KENDİNİ KEŞFET
Sevgili okuyucularım 8 Kasım 2022 tarihinde “Bilgi Bir Deryadır Kendini Tanırsın” başlıklı yazımda, kendini tanımak konusunda zamanı gelince yazacağımı belirtmiştim. Şimdi bu yazıyı yazma zamanı geldi.
Kendinize ve sonra etrafınıza şu soruyu sorun: “Kendini tanıyor musun?” Kendiniz dâhil herkesten alacağınız cevap “Evet!” olacaktır. Çünkü o kadar kolayı ki evet kelimesinin ağzından çıkması. Aslına bakarsanız, kimse kendini tanımak için uğraşmak istemiyor, kendi içsel yolculuğunu yapmıyor. Bu zor geliyor, hep kolaya kaçmak varken bu yolculuğa çıkmaya üşeniyor, zahmetli buluyor. Sonra da yaşadığı olumsuzluklar yüzünden sürekli başkalarını suçlayarak hayattan zevk almadan, tadına varamadan yaşamaya devam ediyor.
Oysa insan kendi hikâyesini ve kendi şarkısını ancak kendini tanırsa yazabilir. Kendini tanımanın sağlayacağı varoluş ve özgürlük ise içsel yolculuk ile başlar. Tıpkı bir şarkıyı dinlediğimizde hangi duygumuza dokunduğunu bildiğimiz gibi kendimizi tanımak da kendimiz için nasıl bir şarkı yazdığımızı belirler. Mutlu bir şarkı mı hüzünlü bir şarkı mı?
“Kendinden kendine sefer eyle.” Hz.Mevlâna’nın çok güzel sözlerinden biridir. Bu biliş kendini keşfetmek, kendini aramak, kendini tanımaktır. İnsan doğduğu andan itibaren hayatının en büyük sorumluklarından biri kendini bilmek ve tanımaktır. Bunun içinde yapılması gereken öncelikli iş “Ben kimim?” sorusunu sormaktır. İnsan kendine bir kez bu soruyu sordu mu içsel yolculuğunun ilk adımını atmıştır bile ve o yolculuk başladığında gözü hiçbir şeyi görmez. Ne etrafındakileri suçlayacak zamanı kalır ne de yaptıklarıyla ilgilenecek. Fakat pratikte olan ise insanın kendini tanımadan etrafındaki insanları tanımaya çalışmasıdır. Platon, bu kendini bilmek ile ilgili olarak üçlü ruh yapısıyla ilişkilendirdiği dört erdemden söz eder. Bunlar, adalet, cesaret, ölçülülük ve bilgeliktir. Bu dört erdemi biliş yolculuğunun sonunda ulaşılan nokta mutluluk ve huzurdur. Bununla birlikte bolluk ve berekete ulaşılır.
Yazımın başında “Kendini tanıyor musun?” sorusuna istisnasız herkesin “Evet.” yanıtını vereceğini belirtmiştim. Şimdi sormaya devam edeyim. “Kendini nasıl anlatırsın?” Güçlü yönlerini, zayıf yanlarını, egolarını, zaaflarını, bağımlılıklarını, korkularını, kaygılarını, endişelerini vb. bilmeden “Ben dürüst, sevgi dolu, temiz kalpli, kimseye kötülük düşünmeyen biriyim,” diye başlayan cümleler kuran o kadar çok insan çıkar ki. Hâlbuki çoğu etrafa karşı kendini öyle göstermek ya da öyle olmak isteyendir. İşte kendini bunun gibi kalıplara, şekillere sokmak öylesine alışkanlık hâline geliyor ki insan özünden ne kadar uzaklaşarak yaşadığının farkına bile varmıyor. Zaten özünden uzaklaşanın da kendini tanımasına imkân yoktur.
Aynaya baktığınızda kendinizi nasıl görüyorsunuz? Nasıl görmek istersiniz? Bu sorulara cevap verdiğinizde, verebildiğinizde kendinizi tanımak, keşfetmek için ilk adımı attınız demektir. İnsanın kendini tanıması ve keşfetmesi, ne ile mutlu olacağı ve hayatı nasıl daha iyi şartlarda yaşayacağı konusunda da rehberlik edecektir.
Sokrates “Kendini tanımak demek hayran hayran kendini seyretmek demek değildir. Onu arayıp bulmak demektir. Bu nedenle insanın hem ne olduğunu hem de ne olması gerektiğini araştırmasıdır; nasıl düşüneceğini, nasıl yaşayacağını, nasıl mutlu olacağını kendine sormasıdır.” der. Bu reçeteyi uygulamanın birincil koşulu ise konfor alanından çıkıp karanlık olan tarafımızla yüzleşmektir ki bunun için de en başta cesaret gerekir.
Örneklerle devam edelim. İnsanların kendi tanıma konusunda en büyük sorun yaşadıkları alan ilişiklerdir; bu ister özel olsun ister sosyal ister aile, fark etmez. Kendini tanımamak insanı egosuna ve zaaflarına yenik düşürerek yanlış kararlar almasına ve mutsuz bir hayat sürmesine neden olur. Bu daha çok evliliklerde yaşanıyor. Sonra arkadaşlık ve iş ilişkilerinde.
