BÖYLE BUYURDU ZERDÜŞT

Sevgili okuyucularım, bu ayki kitap paylaşımım ismi Böyle Buyurdu Zerdüşt

Bu kitabın yazarı olan; Friedrich Nietzsche

Friedrich Nietzsche tarafından kaleme alınan, yazarın tüm hayat birikimi ve düşüncelerini aktardığı eseri olan ‘Böyle Buyurdu Zerdüşt’ ilk olarak 1883 yılında yayımlandı. Eseri belli bir kategoride tanımlamak zor olsa da genel olarak felsefik bir çalıma olarak görülmektedir. Nietzsche kendisi Böyle Buyurdu Zerdüşt için “yazılmış en derin” eser tanımlamasında bulunmuştur. Ayrıca Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabında zamanındaki kulaklara göre ağız olmadığını kendisinin daha sonraki kuşaklar tarafından anlaşılacağını söyler. Özellikle yüzyıl sonra anlaşılacağını söylemesi gerçekleşen bir kehanet olarak yorumlanabilir. İçerik bakımından farklı konuları ele alan kitapta özetle karakterimizin kendini, insanları ve dünyayı kendince tanımlama sürecindeki farklı alanlardaki görüşlerini okuyoruz. Eserde Zerdüşt “Bir amaç eksik, insanlığın henüz bir amacı yok” der ve amaç için yollara düşer. Yurdunu, gönlünü terk eden Zerdüşt dağlara çıkar ve orada ruhunun yalnızlığının tadını çıkarır. En sonunda gönlü değişir ve şiirde şöyle der “Gönlü değişenin dünyası değişir.” Çıktığı yola yıldızlarla tutunur, Zerdüşt. Amacı insanlığa ulaşmaktır ve yolu ‘sevgi ve erdem’ üzerine kurulmuştur. Çıktığı bu yolda çok yalnız kalmıştır. Çektiği acılar, sevdiklerinden ayrılışı aklına gelir, özlem ve öfkeyle gözyaşlarına engel olamaz. Kimse teselli edemez onu, o hep yalnızlığıyla devam eder yoluna. “Yalnızlıkla kimsesizlik başka”, der Zerdüşt. Onun için insanlar, hayvanlardan daha tehlikelidir ve kimsesizliği böyle tanımlar. Yalnızlığın kimsesizlik olmadığını söyler. İnsanların araştırmasını ister. İstemeyerek de olsa başkalarına yol sormuştur. Çünkü Zerdüşt’ün yolculukları deneme ve sorma üzerineydi. Çünkü tek bir yol yoktur, birden fazla yol vardır. İnsanların sevmeyi öğrenmesini ister, ilk önce insanın kendini sevmeyi öğrenmekle başlaması gerektiğini vurgular. “Kendini sevmeyi öğrenmek, bugünün yarının buyruğu değildir. Aksine, bütün sanatların en incesi, en uyanığı, en yükseği ve sabırlısıdır.” der Zerdüşt. Çünkü insan en çok kendisiyle yüzleşir. “Ey büyük yıldız! Aydınlattıkların olmasa, nerede kalırdı senin mutluluğun?” Güneş’e seslenir Zerdüşt. Her sabah doğan güneşle hedefini belirler ömrüne. Derinlerine inip, insanları aydınlatmak ister. Zerdüşt’ün hikâyesi de böyle başlar.

Zerdüşt otuz yaşındayken yurdunu ve yurdunun gölünü bırakarak dağa çekildi. Orada on yıl boyunca bıkmadan, usanmadan ruhunu dinledi. Ama sonunda gönlünde bir değişiklik duydu. Bir gün tan kızıllığında kalktı, güneşin karşısına geçti ve ona şöyle seslendi: “Ey büyük yıldız, aydınlatacak bir şeyin olmasa yazgın ne olurdu? On yıl var ki buraya, mağarama çıkıyorsun. Eğer ben, kartalım ve yılanım olmasaydık ışığından ve yolundan bezerdin. Fakat biz her sabah seni bekledik. Işığının fazlasını aldık ve bunun için seni kutsadık. Bak; ben, fazla bal toplamış arı gibi uzanacak ellere muhtacım. İnsanlar arasında akıllılar deliliklerine, fakirler de zenginliklerine bir defa daha sevininceye kadar armağanlarımı paylaştırmak istiyorum. Bunun için aşağılara inmeliyim. Nasıl ki sen cömert yıldız, akşamları denizin arkasına iniyor ve arka dünyaya ışık götürüyorsan ben de senin gibi, inmek istediğim insanların aralarına inmeliyim. Ey, en büyük mutluluğu bile kıskanmadan görebilen tok göz, beni kutsa. Taşmak isteyen kadehi kutsa ki içinden su, altın gibi aksın ve mutluluğun parıltılarını her tarafa taşısın. Bak, bu kadeh yine boşalmak, Zerdüşt yine insan olmak istiyor.”

