ÇOCUK KENDİ YETENEĞİNİ KEŞFETMELİ
Evet, kaldığım yerden anılarıma devam ediyorum sevgili okuyucularım. Çocuk her geçen gün büyürken, anlatacakları da yazılacaklar da çoğalıyor. Çocuk yanından hiç ayırmadığı anahtarı kilidin içinde usulca döndürüp sandığın kapağını açıyor yine ve bir anıyı daha serbest bırakıyor.
Artık ilkbahar gelmişti. Baharın gelişi, daha önce de anlattığım gibi kiraz bahçemize gitmek, piknik yapmak demekti ve bu beni çok mutlu ediyordu çünkü doğada olmayı, yemyeşil yerlerde koşmayı seviyordum. Baharın gelişi bir de 23 Nisan törenlerine hazırlık demekti benim için. Okulda hazırlıklar çoktan başlamıştı bile. O yıl ben sadece yürüyüşe katılacaktım, kardeşim de bir önceki yıl olduğu gibi bandoda yerini alacaktı. Hem sevinç duyuyor hem de başka türlü hissediyordum. Milli bayramlar benim için çok farklı duygu yaşatan, çok özel anlamlar taşıyan günlerdir, bir önceki anımda buna değinmiştim. Bayramda tören yürüyüşüne okul önlüğü ile katılacaktım. Ama annemden yeni bir önlük alınmasını istedim çünkü bu özel bir törendi, ilk kez o gün giyeceğim bir önlükle yürümeliydim.
Okuduğum okulda ülkenin genelinde olduğu gibi önlükler siyahtı. Ama geçmiş törenlerde bazı okulların öğrencilerinin mavi önlük giydiklerini gördüm. Bizim eve 15 dakika yürüme mesafesindeki okul da bunlardan biriydi. Hatta ilkokula başlarken o okula gitmek istemiştim. Hem mavi rengi çok sevdiğim hem de önlük renkleri diğer okullardan farklı olduğu için. Fakat annem ve babam kabul etmemişler, daha önce ablamın ve ağabeyimin okuduğu ve öğretmenlerinin daha iyi olduğunu söyledikleri okula yazdırmışlardı beni. O okula gitme isteği hep kalbimde kaldı; o renk önlüğü giymek, farklı olmak, alışılmış kıyafetin dışına çıkmak… O yaşta tabii ki gideceğiniz okulla ilgili kararı kendiniz veremiyorsunuz ve ailenizin yazdırdığı okula gitmek zorunda kalıyorsunuz. Ancak yaş ilerledikçe bazı konularda ailenizin aldığı kararları uygulamak zorunda olsanız bile kendinizle ilgili kararları kendiniz veriyorsunuz. Kıyafet konusunda ya da yediğiniz yemek konusunda daha özgür oluyorsunuz.
23 Nisan törenine yeni önlükle katılma isteğime ailem itiraz etmedi, gidip aldık. Ama tabii ki bu önlük bana çok farklı duygular yaşattı çünkü bunu okula değil özel bir törene giymenin hevesi başkaydı.
Çocukluğumdan beri ailemden öyle çok gerekmedikçe isteyen değildim. Sadece benim için çok çok anlamlı olan şeyler istedim. Bunlardan bir tanesi de bir spor dalında ilerlemekti. Çünkü sporu hem seyretmesini hem de yapmasını severdim. Kiraz bahçesine gitmek de o yüzden çok mutlu ediyordu beni, istediğim gibi koşabiliyor, top oynayabiliyordum. Zaten ailem de spor konusundaki tercihlerime hiç müdahale etmedi, kararları hep bana bıraktı.
Okuldaki müzik derslerinde müzik konusunda yetenekli olmadığımın farkına varmıştım. İlk, mandolin çalmayı öğrenmeye başladım. Tamam, çalıyordum ama bir spor kadar yetenekli değildim. Sadece o anda çalmak hoşuma gidiyordu, sonra evde müzik hocamın verdiği ödevleri yapıyordum, o kadar. Bir müzik dersinde öğretmene “Ben bu mandolin çalmayı pek severek yapmıyorum, bunun yerine başka bir şey yapsam.” dedim. Hâlbuki o mandolini alırken annemle çok mutluydum. Çalarım, diye çok severek almıştım ama sonra bu konuda yetenekli olmadığımı fark ettim ve üstüne gitmek istemedim. Yapacağım şeylerin üstüne gitmek istiyordum, o dalda kendimi geliştirmeyi.
Mesela resimde müzikten daha iyiydim. Pastel boyadan ziyade sulu boya ile boyamayı seviyordum. Daha farklı renkler çıkarabiliyordum sulu boyayla ve resimler de daha anlamlı oluyordu. İstediğim rengi çıkarmak ve resim yaparken o renkleri kullanmak öyle hoşuma gitmişti ki öğretmenin verdiği çizim yerine kendi istediğim resmi yapmıştım. Çünkü içimden o resmi yapmak gelmişti. Hiç unutmam, öğretmen, “Niye benim söylediğim resmi yapmadın?” diye sordu. Ben de ona, “Bu sefer içimden geleni yapmak istedim ve resimdeki yeteneğimi görmek için yaptım.” dedim. Öğretmenim tabii ki kötü bir şey söylemedi ama “Bir daha yapacağın zaman önceden sor. Çünkü sınıfta farklı olan tek resim seninki oldu.” dedi. Ben çok mutluydum çünkü istediğim şeyi çizmiştim ve istediğim tonlarda boyamıştım. Kendi içimdeki yaratıcılığı görmek istemiştim.
Zorla yaptırılan şeylerden hiç mutlu olmazdım. Özellikle kendi kararlarımı almak konusunda baskı yapıldığında. Burada tamam, o resmi bir öğretmen istemişti ve benim öyle çizmem gerekiyordu. Ama ben içimden gelmediği hâlde öğretmenimin istediği resmi yapsam hem çizerken mutsuz olacaktım hem de yeteneğimin olup olmadığının farkına varamayacaktım.
Baktığımız zaman çocukken alınan kararların ileri yaşlardaki yaşantıyı etkilediğini görüyoruz. Bir çocuk yapmak istedikleriyle ilgili kararları kendisi alamaz kararlar sürekli aile tarafından alınırsa o çocuğun özgüvenli olma olasılığı sıfırdır. Bu durum aynı zamanda çocuğun kendini tanımasını da engeller. Hangi alanlarda yeteneği olduğunu bilmeyen çocuk hayatında nasıl bir yol çizeceğine kendi başına karar vermekten çekinir, sürekli başkalarına danışır durur ve aile ne söylerse onu yapar. Özgüveni olmayanın kendi gücü de olmuyor maalesef. Ailenin ve etrafının gücü ile yaşamaya başlıyor hayatını. Çocuk, yetişkin bir birey olduğunda evleneceği kişiyi seçerken bile kendi istediği gibi değil ailenin isteğine göre hareket ediyor. Yaşamak istediği mekân, uzmanlaşacağı meslek, yapacağı iş konusundaki seçimlerinde de aynı biçimde davranıyor. Çocuk, aile tarafından yeteneklerinin veya isteklerinin dışında bir alana yönlendirildiğinde o alanı sevmediği, yaparken mutsuz olduğu için başarılı da olamayacaktır. Kendini başarısız ve yeteneksiz olarak görecektir. Aynı zamanda yaratıcılığını bilemeyecek ve geliştiremeyecektir.
Birçok aile kendi egoları yüzünden çocuklarını değil kendilerini mutlu edecek kararlar alıyor. Sonra o çocuktan mutlu ve başarılı olmasını bekliyor maalesef.
Çocukların kendi özgüvenleri ve kendi güçlerini ellerine almaları için ailelerin onların aldığı kararlara saygı duyup ısrar etmeden uygulamalarını desteklemeleri gerekiyor. Tabii ki aile yeri geldiğinde fikirlerini düşüncelerini söyler. Ama özel hayatına, sosyal hayatına sürekli müdahale edilen çocukların mutsuz olduğu ya da başarılı olmadığı zaman “Yapacaklarımı engelledi.” diye hemen ailesini suçladığı unutulmamalı. Tabii suçlamayla birlikte aileye karşı sevginin azaldığı da.
Çocuğun kendi yeteneğini kendisinin keşfetmesine izin vermek gereklidir. Mutlu bir çocuk yetiştirmek için çocuğun kararlarına saygı göstermek çok önemlidir.