ÖZGÜRLEŞMEDİKÇE ANDA KALMAN MÜMKÜN DEĞİL

Sevgili okuyucularım, siz de son zamanlarda sıkça duyuyor, sosyal medyada, televizyon programlarında rastlıyorsunuzdur. “Hayat kısa. Anı yaşayın,” diye tavsiyeler veriliyor. Bu söz size ne düşündürüyor? Size göre “anı yaşamak” nedir? Önce bunu kendinize sorun lütfen ve anı gerçek anlamda nasıl yaşıyorsunuz veya yaşıyor musunuz gözden geçirin. Pek çok insan hep “Andayım” diyor. Hâlbuki bu, o kadar da kolay değildir.

Anı yaşamak, bir nefesin bile şükrünü yaşamaktır. Elinde olanların kıymetini bilip o anın huzurunu almaktır.

Farkındalığı olan insan zaten anı nasıl yaşayacağını bilir. Anı yaşamak için geçmişteki bütün hesapları kapatıp, daha doğrusu geçmiş ile barışıp tamamen şifalandırmak gerekir. Geçmişte maddi ve manevi olarak uğradığınız zararları, yaşadığınız travmaları, korkuları şifalandırırsanız ve aynı zamanda zihninizi geleceğe dair endişe, kaygı ve korkulardan arındırırsanız anı yaşayabilirsiniz. Diyelim ki bir tatile gidiyorsunuz; eğer tatil dönüşü iş yerinde yapacağınız işleri düşünüyorsanız veya zihniniz korkularınızdan herhangi biriyle meşgulse ya da geçmişe ait bir konuyu hâlâ bırakmamışsanız, kendinizi veya başkalarını affetmemişseniz, olumsuz düşüncelere sahipseniz ve duygularınız içinizde kalmışsa o zaman anda olmanız mümkün değil. Sadece o anda kendinizi kandırmış olursunuz. Çünkü anda olmak, nerede olursanız olun zihnin susup, zamanı ve mekânı duyularla kavrayan ruhun, içinde bulunduğu bedenle bütünleşmesi ve huzuru yakalamasıdır. Evinizde kitap okurken, televizyon seyrederken, tek başınıza otururken zihniniz gerçek anlamda huzurlu ve dingin ise okuduğunuzun, izlediğinizin farkındaysanız andasınız ve işte o anın keyfini çıkarıyorsunuz demektir.

Bir arkadaşınızla sohbet ederken geçmişte yaşadığınız üzüntüleri anlattığınız sırada, size o üzüntüleri yaşatanlara karşı içinizde hâlâ öfke, kızgınlık ve hatta nefret duyguları varsa anda değilsinizdir. Arkadaşınızla sohbetten keyif almak yerine yaşadığınız travmayı tetikliyorsunuzdur. Ancak yaşadığınız o üzücü olayı anlatırken içinizde herhangi bir olumsuzluk hissetmiyorsanız, anlattıklarınız artık sizi etkilemiyorsa anda kaldığınızı söyleyebiliriz. Çünkü geçmişi şifalandırmış, artık içinizde temizlemişsinizdir.

Anda yaşayamamak bedensel sağlığı da etkiliyor. İnsanlar akşam yatarken ertesi gün endişesi, kaygısı ve korkusunu yaşadıkları için sağlıklı uyku uyumaları bile zorlaşmaya başlıyor. Zihin o kadar olumsuz düşünceyle dolu iken nasıl sağlıklı bir uyku uyuyabilir? Ertesi gün bedenin sağlıklı bir şekilde güne başlaması için önce zihnin rahat olması gerekiyor. Aynı şekilde yemek yerken bile acele ile ya da bir şeye yetişme telaşı ile tadını tam olarak almadan, zihin sürekli meşgulken yenilen yemeğin sağlıklı beslenmeye ne kadar katkısı olabilir. Son dönemlerde kimi beslenme uzmanlarının “Ne yediğiniz değil hangi ruh hâliyle yediğiniz önemli,” türünden açıklamalarına siz de rastlamışsınızdır.

Bir de aşırı kontrolcülük anı yaşamayı engelliyor. Öyle ki bir eşya alırken bile gelecek için plan yapıp o anın tadına varmaktan uzaklaşanlar var. Hayatı kontrol altında tutarak kendini güvende hissetmek alışkanlığının altında, aslında korku yatıyor. Zihnin içinde bu korkular olduğu sürece nerede olursa olsun insanın anı yaşaması mümkün değil.

İşin en acı yanı, anda kalamamanın güzel hatıraları da engellemesidir. Gittiğiniz bir yeri ve orada neler olduğunu ya da okuduğunuz kitabın içeriğini seneler sonra bile hatırlayabilmeniz o anda zihninizin orada olmasına bağlıdır. Arkadaşınızla yaptığınız sohbeti ya da patronunuzun anlattığı bir projeyi tüm ayrıntılarıyla hatırlıyorsanız zihnin anda kaldığını söyleyebiliriz. Sevdiğimiz insanlara dair ayrıntıları da anda kalamadığımız için unuturuz.

