Sevgili okuyucularım, hepimizin bir enerjisi var, bu enerji hayatımız boyunca bizimle birlikte olur.
Günlük yaşamımızda kendi kendimize veya çevremizdeki insanlarla konuşurken “Bugün enerjim düştü” veya “Kendimi iyi hissetmiyorum, ruhum yorgun” gibi cümleler kullanırız.
Tabii ki insanın bir günü bir gününe uymaz çünkü yaşadığı üzücü olaylar ve çevresinden aldığı üzücü haberler ister istemez enerjisini değiştirir. Bunlara çevre faktörleri deriz. Bir de insanın kendi düşünceleri, davranışları, bakış açısı, anlayışı ve değer yargıları ile kendine verdiği enerji vardır. Bu da hayat enerjisidir. Hayat enerjisi, insanın kendi içini güzelleştirmesi ile başlar. Dış özelliğimize verdiğimiz önem geçicidir, o an için kendimizi iyi hissettirir; hayat enerjimizi yansıtmaz. Gerçek hayat enerjisini gösteren iç güzelliktir. Asıl önemli olan içi güzelleştirmektir. Birçok insan dış görünüşünü kastederek “Beni nasıl buluyorsun?” sorusunu sorar. Dışa yansıyan sadece içteki hayat enerjisidir.
Bazen hiç tanımadığınız biriyle iletişimde bulunursunuz ve “Enerjim çok düşüktü ama bir anda yükseldi” dersiniz. İşte bu, o kişinin size ruhunun ışığını vermesindendir.
Burada dikkat edilmesi gereken nokta hayat enerjisinin neye yönlendirildiğidir. Hayat enerjimizi yalnızca maddeye yönlendirirsek; dünyasal arzularımızı ön planda tutarak yaşarsak hayat enerjimize maalesef egoyu sokmak zorunda kalırız. Her bir ego bizim hayat enerjimizi düşürmeye çalışır.
Örneğin birçok insan hayatında aldığı kararları kalbi ile değil aklı ile almaya çalışır. Yaşamla ilgili tüm ilişiklerini akıl ile kurmaya çalışır. Hayatı boyunca yarar ve çıkar üzerine hesap kitap yapar. Kalbinin sesine kulak tıkar ve yalnızca akla uygun olana “Evet” uygun olmayana “Hayır” der. Kendine uygun olanın çevresine ve dünyaya zararlı olup olmadığına bakmaz, sadece kendi hesabına bakar. Bencilce yaklaşıma girer. İşte burada kendini düşündüğü için ister istemez bencilce davranışta bulunmak zorunda kalır ve hayat enerjisini bir anda simsiyah bulutlar kaplamış olur.
Dünyasal istekleri ön planda tutan bir insan nefsin bağımlılığı altına girer. Arzularının gerçekleşmesi için egosu her gün biraz daha büyür, hırslarına kapılır. Örneğin elindeki ile yetinmeyip hep alma istediği olur, bu sefer de o alma isteği fazla para kazanmak için hırsa dönüşür. Ayrıca da kazandığı parayı paylaşmaktan kaçınır çünkü sırf kendini düşünmeye başlamıştır.
Kendimize dönüp bakmalıyız; dünyevi isteklerimiz ne kadar, nelere aç gözlü davranıyoruz? İşte bu sorulara vereceğimiz yanıtlar enerjimizin yönünü ve niteliğini ortaya çıkarıyor. Birlikte düşünelim; sürekli isteyen, aç gözlü, elindeki ile yetinmeyen, hırs yapan ya da etrafa karşı gösteriş için yaşayan, rekabete enerjisine giren kişinin enerjisi nasıl olabilir? Şimdi de bunun tersini düşünün; elindeki ile yetinen, bol şükür eden, kimse ile rekabete girmeyen, hırs yapmayan bir insanın hayat enerjisi nasıl olur? Sürekli şikâyet eden, elindekine şükretmeyen, siz verdikçe daha fazlasını isteyen insan iç dünyasını güzelleştirmek için herhangi bir çaba göstermezse dünyayı ruhunun ışığı ile aydınlatamaz. Çünkü almaya çalışan, bir şey vermeyen insan cimri olur. Sadece parayı düşünür. Siz verdikçe daha çok alma çabasına girer. Alma verme dengesi bozulduğunda da mutluluğa ulaşamaz, ruhunun ışığı dünyayı aydınlatamaz. Paraya önem veren insan dünyaya nasıl hizmet edebilir ki? Bizzat böyle insanlarla karşılaştım. Etrafımda gördüm.