Zerdüşt’ün inişi böyle başladı.

Zerdüşt, yalnız olarak dağdan aşağıya indi ve kimse ile karşılaşmadı. Fakat ormanın içine girince karşısına yaşlı bir adam çıktı. Bu adam ormanda kök toplamak için kutsal kulübesinden çıkmıştı. İhtiyar, Zerdüşt’e şöyle seslendi: “Bu yolcu bana yabancı gelmiyor, bir kaç yıl önce buradan geçmişti. Adı Zerdüşt’tü, fakat o değişmiş. O zaman külünü dağa götürüyordun, bu gün ateşini vadilere mi taşımak istiyorsun? Kundakçılık cezasından korkmuyor musun? Evet, Zerdüşt’ü tanıdım. Onun gözü saftır ve ağzında hiçbir kin gizlenmez. Dans eder gibi yürümesi ondan değil mi? Zerdüşt değişmiş, Zerdüşt çocuk olmuş. O uyanıktır; şimdi uyuyanlar arasında ne yapacak? Yalnızlıkta iken bir deniz içindeymiş gibi yaşıyordun ve deniz seni taşıyordu. Şimdi ne yazık ki karaya çıkmak istiyorsun. Ne yazık ki gövdeni yine kendin sürüklemek istiyorsun.”

Zerdüşt cevap verdi: “İnsanları seviyorum.”

Zerdüşt cevap verdi: “İnsanları seviyorum.” İhtiyar dedi ki; “Benim ormana ve yalnızlığa çekilişim neden, insanları pek çok sevdiğimden değil mi? Şimdi tanrıyı seviyorum. İnsanları sevmiyorum. İnsan, bence oldukça eksik bir şeydir. İnsan sevmek beni yok edebilirdi.” Zerdüşt dedi ki; “Ne diye sevgiden bahsediyorum, ben insanlara bir armağan götürüyorum.” İhtiyar; “Onlara bir şey verme. Onlardan al, daha iyi. Onlardan bir şey al ve onlarla beraber taşı, daha iyi. Bu onların hoşuna gider, yeter ki senin hoşuna gitsin. Eğer ki onlara bir şey vermek istersen sadakadan başka bir şey verme. Ve bunun için de onları dilendir.” dedi. Zerdüşt; “Hayır” dedi. “ben sadaka vermem. Sadaka verecek kadar fakir değilim.” İhtiyar, Zerdüşt’e güldü ve şöyle dedi: “Öyle ise hazinelerini kabul ettirmeye bak. Onlar yalnızlığa çekilenlere karşı güvensizdir ve bizim, armağan vermek için geldiğimize inanmazlar. Bizim, sokaklardaki adımlarımız onlara çok sessiz gelir. Gece, güneşin doğmasından çok önce, yataktayken, bir adamın ayak sesini işitseler kendi kendilerine ‘bu hırsız nereye gidiyor?’; diye sorarlar. İnsanlara gitme, ormanda kal. Hayvanlar arasına gitsen daha iyi. Neden benim gibi olmak istemiyorsun? Ayılar arasında ayı, kuşlar arasında kuş.” “İhtiyar, ormanda ne yaparsın?” diye sordu Zerdüşt. İhtiyar şöyle dedi: “Ben şarkılar besteleyip söylerim ve şarkılar bestelerken güler, ağlar ve söylenirim. Böylece tanrıyı överim. Şarkı söyleyerek, ağlayarak, gülerek tanrıyı, kendi tanrımı överim. Şimdi söyle bakalım bize getirdiğin armağan ne?” Zerdüşt, bu sözü işitince ihtiyarı selamladı ve şöyle konuştu: “Size verecek neyim olabilir? Bırakın, çabuk gideyim de sizden bir şey almayayım.” İhtiyarla Zerdüşt iki çocuk gibi, gülüşerek ayrıldılar. Zerdüşt, yalnız kalınca kendi kendine söylendi: “Nasıl oluyor da ormandaki bu kutsal ihtiyar, tanrının ölmüş olduğunu daha işitmemiş bulunuyor?”

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir