Sevgili okuyucularım, 4 Ocak 2022 tarihinde “Açık ve Net Konuşmak Dürüstlüktür” başlıklı yazımda çocukluk döneminde ailelerin yaptığı bir yanlıştan, söyledikleri beyaz yalanların çocuğun hayatını nasıl etkilediğinden söz etmiş ve zamanı geldiğinde bu konuya değineceğimi belirtmiştim. İşte bugün bu konuyu ele alacağım.
Aileler genellikle “bir şey anlamaz” veya “çocuktur, ne olacak” gibi düşüncelerle çocuklarına pembe veya beyaz yalanlar söylüyor. Bazen de çocukları korku ile yalan söylemeye mecbur bırakan baskıcı tutumlar sergiliyor. Yalan zamanla bilinçaltına yerleşiyor ve çocuk, yalan söylemeyi olağan kabul ediyor.
Çocuk ileri yaşlarda öyle bir duruma geliyor ki hayatı boyunca sosyal çevresine, ailesine ve iş çevresine karşı sürekli yalana başvurmak zorunda kalıyor. Bunun iki temel nedeninden birincisi korkuları ikincisi beyaz yalanın yalan sayılmadığına dair edindiği öğretidir. Bunu yaparken bazen bilinçlidir bazen de o bilinçaltı çalışır.
Çocuk doğduğu andan itibaren aile içinde ne görürse bilincine onu yerleştiriyor. Ailenin değer kalıplarıyla büyüyor. İnsanın kendini geliştirmesi için bazı şeylerin farkında olması gerekiyor. Fakat çocukluk dönemindeki aile öğretileri ileride farkında olmadan çocukta bir alışkanlığa dönüşüyor. Bu alışkanlık yalan gibi olumsuz bir davranış ise hem kendisine hem de etrafına zarar veriyor.
Bilinçaltındaki korkular ve yalanlar yüzünden çocuk özgüvenini kaybediyor. Çünkü doğru söylediği zaman istediği şeyi alamayacağını biliyor. Bu da kendini yetersiz veya başarısız hissetmesine yol açıyor.
Sonra çocuk büyüdüğü zaman kendisini büyüten ailesine yalan söylemeye başlıyor. Bu sefer aile durumdan rahatsız olduğu için çocuğuna dönüp “Neden yalan söylüyorsun?” diyerek suçluyor. Hâlbuki çocuğa yalanı aşılayanın kendileri olduğunu görmüyor.
Aileyi bu tutumu ile yüzleştirdiğiniz zaman hemen savunmaya geçip “Ama o zaman çocuktu, yemek yemiyordu. Yemek yemesi için beyaz yalan söyledim” veya “Bahçeye çıkıp oynamak istiyordu, dışarıda onu kaçırırlar diye veya köpekler var diye yalana başvurdum” diyor.
Unutulmamalı ki çocukla açık ve net olarak konuşulmadığı sürece olan biten, bilgisayarın hard diskine yerleşen bilgiler gibi çocuğun bilinçaltına yerleşiyor ve zamanı gelince o bilinçaltına yerleşenler ortaya çıkmaya başlıyor.
Çevrenizde dikkatinizi çekmiştir; bir insan hakkında konuşulurken hemen “Annesi de böyledir”, “Babası da böyledir” veya “Halası ve dayısı da böyledir. Ona çekmiş,” diyenler olur. Hâlbuki çocuk ona çekmemiş, çocuğa kim ne öğretmişse o alışkanlığı almış ve uygulamış. Bazen de büyüdüğünde çocuğun kendisi bunu yapar. “Annem ve babam da böyle yaparlardı,” diyerek kendi davranışının bilinçaltından kaynaklandığını kabullenmek istemez. Hatta kimi zaman “Ailem beni korkak yetiştirdi,” diyerek ebeveynlerini suçlar.