Hayat enerjimiz kendi ruhsal yolculuğumuza bağlıdır. Bazı insanlar dünyasal yaşamın cazibesine öyle kapılır ki ruhunun ışığını ve ruhsal erginlik ve olgunluğa ulaşmanın yolunu kapatır. Eğer ruhun ışığı ile aydınlatırsak o zaman dünyada yaptığımız her iş, ahlak, adalet ve erdem ilkelerinin içinde olur. Kendimiz için değil bütüne faydalı olmuş oluruz. İnsanlarla kurduğumuz her ilişki yarar ve çıkardan uzak, sadece sevgi ve şefkat içinde olur. Olumlu, verimli ve bereketli bir hayat enerjisi ortaya çıkmış olur.
İçimizden akan enerjiye baktığımızda bu enerjinin hangi yöne gittiğinin farkına varırız. Öfkeli bir insanın enerjisinin aktığı yön sevgiden uzak olur çünkü öfkenin verdiği enerji karanlıktır ve ruhun ışığını örterek her türlü iletişimde insanların kendisinden uzaklaşmasına sebep olur.
İnsanlar genelde kendi kusurlarını görmezler ve hatalarını kabul etmezler. Hatalarını söylediğiniz zaman özür dilemek yerine kendilerini haklı çıkarırlar. İşte burada kişinin kendi enerjisi bir savunma mekanizması bilincinde olur ve kendini haklı çıkarmak için elinden geleni yapar. Bu durumda hayat enerjisi kendine olumsuzluk olarak akar. Hâlbuki hatasını kabul etse; kusurunu görüp kabul etse ve düzeltse iç dünyasını güzelleştirecek, ruhunun ışığı dünyayı aydınlatacak.
Yaptığınız işte başarı elde etmiş olursanız bazı insanlar bu başarıdan rahatsız olur ve size negatif enerji verir, sizi aşağı çekmeye çalışır. İşte burada devreye giren duygu kıskançlıktır. Ya da sizinle rekabete girer, sürekli bir kavga ve mücadele içinde olur. Bu da hayat enerjisini karanlığa yönlendirir. İmrendiği insanın yaşantısı kendisinde olmadığı için kıskançlık göstererek kendi iç güzelleşmesini engeller. Yaptığınız işi takdir ve teşvik etmeden hemen sizi eleştiren, motivasyonunuzu bozan ve sinsice sizi kıskanan insanların hayat enerjisi maalesef kirli akan bir nehre benzer.
Aslında hayat enerjiniz nereye doğru akarsa yaşamınız oraya doğru akar. Sürekli birini eleştirmek, yargılamak olumsuzluk ararsanız kendi yaşamınızda olumsuzlukları yaşarsınız.
Olumsuz duyguları beslediğinizde kendi içinizi simsiyah bulutlarla kaplarsınız. Simsiyah bulutların arkasından güneşin çıkmasını beklemek gibi, böyle olumsuz duygulara sahip birinin güneş gibi sevgi vermesini, ışık vermesini beklemek boşunadır. Ama imkânsız da değildir. Bu nasıl olur? Elbette o insanın kendi bilinciyle bunları bilip (olumsuz duyguları) özgür iradesi ile değişmeye çalışmasıyla olur.
İnsan, “Hep ben en iyisini bilirim”, “Benim dediklerim doğru” iddiasıyla kendini dev aynasında görüp kibre kapıldığı anda hayat enerjisi düşer.
Hata yapan birine karşı olumsuz üslupla konuşan da hayat enerjisini maalesef kaybeder. Bu sefer çevresindekilere “İşte, bana hatalı davrandı onun için böyle üslup kullanıp enerjimi düşürdüm” diye dert yanar.
Benzer şekilde öfkeli bir davranışta bulunan insana aynı öfke ile karşılık verip saldırgan bir tavır sergilemek de insanın iç dünyasını çirkinleştirir. Bu sefer hayat enerjisi düşer ve “O böyle davranmasa ben bunu demeyecektim” türünden karşı tarafı suçlamalar başlar. Aslında iç dünyanızı güzelleştirmek için yüzde yüz haklı bile olsanız önce sessiz kalıp sakinleşmeyi ve sonra güzel üslupla davranışının yanlışlığını anlatmayı denemenizde yarar var.
Hayat enerjiniz olumlu olduğunda havayı güzelleştirirsiniz. Kapkara bulutların arkasındaki güneşi çıkartırsınız. Bu olumlu enerji tabii ki sevgi ve şefkat ile olur. Ruhunuzun aydınlığı ile dünyaya ışık olursunuz.
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.