BEN HAYATI NASIL YAŞIYORUM? -2

Tam olarak dört yıl önce 19/04/2020 tarihinde “Ben Hayatı Nasıl Yaşıyorum?” başlıklı bir yazı kaleme almıştım.

Dünyada her geçen gün ilişkilerde sorunların, anlaşmazlıkların, karşılıklı olarak samimi ve gerçek sevgiyi ifade edememenin yarattığı olumsuzlukların arttığını görmek beni yeniden bu yazıya götürdü.

İnsanlık olarak hayatın kendimizde başladığını anlayıp kabullenmediğimiz sürece olumsuzluklar devam eder.

Gerçekten de hayat bizde başlıyor.

Bu yüzden hayattan ne bekliyorsak önce biz onu hayata vermeliyiz.

Kendimize sormalıyız:

Hayatı nasıl yaşıyorum, o bana ne veriyor? Mutluluk mu mutsuzluk mu?

Zihnimden ve kalbimden bütün canlılar için geçen duygular ve düşünceler iyi mi kötü mü?

Sergilediğim davranışlar iyi mi kötü mü?

Ağzımdan çıkan sözler, cümleler, kelimeler iyi mi kötü mü?

Hayatı korkularımla mı yoksa sevgi ve ışık ile mi yaşıyorum?

Kendimi geliştirmek için dağarcığıma her gün bir bilgi mi katıyorum? Yoksa insanlar hakkında konuşup ne yaptıkları, ne yiyip içtikleriyle mi ilgileniyorum?

Yaptığım iyilikleri, hiç beklenti ve menfaat olmadan mı yapıyorum yoksa kendi egom ya da gösteriş için mi?

Yaşadığım ve karşılaştığım her olumsuz olay ve kişiyi “ders”im olarak görüp şikâyet etmeden “Bu sınavdan geçmek için ne yapmalıyım,” diye bir çaba sarf ediyor muyum? Hayatın hangi alanında ruhumun tekâmülünü yapmam gerektiğini, her acının ruhumu olgunlaştırmama nasıl rehberlik ettiğini görebiliyor muyum?

Hayatı şükrederek mi hep şikâyet ederek mi yaşamaktan yanayım?

İnsanlara içtenlikle mi yoksa bir maske takıp kendimi farklı göstererek ya da kendi menfaatim için mi yanaşıyorum?

Hatalarımı ve egomu fark edip yüzleşiyor muyum? Olumlu yönde değişim ve dönüşüm yapıyor muyum? Yoksa bunları örtbas mı ediyorum?

Hayata pozitif enerji mi gönderiyorum negatif enerji mi?

Hayata iyimser mi bakıyorum karamsar mı?

İnsanların yüzüne gülüp sonra onlar hakkında dedikodu mu yapıyorum yoksa onlar hakkındaki gerçek düşüncelerimi yüzlerine mi söylüyor?

Hayatı sırf kendim için mi yaşıyorum, dünyaya sevgi ve ışık vermek için mi?

Hayatı yaşarken önceliğim dünyevi mi maneviyat mı?

İnsanların bana “iyi” veya “kötü” demesi, beni sevmesi ya da sevmemesi, beni beğenmesi ve alkışlaması mı yön veriyor hayatıma?

Tercihlerime göre hayat bana yaşamam gerekeni veriyor.

Gördüğüm ve algıladığım dünya benim bakış açımla, kalbimden geçen niyetlerle ilgili.

Kalbim, niyetim ne söylüyorsa onu görüyorum, onu veriyorum hayata ve insanlığa.

İnsanlar kalplerine göre birbirlerine makam verir, bir yere koyar. Oysa gerçek makam ister Allah deyin ister evren; onun insanı konumlandırdığı makamdır ve o makam niyetlere, hayata nasıl bakıldığına göre belirlenir.

Hayattaki mutluluğumu belirleyen içime ektiğim tohumların iyiliğine veya kötülüğüne bağlı.

Kısacası hayatı ne ile beslersem bana onu veriyor.

Hayat çok güzel!