Örneğin, çocuk annesinin babasına yalan söylediğine şahit oluyor. Annesine soruyor: “Neden babama yalan söyledin?” Anne, “Doğruyu söylersem baban bana çok kızacak, küsecek,” diye yanıtlıyor. Anne korkudan dolayı yalana başvuruyor. Yoksa niyetinde yalan söylemek yok. İşte, çocuğun bilinçaltına bu yerleşiyor: Korktuğun bir durum olduğunda yalan söyle. Büyüyüp hayata atılıyor. İş ya da sosyal hayatında yaptığı yanlıştan dolayı yalana başvurmak zorunda kalıyor. Oradaki bilinçaltı çalışıyor. Gerçeği söylediği zaman ya işinden olacak ya da arkadaşı küsecek, belki de terk edecek. Burada yatan korkudur. Ama nereden yerleşmiş? Aileden. Annesinin korkularını sahiplenmiş, öyle öğrenmiş, bilinçaltı öyle kodlamış. Çünkü durduk yerde bilinçaltına yerleşmez.
Bazen etrafımda insanların yalana başvurduklarını görüyorum ama o insanları asla yargılamıyorum çünkü çocukluktan, aileden öğrendikleri bu; biliyorum. O yüzden söyledikleri yalandan çok onları yalana iten bilinçaltındaki kaynağa odaklanıyorum. Asıl önemli olan o kaynağı bulmak.
Bazı çocuklar sebze sevmiyor. Aile; özellikle anne, sebzeyi yedirmek için birkaç türlü yalan söylemek zorunda kalıyor, söz veriyor ama sonra sözünde durmuyor. Çocuğun bilinçaltı bunu kaydediyor. İleri yaşlarda ailesi herhangi bir konuda verdiği sözü yerine getiremediğinde şunu söylüyor: “Çocukken de verdiğiniz sözleri tutmuyordunuz.” Aslında çocukluğunda başlamış ailesine güvenmemeye. İşte, o çocuk hayatı boyunca etrafına güvensizlik ve şüphe ile bakıyor çünkü daha çocukken öğreniyor bunu.
Aile birisiyle görüşmek istemediği zaman o kişiye açık olarak söylemek yerine çocuğunu kullanıp “Annem veya babam evde yok dersin,” diyor. Çocuk büyüdüğünde benzer yalanlara başvuruyor, alışkanlık ediniyor. İstemediği bur durumla karşılaştığında dürüstçe gerçeği söylemek yerine yalan bahanelerin arkasına sığınıyor.
Aile için önemsiz görünen bu davranışlar çocuk ruhu için son derece önemli. Eğer çocukta farkındalık varsa ailesinin yanlış yaptığını kavrayabiliyor ve bilinçaltına yerleşeni çözebiliyor. Ama farkındalığı da yoksa ailesinin yapılan her yanlış davranışa yalanla örülü kılıflar bulması çocuğun hayatını yalanlar üzerine kurmasına yol açıyor.
Aile, çocuğuna sevgiyi aktaramadığı veya değer vermediği hâlde “Değer veriyorum,” diyorsa çocuk ileride sevgiyi hep başkalarında arıyor. O sevgi açlığını kapatmak, değer görmek için kendinde olmayan davranışlar sergiliyor, yalana başvuruyor, yalan bir hayat yaşıyor.
İşte, aile o kadar önemli ki. Çocuğun ileride nasıl bir insan olacağı, hayatta nasıl bir duruşa, hangi doğru davranış kalıplarına sahip olacağı ailesinden aldıklarına bağlı! Çocuğa her şeyi doğrusu ile göstermek, ne olursa olsun hiçbir şekilde yalan söylememek, her zaman açık ve net olarak konuşmak gerekiyor. Çünkü açık ve net konuşmak dürüstlüktür.
Yalan söyleyen insanlar günün birinde kendine ne kadar zarar verdiğini görür.
İnsan yanlış yapabilir ama yanlış yalanla örtbas edildiği zaman kendi ışığını söndürür.
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.