GERÇEK SEVGİ KOLAY KOLAY KALPTEN SİLİNMEZ…

İnsan her yaşta çocuk gibidir. Başı daima sevgiden bir yastık arar.
 
Gerçek sevgi, yayılan ışığa benzer… Güneş gibidir aydınlatır.
 
Çoğu insanımız sevgi verirken bile sadece sevginin geri dönmesi düşüncesiyle veriyoruz yani bir nevi pazarlık yapıyoruz sevgiyle. Göz ucuyla geri gelip gelemeyeceğini izliyoruz. Oysa ki doğal işleyişine bıraksak, sevgiyi akıtsak, o gelecektir ve eğer gelmiyorsa, endişelenecek bir şey yoktur, çünkü bir aşık, sevmenin içinde mutluluk olduğunu bilir. Gelirse o zaman iyidir, mutluluk katlanır. Hiç geri gelmese bile, sevmenin içinde o kadar mutlu oluruz ki, geri dönüp dönmemesi umurumuz da bile olmaz. Kişi sever, sadece severek sevginin ne olduğunu öğrenir. Sen karşılıksız seversen beklemeye gerek kalmaz, yavaş yavaş sevgi sana geri döner.
 
Sevme isteği, sevmek değildir. Sevgi, yapılanlarla belli olur. Sevgi bir irade olayıdır, yani sevgide hem niyet vardır hem de eylem. Çocukluğumuzdan beri her çaba harcayışımızda bir karşılık beklememiz bize öğretilmiştir. Eğer bir yerde çalışırsak uygun bir ücret bekler, bunu alamazsak işte ayrılırız. Bir yere bitki veya ağaç dikersek ondan çiçek veya meyve vermesini bekleriz. Vermezse söke atarız. Bir işe zamanımızı ayırırsak bir sevinç ya da övgü bekler, bu olmazsa o işi yeniden yapmaya karşı çıkarız. Gerçekte ortaya konan ödünler çoğu kez öğrenmenin itici gücü olur. Oysa sevgi böyle değildir. Yalnızca sevgiyi bir beklentimiz olmadan veririz. Örneğin, sevdiğimiz kişinin de karşılık olarak sizi sevmesine ısrar edemezsiniz. Bu düşünce yapısı anlamsız olur ve mizah sayfalarının süsler. Bununla birlikte bilinçsiz olarak çoğu kişinin yaptığı budur. Eğer gerçekten seversek bu durumda sevgimizin karşılık göreceğine inanmak, güvenmek, umut vermek ve bu fikri benimsemekten başka seçeneğimiz kalmaz.
 
Sevgiyi yakalamanın en temel unsuru egoyu bırakmaktır ama insan egosundan vazgeçmekten korkar. Ego bir kandırmacadır, uydurulmuş, insanların zihinlerinde yarattıkları bir şeydir. Ne kadar çok egolarımızdan arındığımız zaman o zaman gerçek sevgi ile kolaylıkla buluşacağız. Sevgi nefes almak gibidir. O sadece içimizde olan bir niteliktir, nerede olursan, kiminle olursan ol, ya da tek başına olsan da sevgi hep yanımızda olmalıdır. Sevgimiz ne kadar büyük ve saf olursa etrafa yaydığımız ışıkta o kadar parlak olacaktır. Işığımızla birlikte çevremizde bulunan pek çok varlık daha kuvvetli titreşmeye başlayacak ve enerjimiz artacaktır. Gerçek sevginin olduğu yerde korkuya, kıskançlığa, kine, kibire, bencilliğe, insanları ötekileştirmeye, cimriliğe ve hırslara yer yoktur. Bu kuvvetli enerji sayesinde hepsi birer birer yok olacaktır, çünkü sevgi özgür olmayı ve sevdiğini de özgür bırakmayı gerektirir.
 
Halil Cibran’ın sözlerinde olduğu gibi:
 
“Aynı çatıyı destekleyen iki sütün gibi olun ama diğerine sahip olmaya başlamayın, diğerini bağımsız bırakın, aynı çatıyı destekleyin. Bu çatı, sevgidir…”
 
Hayatımızı çevreleyen bütün sorunlar sevgi ile çözülebilir, saldırganlıkla ve kırıcı sözlerle değil. İnsanlar anlayış, sevgi, ve şefkat sayesinde birbirlerinin dünyasına girip sorunlarını çözebilirler.
 
Birini sevebilmek için öncelikle kendimize karşı sevecen olmalıyız. Kendimizi ne kadar gerçek sevgi ile bütün olarak seversek iç dünyamızla barışık olursak o zaman bu zaten her canlıya akacak.
 
Gerçek sevgi kalpte bitmez. Eğer bir insan menfaat için ya da göstermelik olarak veya o anda ağzımızda seni seviyoruz kelimesi çıkar.  O anda kendi çıkarları için seviyordur.

Hepimizin başına gelmiştir. Etrafımızda bizi sevdiğini söyleyen insanlar olur fakat bizi sevdiğini söyleyen kişiye incir çekirdeğini doldurmayacak kadar bir davranışta bulundunuz ya da bir söz söylediniz o kişi size artık sevmiyorum diyorsa… Size karşı yanlış davranış ve kötü sözlere yöneliyorsa ya da sizinle hemen irtibatı kesiyorsa… İşte o kişinin kalbinde gerçek sevgi yoktur. Maalesef sevdiğini belirttiği şey yüzeysel sevgidir…Öyle kolay olmuyor yürekten hissetmek o gerçek sevgiyi.
 

Yüreklerimize gerçek sevgi akması dileğiyle…
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

 

DUYGULARIMIZLA KONUŞABİLMEK…

 

İnsan olmanın en güzel yanı; duygulara sahip olmak, duygularımızı dile getirmek, konuşabilmek.
Ruhsal olgunluğa ulaşmak ve duygusal zenginliği yaşamak için duygularımızın farkında olmak ve onlarla dostluk kurmak çok önemlidir. Duygularımız, aşkımızın, tutkularımızın, özlemlerimizin, umutlarımızın temel rehberidir. İnsanlarla olan ilişkilerimizde duygularımız en büyük güç ve yönlendiricidir. Yalnızca akla bırakılmayacak konularda yolumuzu aydınlatan duygularımızdır. En temel duygularımız olan sevgi, sevinç, coşku, mutluluk yaşamımızı zenginleştirir. İnsanı duygularından soyutlayarak anlayamayacağımız gibi, kendini duygularından soyutlayan insanların da yaşamın anlamını bulmaları olanaksızdır.

Duygularını doyasıya yaşayan, duygularıyla arkadaş olan, duygularını fark etmeyi öğrenen ve onun yol göstericiliğinden yararlanabilen insan sayısı yok denebilecek kadar azdır. Çünkü duygularımızı tam olarak yaşamamıza, duygularımızı tanımamıza, anlamamıza olanak sağlanmamıştır. Anamız, babamız, çevremiz ve toplum baskıları duygularımızla baş başa kalmamıza engel olmuşlardır. Duygularımızı saklamaya ve içimize kapanmaya çalıştıkça bu bizde alışkanlık haline gelip duygularımızla bağlarımızı zayıflatmıştır. Geliştirebileceğimiz en büyük beceri duygularımızın farkında olmak ve özgürce yaşamalarına olanak sağlamaktır.
Çevremiz duygularımızı hedef alan tuzaklarla doludur.
 
Çocukken, en çocukça duygularımızı bile saklamak zorunda kalırdık. “Ayıptır, çirkindir, yapma, gülme, ağlama” diye duygularımızı doyasıya yaşamımıza engel olunurdu. Uslu denilen çocukların, akıllı denilen insanların, başarılı denilen kimselerin davranışları örnek gösterilirdi. Kendi duygularımızla baş başa bırakılmadık. Analarımız, babalarımız, dedelerimiz, teyzelerimiz, dayılarımız örnek oldu; onları taklit etmeye, onlar gibi davranmaya zorlandık. İnsan kendi duygularını yaşayamayınca başkalarının duygularını yaşamaya ve mutsuzluğa mahkûm olur.
 
