KİBİR

 
Kendini beğenmiş bir gramer (nahiv) bilgini, boğazdan karşıya geçmek için bir kayık kiraladı ve kurumla oturdu yerine.
Kayıkçı, olgun ve alçak gönüllü bir insandı. Hiç ses çıkarmadan küreklere asılıyor, yolcusunu sağ salim karşıya geçirmek ve üç beş kuruş kazanmak istiyordu.
Denizin orta yerine geldikleri sırada Bilgin küçümser bir eda içinde sordu:
-Sen hiç gramer okudun mu?… dil biliminden anlar mısın?
Kayıkçı:
-Hayır efendim dedi, ben cahil bir kayıkçıyım, dediğiniz şeylerden hiç anlamam.
-Vah vah dedi Bilgin, ömrünün yarısı boşa geçmiş!…
Böyle bir süre ilerledikten sonra rüzgar şiddetini artırmaya, dalgalar büyümeye başladı. Denizde fırtına çıkmış, Bilgin korkmaya başlamıştı.
Kayıkçı olağanüstü bir güçle kurtulmaya, sağ salim karşı kıyıya geçmeye çalışıyordu. Gördü ki artık  kurtuluş ümidi yok, Bilgine dönüp sordu:
-Efendim, yüzme bilir misiniz?
Bilgin:
-Ne yazık ki bilmiyorum diye inledi.
O zaman kayıkçı:
-Vah vah dedi, şimdi ömrünün hepsi boşa gidecek! Keşke gramer bileceğinize benim gibi yüzme bilseydiniz de canınızı kurtarsaydınız.
 (Hz. Mevlana-Mesnevi’de Geçen Hikayeler Kitabından)

İnsan-i Kamil olmanın yollarından bir tanesinde kibirli olmamaktır.
Kibir her zaman sevmeyi ve sevilmeyi engelleyen en önemli sebeplerden biridir. Çevremize baktığımızda kibirli insanların nasıl düşündüklerini, konuşmalarını, bakışlarını ve davranışlarını hep bir alaycı ve küçümseme içinde olduklarını gözlemleyebiliyoruz. Aynı zamanda insanların eğitimlerini, okuduğu okulları, mesleğini, zekasını, diksiyonunu, oturduğu semti, kıyafetini, bilgisini, vb. yıkıcı bir eleştirmek ve yargılama içinde olurlar. Alaycı ve küçümseme davranışında bulunan insan nasıl sevgiden söz edebilir?
Kabul ve sevgiyle artmak dileğiyle…
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

BEN HAYATI NASIL YAŞIYORUM

 
Hayattan ne bekliyorsak önce biz onu hayata vermeliyiz…
 
Aslında hayat bizde başlıyor.
 
Kendime sorduğumda hayatı nasıl yaşıyorum ki, hayat bana ne veriyor?
 
Hayatı yaşarken hayat bana mutluluk mu yoksa mutsuzluk mu veriyor? İnsanlar bana mutluluk mu veriyorlar yoksa mutsuzluk mu? Bunların hepsi benim kendim için ve tüm canlılar için ektiğim tohumlarla ilgili…
 
İçime baktığımda bütün canlılara beslediğim duygular iyi mi, kötü mü?
 
Zihnimden ve kalbimden bütün canlılara geçen düşünceler iyi mi, kötü mü?
 
Sergilediğim davranışlar iyi mi, kötü mü?
 
Ağzımdan çıkan sözler, cümleler, kelimeler iyi mi, kötü mü?

Hayatı korkularımla mı? Yoksa Sevgi ve Işık ile mi yaşıyorum?
Hayatı yaşarken kendimi geliştirip, her gün bir bilgi mi katıyorum ? Yoksa insanlar hakkında konuşup ne yapıyor, ne yiyor, ne içiyor vb. bunlarla konuşarak mı geçiyor?
Yaptığım iyilikleri, kendi egom için mi veya gösteriş için mi yapıyorum yoksa hiç beklenti ve menfaat olmadan yaptığım iyilikler mi?
 
