyle dost olmak ve kendini sevmek, bilhassa aşırı sevmek birbirinden çok farklı şeyler. Schmid kitabında şöyle diyor: “Kendini aşırı seven; kendi kendine hazla sarılmış, bir sahilde korkuluğa yaslanıp düşlere dalmış vaziyette suya bakıyor, bu arada kucaklarken adeta eziyordur kendi kendisini, bundan bir hoşnutluk hissettiği de yoktur. Oysa kendiyle dostlukta benlik, tıpkı başkalarıyla dostlukta olduğu gibi, idealleştirmeden kaçınır, kendi kendisinin gerçekçi bir değerlendirmesini yapabilecek durumdadır. Yakınlık, her zaman mesafeye de izin verir. Kendi kendisiyle dost olan kişi, olsa olsa şen sarhoşluk anlarında veya hayatındaki ciddi bir kriz esnasında kendi kendisiyle kol kola girip, pragmatist bir destek alır buradan. Öncelikle velveleli zamanlarda güvenilir bir dost olarak kendi kendiyle kalmak üzere geri çekilme imkânının tadını çıkartır. Neşesiz zamanlarda, kendi kendisiyle olmanın tanıdık bildik halinden çok sevinç devşirir.”
Böylece insan geriye veya şimdiki anına bakıp kendimizi seviyor muyuz yoksa kendimizle dost muyuz sorularına cevap bulabiliriz. Ama burada bir kritik mevzu daha var. O da kendimizi algılamak, kendimizi tanımlamak. Bir kolaylık sunuyor Schmid, kendimizi tanımlamak üzerine yedi formül çıkarıyor.
1. Hayatımızdaki en önemli ilişkileri tanımlamak: Hangi aşk, arkadaşlık ve akrabalık ilişkileri benliğimizin bir parçası olacak kadar önemli?
Böylece insan geriye veya şimdiki anına bakıp kendimizi seviyor muyuz yoksa kendimizle dost muyuz sorularına cevap bulabiliriz. Ama burada bir kritik mevzu daha var. O da kendimizi algılamak, kendimizi tanımlamak. Bir kolaylık sunuyor Schmid, kendimizi tanımlamak üzerine yedi formül çıkarıyor.
1. Hayatımızdaki en önemli ilişkileri tanımlamak: Hangi aşk, arkadaşlık ve akrabalık ilişkileri benliğimizin bir parçası olacak kadar önemli?
2. Şimdiye kadar olan hayatımızın en önemli tecrübelerini tanımlamak: Benliğimizin sabit bileşenleri, onlar olmasaydı olduğum kişi olamayacağım unsurlar nelerdir?
3. Şahsî hayatımızdaki 3N’yi (nereye, niçin, niye) tanımlamak: Hayatımız boyunca peşinden gideceğimiz anlam nedir, hedefimiz olsun ya da olmasın yürüyeceğimiz bir yol var mı?
4. Davranışlarımızı şekillendiren değerleri tanımlamak: Bir tercihte bulunurken neye öncelik veriyoruz? Risk, emniyet, güven, cesaret, huzur ya da akıl ve kalp hayatımızda nerede duruyor?
5. Alışkanlıklarımızı tanımlamak: Hangi alışkanlıklarımız bizim için önemli? Hangilerine bakım yapıp yeniden özümüzle bütünleşiyoruz?
6. Tecrübelerimizi oluşturan korkularımızı, yaralarımızı ve travmalarımızı tanımlamak: Olumsuzlukları unutmanın yollarını mı aramalı mıyız yoksa onlarla barışıp benliğimizle mi bütünleşmeliyiz?
7. Bizim için neyin güzel olduğunu tanımlamak: Bizim için güzel nedir? Güzeli nerede arıyoruz? Bir kitabı, fotoğrafı, filmi, şarkıyı neden güzel buluyoruz?
