Anılarımı yazmak bana ayrı bir zevk veriyor. Yemek yerken “Hangi yemeği tercih edersiniz?” ya da “En çok hangisini seversiniz?” diye sorulduğunda verilen yanıt gibi benim için anı yazıları. Bütün yazılarımın içinde anıyı o yüzden farklı bir yere koyarım. Yaşanmışlıkları anlatmanın, tekrar o çocukluk günlerine dönmenin lezzeti de hazzı da çok güzel. O yüzden kaldığım yerden devam ediyorum bugün de.
İşte, çocuk yanından hiç ayırmadığı anahtarı kilidin içinde usulca döndürüp sandığın kapağını açıyor yine ve bir anıyı daha serbest bırakıyor.
Havanın iyiden iyiye ısınmaya başladığı mayıs ayındaydık. Okulların kapanması yakındı. Hem karne heyecanı hem de yazın tatilde neler yapacağımı programlamanın heyecanı sarmıştı beni. Bu arada hafta sonları kiraz bahçemize gitmeye de başlamıştık. Annem cumartesi gününden hazırlık yapmaya koyulurdu. Bu hazırlığın içinde kurabiye ve poğaça yapmak da vardı ve eğer ödevlerimi tamamlamışsam ben de yardım ederdim. Mutfakta kendisine yardım etmemi annem isterdi. Aynı zamanda nasıl yapılacağını öğretirdi. Benim de çok hoşuma giderdi.
O zamanlar, öyle değişik şekiller verebileceğimiz kurabiye kalıpları yoktu. Ben istediğim şekli vermek için annemin dikiş dikerken çıkardığı kalıp kâğıtlarını kullanırdım. O kâğıtlara kalp ve yıldız şekilleri çizip kalıp hazırlardım. Hamuru üstüne koyunca şekil çıkardı. Mutfakta bütün dikkatimle annemi seyrederdim. Sonra da kendi kalıplarımla uygulamaya geçerdim. Ablam mutfak işine pek girmezdi. O, derslerine önem verirdi. Babam ise bize her zaman şunu söylerdi: “Annenizden yemek yapmayı öğrenin, mutfakla ilgili ne varsa öğrenin.”
Ertesi gün kiraz bahçesine gittiğimizde annem kurabiyeleri ikram ederken akrabalarımıza ve yengelerime, “Bunları tek başıma yapmadım, kızım da yardım etti,” diye anlatırdı. Tabii ki bu çok hoşuma giderdi. Çünkü yaptığım kurabiyelerin beğenilmesinden, güzel sözler duymaktan, aferin almaktan, dışarıdan belli etmesem bile içten içe çok mutlu olurdum. Öyle ki annemin bir sonraki kurabiye hazırlığında kendisi çağırmadan yardım için mutfağa koşardım. Çünkü insan bir şeyi başardığı zaman, övgü ve takdir aldığı zaman yaptığı işi severek yapıyor. Üstelik her şeyi sevgiyle öğreten bir anneye sahiptim, yanlış yapsam bile kızarak değil sevgiyle “Bu böyle yapılır,” diyerek doğrusunu öğretirdi. Onun bu yaklaşımı mutfakta birlikte çalışmayı bana daha çok sevdirirdi.
Annemden en çok istediğim, elmalı kurabiyeydi, biz ona “elmalı poğaça” diyorduk. Kurabiyenin içini hazırlarken elmayı rendeleme işi bana aitti. Her elmalı kurabiye yaptığımızda onun fırında bir an önce pişmesini beklemek ve pudra şekerine bulandıktan sonra sıcak sıcak yemek benim için başlı başına bir olaydı.
Okulda beslenme saati olurdu. Her gün bir veli yiyecek hazırlayıp getirirdi. Yiyecekler belli bir saatte getirilir, öğretmen dâhil sınıftaki herkese dağıtılırdı. Sıra bana gelmişti. Annemden, o en çok sevdiğim elmalı kurabiyeyi yapmasını istedim. Annem hem tuzlu poğaça hem de elmalı yapacağını söyledi. Beslenme saatinde annem elinde yiyeceklerle sınıfa girdi. Hepimizin sıralarının üzerine koydu peçete içindeki yiyecekleri. Peçeteyi açtım, bir baktım annem peynirli sandviç yapmış, yanında meyve suyu ve meyve getirmiş. Hem şaşırdım hem hayal kırıklığına uğradım çünkü annemle böyle konuşmamıştık, söz verdiği şeyi mutlaka yapardı, yolunda gitmeyen bir şey vardı ama ne? Tabii o anda anneme bir şey soramadım, yiyecekleri dağıttı ve eve gitti.
Öğretmenimin yüzü asılmıştı. Herkesin içinde bana dedi ki “Annen niye bunu getirdi? Beslemede sadece sandviç olmaz, en az iki çeşit olması gerekiyor. Annene söylemedin mi?” Hiç sesimi çıkarmadım, çok üzülmüştüm annem hakkında böyle konuşmasına. Çünkü annem, öğretmenim söylediği gibi değildi. Her zaman en iyisini yapar, öyle hiçbir şeyden kaçmazdı. Okul dağıldığında bu olayı ilk önce erkek kardeşimle paylaştım. Kardeşim yol boyunca “Üzülme…” diye teselli etmeye çalıştı.
Eve gelince öğretmenimin söylediklerini anneme anlattım ve sandviç getirmesinin nedenini sordum. Annem olanların açıklamasını yaptı: “Kurabiye ve poğaçayı hazırlayıp fırına koydum fakat o sırada tüp bitti. Yedek tüp olmadığı için de değiştiremedim. Fırının içinde öyle kaldı kurabiyeler. Tüpün gelmesini beklemeye kalksam bu sefer besleme saatine yetişmeyecekti. Onun için sandviç hazırladım.” Sezgim beni yanıltmamıştı. Annemin yanlış bir şey yapmayacağını biliyordum ve bir nedenden bu beslemeyi hazırladığını da.
Gelin görün ki annemin açıklaması içimde kaldı. Ertesi gün öğretmenime söyleyemedim annemin sandviç getirmesine neden olan haklı gerekçesini. Sessiz kaldım. Hâlbuki söylemiş olsaydım öğretmenim, annem hakkında anlamadan, sormadan yaptığı bu önyargılı davranışının farkına varırdı. Evet, öğretmenim önyargılı yaklaşmış, hiç suçu olmayan annemi suçlamıştı üstelik üslubu da sertti. Bu olay hep içimde kaldı.
İnsan hangi mesleği icra ederse etsin, önyargılı olmak karşı tarafa olumsuz etkiler. Özellikle de yarının büyüklerini yetiştiren öğretmenlerin böyle konularda daha dikkatli olması gerekiyor. Veli yanlış bir şey de getirse öğretmenin bunun nedenini çocuklara duyurmadan veliye sorması gerekir. Bütün sınıfın önünde öğrencinin ailesi hakkında olumsuz konuşması hem önyargılı bir davranıştır hem de çocuğu olumsuz etkiler. Çocuksanız, üstelik sessiz bir çocuksanız karşı taraf tepki verir ya da kırılır diye gerçekleri söyleyemiyorsunuz.
Aslında annemin olayı öğrendikten sonra öğretmenime söylemesi gerekirdi. Fakat annem de sessiz olunca üstünde durmadı. “Ne gerek var,” derdi annem her zaman, “birileri yanlış yaptığında ya da kırıcı söz söylediğinde yüzüne vurulmaz.” İşte insan böyle bir terbiye alınca haklı da olsa karşı tarafın önyargılı davranışları karşısında konuşamıyor, susup kalıyor, içine atıyor. İçine attıkları da zamanla kendisine zarar vermeye başlıyor. Fakat aradan uzun yıllar geçse de öyle bir an geliyor ki sizi üzen insanlarla yüzleşmeyi, onların gerçekleri duymasını istiyorsunuz, konuşuyorsunuz. Bu sefer de “İçinde biriktirmiş, intikamcı.” diyorlar. Bu nedenle bir olumsuzluk yaşandığında içine atmamak, ileriye taşımamak, sıcağı sıcağına iletişime geçerek meseleyi çözmek gerekiyor. Çünkü dediğim gibi yanıtını veremediğiniz her olumsuz olay üzüntü yaratır. Üzüntü içinizde biriktiğinde de önce ruhsal, sonra fiziksel rahatsızlıklara yol açar.
Sessizlik iyidir ama doğruları söylemek ve hakkını savunmak gereken yerde sessiz kalmak iyi değildir. İnsan sevgi ile ifade ederek de hakkını savunabilir. Ama tabii çocukluk dönemindeki davranışlarda aile etkisi büyüktür. Aile, “Karşınızdaki insan hatalı ve siz haklı olsanız da büyüklere cevap vermeyin.” deyip bunun terbiyenin gereği olduğunu söylemişse çocuk ileri yaşlarda da kendini savunamaz. Ancak bunu şifalandırıp “büyükler karşısında haklıyken bile konuşulmaz” düşüncesinden özgürleştiği zaman doğru yerde hakkını savunur ve doğru olanı söyler.
Bir önemli nokta da çocukların sezgilerinin gücüdür. Onlara bu gücü saf duyguda kalmaları verir. Öğretmenim, ikinci sınıfa geçtiğimiz yıl gelmişti ve ilk dersimize girdiği günden itibaren içimde ona karşı hep olumsuzluk hissetmiştim. Nitekim yaşadığımız bu tatsızlık da hislerimin beni yanıltmadığını gösterdi.
Hep söylerim, çocuk her olayın ardındaki gerçeği hisseder.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
Sayın Nurgül Ayabakan ileri yaşta biri olarak bu SAĞAL
TICI YANITLARI ZAMANINDA VERME ÖNERİNİZİ BEN
TECRÜBELERİMLE öğrenmiş bulunuyorum…Ancak ne var’
ki İNSANIN KENDİ DOĞRULARINI PAYLAŞANLARIN OL
MASI VE ayrıca bu konuların UZMANINDAN TASDİKLEN
MEK MUTLULUK VE DESTEK VERİYOR….Ben YARADILIŞ
TAN İYİ KALPLİ OLMANIN BİR ŞANS OLDUĞUNA İNANI
RIM….Fakat SEÇİMLER DE ÇOK ÖNEMLİ HAYATTA TABİI
‘ki…İNSANLARIN İYİ OLMAYI ARZULAMALARI İYİ OLMA
YA ÖZENMELERİ ve hatta iyi huyları çalışıp çabalayayıp
ÖĞRENMELERİ İ N S A N OLABİLMENİN BİRİCİK İSPATI
DIR BENCE.Sevgi Ve Saygılarımla H.Tülây Görkem
24 Aralık 2022 14:24 Cumartesi
Merhaba Hülya Hanımcığım
Öncelikle mesajınız için çok teşekkür ederim. Aynen bende öyle tecrübe yaşanmışlıklar.
Size son derece katılıyorum bazı insanlar doğuştan verilmiş bu özellikleri iyi insan olma ve ruhunun tekamül yapma konusunda. İyi insan olmak için her geçen kendini tanıyıp olumsuzlukları olumluya çevirmektir.
Ne olursa olsun her zaman iyi insan kazanır.
Sevgiler ve saygılarımla ❤