İçinde bulunulan anı kavramak, insana mutluluk verir, hayattan keyif almayı sağlar. Örneğin evde yemek yapmak bir iştir ve çoğu insana çeşitli nedenlerle angarya gibi gelir. Oysa yalnızca yemeği pişirmeye odaklandığınızda; zihniniz o anda olduğunda, yaptıklarınızdan zevk alırsınız.

Bir de anda yaşadığı iddiasında olanlar var. Bir bakıyorsunuz “Andayım,” diyor ama içinde mutsuzluk ve huzursuzluk var ya da elindekilerle yetinmeyip hep daha çok istiyor. Kalbini sevgiye açmamış ama “Anda yaşıyorum,” diyor. Gerçekte ise sadece günü kurtarıyor.

Son zamanlarda moda olan bir başka konu da anı yaşamakla bencilliğin karıştırılması. En ufak olayda insanlar birbirine “Hayat kısa, hayatını yaşa,” diye tavsiyede bulunuyor. “Anı yaşıyorum, hayatın tadını çıkarıyorum, hiç kimse ve hiçbir şey umurumda değil,” diyenler var. Fakat anı yaşamak demek, ne kendine ne başkalarına zarar vermek demek değildir. Anı yaşayacağım diye başkalarının hakkına girilmemelidir.

Hayat, dünyada yaşayan bütün canlılar için kısadır. Tabii ki her canlı iyi yaşamak ister. Ama hayat kısa, diye bir başkasının kalbini kırmak ya da vurdumduymaz ve bencilce yaşamak kabul edilemez. Bir arkadaşım birine bir şey olduğu zaman “Hayat kısa,” diyordu ve geçiştiriyordu. Derken bir gün oğlu işten çıktı, artık çalışmak istemiyor, evde oturuyordu. Bu duruma çok üzülen arkadaşıma “Hayat kısa ise sen de üzülme oğlun için,” dedim. 

Andan olmak için bir kere mutlu olmak gerekir. Anda olmak için geçmişe ve geleceğe sıkışıp kalmamalıdır. Kendini özgür hissetmelidir.

İnsan doğar, yaşar ve ölür. Ama ister kısa ister uzun olsun, önemli olan insanca ve insancıllıkla yaşamaktır. “Bir karıncayı bile incitmeden,” derler ya, işte o şekilde yaşamaktır. İnsanların birçoğu hayat kısa, diye önce kendini düşünüp bencilleşmeye doğru gidiyor. Buna da “Anı yaşamak” diyor. İyi yaşamak istiyor ama o anda kimin hakkını yediğine bakmıyor. Günü kurtarmak için ya da sırf işi görülsün diye zarar verdiği insana gidip “Boş ver, hayat kısa, konuşalım,” diyor. Bu sefer zarar verdiği insan tabii ki konuşuyor ama yaptığı davranışın yanlışlığını da görsün, farkına varsın, yanlışını tekrarlamasın istiyor ve araya mesafe koyuyor. Örneğin nezaket dışı davranan, hakaret içeren sözler söyleyen arkadaşınıza sınırınızı çiziyorsunuz. Bir başka arkadaşınız gelip size “Boş ver, hayat kısa üzülmeye değmez, o kişi ile konuş,” diyor. O zaman herkes birbirine hakaret dolu sözler söylesin, değer vermesin, sevgi göstermesin veya borç para aldığınızda karşı tarafa “Hayat kısa,” deyip borcunuzu ödemeyin. İşte kimi insanlar bu, anı yaşama konusuna yanlış açıdan bakıyor.

“Hayat kısa” derken kastedilen, hiç dert edilmeyecek şeyleri boşuna dert etmemek veya üzülmemektir. Her şeyi dert eden ve takıntı hâline getiren, sürekli her şeyden şikâyetçi olan insanlara, hayatın bunlarla vakit kaybetmeye değmeyecek kadar değerli olduğunu anlatmak içindir. Örneğin evinizde bir tabak kırıldı o anda onu o kadar büyütmeye ya da o kadar üzülmeye değmez. Sizin arkanızdan konuşuyorlar, dedikodunuz yapıyorlar. Duyduğunuzda üzülürsünüz ama sonra takıntı yapmazsınız ya da gitmek istediğiniz bir tatil olsun, almak istediğiniz bir eşya olsun; alamadığınızda, gidemediğinizde o kadar üzülmezsiniz.

Geçmişin pişmanlıkları, geleceğin kaygıları ve korkularıyla bir yere varılmaz. Olumsuzluklardan ve yüklerden kurtulmadıkça insanın anda kalması mümkün değildir.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir