OKUL SEÇERKEN ÇOCUĞUN DA FİKRİ ALINMALI
Anılarıma kaldığım yerden devam ediyorum. O yıllarda beş yıl süren ilkokulu bitirip de ortaöğretime başlamaya hazırlanan çocuk artık her bakımdan büyüyor. Büyüdükçe gözlemleri de farklı olmaya başlıyor. İşte yavaş yavaş büyüyen çocuk sandık başında geçip elinde sıkı sıkı tuttuğu anahtarla heyecanla sandığı açıp bir anıyı serbest bırakıyor.
Okulun bitmesine üç ay kalınca gideceğim ortaokulla ilgili araştırmalar başladı. Ailem beni ablamın gittiği ortaokula gönderme kararı aldı. O okulun eğitimi ve öğretmenleri bakımından iyi olduğunu hem ablamdan hem de çevreden edindikleri bilgiler doğrultusunda biliyorlardı. Bir de çok eski bir okul olduğu, 1911’den beri hizmet verdiği, çok başarılı öğrenciler yetiştirildiği için o okula kaydımın yaptırılması konuşuluyordu. Velim olan amcam direkt olarak ablamın okuluna gönderilmemi istiyordu. Tabii ki ben sadece dinliyordum. Kimse bana fikrimi sormuyordu. Bundan duyduğum rahatsızlığı anneme söyledim. Annem, “Senin için hangisi iyi ise ona karar vermeye çalışıyoruz. Ablan da o okulu bitirdi ve üniversiteyi kazandı,” diyerek okulun eğitim kalitesinden bahsetti.
Benim içinse en önemlisi arkadaşlarımdan ayrılacak ve üzülecek olmamdı. Arkadaş derken kastettiğim kendime çok yakın bulduğum iki arkadaşımdı ve aslında onlarla paylaşımlarımın azalacağından endişeliydim. Çünkü üçümüz aramızda konuşurken aynı okula gitmeye karar vermiştik. Aslında evlerimiz birbirine yakındı fakat okulda beraber geçirdiğimiz vakit o kadar güzeldi ki o güzellikleri hep yaşamak istiyorduk. Benim için de Sefa ve Zeynep ile vakit geçirmek çok güzeldi.
Bir de o dönemde en çok yapmak istediğim spor basketboldu. Fakat okulumuzda koşullar uygun olmadığı için ortaöğretime başladığımda basketbol öğrenmeyi, okul takımında oynamayı planlıyordum. Bu yüzden gideceğim okul bu açıdan da önemliydi benim için. Ama dediğim gibi ailem benim adıma karar vermişti.
Bu arada 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı yaklaşmıştı. Kardeşim yine bando takımda yer alıp trampet çalacaktı. Ben sadece yürüyüşe katılacaktım. Aynı zamanda öğretmenimiz beni 23 Nisan’da okulda oynanacak piyese seçmişti. Hem o piyese hem de okullar arası atletizm müsabakasına hazırlanıyordum. Fakat bir sabah uyandığımda kendimi iyi hissetmediğimi fark ettim. Servise binmek için evden çıkarken çok halsizdim ve belimde çok ağrı vardı. Yine de anneme bir şey söylemeden servise bindim. Okulda ağrım şiddetlendi. Bir an önce öğlen olmasını ve eve gidip yatmayı istiyordum. Nihayet eve döndük. Annem beni görünce hemen anladı, “Neyin var?” dedi. “Hastayım, belim çok ağrıyor ve halsizim,” deyince ateşimi ölçtü. Ateşim yüksek çıkınca “Bana neden söylemiyorsun sabah okula giderken?” diye çıkıştı. Annem bir yerimiz ağrıyınca hemen söylememizi isterdi ama ben öyle hafif hastalıkların ve ağrıların üstünde durmaz sadece gerçekten artık doktora gidecek durumda olduğum zaman söylerdim. Annem de bu huyumu biliyordu. Beni hemen bebekliğimizden beri bize bakan doktorumuzun muayenehanesine götürdü. Doktor hastaneye gitmemiz ve bazı tahliller yaptırmamız gerektiğini söyledi.
Tahlilleri yaptırıp eve döndük. Gerçekten unutmayacağım kadar şiddetli ağrı çekiyordum ve çok ateşim vardı. Her zamanki gibi sesimi çıkarmadan yatıyordum. O gün de anneme bir akraba misafir olarak gelmişti. Annem hem benimle hem de misafirle ilgilenmek zorunda kalmıştı. Annemin yüzündeki o üzüntüyü görüyordum. Ertesi gün hastaneye gidip tahlillerin sonucunu aldık. Böbreklerimden kum döktüğüm ortaya çıkmıştı. O kadar ağrının sebebi döktüğüm kummuş. İlaçlar verildi. Doktor evde istirahat verdi, kumlu yiyecekler yemememi söyledi. Bunların başında çilek, ıspanak ve mercimek geliyordu. Listeyi görünce tabii ki üzüldüm. Çünkü özellikle çileği ve mercimeği çok seviyorum. Bunlardan nasıl vazgeçecektim?
Bir de okula gidemediğim için 23 Nisan törenlerine katılamayacaktım, piyeste oynayamayacaktım. Çok üzülmüştüm. İki hafta kadar okul gitmedim. Kardeşim okuldaki ödevlerimi getiriyordu evde yapıyordum ve yine kardeşim götürüyordu. Tabii ki sürekli yatmak bana göre değildi. Çünkü yatmayı sevmiyordum. Mutlaka bir şeyler yapmak istiyordum. Fakat kalkıp yorulduğumda tekrar ağrılar başlıyor ateşim yükseliyordu. Bir türlü düşmeyen ateş yüzünden iki günde bir hastaneye gitmek ve tahliller yaptırmak çok hırpalamıştı. İki hafta sonra tekrar okula başlamak ve arkadaşlarımla buluşmak beni çok çok mutlu etmişti. Çünkü aslında kendimi iyi hissettiğim hâlde doktor müsaade etmediği için evde kalmak beni sıkmıştı. Çok hasta olmadıktan sonra yatmayı, bir şey yapmamayı boşa geçilmiş vakit olarak görüyordum.
Çocuğun eğitiminde karar verici ailelerdir fakat ailenin kararı kadar çocuğun isteği de çok önemlidir. Çünkü çocuk istediği okula giderse mutlu olarak derslerini çalışır. İlkokulu bitiren çocuk okul seçecek yaşa gelmiştir. Onun da fikri alınmalıdır. Ayrıca iyi eğitim veren okullar seçilirken çocuğun o okulu kaldıracak kapasitesi olup olmadığına da bakılmalıdır. İleri yaşlarda meslek seçiminde de ailelerin etkisi büyük oluyor. Aile çocuğunu çok iyi tanımalıdır. Ailenin kendi isteği değil çocuğun mutlu ve başarılı bir eğitim alması önemlidir. Başarı zaten severek okula gitmek ve severek derslerine çalışmaktan gelir. Ablamın gittiği okul çok iyi bir eğitim verdiği ve o okuldan mezun olanlar üniversite sınavında başarılı oluyor diye, öğretmenleri gerçekten iyi ve ciddi diye beni de o okula yönlendirmeleri, sevdiğim ve anlaştığım arkadaşlarla aynı okulda okumayı çok istediğim hâlde onlardan ayrılmak beni üzüyordu. Bunları dile getirmiyordum fakat içimde yaşıyordum. Fazla konuşmayı sevmediğim için dile getirmiyordum isteklerimi. Ama kendim karar vermek isterdim.
Sporu sevdiğim için ortaöğretimde tam olarak ciddi şekilde bir spor dalıyla ilgilenmek ve sürdürmek istiyordum örneğin. Aileler çocuklarına sporu sevdirmek için biraz olsun desteklemelidir. Çocuk eğer spora ilgiyi küçüklükten kazanmış ise büyüdükten sonra bir spor dalı ile uğraşıyor ve yapıyor. Çocukluktan iyi bir alışkanlık kazanmış oluyor.
Milli bayramlar benim için hep çok önemli olmuştur. Okul yıllarından beri o törenlere katılmak ve o bayramları coşku ile kutlamak ayrı bir mutluluk ve kıvanç verir. Bayramlarda kalbimde bir heyecan olur, o günler benim için farklıdır. Televizyon karşısına geçip o günün anlamını belirten filmler ve tarihi anlatımları seyretmek için sabırsızlanıyordum. Onları seyrederken annemle hep yaşanan savaşları konuşurduk. Annem bana kendisi küçükken dedesinden dinlediği savaş anılarını anlatırdı. Onların nasıl bir dönemden geçtiklerini anlatırdı. Bir çocuk daha küçükken yaşadığı ülkesinin tarihini öğretilmelidir ve öğrenmek için çaba sarf etmelidir. Çocukken kazanılan bu güzel alışkanlıklar ileri yaşlarda insanı daha farklı noktaya getiriyor. Aslında çocukta kültürel gelişim öğretim yıllarında başlıyor.
Çocuğun her bakımdan gelişmesi sadece aileye bağlı kalmakla olmuyor, çocuk kendisi de isteyecek. Hem sanat hem spor hem kültür olarak.