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

BARIŞ BENİM İLE BAŞLAR – 12

Sevgili okuyucularım, bu ay ki “ho’oponopono” adı verilen bir arınma çalışmasını paylaşıyorum. Bu ay da farklı konular için aynı şekilde yapmanız gereken bu arınma çalışmasını dört madde hâlinde paylaşıyorum. Düzenli olarak yaptığınızda gerçekten kendinizde inanılmaz bir olumlu değişiklik göreceksiniz. Özellikle zihniniz, ne kadar berraklaşırsa o kadar huzurlu olur. En önemlisi berrak bir zihin her zaman doğru karar almanızı sağlar. Çünkü zihin olumsuzluklarla dolu olduğu zaman doğru karar bile alamıyorsunuz. Disiplin ve azimle yapılan çalışmalardan her zaman olumlu karşılık alınır. Çalışmaya geçmeden önce bununla ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum. Geçen ay bu bilgiyi paylaşmıştım fakat belki ilk defa okuyacak olanlar vardır. Onlar için yinelemekte fayda görüyorum.

Ho’oponopono yöntemi; karşımızdaki insanın yaşadığı bir sorunu duyduğumuz, öğrendiğimiz anda bizim sorunumuz olarak algılayıp kendi içimizde bundan arınarak karşımızdakini de arındırma yolunu öğretiyor. Sadece insanları değil her şeyi arındırıp temizlemenin yoludur bu. Olumsuz durumlardan kurtulmanın bir yöntemidir.

Ho’oponopono, Havai halkının kullandığı bir kendini arındırma yöntemidir. Bu yöntemi Joe Vitale’in kitabı “Zero Limit” aracılığı ile batı dünyasına tanıtan ve meşhur eden kişi Dr. Ihaleakala Hew Len oldu. Doktorasını Iowa Üniversitesi’nde yapmış olan Dr. Ihaleakala Hew Len, uzun yıllar Havai Devlet Hastanesi’nin suç işleyen akıl hastaları ile ilgilenen adli biriminde uzman psikolog olarak çalışmış. Hastalarıyla elde ettiği mucizevi sonuçlar çok ilgi çekmiş. Kullandığı yöntemler öyle etkiliymiş ki zamanla yatan hastaların tümü taburcu edilmiş, sonunda dört yıl içinde birim kapatılmış. Dr. Len’in kullandığı bu yöntem, 1982 Kasım’ından beri güncelleştirilmiş Ho’oponopono uygulaması yapan Hawaiili şaman Morrnah Nalamaku Simeona sayesinde ortaya çıkmış. Tüm dünyada bu yönteme ün kazandıran, öğrencisi Dr. Ihaleakala Hew Len ve Joe Vitale oldu.

Şimdi çalışmaya geçelim:

1) Kendime güvenmemi engelleyen, özgüvenimi düşüren içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono

Seni Seviyorum

Özür Dilerim

Lütfen Beni Affet

Teşekkür Ederim

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

2) Yaşadığım sorunlarla ilgili başkalarını suçlamama, bütün sorumlululuğu başka insanlara vererek gücümü kaybetmeme yol açan içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono

Seni seviyorum

Özür dilerim

Lütfen beni affet

Teşekkür ederim.

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

3) …….. konusundaki endişelerimi yaratan, katkı veren ve fayda gören içimdeki bana aileme atalarıma ait içimde her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono

Seni seviyorum

Özür dilerim

Lütfen beni affet

Teşekkür ederim.

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

4) Yaşama, geleceğe ve akışa güvenmemi, kendimi rahat bırakarak hayatın bana sunduğu güzellikleri deneyimlememi engelleyen içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono “

Seni seviyorum

Özür dilerim

Lütfen beni affet

Teşekkür ederim.

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

Kaynak: Dr.Ihaleakala Hew Len ve Berna Özcan
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

İLK KAZAK

Yaklaşık bir ay sonra kaldığım yerden tekrar anılarımı yazmaya devam ediyorum. Bu sefer ortaokul birinci sınıfa giden çocuk sandıktan bakalım hangi anıyı çıkaracak?

Sömestir tatili yaklaşmıştı. Babam, yılbaşı sonrası hemen parça sayımına başladı. Otomotiv yedek parçanın başında kendisi dururdu. İki amcam ise bakım kısmında dururdu. Tabii kolektif şirket olduğu için üçü de aynı şekilde hem yedek parça hem de araba bakımıyla ilgileniyorlardı aslında. Sadece babam ikisinden de çok iyi anlıyordu.

Yedek parça ithal gelirdi. Babam bu parçaları yanında çalışan elemanlarla birlikte tek tek sayar, çıkardığı listeleri deftere işlemek için hafta sonları eve getirir, beraber yapardık. Deftere işlemeyi bana ilkokulda öğretmeye başlamıştı. Şimdi daha iyi yapıyordum. Fakat bu işi yaparken televizyonda hafta sonu yayınlanan spor müsabakalarını seyredemiyordum. Avrupa maçları da dâhil olmak üzere, özellikle futbol maçlarını seyretmediğim zaman üzülüyordum. Buna rağmen bu işi yapmayı da seviyordum çünkü öğrenmeyi seviyordum. Ablam, babama bu konuda hiç yardım etmezdi çünkü babam ona nasıl yapılacağını öğretmemişti.

Derken karneler alındı ve sömestir tatili başladı. İlk dönem karnemin nasıl geleceğini biliyordum, anneme söylemiştim Bu karne en çok amcam için önemliydi. Karnede İngilizce hariç tüm notlarım gayret iyiydi. İngilizceyi seviyordum fakat hoca biraz sert mizaçlı olduğu için fazla soru sormaktan çekiniyordum, hâliyle de İngilizce notum biraz daha düşük geldi. Amcam bundan memnun olmadı, yabancı dil konusuna çok önem veriyordu ve İngilizce kursuna göndermek istedi. Ağabeyim de kursa gidiyordu. Amcam ayrıca ablama “Sen de çalıştır,” demişti. 15 gün tatilde verilen ödevlerini tamamlayacak ve İngilizce çalışacaktım.

Bu arada annem her ay Burda dergisi alıp oradan çıkardığı kalıplarla, örgü örnekleriyle bize ve kendisine giysi diker, örgü örerdi. Ocak ayında aldığı Burda dergisindeki bir kazak modelini çok beğendiğim, anneme de gösterdim. Annem bana örgü örmeyi önceden öğrettiği için “Bunu yapabilirim,” dedim. Dergi Almanca olduğu için modeli ancak resmine bakıp çıkarabilecektim ama bunu yapmaya kararlıydım. Hemen her gün evimize gelen, annemi kardeş gibi gören komşumuz Aynur teyzeye de gösterdim modeli. O çok örgü örüyordu, bilmediği model yoktu, buna rağmen seçtiğim modelin çok zor olduğunu söyledi. Ben,  “Yaparım,” dedim. Tabii o anda bana inanmadı. Ama ben bunu öreceğime inandım.

Annemden beyaz renkte yün almasını istedim, hemen aldı. Başladım örmeye. Aynur teyze geldiğinde hiç göstermiyordum. Öremeyeceğimi söylediği için ona sürpriz yapacaktım. Hızlı bir şekilde kazağı örmeye devam ediyordum Bu arada annem hastalandı. Annem öyle kolay hasta olan insan değildi ama bu kez çok kötü üşütmüştü; yatmak zorunda kaldı. Ablam üniversiteye gittiği için anneme yardım edemiyordu. Evde kardeşim ile birlikteydik. Annem, yemekleri tarif ediyordu, ben yapıyordum. Ispanaklı gül böreği yapmıştım. Akşam sofrada böreği beğendiler, bu durum çok hoşuma gitti çünkü ilk defa yapıyordum. Özellikle babam her yemeği beğenmediği için onun beğenmesi benim için önemliydi.

Annemin iyileşmesi biraz zaman aldı. Çok üzülmüştüm annemin hastalığına çünkü onu hiç böyle görmemiştim. Babam daha sık hastalanırdı ama annem öyle değildi. Babam, annemin hastalanmasını istemezdi. Sadece annem değil, aileden biri hasta olduğu zaman çok üzülürdü ve hep şunu söylerdi: “Kendinize neden iyi bakmıyorsunuz?” Mesela ağabeyim rahatsız olduğu için onun yorulmasını istemezdi. Babam, annemin hastalanmasına çok üzülmüştü. Akşam eve gelince annemi sofrada göremeyince keyfi kalmıyordu, pek konuşmuyordu.

