Şöyle bir etrafımıza bakalım… İyice bakalım, inceleyelim, derinlere inelim…
Esas olan o ki; her şeyin başlangıçla yola çıkar ardından olgunluğa ve beklenen son haline ulaşır.
Rüzgarın sesinin yankılandığı kavak ağacı… Önce minicik bir tohumdur, yavaşça kök salar, olgunluğa yol alır, son gün kapısını çalana kadar tüm varlığıyla rüzgara eşlik eder. Kim bilebilirdi ki böylesi kuvvetli yapıya ulaşabileceğini küçücük tohumun. İşte bir yaşam enerjisi sağladı tüm bunları… Ona belki yağan yağmur ve kar verdi bu enerjiyi belki de rüzgarla dans etme isteği… Yaşam enerjisi yaşam amacıyla bütünleşir tek vücut olur. Enerji mi amaç mı hangisi esasdır (?) kim bilir…
Ve bizler… Var olduk… Büyüyoruz…Olgunlaşıyoruz… Ve nihayet!…
Yaşam enerjimiz ve varoluş sebebimiz varlığımızın ilk anından beri bizimle ve hep öyle olacak… Her şey çok basit, sadece hissetmeyi görmeyi bilelim. Sevgiyle umutla yolumuzun aydınlanmasına izin verelim. Özümüzden vazgeçmeyelim…
İnsanoğlu zaman zaman bu dünyada var olmanın, yaşamanın, sonsuz nimetlerden yararlanmanın bir lütfu olduğunu unutuyor. İnsanlar hep sahip olamadıklarından şikâyet ederler. Aslında bir geriye dönüp baktıklarında sahip oldukları ne de çok şey var. İnsana hiçbir şey, sahip olunduktan sonra hayalinde olduğu kadar güzel gelmez. Bazı insanlar şükretmek için kendilerine çok büyük, çok özel bir nimetin gelmesini, ya da çok büyük bir sorunlarının çözülmesini beklerler.
Biraz dikkat ettiğimizde, insanın her anının nimet içinde geçtiği görülür.
Fakat elindeki imkânların farkında olmayan ve kıymetinin değerini bilmeyen, ayrıca da negatif ve hayata karamsar bakan insanlar yaşam boyunca şikâyet edecek mutlaka bir şeyler bulurlar.
İnsanlara sorduğumuzda nasılsın sorusuna çoğu insanda aldığımız cevap “iyiyim” bugün de “çok şükür nefes alıyorum sağlığım yerinde”“çok şükür huzurluyum” ya da “çok şükürler olsun” diyen kaç kişi var? “İyiyim” kelimesi sadece ağız alışkanlığı olmakla kalmış.
Ağzında çıkan “şükür” kelimesi kalpten hissetmek ve söylemektir.
Şükretmemizin önündeki en büyük engellerden biri hiçbir şeyi beğenmemek, kusur bulmak ve karamsarlıktır. Karamsar, hiçbir şeyi beğenmeyen ve her şeye olumsuz bakan bir adam yarış için hazırlanmış bir at için “Bu at kesinlikle koşamaz” demiş. Atın iyi koştuğunun görenler adama dönüp, ne diyeceğini merak etmişler. Adam “çok iyi hızlı koşuyor ama bu atı durduramazlar” demiş. Bunun gibi yaşadığım hayata örnekler verebilirim.
Bir yerde şikâyet, Allah’a isyan etmektir. Şikâyet ve isyan etmenin karşılığı da kaçınılmaz olarak huzursuzluk ve mutsuzluktur.
Asıl zenginliğini sağlık ve huzur olduğunu keşfeden insanlar hayallerini sarılırlar ve mutluluğu yakalarlar.
Şikayet ile güzel bir hikaye paylaşıyorum. Hepimiz bu hikayede kendimize pay çıkabiliriz.
Bir zamanlar, her şeyden sürekli şikâyet eden, her gün hayatının ne kadar berbat olduğundan yakınan bir kız vardı.
Hayat, ona göre çok kötüydü ve sürekli savaşmaktan, mücadele etmekten yorulmuştu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çıkıyordu karşısına.
Genç kızın bu yakınmaları karşısında, mesleği aşçılık olan babası ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi.
Bir gün onu mutfağa götürdü. Üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin üzerine koydu.
Cezvelerdeki sular kaynamaya başlayınca, bir cezveye bir patates, diğerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu.
Daha sonra kızına tek kelime etmeden beklemeye başladı.
Kızı da hiçbir şey anlamadığı bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karşılaşacağı şeyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabırsızdı ki sızlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya başladı.
Babası onun bu ısrarlı sorularına cevap vermedi. Yirmi dakika sonra adam, cezvelerin altındaki ateşi kapattı.
Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu. İkincisinden yumurtayı çıkardı, onu da bir tabağa koydu. Daha sonra, son cezvedeki kahveyi bir fincana boşalttı.
Kızına dönerek sordu:
– Ne görüyorsun?
– Patates, yumurta ve kahve? diye, alaylı bir cevap verdi kızı.
“Daha yakından bak bir de” dedi baba, “patatese dokun.”
Kız denileni yaptı ve patatesin yumuşamış olduğunu söyledi.
“Aynı şekilde, yumurtayı da incele.”
Kız, kabuğunu soyduğu yumurtanın katılaştığını gördü.
En sonunda, kızının kahveden bir yudum almasını söyledi.
Söyleneni yapan kızın yüzüne, kahvenin nefis tadıyla bir gülümseme yayıldı. Ama yine de bütün bunlardan bir şey anlamamıştı:
– Bütün bunlar ne anlama geliyor baba?
Babası, patatesin de, yumurtanın da, kahve çekirdeklerinin de aynı sıkıntıyı yaşadıklarını, yani kaynar suyun içinde kaldıklarını anlattı. Ama her biri bu sıkıntı karşısında farklı tepki vermişti.
Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine girince yumuşamış ve güçten düşmüştü.
Yumurta ise çok kırılgandı; dışındaki ince kabuğun içindeki sıvıyı koruyordu. Ama kaynar suda kalınca, yumurtanın içi sertleşmiş; katılaşmıştı.
Ancak, kahve çekirdekleri bambaşkaydı. Kaynar suyun içinde kalınca, kendileri değiştiği gibi suyu da değiştirmişlerdi ve ortaya tamamen yeni bir şey çıkmıştı.
– Sen hangisisin? diye sordu kızına. Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin?
Patates gibi, yumuşayıp ezilecek misin?
Yumurta gibi, kalbini mi katılaştıracaksın?
Yoksa kahve çekirdekleri gibi, başına gelen her olayın duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat katmasına izin mi vereceksin?
“Bir kez temiz zihni anlayınca, bir daha asla kimsenin beynine çöp ve pislik doldurmasına izin vermeyeceksin!” Osho
Dadi Janki’nin seminerdeki anlatımı:
Zihni şifalandırmak.
Bedenim sağlıklı olmadığında nasıl endişelenmem?
Ağrıya verdiğimiz tepki, ağrının kendisi kadar sıkıntı yaratabilir – öyleyse iyileşmemize engel yaratmayacak şekilde bize yardımcı olması için, zihnimizi nasıl kullanacağımızı öğrenmemiz gerekir. Bir hemşire hem de bir hasta olarak uzun yıllar geçirdim ve iyileşme süresince sessizliğinin bilimle birlikte nasıl işe yaradığını gördüm.
Bedenimde olanlardan geri adım atarak zihin gücümü kullanabilirim. Onlara takılıp kalmak yerine, olanları gözlemleyerek olumsuz düşünce ve hislerden kendimi özgürleştirebilirim. Beni daha iyi-kötü değil-hissettirecek mutluluk, huzur ve fayda sağlayan his ve düşünceler yaratmaya dikkat ederim.
Kalbimde olup biteni bastırmamak önemlidir, bu şifaya sekte vurabilir. Sevgi ve dürüstlükle kalbimi dinleyeyim. Dürüstlük, yüzleşmem gereken durumlarla başa çıkmam için bana ruhsal güç verir. Kendim ve başkalarına için saf, olumlu düşünce ve iyi dileklere sahip olmaya devam edersem, bana da özen gösterirler, güç alırım, zihnim de güçlenir ve bu yolla bedeni iyileştirmeye yardımcı olurum.
Bazılarınız bana zamanın baskısını hissetmemize rağmen nasıl sakin kalınır diye sordu. Sakin kalabilmek için çok faydalıdır ve zihnin sakinliğini koruma pratiğini geliştirmek de mümkündür. “Zihnimin sakinliğini korumak istiyorum” düşüncesiyle, bu netlikle içinize dönün. Kendinize geçmişle ilgili düşünmek ve gelecek hakkında endişelenmek için izin vermeyin. Zihninizde geçmişe dair hiçbir şeyi tekrar etmeyin ve gelecek için istekler yaratmayın. Bu tür düşünceler geldiğinde onlara nokta koymayı öğrenin. Geleceğe ait korkular, endişeler, kaygılar yerine geleceğinizi hayırlı kılmak üzere kararlılığınız olsun. Sabır çok değerlidir-kendime karşı sabırlı olmak, diğerlerine karşı sabırlı olmak ve zamana karşı da sabırlı olmak.
Dadi JANKI
Bence zihnimizi susturmak, düşüncelerimize yön vermek özgürlüğe atılacak büyük bir adımdır.
Evet, zihni tabii ki hemen susturmak kolay değil. Düşünün ki, yıllarca hep zihin hiç susmamış sürekli yaşadığımız boyunca konuşur durmuş. Gün içinde hiç sessizce oturup zihnimizin iç durumunu ve kalitesine baktığımız oldu mu? Bir bakalım o konuşan zihnimizde neler geçiyor? Konuşulan zihnimize baktığımızda o anda ne gibi düşünceler geçiyor? Geçmiş ve gelecek ile neler geçip duruyor? Sadece izleyip hiçbir soru sormadan nasıl düşüncelerin geçtiğini gözlemleyelim. Baktığımızda ne kadar bize gereksiz düşüncelerin dolu olduğunu göreceğiz. Sürekli konuşan bir zihin sağlıklı bir bedene ve ruha sahip olamaz. Bu da Zihin-Beden-Ruh dengesini bozar. Stresin hayatımızda sürekli etkisinin olduğu bir dünya da yaşıyoruz. Hepimizin istediği şey, huzur ve huzurlu bir zihne sahip olmaktır. Zihnin besini düşüncelerdir. Bizleri huzurlu ya huzursuz yapan kendi düşüncelerimizdir. İnanın ki gün içinde zihnimize baktığımızda olumsuz düşünceler bizim enerjimizi tükettiğini ve zihnimizde gerilimi yaşattırdığını farkında oluruz. Olumlu düşünceler ise bizleri sağlamlaştırarak güç verir. Düşünce bir enerji, gözle görünmeyen frekanstır.
Zihin depomuzdaki bilgilerimiz bir hazine kutumuz gibidir. Salt zihnimizi kullanırsak sürekli düşüncelerimizin yaşamımıza yön vermesine izin verir ve doğal dengemizi bozabiliriz. Nasıl ki midemiz ve tüm organlarımız yediklerimizde beslenir ve güç kazanır ise, zihnimizde bilgilerle beslenir ve besinlerin akıl yardımıyla, düşüncelerinden alır. Fakat gereğinden fazla yemek yediğimizde bedenimiz nasıl alarm veriyorsa, zihnimiz de çok fazla beslendiğinde dengesi bozulur. Çok fazla çalışan ve çok konuşan bir zihin, zamanla zihinsel egosu güçlendirir. Unutmayalım ki, sadece zihnimizin aklı yok, ruhumuzun ve bedenimiz de aklı var. Onların gücünü hissetmenin en güzel yolu, zihnimizi susturup iç sesimizi dinleyebilmek.
Peki, zihnimizi nasıl mı susturacağız? Birçok yöntemler var uygulanabilecek; (Meditasyon, yoga, spor, dans, örgü örmek, resim yapmak, dua etmek, namaz kılmak vb.)
Benim yöntemim meditasyon, evet ben meditasyonu 2001 yılında ara ara yapmaya başlamıştım. 2013 yılından beri her gün düzenli olarak yapıyorum. Meditasyon, zihni susturup dışarıyla bağını kesmek, iç sesimizi duymak ve kaynağa bağlanmak demektir. Aynı zamanda meditasyon bilincimizin ve farkındalığımızın artmasında yardımcı oluyor. Sadece ruhsal olarak değil bilimsel açıdan da kanıtlanmıştır.
