İNSAN ÖNCE KENDİSİNİ SEVMESİ İÇİN KENDİNİ TANIMALI.

 

 
 
Kendini sevmenin ilk ve belki de aslında tek şartı kendimize karşı dürüst olmak. Ailemizle, çevremizle, arkadaşlarımızla ve her koşulda iyi geçinmek ve huzurlu bir yaşam sürmek istiyorsak öncelikli olarak kendimizi sevmekle başlamamız gerekiyor. İnsan önce kendisini sevmeden başkalarının onu sevmesini beklememeli. Çünkü insan hayat boyu kendi ile birlikte. Onun için önce kendimizle başlamalıyız sevgiye. Sen kendini koşulsuz olarak sevdiğinde o sevgi başkalarından doğal olarak akar. Unutmayalım ki sevilmeye giden yol kendini sevmekle başlar.
 
Bence kendisini sevmeden, kendisiyle barışık olmadan, insanın salt sevgiye alışması zordur.
 
Sokakta karşımıza çıkan insanlara soralım kendinizi seviyormusunuz diye. İnanın ki duyacağımız cevap tabii ki kendimi seviyorum ve kendim ile barışığım olacaktır. Aslına bakarsak öyle kolay değil insanın kendini sevmesi ve kendi ile barışması.
 
Geçen hafta tatilde bir kişi ile tanıştım; sohbet ederken, bana bir insanın kendisini sevmesi için tam 20 yılını harcadığını söyledi.
 
Şimdi kendimize dürüst olalım ve  içimize dönüp bakalım öncelikle kendimizi neden sevmiyoruz, kendimizden memnun muyuz, kendimize ne kadar tahammül ediyoruz, kendimizi gerçekten ne kadar tanıyoruz ve kendimizi nasıl keşfetmemiz gerek? Bu sorulara dürüstçe kendimizle yüzleşerek cevap verelim.
 
Öncelikle çocukluk dönemimize bakalım. Çocukluk döneminde yaşanan ruhsal travmalar bilinçaltına yerleştiği için kendimizi sevmek konusunda bizi zorluyor. Örneğin bir çocuk sürekli kavga edilen bir ortam içinde ise, taciz ediliyorsa, sürekli eleştiriliyor, suçlanıyor, başkaları ile kıyaslanıyorsa, sevgiye şart konuluyorsa ve korku ile büyütülüyorsa kendini sevme yolu kapanır. Bilinçaltına yerleşmiş kendimizle ilgili olumsuz duygular sadece ailemizle değil içinde bulduğumuz çevre, okuldaki öğretmenlerimiz ve arkadaşlarımızla olan ilişkilerimizin de etkiler…
 
Bazı insanlar bu çocukluk döneminde yaşanmış oldukları travmalar yüzünde kendilerini sevmesi konusunda tek başlarına üstesinden gelmedikleri için yardıma ihtiyaçları oluyor. 
 
Kendimizi sevmek için atılacak ilk adım geçmişteki yaraları iyileştirmekle başlıyor. O yaralar iyileşmezse tekrar bir süre sonra en ufak bir darbede kanıyor ve yaşam boyu  hep karşımıza çıkıyor. Kısacası geçmişimizle barışmamız gerek.
 
Kendimizi sevmemiz için bir diğer adımda kıyaslamayı bırakıp kendimizi olduğumuz gibi görmek. Yanlışlarımızı, kusurlarımızı, eksiklerimizi ve zayıf noktalarımızı kabullenip bunları düzeltmek  ve kendimizi doğru yönde geliştirmek çabası içinde olmamız “kendimizi sevmede” bize rehber olacaktır.
 
En çok zorladığımız şeylerden biri de kendimizi affetmektir. Öncelikle kendimizi affetmeli ve içimizdeki çocukla barışmalı. Geçmişte hatalar yapmış, pişmanlıklar duymuş olabiliriz. Eğer farkında olursak bunlar bize hayatı öğrenip olgunlaşmamızı sağlar.
 
Kendimizi keşfetmek: bizler sevdiğimiz şeylere yatırım yaparız. Evimiz, arabamız, çocuklarımız, sevdiklerimiz… Peki ruhumuza ne kadar yatırım yapıyoruz. Kendimizi sevmek, kendimizi diğer insanların önüne koymak anlamına gelmez. Dürüstçe neye ihtiyacımız olduğuyla yüzleştiğimizde, zaman zaman size iyi gelecek olan şeylerin örneğin telefon almak, araba almak, ev almak, vb… değil de başkalarıyla bağ kurmak birilerinin elinden tutmak birilerinin bizim elimizden tutunması olduğunu fark edeceğiz.
 
Yaşanılan sorunların çoğunun kökeninde sevgisizlik var. Gerek ilişiklerdeki sorun, gerek hastalıklar, gerek maddi problemler özünde kendini yeterince sevememiş olmaktan kaynaklanıyor. Kendisini seven insan kendine ve başkalarına zarar vermez.
 
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
 

NEŞELİ BİR RUH NE BÜYÜK BİR ZENGİNLİK HAZİNEDİR!…

 

 

Einstein, “Ancak gülümsediğiniz zaman insana benzersiniz” demiş. Ruhun en temel ve önemli ihtiyaçlarından birinde neşeli olmak , kendinize ve başkalarına yapabileceğiniz en büyük iyiliktir. 
 
Güleryüz, önce konuşan dilden önemlidir. Daha sonra dilinizle gözleriniz gülsün.
 
Sabah kalktığınızda aynaya kendinize baktığınız zaman yüzünüz gülüyor mu? Yoksa gerçekten asık bir suratla mı aynaya bakıyorsunuz? Kendinizle yalnız kaldığınız da neşeli misiniz? Kendi kendinize gülüp eğlenebiliyor musunuz? 
 
Dünyamız da o kadar üzücü olaylar yaşıyoruz ki, yoksulluklarla mücadele , hastalıklarla var ki artık insanlar hayatta gerçekten kötümser olarak bakıyor. Tabii ki bu kötümser bakması insanın ruhu neşeli olması imkansızdır. Ancak neşeli bir ruh iyimser düşünebilir. Dünyanın neşe ekici, yükselten, ferahlandıran, ümit ve cesaret telkin eden insanlara ihtiyacı var.
 
Neşeli bir yüz sıcak ve kalbin yansımasıdır. İçteki güneş, ilk önce yüzde değil ruhta doğar, oradan yüze yansır. Yüze parlaklık ve güzellik verir. Hiç dikkat ettiniz mi? Neşeli insanlar somurtkanların bulundukları bir ortama girdikleri zaman, o ortama güneş gibi ışık saçarlar.
 
Neşeli bir zihin bütün organlarının faaliyeti normal olur. Neşeli insanlar işlerinde başarılı olur, çünkü herkes ile neşe içinde ilişki kurarlar. Somurtkan insan işinde ne kadar başarılı olursa olsun insanlar ondan kaçarlar. Bir iş yaparken iyimser mi yoksa karamsar insanlarla mı iş yapmak istersiniz? Ya da yüzü asık gülmeyen bir insanla kahve içmeye gider misiniz?  Sürekli dünyadan, insanlardan ve olaylardan şikayet eden bir insanla ne kadar birlikte olabilirsiniz? Sürekli şikayet eden insan bir süre sonra gülmeyi ve neşeli olmayı unuttur. Ruhu artık karamsar olmaya başlar. Her olayı karamsar gözle bakmaya başlar.
 
Mark Nepno’nun yazmış olduğu kitap olan  Uyanış kitabında bir adam neşeli olduğu zaman  hayatını nasıl etkilediğini anlatan bir hikayede bahsediyordur; “Neşenin gücünü kendi üzerinde denemeye karar vermiş. Bu kararla bir sabah işine gitmek için yola çıkmış. Uzun zamandan beri karamsar ve asık yüzlüymüş. Kendi kendine demiş ki: “Başkalarının neşelerinden bana kuvvet ve ferahlık geldiğinde çok kereler dikkat ettiğini söylüyordur. Kendisininde üzerinde böyle bir tesir yaratmak iktidarında olup olmadığını anlamalı olduğunu farkına varmış. Yolda yürüdüğü zaman sevinmek ve neşelenmek kararını zihninde tekrarlıyormuş, mesut ve talihli bir insan olduğuna kendi kendini inandırmaya gayret ediyormuş. Bu düşüncenin tesiriyle vücudunun dinçleştiğini, ayaklarının yere daha hafif basmakta olduğunu hissetmiş. Gülerek etrafına bakınırken gördüğü yüzlerde kaygı ve hoşnutsuzluk, düşünce ve tasa belirtileri sezmiş.
 
İşine gittiğinde kendisini neşeli olduğunda önceleri soğukluk ve sevgisizlik gördüğü insanlarla dostluk havası esmeye, kaşları çatık olan insanlarında kaşlarının çatıklığı dağıldığını görmüş.”
 
Kısacası neşeli insanlar güneş gölgeleri kovduğu gibi, şen insanlar ilişki kurdukları kimselerden gam ve kasveti, tasa ve kaygıyı, melankoliyi kovarlar. Neşeli insanlar somurtkanların toplu bulundukları bir meclise girdikleri zaman, bulutlar arasında parlayan güneş gibi ışık saçarlar. Neşe ve gülümsemede çekim gücü vardır. O hayatın iyi şeylerin çeken bir mıknastır. 
 
Herhangi bir hadisenin daima ışıklı tarafına baktığınız takdirde dünyada size zararı dokunacak pek az kötülük olduğunu ve bu kötülüğü dahi iyiliğe çevirebileceğini anlayacaksınız.
 
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
 

GÜNÜN MESAJI

 

 
 
Düşüncelerimiz, sözlerimiz, duygularımız ve davranışlarımızla belirlenen frekansımızdan biz sorumluyuz. Her iyi düşüncemiz, her iyi sözümüz, hissettiğimiz her iyi duygu ve her iyi davranışımız varlığımızın frekansını yükseltir. Sevgi, şefkat ve iyilik gibi yüce duygularla düşünüp, konuşup davrandığımız zaman frekansımız da gittikçe yükselir.
 
Biz negatif frekansta değilsek kimse negatif düşüncelerle bizi etkileyemez. Frekansımızı kendi duygu ve düşüncelerimizle yaratmış oluruz. Kendimizi ne kadar iyi hissedersek frekansımız o kadar pozitif olur. Başkalarının negatif düşünceleri orada bize ulaşamaz.
 
Aynı zamanda biz frekansımızı yükseltmeye başlayınca yeni bir hayat ve yeni bir dünya kendini bize gösterecek. Yayacağımız pozitif enerji, dünya üzerinde yaşayan her bir canlıya ulaşacak. Kendimizi yükselttikçe dünyanın enerjisinde yükselmiş olur.
 
Unutmayın ki; insan önce kendi üzerine ışık olduğu zaman, diğer canlılara o ışığı ulaştırabilir.
 
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com