Sömestir tatilindeki 15 gün içinde annem iyileşti. Çok mutlu olmuştum. İnsan bir de alışık olmayınca şaşkınlık içinde kalıyordu böyle durumlarda. Ama o kış annemin rahatsızlığı benim birkaç yemek yapmayı öğrenmeme yol açtı. Aynı zamanda kazağımı da örmüş oldum. Kol ve yaka konusunda annem yardım etti, nasıl yapacağımı gösterdi. Böylece dergideki modelin birebir aynısını örebildim. Artık Aynur teyzenin gelmesini dört gözle bekliyordum. Dayanamayıp annemden Aynur teyzeyi çağırmasını istedim; çağırdı, o da geldi. Hemen kazağımı getirip gösterdim. Önce inanamadı, “Sen mi ördün?” diye sordu. “Evet,” dedim, annem de “Kendi çıkardı,” diye destekledi. Aynur teyze o kadar güzel takdir etti ki çok mutlu oldum. Bu sömestir tatili iki yeteneğimi ortaya koyabileceğim iki deneyim edinmemi sağlamıştı ve ben özellikle örgü örmekten çok mutlu olmuştum.

İnsan kendine inanırsa yapamayacağı bir şey yoktur. O anda bana “Çok zor,” dediklerinde vazgeçmiş olsaydım bu sefer içimde kalacaktı. Ben kendime “Yaparsın,” diye inandım üstelik de vazgeçmedim. Bana ne zaman yapamayacağımı söyleseler daha fazlasını yaptığımı gördüm. Bazen zor olsa da başaracağına inananı kesin ve olumsuz konuşarak yolundan döndürmemek gerekir. Çünkü herkesin yeteneği başkadır. Çocuğun yaratıcılığını bilmeden, denemesine izin vermeden ön yargılı yaklaşmamak gerekir.

O kazaktan sonra artık gördüğüm her modeli örebildim.

O kazağı hep sakladım; benim için çok değerlidir.


Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

ÇEKİCİ NEREYE VURACAĞINI BİLMEK!…

Sevgili okuyucularım, bu ayki bilge hikâyemiz ile beraberiz.

Şimdi sizi hikâyemizle baş başa bırakıyorum.

Vaktiyle bir fabrika sahibinin fabrikasındaki makinelerden bir tanesi arızalanır. Makinenin arızalanması ile birlikte üretim durur ve her geçen süre patronun para kaybetmesi anlamına gelmektedir. Fabrikanın tüm teknik personeli, mühendisleri ve usta başları arızalanan makinenin arızasını gidermek için makinenin başına toplanır ama nafile. Bir türlü makinenin arızasını giderip çalıştırmayı başaramazlar.

Patron çaresiz bir şekilde arızayı gidermeye çalışan personelini izlemektedir.

O sırada fabrikanın bekçisi patronun yanına gelerek ” efendim, müsaadeniz olursa şehir merkezinde bir usta var. Elinden her iş gelir, tamir edemediği şey yoktur, onu çağıralım, bir de o baksın” der.

Her şeyden ümidini yitirmiş olan patron çaresiz bir şekilde bekçinin teklifini kabul eder ve bahsi geçen ustayı çağırırlar.

Usta fabrikaya gelir ve arızalı makinenin etrafında bir tur attıktan sonra yanında getirdiği alet çantasından bir çekiç çıkarır. Makinenin birkaç yerini eliyle yokladıktan sonra tek bir defa çekiç ile vurur.

Daha sonra yetkili kişiye dönerek ” makineyi çalıştırır mısınız?” der. Yetkili kişi makinenin başlat düğmesine basması ile birlikte makine tıkır-tıkır çalışmaya başlar.

Tüm personel şaşkınlık ve sevinç ile birbirlerine bakarken, uzaktan izleyen patron gülümsemeye başlar. Patron makinenin çalışması ile birlikte büyük bir mutluluk duyar.

Patron, kimsenin çalıştıramadığı makineyi çalıştırmayı başaran ustayı odasına bir çay içmeye davet eder. Bu sırada da ustaya olan minnettarlığını ifade etmek için teşekkürlerini sunar.

” Çok teşekkür ederim ustacım, sayende büyük bir zarardan kurtulduk, sana borcumuz ne kadar?” diye sorar.

Usta kendinden emin ve sakin bir şekilde, ” 1000 dolar efendim” der. 1000 dolar cümlesini duyan patronun gözleri fal taşı gibi açılır. ” Ne 1000 doları usta, ne yaptın Allah aşkına” der. Daha sonra ” madem öyle, senden ayrıntılı bir fatura istiyorum” diye ekler.

