ŞİFACI VE TEVAZU
Ruh için her şey eşittir ve her bir gelenek ve düşünüş biçimi birileri için uygun olan yere sahiptir.
Oldukça sık bir biçimde, ebeveynlerimizin kuşağını birçok bakımdan eski kafalı, sınırlı ve kısıtlayıcı olarak görme tuzağına düşebiliriz. Ancak, bunun gerçeğine “gerçekçi” bir biçimde bakmayı seçebiliriz. İnsanlığın vicdan ve bilinç gelişimini göz önüne aldığımızda, her bir kuşağın bu alanlarda değişip gelişmiş olduğunu ve bu gelişimi bir sonraki kuşağa aktarmış olduğunu açıkça görebiliriz. Çok eski zamanlardan beri, her yaşlı kuşak “günümüzün gençlerinden” yakınmıştır ve bu da her bir kuşağın tekamül yolunda sadece bir derece ilerlediği, tekamülün geçen her kuşakla biraz daha hız kazandığı gerçeğine tanıklık eder.
Kendilerini yeni şifa ve varoluş biçimlerinin öncüsü olarak görenlerimizin bu olağanüstü gelişimin meydana gelmesi için yeni temelleri atanın ebeveynlerimizin kuşağı olduğunu hatırlamaları gerekir. Bu yazıyı okuyanlarınızın çoğu çok kapsamlı sosyal değişimleri getirmiş olan İkinci Dünya Savaşı’nın ve diğer olayların çocuklarının ve yetişkinlerinin çocukları ya da torunlarıdır. Dolayısıyla, bizim önceki kuşakları şükranla ve alçakgönüllülükle onurlandırmamız gerekir, çünkü onlar düşünüşte bugün hepimizin yararlandığı değişimlerin bedelini kendi yaşam kaliteleriyle ödemiş olan çığır açıcılardı.
Öyleyse neden iyileştiririz? Neden terapistler ve öğretmenler oluruz? Bunu yaparız, çünkü bu işi yaparken kendimizi daha iyi hissederiz. Şifa sanatlarını uygulama konusundaki gerçek güdümüzle ilgili olarak “kendimize karşı dürüst” olabildiğimizde, hizmet ettiğimiz insanlara daha yararlı olabiliriz. Çünkü böyle yaptığımızda, artık danışanlarımızı, bireyleri, ulusları ya da gezegeni “kurtarmayı” istemez, onların zamanın bu anında “bulundukları yere saygı” gösterir ve “bizden istediklerinde” onlara yardım ederiz. Buna ek olarak, şifacılar ve terapistler olarak, bir kez kendi güdümüz hakkında dürüst olduğumuzda, başkalarının olumlu ve olumsuz kanılarından bağımsız hale gelir, sırf bunu “yapmak bizim doğamızda olduğu için” işimizi yaparız.
Biz onaylanma aramadığımızda ve bir biçimde özel ya da farklı olduğumuz kavramından kurtulduğumuzda, gerçek benliğimizin özü yaratmış olduğumuz maskelerin tabakalarını aşıp ışık saçabilir
Bir şifacı ya da terapist olmak bizi özel kılmaz; gerçekten de bu dünyada en sıradan insanlar olağanüstü işleri başarırlar, çünkü onlar kendilerini özel biri olarak görme tuzağına düşmeden sadece yaptıkları işi yapmaktadırlar, çünkü böyle yapmak onların doğasıdır. Gandi ve Nelson Mandela bu konuda akla gelen iki örnektir… onlar sıradan sorunları olan sıradan insanlardı, ama olağanüstü işleri başarmışlardı.
Terapistler ve şifacılar olarak spiritüel cazibenin bizi içine hapsedebileceği aldanmaya karşı dikkatli olmamız önemlidir. Biz kendimizi dünyaya nasıl sunuyoruz? Şifacılık statümüzü ve spiritüel statümüzü sergileyen üniformalar haline gelen giysiler mi giyiyoruz? Belli beslenme, yaşama ve var olma biçimlerinin diğerlerinden daha spiritüel olduklarında ısrar mı ediyoruz? Önemli olan, dünyaya bir biçimde özel olduğumuzu söyleyen ideallere ve imajlara uyarak kendimizi hizmet ettiğimiz dünyanın üzerine yükseltmeye çalışmak değil, yaptığımız her şeyde sahici olmak, insan olmaktır.
ALINTI
ALINTI
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com