Bu sorulara cevap ararken, başkalarıyla kurduğumuz ilişki de aslında kendi halimizi değerlendirmiş oluruz. Kendimizi ne kadar anlatıyoruz, başkalarını ne kadar dinliyoruz, gerçek bir dostluğum var mı, insan ilişkilerindeki hassasiyetlerim neler, aşırı bir olumlamaya ve olumlanmaya mı ihtiyacımız mı var? Bunlara baktığımızda kendimizle olan ilişkimiz derinleşir ve güçlenir. Schmid’in bu konudaki yorumu şöyle: “Bir dostun da baştan aşağı olumlanmaya değer olması gerekmez, yine de arkadaşımdır, bu başlı başına güzel bir şeydir; insanın kendiyle dostluğunda da öyledir. Kendim için olabileceğim güzel Ben, aynı zamanda arkasında durabileceğim hakikatli Ben’dir. Tıpkı hakiki dostların ilişkisindeki gibi, kendine karşı dürüst olur, kendine yalan söylemez, kendini aldatmaz; bunu da ahlaki sebeplerle değil, böylece hayatını güvenilir bir zemine oturtabildiği için yapar.”
Schmid, yazdıklarını çeşitli başlıklara ayırsa da bir konu var ki onun üzerinde özellikle durur. Sık sık da hatırlatır. Bu, yaşadığımız hayatı bütünüyle kabul edebilmek üzerinedir. “Neticede” der, “yaşadığınız her şey, çekilen bütün o acılar, yapılan bütün hatalar, hayatı oluşturan daha büyük bir bağlamın parçalarıydı, oraya giden bir seyahatteki istasyonlardı.” Her insanı hayatımızdaki bir istasyon olarak düşünebiliriz. Belki hedefimizde bile yoktur o istasyonda durmak ama zaman zaman dururuz. Bu iyi bir şeydir. O istasyon, yani o insan bize iyi gelmeyebilir, o zaman da yolumuza devam ederiz. Arada başka istasyonlara, insanlara uğrarız. Mühim olan o trenden indiğimizde geri dönmeyi de bilmektir. İnsan sadece şu an yürüdüğü yolu değil, daha önce yürüdüğü yolları da sevmeli. Bazen aradığın anlam en geride yatar. Sakladığın, taşıdığın geçmiş hikâyende. Keşfettiğimiz şey ne kadar acılı, sancılı olsa da. Kıymet, güldüren şeylerde olmaz zira: “Tam da birçok zorluk ve başarısızlıkla dolu bir hayat, sahiden yaşıyor olma ve hayatı bütün bereketiyle yaşama duygusunu verebilir insana.”
Hiçbir şeyde kesinlik olmayışı, daha doğrusu insanın kesin olarak hiçbir şeye inanmaması, daha büyük bir inanca olan ihtiyacı açığa çıkarır. Hayatımızda kesinlik olmayan dediğimiz şeyler, belki de teslim olduğumuzda geldiğini görürüz. Arayışla gelen şifa, denebilir buna. Schmid, “serendipity’i şiar edinmeli” diyor. Yani tesadüfen ilginç-faydalı buluşlar yapma yeteneğine erişmeli. İddialı taleplerde bulunmak ve onlara cevap aramak yerine karşılaşmanın, tesadüfün, talihin ve tevafukun kıymetiyle buluşmanın çok daha anlamlı olduğunu söylüyor. Bu buluşmalar tek bir kesinliğe ihtiyaç var, o da yolda olmak: “Tavsiyeye şayan olan şey, sonrasında benliği yapayalnız bırakacak olan tek bir hedefe bağlanmak yerine, sürekli yolda olmak, süreç hâlinde olmaktır; bir hedefe varsa da varmasa da…”
Wilhelm Schmid’in sürekli bahsettiği olaya geliyor. Kendimize doğrudan dokunan o şeye. Kendi yolumuzda ilerlediğimizi farkında olarak yaşamak. Bu, gelişim anlamında değerlendirilecek bir şey değil. Yol insanı zaten dönüştürür, geliştirir, törpüler. Bu; doymak, tatmin olmak, olgunluğa ulaşmanın farkına varmakla ilgili bir şey: “Hayatta gerçekten önemli olan nedir? İnsana kemale erme hissi veren şeydir. Ona doygunluk veren her şeyde, bir anlam gördüğü, gözüne güzel görünen, onu derinden tatmin eden her şeyde bulur bunu.”
Önemli olan özümsemek ve yaşama değer katacak ölçüde sürekli yararlanabilir hâle getirmek.
Wilhelm SCHMID (Kendiyle Dost Olmak Kitabı)
Wilhelm SCHMID (Kendiyle Dost Olmak Kitabı)
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com