Yeni meditasyona başlayan kişiler başlar da zihni susturmak kolay olmadığını görecekler. Fakat günde en az 15 dk. yapabilmek ileri zamanlarda dakika kademeli olarak arttıkça o zaman zihnin nasıl sustuğunu hissedecekler.
Ben zihnimi boşaltamıyorum, yapamıyorum, odaklanamıyorum veya yapıyorum olmuyor diye bir şey söz konusu değil! Sadece sabır ve istikrar o kadar…
İçten bir gülümseme, sevgi dolu bir yüreğin gözlerden yansımasıdır.
İçten bir gülümseme, kendimi ve sizleri seviyorum demektir.
İçten bir gülümseme, ben mutluyum ve sizinde mutlu olmanızı istiyorum demektir.
İçten bir gülümseme, verilebilecek en ucuz fakat en değerli armağandır.
İçten bir gülümseme, ona hasret kalanların ilacıdır.
İçten bir gülümseme, gönüller arasına sevgiden inşa edilmiş köprüdür.
İçten bir gülümseme, insanın ruhunda açan çiçeklerin evrene sunulmasıdır.
İçten bir gülümseme, içimde karanlığa yer yok demektir.
İçten bir gülümseme, anı yaşayarak aydınlanmaktır.
İçten bir gülümseme, paranın satın alamayacağı kadar büyük bir güce sahip olmaktır.
İçten bir gülümseme, hem kendimize hem evrene yapılan en büyük hizmettir.
ALINTI
Yaşamın zorlukları karşısında küçük sevinçler yaratabilmektir gülümsemek.
İnsanların arasındaki en büyük iletişimlerinde biri de içten gülümsemedir.
Bir tebessüm, birçok şey anlatır.İçinde yüklü olan anlam ve hisler karşı tarafa doğru akar. Yüzümüzde ki gülümseme içimizi dışa yansıtan bir ayna gibidir. Güler yüz ilişki ve iletişimlerimizin anahtarıdır ve tüm kalp kapılarını da açar. Karşınızdaki kişiyi fark ettiğinizin, onu önemsediğinizin, sevgi ve saygı beslediğinizin göstergesidir. Taşı suya attığımızda yayılan dalga gibidir, yüzden yüze gönülden gönülden gönüle. Peki, hiç düşündünüz mü bir gülümseme bizler için neler ifade edebilir?
Ruh güzelliğinizin en çekici belirtisi hiç şüphesiz gülümsemedir. Duygulardaki rahatlığın ve mutluluğun sevimli bir ifadesidir. O gülümsemenin en çirkin çehreleri bile güzel gösterebilecek sihirli bir kudreti vardır. Birde gözlerimize yansıtabiliyorsak yüreğimizdeki gülümsemeyi… Gözlerimiz, sözlerimiz ve dudaklarımızda çıkan her sözcük gülümsesin..
Gülümsemek, insanın o an içinde gelen ve mutluluk dolu duyguların dışa yansımasıdır. Bir gülümsemenin neler yapabileceğini düşünün. Bunu düşünmek bile bir tebessüm getirdi değil mi?
Ayrıca da gülümseme sosyal ve psikolojik sağlığın en önemli belirtisidir. Gülümseme hem kişinin vücut kimyasına hem de ilişkilerinin yapısına nüfuz eden bir şifa kaynağıdır. Gülümseyen kişinin üzerindeki stres azalır. Hem gülümseyen hem de gülümsenen kişiler bu süreç içerisin de gerilimlerinden uzaklaşır.
Gülümsemek ciğerlerimizi genişletir. Vücudunuzdaki kasları esnetir ve öz dengeyi uyarmaya yarar. Bu vücudumuza egzersiz yapmış gibi fayda sağlar ve oksijen alımımızı destekler. Gülümseme duygularınızı serbest bırakmanızı sağlamaktadır. İçimizde de tuttuğumuz duyguları serbest bırakmanın en iyi yolu iyi bir kahkaha atmaktan geçer.
Gülümsemek insanların bize yaklaşmasına izin verir. Gülümsediğimiz zaman başkalarıyla daha kolay iletişime geçebilir ve daha çok eğlenebiliriz.
Sonuç olarak bir gülümseme insana hiç bir şeye mal olmaz. Fakat çok şey kazandırır…
Şöyle içten bir gülümsemek. Hem kendi ışığımızı hem de evrenin ışığını yükseltin…