Ağlamaktan, gülmekten, neşelenmekten, üzüntümüzü derin biçimde hissetmekten, heyecanlarımızı ortaya dökmekten utandırılarak büyütüldük. Ne zaman ağlasak susturulduk. Kahkahalarla güldüğümüzde ciddiyetsiz damgası yedik. Duygularımızı bastırabilmek için doğal olmayan yollar aradık. Sigara, alkol gibi zararlı bağımlılıklar edindik, maskelerin arkasına gizlendik, duygusal boşluğumuzu abur cubur yiyeceklerle doldurmaya çalıştık. Kendi duygularımızı başkalarınınkiyle karıştırdık. Kendimiz olamadan ve ne istediğimizi bilemeden yaşadık. Arkadaşlıkta, evlilikte, aile ilişkilerinde duygularımızı saklamaya, olduğumuzdan farklı görünmeye çalıştık. O zaman da gerçek ve samimi ilişkiler kuramadık. Kendimiz olamadığımız gibi, görünmeye çalıştığımız kişilik hiç olamadık.
İnsan ilişkilerinde duygular çok etkilidir. Duygularımızı içtenlikle ortaya koymak karşımızdaki insana da aynı cesareti verebilir. Herkes birbirine karşı açık olursa, duygularını, saklamadan ortaya koyarsa, karşı tarafın deneyimlemesine olanak sağlayacak kadar anlayışlı davranırsa, insanlar her yönleriyle ve gerçek bütünlükleriyle ortada olurlar.

Duygulara müdahale etmek, ayıplamak, kınamak, susturmak doğru işleyen enerji sistemini bozar. İnsanların en insancıl deneyimi duygularını fark etmek, onların akışına uymak ve bu doğal süreci kendi doğallığı içinde yaşamaktır.
 
Eşinizin, çocuklarınızın, yönettiğiniz insanların yollarını kesmeyiniz; sizin kopyanız olmalarını istemeyiniz. Özgür bırakınız; duygularını tanımalarına, dost olmalarına ve kendi duygularının zenginliği içinde yaşamalarına olanak sağlayınız.
 
Ne yaşarsak yaşayalım, bu hayatın içinde her nefes alış-verişimizde, sahip olduğumuz her şey için önce şükredelim. Bir gün hiç aklınıza gelir miydi, duygularım var çok şükür demek; duygularınız olduğu için ve özgürce davranabildiğiniz için her duyguya teşekkür etmek.
Geçmişte yaşanan bu duyguları öfkeyi, kızgınlığı vs. yine bize hatırlattığı için, şimdi dönüştürme gücümüzü kullanabilmemiz için, geçmişten ders çıkarıp farklı davranmamıza yardımcı olduğu için, tüm duygularımıza teşekkür edelim.
Özgürleşebiliriz bu duygulardan… Aynı şekilde davranmayı bırakarak her şeyi değiştirebiliriz. bunlar bize nasıl yaşamak istemediğimizi öğretti. Öfke, nefret içinde kızgın bir insan olmanın ne size ne de çevrenizdeki insanlara bir faydası olmadığını, hatta bu duyguları taşıdığınızda, domino taşlarının devrilmesi gibi her olumsuz olayın arka arkaya geldiğini ve yaşamın bir kaosa çevirdiğini görmüşsünüzdür.
Hangi duygulardan yaşamak sizin elinizde…
Yaşamın her anında duygularımızı kucaklayarak, bu duygular içinde var olmanın muhteşemliğini yaşayarak, yepyeni seçimler yapabiliriz.
ALINTI

 

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com