Usta yine kendinden emin bir şekilde ” hay hay efendim” diyerek çantasına uzanıp fatura koçanını çıkarır.

Faturayı yazıp imzalar, kaşeler ve patrona uzatır. Patron faturanın detayını görmek için merakla alır.

Fatura şöyledir; Çekiç ile vurmak 1 dolar / Çekici nereye vuracağını bilmek 999 dolar.

Sorunlar karşısında çekici nereye vuracağımız çok önemlidir.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

TEKAMÜL HARİTASI BİR PİRAMİT ŞEKLİDİR

Sevgili okuyucularım 12/09/2023 tarihinde “Kendi Frekansımızı Nasıl Güçlendirebiliriz?” başlıklı bir yazı yazmıştım. O yazımda insanların kendilerine ve etrafa yaydığı frekanstan bahsetmiştim. Bugün ise Sayın İsmail Keçeci’nin “Tekamül Haritası Bir Piramit Şeklidir” yazısını sizlere paylaşıyorum.

“En alt tabandan başlarsın en kalabalık yerdir.

Herkesin, her şeyin senin gibi var olduğunu kabul edersin bütün taban taşlarıyla birlikte yaşarsın. En düşük frekans bandıdır.

Frekansın yükseldikçe piramidin tepe noktasındaki tek bir taşa doğru ilerlesin.

Böylece hayatında insanlar azalmaya başlar.

Tıpkı piramidin yukarı doğru ilerledikçe duvarlarındaki taşların azaldığı gibi.

Bu yüzden gittikçe yalnızlaşmaya başladığını yadırgama. En sonunda tek bir taş olacaksın yani boyutunun tanrısı olacaksın. Ve bir sonraki boyutun en alt frekansından tekrar başlayacaksın.

Yegane yaşam amacı sadece bilincimizi genişletmektedir. İzin vermediğimiz hiç kimse yaşam alanımıza giremez. İzin verdiklerimizde bizim frekans bandımıza uygun kişiler ve olaylardır. Yani düşüncelerimize denktirler.

Sen yükseldikçe seninle aynı frekansta olanlar azalacaktır. Bu da doğaldır. Çünkü yükseliş farkında olup çaba göstermekle ilgilidir. Negatif veya pozitif düşünce frekansını takip eden daha yüksek nötr halin frekansıdır.

‘İnsanlar ve şeyler sadece vardır, iyi veya kötü değildirler’ Diye düşünmeye ve uygulamaya başlarsın. Bu frekansın yeri piramidin tepe noktasındaki tek bir taştır. Oraya ulaştığında haritadaki yolun sonuna gelmişsindir. Yeni bir tekamül piramidine geçmeye hak kazanmışsındır.

Eğer eski dostlarınız arayıp sormuyorsa üzülmeyin başarıyla yolunuzda ilerliyorsunuzdur. Yeni dostlar da gelecektir. Ama sadece siz onların frekans bandındayken size eşlik ederler ve her yükselişiniz bir kısım insanları sizden uzaklaştırır.

En sonunda bütün hayatı tek başınıza yaşadığınızı idrak edersiniz. Ve başınızın üstünde havai fişekler patlar Kozmik yapı size bir kutlama partisi düzenlemiştir. Yani mezuniyet. Kendinizi, çevrenizi, düşüncelerinizi değerlendirdiğinizde piramidin neresinde olduğunuzu üç aşağı beş yukarı tahmin edersiniz.

Senden başka hakikat yok. Diğer her şey sinema perdesinde ki ışık yansımaları. Daha önce hakiki insanlarının yansımalarının arasında kendini gerçek gibi hissederek bir eğitim alıyorsun.

Yansımlar teknolojik olarak senin düşüncelerine göre davranış sergilemektedirler. Ve senin ortaya çıkan tepki ve düşüncelerin her an bilinç sınavına tabi tutulmaktadır. Lütfen ortaya çıkan herhangi bir durumda ilk önce diğer herkesin ve her şeyin sadece bir yansımadan ibaret olduğunu göz önünde tutun. Ve yüksek bir varlık olarak nasıl tepki vermeniz gerektiğini düşünün. Unutmayın onlar sadece vardırlar iyi veya kötü değildirler.”

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com