ŞARTLAR DURUŞUNUZU DEĞİŞTİRMESİN
Yazıma Gandhi’nin sevdiğim sözleri ile başlıyorum; “Haksızlığa yönelip bütün insanların senin peşinden gelmesi yerine, adaletli olup yalnız kalman daha iyidir.”
Hayatımızın her anında insanlarla iletişim hâlindeyiz; özel hayatta, sosyal hayatta, sokakta, seyahatte vs… İster sadece göz teması kurun ister ayaküstü bir iki kelime konuşun, karşınızdaki insanın duruşunu anlarsınız. Bu duruş, bir bakış ile bir gülümseme ile bir söz ile kendini gösterir. Tabii ki bazen bunu bilemeyiz, yaşadıkça anlarız o insanın hayatı boyunca nasıl bir duruş sergilediğini.
İnsanı insan yapan sağlam bir duruşa sahip olmasıdır. Peki, sağlam duruş, deyince ne anlıyoruz? Hani bazen bir insandan söz ederken adam gibi adam, deriz; aslında burada bahsedilen, sağlam karakter ve kişiliktir. Bu aynı zamanda ruhun gelişmiş olduğunu gösterir. Biliyorsunuz, önceki yazılarımda söz etmiştim, benim için iyi ve kötü insan yoktur; ruhu gelişmiş, ruhunu geliştirmek isteyen ve hiç geliştirmek istemeyen insanlar vardır…
Bu sağlam duruşlu insanların öz saygıları yüksektir. Dik duruş sergileyen insanlar gördüğünüzde bilin ki onlar öz saygı sahibidir. Rüzgâr nereye eserse oraya gitmezler. Rüzgârın esişine rağmen orada belli bir duruşla dururlar. Daha doğrusu nerede durmaları gerektiğini bilirler. Bir de zikzak dokuyan ruhlar var; sabah başka, akşam başka, yarın başka davranırlar. Onlar, para, mülk, mevki gibi konularda kendi çıkarlarına göre hareket ederler. Rüzgâr ne taraftan eserse oraya yönelir veya su ne tarafa akıyor ise o tarafa meyil verir. Böyle bir duruş değildir benim bahsetmek istediğim. Yıllar geçse de sözünün arkasında durmak, aynı zamanda şartlar ne olursa olsun, yalnızca kendi hakkını değil başkalarının hakkını da korumak, savunmaktır sağlam duruş. Hiçbir zaman egolarına yenik düşmeden çizgisini korumaktır. İşte böyle davranan insanlar her zaman güven verir.
Para, mülk, makam, mevki; bunların hepsi geçicidir. Bugün para vardır yarın olmaz, bugün makamın, mevkin iyi yerdedir ama yarın olmaz. Hiçbir insanın parası, mevkisi, ünü, şöhreti, kariyeri için onurunuzdan yani duruşunuzda ödün vermeyin. Parası var diye, iyi bir kariyeri, mevkisi var diye bir insanı seviyormuş gibi yapmayın. Bir duruşunuz ve çizginiz olsun. Çünkü hayatınız boyunca hep o duruşunuzla anılacaksınız. Hiçbir zaman para, mal, mülk ve şöhreti karakterinizden ve kişiliğinizden önde tutmayın. Aslında ilkeli duruş insanın özünden, benliğinden gelir. Eğer benliği sağlamsa karşılaştığı her durum ve kim olursa olsun her insan karşısında aynı duruşu sergiler, çelişkileri olmaz. Hatalı da olsa söylediği sözün arkasında durur.
Sırası gelmişken hemen bir örnek vereyim. Belli bir eğitim almış bir insan, diyelim ki iki sene önce size söz verdi, şu zamanda şunu yapacağım, diye. İki yıl geçmesine rağmen sözünü yerine getirmiyor, siz hatırlatıyorsunuz yapacağı şeyi, “Yok böyle söz söylemedim,” diyor. Sözünü yerine getirmediği gibi bir de inkâr ediyor. İşte o anda o kişi yalan söylemiş oluyor, bu da onun hayata karşı duruşunu gösteriyor. Tamam, o anda şartları yapmaya elverişli değildir ama en azında verdiğin sözü inkâr etmesin. İşte burada karakter ve kişiliğin zayıflığı ortaya çıkıyor.
Her insanın hayatı boyunca ortaya koyduğu bir duruşu ve de ilkesi vardır. Bu duruş, kişiliği, karakteri, kimliği, ırkı, kanı, ailesi, okulu, eğitimi, tarihi ve coğrafyasının etkisiyle şekillenir. Tabii ki insan bu duruşu, çocukluk yıllarında önce aileden, sonra okuldaki eğitimden, sonra da çevresinden alır. Zaman içinde insan kendisindeki eksikleri fark edip ruhunun gelişimine izin vererek duruşunu sağlamlaştırır. Çünkü ancak ruhunu geliştirerek duruşundaki yanlışları düzeltebilir. Önemli olan bir yanlış duruşa sahip ise onun farkına varıp düzeltmesidir.
Nasıl ki gövdeyi ayakta tutan omurgadır, insanı ayakta tutan, şahsiyetli ve onurlu yapan da prensiplerdir. İnsan duruşundaki istikrar ile çevresinde güven yaratır ve insanı insan yapan dik duruştur. Yapılan hataların arkasında durmak da bir dik duruş göstergesidir.
Bir insanın hakkında düşündüklerinizi yüzüne söyleyebilmek de bir dik duruştur. Örnek olması açısından yaşadığım bir olaydan bahsedeyim. Altı sene önce bir arkadaşım beni kırk senelik arkadaşı ile tanıştırdı. Arkadaşım bana, “Bu kişi bazı olumsuzluklar yaşıyor ona şifa ve rehberlik çalışması yapar mısın?” diye sordu, “Tamam,” dedim. Bu kişiyle şifa çalışması yaptım. Sonra bu kırk yıllık arkadaş, bizi tanıştıran arkadaşımın bazı konularda çok açık bir şekilde olumsuz davranışlarını gördüğünü anlattı. Ama bu olumsuzlukları o arkadaşımın yüzüne söyleyemedi, “Sen bu konuda haksızın, hatalısın,” diyemedi. Çünkü kendilerinin o arkadaştan menfaatleri vardı. Eğer söylerse bu sefer çıkar ilişkisi bitmiş olacaktı ve bunu göze alamamıştı, menfaat uğruna duruşundan taviz vermişti. Ama bu kişiye sorsanız dik duruşlu olduğunu söyler. Ne olursa olsun eğer haksızlık varsa hiçbir menfaate bakılmadan söylediğinin arkasında durmak gerekir. Arkasından haksız olduğunu söyleyip yüzüne menfaat için gülmek olmaz. Bu tutum, insanın nasıl bir duruş sergilediğini gösterir.
Bir örnek daha vereyim. Bir kişi, çok samimi avukat arkadaşının yüzünden çok önemli bir mahkeme davasını kaybediyor. Başka bir arkadaşına olayı anlatırken, avukat arkadaşını şikâyet ediyor. Olayı dinleyen arkadaşı, olabilir, canı sıkılmış dertleşmek istemiş, derdini anlatması normal, diye düşünüyor o sırada. Ama sonra suçladığı avukat arkadaşı geliyor davayı kaybedenin evine. Davayı kaybeden sanki o sözleri söylememiş, hiç şikâyet etmemiş gibi avukatına güzel sözler bir de onu öyle şımartıyor ki sadece o anda baktım. Davayı kaybedenin burada yapması gereken neydi? Eğer arkadaşının hatası varsa bunu yüzüne söyleyebilirdi. Ama bunu söylemek yerine gelecekteki çıkarlarını da düşünerek, avukata karşı dik duruş sergileyemiyor. İşte bu kişiler ruhlarını geliştirmek istemeyen, günümüzü iyi geçirelim gerisi önemli değil, diye düşünen, her duruma göre duruş alan insanlardır. Böyle kişiler kendi menfaatlerinden başka hiçbir şeyi görmezler. Önce kendi nefislerine esir olurlar, sonra da güç kimin elinde ise ona esir olurlar.
İnsan olmanın muhteşem erdemi, hayat ne getirirse getirsin korumaktır duruşunu. Güne, kişilere, çıkarlara, rüzgâra göre asla şekil almamalı insan!
Derler ya “Çam gibi sağlam, servi ağacı gibi dimdik olmalı insan.” Tam da öyle olmalı ve onurlu bir yaşamı aşk edinmeli insan! İster iş ilişkileri olsun ister kadın erkek ilişkileri; yalnız kalmamak için rüzgâra göre hareket edenler bilmeliler ki bu şekilde kendi duruşlarından, karakterlerinden, ruhlarından vazgeçiyorlar.
Dik duruş bir yanıyla da her zaman ve her koşulda adaletli davranmaktır. Kendimize nasıl adil davranılmasını istiyorsak kim olursa olsun başkalarına da adaletli davranmak bizim dik duruşumuzu gösterir. Sırf kendi çıkarınız için haksızlığa uğramış birinin hakkını korumaktan kaçınıyorsanız veya haksızlık yapan kişiye yaptığı davranışın yanlış olduğunu söyleyemiyorsanız sizin dik duruşlu olduğunuzdan söz edilemez.
Gün sonunda insan gene kendi ile baş başa kalıyor. Aynaya baktığında kendini görüyor. O aynada ne gördüğünüze bakın. Dik duruşunuzu hangi konularda hangi kişilere karşı korudunuz ya da koruyamadınız? Bunlarla yüzleştiğinizde ruhunuzun gelişmesine yardımcı olursunuz. Unutmayın prensip sahibi olmak katılık, şekilcilik, hoşgörüsüzlük değildir. Dik duruş güven verir ve insanın kendine sadık kalmasını sağlar.
Charles Bukowski, “Kalabalığa karışmak için hiçbir özellik gerekmez. Ama yalnız ve dik durmak için gerçekten çok şey gerekir,” demiştir. Unutmayalım ki, dik duruşumuz sadece bize güç vermeyecek, olumsuzlukların içinde umut aşılayacaktır birçok kişiye… Nasıl ki sokaktaki, caddedeki lambalar ışık veriyorsa insan da dik duruşu ile topluma insanlığa ışık vermelidir.