Yaşayacağım her olumsuz bir olayı ve kişileri dersim olarak görüp şikayet etmeden o sınavdan geçmek için ne yapmalıyım diye bir çaba sarf ediyor muyum? Yoksa kendimi ve başkalarını suçlayıp, yargılayıp, şikayet ederek tekrar aynı sınavı mı yaşıyorum?
Hayatı şükrederek mi yaşamaktan yoksa hep şikayet ederek mi yaşamaktan yanayım?
İnsanlara içtenlikle (doğal) olarak mı yanaşıyorum yoksa bir maske takıp kendimi farklı olarak gösterip öyle mi yanaşıyorum? Ya da kendi menfaatim için mi yanaşıyorum?
Hatalarımı ve egomu fark edip yüzleşiyor muyum? Olumlu yönde değişim ve dönüşüm yapıyor muyum? Yoksa bunları örtbas mı ediyorum?
Hayata pozitif enerji mi gönderiyorum yoksa negatif mi?
Hayata iyimser mi yoksa karamsar mı bakıyorum?
Hayatı yaşarken insanların yüzüne gülüp sonra onlar hakkında dedikodu mu yapıyorum?
Hayatı sırf kendim için mi yaşıyorum yoksa dünya ya sevgi ve ışık vermek mi?
Hayatı yaşarken öncelikli olarak dünyevi mi yoksa maneviyat mı?
Bu tercihler sonrasında hayat bana yaşamam gerekeni veriyor. Yoksa insanların bana “iyi” demesi veya “kötü” olarak nitelemesi için hayatı yaşamıyorum. Aynı şekilde insanların beni sevmesi ya da beni sevmemesi ile hayatı yaşamıyorum. Ya da insanların beni beğenmesi ve alkışlaması ile yaşamıyorum. Hayattaki mutluluk, içimde beslediğim iyi ve kötü tohum ile oluyor. Kısacası hayata ne beslersem onu veriyor.
Hayat çok güzel ! 
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
 

GÜNÜN MESAJI

 

 

İçinin derinliklerinde ne varsa, dışarı da o yansır. İçinden düzen, uyum, güzellik ve huzur varsa, bu yaptığın, söylediğin ve düşündüğün her şeye yansır. Oysa eğer içinde kargaşa, düzensizlik ve uyumsuzluk varsa, bu saklanamaz ve tüm yaşamına ve yaşantına da yansır. Değişim gerçekleştiğinde, bu içeriden başlayıp ondan sonra dışarı yayılmak durumundadır. İşte o zaman kalıcı olur ve hiçbir şey onun dengesini bozamaz. Öylece oturup yaşamının değişmesini bekleme; harekete geç ve bunun için bir şeyler yap. Hemen şimdi işe kendi içsel düzeyinle ilgili çalışmaya başlayarak koyulabilirsen. Başka birinin değişmesini beklemene gerek yok; daha fazla ertelemeden kendi değişimini gerçekleştirebilirsin. Bunun için engellemeler olmadan bir şeyler yapabildiğin için sonsuz şükran duy. Eğer engellemeler varsa, bunlar senin içindedir; o nedenle bunlar için bir şeyler yapacak olan da sensin.
Eileen CADDY (İçimizdeki Kapıları Açmak)
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül Ayabakan
nurgul.ayabakan@gmail.com

BAĞIŞIKLIĞIMIZI GÜÇLENDİREBİLMEK

 

 
Hint edebiyatında meşhur bir öykü vardır. Chandragupt adlı iyi bir öğrenciye, Bilge Rehberi Chanakhya tarafından her gün içmesi için bir nektar verilir. Bir başka öğrenci Chandragupt’ a, her gün içtiği o nektarın ne olduğunu sorduğunda, “Bilmiyorum, ben Rehber’ imi sorgulamam, o ne yaparsa benim iyiliğim içindir”diye yanıtlar. Yine de verilen nektarın içinde ne olduğunu sormaya karar verir.  Rehberi de ona her gün küçük dozda zehir verdiğini söyler.  Chandragupt birden haykırır, “ama Guruji, hayatımı istediğinde sana adadığımı biliyorsun”.  Guru Chanakhya yanıtlar; “Ben senin liyakatinden eminim, buna kuşku yok. Eğer sana kılıçla saldıran olursa, her savaşı kazanabilirsin ancak seni birisi zehirlerse ne olur? Kendini buna karşı nasıl savunacaksın? Ben sana her gün biraz zehir veriyorum ki, böylece bedeninde bağışıklık gelişsin, sen de kendini zehre karşı savunabilesin”

Biz her gün hangi zehirleri alıyoruz? Hırs ve öfkeye, olumsuzluk ve nefrete kapıldığımızda, bu zehirler bizim için iyi midir? Bunlar, bizi bunların daha fazlasına eğilimli mi yapar yoksa bunlara daha bağışık kazanmamızı mı sağlar?

 

Bizim ve başkalarının acı çekmesine, üzülmesine ya da kaygılanmasına neden olan, etkisine kapıldığımız her duygu, bunların birer zehir damlası olduğunu idrak etmemize yarayabilir.  Onlardan neyi öğrenmemiz gerektiğine dair bir işaret olup daha akıllı, daha bilge hale gelmemizi sağlayabilirler.  Bu şekilde, bu zehirli düşünce ve tutumlar içimizde rahatsızlık yaratmaz, tersine gücün ve bağışıklığın temeli olan yeni keşifler haline gelebilirler. 
Eğer biz de Guru Chanakya’nın mantığını izlersek, aslında onların bizi öldürmelerine izin vermek yerine, biz de bu zehirlere karşı antikorlar üretebiliriz. Özetle, her olumsuz deneyim, eğer bizi daha yüksek bilinç seviyesine taşıyorsa, değerlidir. Çünkü ne istemediğimiz bilerek, ne istediğimizi bilir hale geliriz. 

 

Bedenin bağışıklığını güçlendirmek için, günlük olarak gıda takviyeleri alıyoruz. Özümüzün bağışıklığını inşa etmek için ne alıyoruz? Ruhumuz için hangi vitamin ve mineralleri almamız gerekir?  Meditasyon yaptığımız sürece, kendimizle sessiz zaman geçirdikçe ve olumlu düşünme alıştırmaları yaptıkça, bunlar bağışıklığımızı güçlendirici takviyeler halini alır. Diğer bir değişle, ruhun eksikliklerini tamamlarlar. Doğru düşünceler yaratmamızda, doğru kararlar almamızda ve doğru şekilde davranmamıza yardım ederler. 
Koruyucu önlem almak, her zaman için tedaviden daha iyidir. Zayıflıklarımızı ve güçlü yönlerimizi bilmemiz için, kendimizle zaman geçirelim. Kendimize zaman ayırmadığımızda, seslerin ve eylemlerin içinde kendimizi kaybederiz. Kendi içimizden gelen sesi bile duyamayız. Gerçekten ne istediğimizi bilemez ve alışkın olduğumuz rutinleri uygulamaya devam ederiz. Yarattığımız bakış açıları bizi ele geçirir, özgür olamaz ve değişemeyiz. Ve bu da muhtemelen sağlıklı değildir. 
Biraz sessizliği ve kendinizi her şeyden ayırmayı deneyin ve ne olduğunu gözlemleyin. 

 

Çünkü ne istediğimizi bilmemiz, ne istemediğimizi bilmekten geçer.

Derler ki, bağışıklık sistemimizin büyük bir kısmında beslenmemiz rol oynar. Aynı şekilde, düşüncelerimizi de günlük olarak nasıl beslediğimiz, nasıl hissedeceğimiz hakkında büyük rol oynar. Eğer bir gün huysuzsam, ya da bir gün mutlu, öbür gün mutsuzsam o zaman, zihin durumumu etkiledikleri için kesinlikle, düşüncelerimin niteliğini gözden geçirmeliyim. Bu şekilde düşüncelerimizin sürekli olarak saf, olumlu, güçlü ve yapıcı olduğundan emin olabilir, böylece ruhun içsel kaslarını yapılandırabiliriz. Bu bizi güçlü ve esnek kılar. 
Bağışıklığı geliştirmek, sürekli gayret gerektirir. Sadece bir gün C vitamini alıp, etkisinin bütün kış boyunca sürmesini umamazsınız. Zehirli düşüncelerin, farkındalığımızın arasına sızmasına izin vermemek için, tedbirli ve uyanık olmaya ihtiyacımız var. Yeterince uyumak, dinlenmek ve zamanı yavaşlatmak da bağışıklığı güçlendirir. Kendinize daha az stres yaşatmanın yollarını yaratın. Bırakmayı ve yaşamla birlikte akmayı öğrenin. 
İçsel bağışıklığımızı güçlendirirken, içsel uyum, içsel kararlılık ve denge halini yaymaya başlarız. Bunun anlamı, içimizde dengelenmemiz ve bu nedenle dışarıdan gelen stres kaynaklarıyla daha iyi baş edebilmemizdir. Ruhsal seviyede, yaşamın iniş çıkışlarına aldırmaksızın, her zaman daha fazla mutlu ve hafif kalabilmemizdir. Zehirli düşünceler, sözler ve eylemler artık sistemde varlık göstermezler, bizi de etkileyemezler. Onun yerine, bu tür düşünceleri nazik ve sevecen düşünce ve tutumlara doğru dönüştürebiliriz. 
Zehirden arınmak ve içsel bağışıklığı geliştirmek için, her gün bir doz dikkat göstermenin… Şimdi tam zamanıdır!  İçsel bir dayanıklılık ve iyileşme ile birlikte sağlıklı ve mutlu bir bakış açısı yaratacağı için, ne kadar emek verirsek verelim, buna değer.

Aruna LADVA

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com