Adam veya kadın daha kendini tanımadan evleniyor. Önce eşi iyi geliyor, “Mutluyum, seviyorum.” diyor. Kendini tanımadan, kendini sevip sevmediğini bilmeden karşı tarafı seviyor. Daha kendini sevmiyor ki karşı tarafı nasıl sevsin? Sadece sevdiğini sanıyor. Evlendikten ya da ilişkiye başladıktan sonra da işte “Beni sevmiyor” ya da “Bana değer vermiyor.” demeye başlıyor. Aslında kendisini sevmeyen, değer vermeyen karşısındaki değil yine bizzat kendisi. Bu sefer ne oluyor? “Beni sevmedi” ya da “Bana değer vermedi” diye karşısındakini suçluyor. Öfke ve kızgınlık göstermeye başlıyor, ilişki çıkmaza giriyor. Aslında kendini tanımış olsa, kendini bu yönde eğitmiş olsa, bilgeliğe gitse, içsel yolculuğunu yapmış olsa zaten o sevgi gelecek ve diyecek ki “Ben kendime değer vermiyorum karşıdan bekliyorum” ya da “Ben kendimi sevmiyorum karşıdan bekliyorum.” Böylece üzüntü yerini mutluluğa bırakacak.
Bu yanlış kararların temelinde yalnız kalma korkusu ve bağımlıklar var. Genellikle insan her ikisinin de kendisinde bunların bulunduğunun farkında olmadan bir ilişkiye başlıyor ve sonra da yaşadığı olumsuzlukların suçunu karşı tarafa yüklüyor. Aslında kendisi bu ilişkiden ne bekliyor, niçin bu ilişkiyi tercih etti? Önce kendine bu soruları sorması gerekiyor.
Evlilik, arkadaşlık, sosyal veya özel fark etmez, bu sorular sorulmadığı için sorunlar her defasında tekrar ediyor. Arkadaşlıkta örneğin, insan yalnız kalmasın diye ya da tatile yalnız gitmesin diye birilerini hayatına alıyor. Çünkü insanların en büyük korkularından biri yalnızlık korkusudur. Yine aynı şekilde kaybetme korkusuyla ilişkilerinde bağımlılık geliştiriyor. Bu özgüvensizlikle mutsuzluğuna rağmen bir şekilde o kangrene dönüşmüş ilişkiye devam ediyor. Oysa kendini tanıyıp karanlık yanıyla yüzleşse tam ne istediği ortaya çıkacak.
Bazen bu iş alanında da olur. Bazen çok cazip bir iş veya ortaklık teklif edilir. Kendinizi tanımıyorsanız sırf şartlar iyi diye kabul edersiniz. Ama kendinizi iyi tanıyorsanız bu işi neden kabul edip etmeyeceğinizi tartarsınız. Para mı cazip geldi? Kendi başınıza yapamayacağınızı mı düşündünüz? İşsiz kalacaksınız diye mi? Daha iyi şartlarda iş bulamayacağınızdan mı korktunuz? İşte bunları önceden bilip kendi içsel yolculuğunuzu yapmışsanız olumsuzluk yaşama olasılığınız azalır ve nasıl bir iş istediğinizi bilerek emin adımlar atarsınız.
Aslında kendinizi tanıdıkça başkalarının sizi üzmesine izin vermezsiniz. Çünkü kendini bilmek ve tanımak, kendinin ve ihtiyaçlarını farkında olmaktır. “Beni nasıl biliyorsun?” ya da “Sence ben nasılım?” İnsan kendini tanıdığı zaman bunları sormaz.
Kendini tanıma sürecinde kişi kendisiyle yani iç dünyası ile iletişime geçer. Kendini tanıyanlar, kendi iç dünyasıyla beraber dış dünyasındaki yaşantıların farkında olanlardır. Bu kişiler “çevresindeki kişilerin kendisini nasıl etkilediğinin farkında olduğu kadar, kendisinin çevresindekileri nasıl etkilediğini bilir.”
Kendini yönetebilme becerisi, dolayısıyla kendini gerçekleştirmenin önemli adımlarından biri olarak kabul edilebilir. Doğan Cüceloğlu, insanlarla iletişim kurarken karşılıklı konuşmalar içinde birbirlerini doğru anlayıp anlamadıklarını öğrenmek için o kişilerin kendilerini ne kadar doğru ifade edebildiklerini belirlemek gerektiğini vurgulamıştır.
İnsan kendini tanıdığında başına gelen olaylarda başkalarına yönelttiği suçlamalar ortadan kalkar. Hem yeteneklerini tanır hem korkularıyla , gölgeleriyle, karanlığıyla yüzleşir. Böylece nasıl biri olduğunu çıplak hâliyle tanıdığı zaman emin adımlarla ilerler, çok daha kolay, başarılı ve mutlu bir hayat yaşar. Kimlerle arkadaşlık yapacağını, nasıl bir eş seçeceğini, kiminle ortaklık yapacağını bilir. Kendini tanıyan insan başkaları için yaşamaz veya ‘başkaları ne der’ diye yaşamaz. Örneğin tatile gidecekse veya seyahat edecekse hangi tatil veya seyahatin kendisini mutlu edeceğini, ruhuna iyi geleceğini bilir. Başkası için ya da gitmiş olmak için gitmez.
Ayrıca insan kendini keşfettiği zaman içindeki yeteneklerini daha net görür. Hangi alanda ne yapacağına kolay karar verir. Belki çok iyi yemek yapabilecek ya da iyi bir kitap yazabilecek yeteneğe sahiptir ve bunu ancak kendisini keşfettiği zaman fark edebilir.
Kendini tanımadan, kendini sevmeden, kendine değer vermeden bir başkasından bunu beklemek yanlıştır. “Kendimi seviyorum.” demekle de olmuyor maalesef.
Kendini tanımak emek ister, sabır ister.