11.06.21 tarihinde Samimiyeti Sorgulayalım yazımda buluşmuştuk. Bugün de insan ilişiklerinin odak noktası olan samimi duyguları içinde barındıran ruh sıcaklığının karşı tarafa nasıl geçtiği konusunda buluşuyoruz. Samimiyet, içten ve gerçek davranışlar, çıkarsız iletişim ve saf sevgi konularını konuşacağız. Bu duyguları ifade etme şekillerine de değineceğiz. Zaman zaman da edindiğim tecrübelerimi anlatarak konumuzu destekleyeceğim.
Günümüzün en önemli problemlerinden biri de insanlar arasındaki ilişkilerin yüzeyselliği, sevgisizliği ve samimiyetsizliğidir. Herkes dünyevi olayların içine girdikçe ve bu çarkta kendini savurdukça, duygularını yitiriyor ve daha da samimiyetsiz oluyor. Peki nedir Samimiyet?
Dürüstlük, doğruluk, içtenlik, “özü sözü bir olma’’ ve en önemlisi olduğundan başka birisi gibi görünmemek samimiyettir. Kısacası samimiyet, kendin olmaktır. Ya biz, yeterince samimi miyiz?
Biri size “kendinizi tanıtır mısınız’’ dediğinde, anlattıklarımızın birçoğu yüzeysel olacaktır. Çünkü anlattıklarımız kadar anlatamadıklarımız olacaktır. Anlatamadıklarımızı anlatmak her şeyimizi ortaya koymak anlamına gelmekte ve başkaları onları bize karşı kullanabilmektedir. Bırakın başkalarını, kendimize bile itiraf edemediğimiz gerçeklerimiz var. Bunlar bizi önce kendimize karşı samimiyetsiz etmekte. Bu korkumuzdan dolayı çevremize karşı bir maske giyeriz ve samimi görünmeye çalışırız. Samimi olmak için önce birileriyle ilişki içinde olmamız ve onlar tarafından beğenilmemiz gerekir. Beğenilmek ve tercih edilen olmak için bizi ön plana çıkaracak olan araçları kullanırız. Giyimimiz, zenginliğimiz, evimiz, arabamız gibi. Mesela çok ünlü biri hem zengin, güzel/yakışıklı ve tanınan biridir. Onunla herkes tanışmak ve arkadaş olmak ister. O kişi TV de, yazılı basında veya sosyal medyada kendini anlatır, yaptıklarını paylaşır. Peki tüm bunlar o ünlü kişi midir? O ünlü bu araçları kullanırken ne kadar samimidir?
Samimiyet özden gelir. Aslında çocuklara baktığınızda her şeyleri ile samimidirler. Ne yapmacık tavırları ne de sözleri olur. Çocukluktan beri çevremizdekiler bize ‘‘dürüst ol’’ dedi ama samimi olmayı hiç öğretmediler. Hatta özümüzdeki samimiyeti bile yozlaştırdılar. ‘‘Dürüstlük önemli bir şeydir’’ dendi ama kendimiz olmak öğretilmedi. Size içinizden geldiği gibi, içsel sesinizin dediği gibi olmak değil, dayatılan şey olmayı öğrettiler.
Çoğu insan için samimi olmak, gerçekçi olmak, herkese gerçeği söylemek ve maskesini düşürmek anlamına geliyor. Bunun samimiyetle hiçbir ilgisi yoktur. Birey gerçekçi olmak adına başkalarını suçlar ve gerçeklik adına onları değiştirmek ister. Başkalarının maskesini gerçeklik adına düşürmek için çabalamaya başlar. O zaman gerçekçi olduğunu düşünür. Fakat gerçek şu ki; samimi olmak için kimseyle uğraşmayın ve suçlamayın. Önce kendinizle samimi ve dürüst olun. Yani gerçek samimiyet kendi öz samimiyetinizden geçer. Önce kendinize samimi olmalısınız. Mesela kendine yalan söyleme, tüm içinde sakladığın ve seni zayıf göstereceğine inandığın her şeyi kendine söyle. Yaşam içinde yaptığınız her türlü eylemde kendinizi iyi hissetmek için gördüğünüz ve görmezden geldiğiniz hatalara kılıf uydurup kendimizi kandırırız. En önemli yalan ve hata şudur; ‘‘herkes böyle yapıyor, ben niye yapmamayım…’’ Bu gerçeği gör ve kendini gör. ‘‘Eğer ben samimi olursam benim tüm zayıflıklarım görünürse, insanlar bunu kullanmaya başlar’’ korkusunu yen. Herkesin sırları var. Herkesin zayıflıkları var.
Siz kendi içinizde dürüst olunca samimiyet doğal olarak ortaya çıkacak. O zaman doğal olarak saklamak istediğin hiçbir şey olmayacak. Bu arada gerekirse bazı şeyleri söylemeyeceksin ama bu senin samimiyetini engellemeyecek. Kendin ol, özün ol, samimi ol.
O çok aradığımız ve bulduğumuzda da kaçırmamız gereken değer öz samimiyet ve ruhun sıcaklığıdır. Her şey bir enerji sarmalıdır ve insanın ruhani sıcaklığı samimiyeti de büyük bir enerjiyi yansıtır.
Samimiyet, içtenlik, ruh da engin bir sıcaklığa sahip olmak ve bunları hayata karıştırmak belki de bir sanattır.
Samimiyet içeren ilişki, karşımızdaki kişiyi anlamaktan geçer. Birbirimizi ne kadar anlarsak, o kadar hoşgörülü ve yargısız oluruz, o zaman daha verimli ilişkiler kurarız. Samimiyetin önündeki engellerden biri olan egoya göre hareket etmezseniz, kendinizi daha pozitif şekilde karşınızdaki kişilere sunarsınız. Samimiyeti geliştirmek için karşınızdaki kişinin ihtiyaçlarına öncelik verebilirsiniz çünkü gerçek sevgi fedakârlık ve anlayışı beraberinde getirir. Kendi istekleriniz dışında çevrenizin isteklerine de duyarlı olmalısınız.
Güzel bir söz söylenir size fakat o sözde gerçek sıcaklığı yakalayamazsınız. O söz sanki o anda söylemek için söylenmiştir. Belki o kişinin bir işine yardımcı olduğunuz içindir, yani bir zorunluluk hali söz konusudur. Öylesine söylenmiş bir ‘teşekkür ederim’ ifadesi. Oysa bu söz asla öylesine söylenemez. Çok özeldir bu söz, içinde samimiyet, sıcaklık ve sevgi barındırır. Yazık ki karşınızdakine o sıcaklığı ve şefkati aktaramadıktan sonra kelimelerinizi dilediğiniz kadar süsleyin size de faydasızdır. Olmaz, yetmez. Hatta isterseniz onlarca muhteşem emoji gönderin yine de yerini bulmaz, gerçekliği taşımaz. Sadece sıcacık bir gülümseme, gerçekten söylenen bir ‘teşekkür ederim’ işte bunları gerçekliğiyle sunabiliyorsanız. O vakit olması gereken olmuş, ruhunuzun samimiyeti yolunu bulmuş demektir. Vazife sonucu yapılan hiçbir tavır gerçek ve samimi değildir. Bu öyle ya da böyle birileri tarafından mutlaka hissedilir.
Küçük bir yaşanmışlıklara değinelim. Birçok kez rastladım samimiyetle samimiyetsizlik döngüsünün içinde yer alan insanlara. Samimi olmak için çabalayıp duruyordu oysa o kendine samimi değildi ki bana nasıl olsun. Hissettim çok defa gerçeklikten uzak yapaylığa olanca yakınlığıyla gönderilen mesajları, teşekkür ifadelerini ya da söylenmek için söylenmiş merhabaları. Ben anladım hepsinin manasını ama onlar bilemediler sıcaklıktan ve gerçeklikten ne kadar uzak olduklarını. Sadece samimiyetsizlere mi, hayır içten ışıl ışıl insanlara da çok rastladım. Sıcacık gülümsemeleriyle, samimiyetle günaydın demeleriyle günüme neşe de saçtılar. Peki, nedir sıcaklık? Sıcaklık içtenliktir, şefkattir, samimiyettir, koşulsuzluktur, dostluktur, sevgidir.
Anne çocuğuna ‘seni seviyorum’ der, çocuğun istediğini yapar bir gün olsun kızmaz ona. Ama çocuk annede sözde değil de özde sıcaklığı yakalamamış, hissedememiş ve yaşayamamışsa işte o zaman sorunlar, travmalar başlar. Çocuk hayatı boyunca gerçek samimiyetin, sıcaklığın, samimiyetin ne olduğunu anlayamadan, bilemeden yaşar gider. Onun içindir ki samimiyetin, sıcaklığın, içtenliğin ilk kaynağı anne kucağıdır. Anneler gerçekten sevin ve gerçekten yaşatın çocuklarınıza güzel duyguları.
Sonuçta her şey yine sevgide son noktaya ulaşıyor. Kişi kendini gerçek anlamda severse, kendisiyle barışık olursa bu duyguların sıcaklığı ve enerjisi her tarafa yayılır. Siz ne kadar siz olursanız karşınıza da öyle insanların çıkması en olası olandır.
’Samimiyet tüm eylemlerimizi onurlu ve güzel kılar.’’
İçten gülüşler, içten sevgiler ve elbette içten dokunuşlar hep bizimle olsun…
Bu günden itibaren sizlerle yeni bir paylaşım serisine başlıyorum. Beni etkileyen kitapları size tanıtacağım. Böylelikle sizleri yeni kitaplarla tanıştırmayı hedefliyorum. Okuduğunuzda belki benim kadar keyif almayacaksınız bu kitaplardan ama belki de hedefime ulaşacağım ve sizler benden daha çok keyif alacaksınız ve bu kitaplardan kazanımlarınızda o ölçüde olacak. Denemeye değmez mi?
Kimi zaman sizde yeni ışıkların parlamasına yol açacağına inandığınız bir kitap gelir önünüze, o kitabı okudukça onun beklentilerinizi karşılamadığını görürsünüz. Kimi zamansa içinde size ışıklar sunacağını, yolunuzu aydınlatacağını hiç ummadığınız bir kitapla tanışırsınız. O kitabı okudukça keşfedilmemişleri keşfettiğinize, daha önce hiç tanışmadığınız ışıkların varlığına şahitlik edersiniz. İşte bazen beklentilerle yaşananlar, edinilenler birbirinden çok farklı bir boyut kazanabilir, birbiriyle örtüşmeyebilir. Hayatta böyle değil midir zaten?
Bilgi her daim kişinin kendini geliştirmesi, yenilemesi, büyütmesi ve yeni bakış açıları kazanması için çok mühimdir. Yeter ki bilgiyi almaya, o bilgileri hayatımıza katmaya hazır olun. Bilmek, öğrenmek asla sonu tatmayacak olgulardır. Bunları edinebileceğimiz yegane kaynaklarımızda elbette kitaplardır. Sadece romanlardan bahsetmiyorum, araştırma nitelikli kitaplar, kişisel gelişim odaklı olanlar, tarihi, dünyayı anlatan kitaplar… Emin olun okuyacağınız bir yemek kitabı bile size yeni ufuklar açacaktır. Yemek yapmak bir terapi çeşidi olarak adlandırılır. Bir yemek kitabı sayesinde öğreneceğiniz ve deneceğiniz bir yemek tarifiyle kendinize, mutfağınıza yenilikler katabilir, böylelikle o gününüzü daha keyifli hale getirebilir ve hatta o keyfinize ailenizi, dostlarınızı ortak edebilirsiniz. Yemek kitabı deyip geçmeyin, o kitap türlü hoşluklar yaşatabilir size.
Bazı kitaplar da vardır ki; içinde geçen bir söz, bir cümle, bir paragraf size yol gösterici olabilir. Artık çantanızın ayrılmaz bir parçası oluverir o kitap. Ne zaman yolunuzda duraksanız o kitabın, o bölümünü açar, okur ve okuduğunuz o satırlar sayesinde yolunuza aynı güçle devam edersiniz. Olmaz mı böyle bir şey? Elbette olur, neden olmasın ki? Çünkü kitaplar efsunludur ve o efsun yüreğinizin en özel noktasına ulaşıverir.
Gelelim naçizane bir tavsiyeyle size sunacağım kitabımıza. “İçimizdeki Kapıları Açmak”. 2014 yılında tanıştığım bu kitap yılın 365 gününe ithafen yazılmış olup, her bir güne dair kısa mesajlar vermektedir. Kişisel gelişim alanında yazılmış bu kitap her gün için size bir şeyler söylüyor. Dilerseniz kitabı hemen okuyup bitirebilirsiniz, dilerseniz içinde bulunduğunuz günün mesajını okuyup o günü daha farklı geçirebilirsiniz.
Kitabın sadece bugüne atfen yazılmış bölümünü beğeni ve yorumlarınıza sunuyorum:
08/10 için:
“Her iki gözünle de aynı şeyi, kendinin bütün ve mükemmel olduğunu ve senin Benim suretimde ve benzeyişimde yapıldığının gör. Asla kendini küçümseme ya da kendi en kötü yanını düşünme. Düşüncelerini yücelt ve kendi hakkında çok olumlu ol. Eğer hatalar yaptıysan, kendini bağışlamayı öğren ve ondan sonra da ileriye ve yukarıya doğru ilerle. Kendini şiddetle cezalandırmana ve ondan sonra da kendinle ilgili kaygılanarak ve kendine acıyarak etrafta dolanmana ihtiyacım yok. Sen böyle yaptığında kendini Bana kapattığını ve seni çalışmalarımda kullanamadığımı fark etmiyor musun? Açık ol; hatalarından ders al. İnsanlara sevgi duyarak ve hizmet ederek, benliğini tümüyle unut. Sen başkalarını düşünmeye başlar başlamaz, benlik unutulur. Hizmet büyük bir şifacıdır, denge ve istikrar için büyük bir yenileyicidir. O nedenle, kendinin en iyi yanını, ‘ne’de iyi olduğunu bul ve bunun ne olduğunu bildiğin zaman, onu tüm kalbinle sun. İleriye gitmeye devam et; asla geriye değil.”
Sandığın her açılışı yeni anıları gün yüzüne çıkartıyor. Her bir yeni anı beni geçmişime, çocukluğumun o çok özel, sıcacık anlarına götürüyor. Eminim anlattığım çocukluğum sizleri de kendi çocukluğunuza doğru bir yolculuğa çıkartıyordur. Bu yolculukta belki daha önce hiç fark etmediğiniz durumlarla yüzleşiyorsunuzdur. Acaba bugün sandık bize hangi anıları yeniden yaşatacak? Çocuk büyüdükçe yaşadıkları da büyümeye başlar. Büyük anılar sandığı daha da heyecanlı ve gizemli bir hal katıyor. Çocuğun büyümesiyle paralel okulda, ailesinde, arkadaşlarının içinde olduğu dünyasında her şey değişmeye ve büyümeye başlamıştır. Hal böyle olunca da anlatacak bir dünya olay yaşanmaya başlamıştır.
Rahmetli babamın çocukluğumuzda adeta ruhumuza işlediği bir söz benliğimde en önemli yol gösterici olmuştur. “İyilik yap denize at.” Nedir bu sözün anlamı? İyiliği denize atmak da ne demek? Bu sözü ilk duyduğumda bu soruları sormuştum babama. Onun verdiği cevaplardan anlamıştım ki; iyilik yapacaksın ama onun peşine düşmeyeceksin. Onun hesabını tutup karşılığını beklemeyeceksin. Dünya ve insan ruhu tıpkı deniz gibi uçsuz bucaksız. Yapacaksın iyiliği ve o uçsuz bucaksız insanlıktan illa da geri dönüşünü beklemeyeceksin. İyiliği yap ve o orada kalsın. Denize bir parça yem atarsın hangi balık yemiştir bilemezsin ve peşine de düşemezsin o yemin. Elbet bir balık faydalanır o yemden. Bu sözle hemen hemen aynı manaya gelen sözleri Kur’an-ı Kerim öğrenmek için gittiğim caminin hocasından duymuştum. “İnsanlığın yolu yardımsever ve paylaşımcı olmaktan geçiyor” demişti.
“Ailemiz bize hep paylaşmayı öğretti. Öyle sadece maddiyatı değil yani sadece ekmeğini paylaşmayı değil, maneviyatı paylaşmayı da öğretti. Komşularımızdan bazı teyzeler annemle çoğu zaman dertleşmeye gelirlerdi. Annem onları hoş sohbetiyle karşılar, dertlerini yumuşatır, kafalarını boşalmalarını, rahatlamalarını adeta hafiflemelerini sağlardı. Her zaman çok güzel ve akılcı sözler söyler onların dertlerine deva olurdu. Bu işte çok başarılıydı. İnsan konuşacak dertleşecek güzel gönüllü insanlar ararlar ve annem de güzel gönlüyle onlara destek olur onları mutlu ederdi. Üçüncü sınıfa devam ediyordum yeni öğretmenimle daha önce bahsettiğim gibi tam bir uyum ve yakınlık hissedememiştim. Ders anlatırken sert bir ifade takınırdı, aslında sadece ders anlatırken değil bizlerle yaptığı sıradan bir konuşmada bile sertliği hissedilirdi. Özellikle bizleri tahtaya kaldırıp soru sorduğunda ve o soru yapmayınca çok daha sertleşirdi. Bir gün arkadaşlarımdan bir tanesi tahtaya kalkmıştı kendisine sorulan soruyu maalesef bilememişti. Öğretmenimizden öyle sert bir tavır görmüş, öyle sert bir söz duymuştu ki ağlayarak sırasına geçmişti. Arkadaşımın üzülmesine o kadar üzülmüştüm ki, içimde bir şeyler parçalanmıştı gibiydi. Öğretmenimim sözü belki ağlatacak bir söz değildi ama o da tıpkı benim gibi hassas bir çocuktu ve hassas çocukların tepkileri de böyle olabiliyordu. Ben alındığım ya da kırıldığım zaman ağlamazdım, aslında ağlardım ama dışarı değil içime doğru ağlardım.
Bu sene beslememizi kendimiz götürdüğümüz için annem o mis kurabiyelerinde, poğaçalarından koyardı beslenme çantama. Tabii ki bunların yanı sıra meyve ve süt eksik olmazdı beslenme çantamdan. Her öğrenci imkanlarına göre hazırlamaktaydı beslenmesini. Ama ne var ki herkes birbirinin ne getirdiğini de görebiliyordu. Yan tarafımdaki sırada oturan bir arkadaşım sürekli bizim yediklerimize bakıyordu. Onun bakışları dikkatimi çekmişti. Ona kurabiyelerimden ikram etmiştim. Aldı ve keyifle yedi ardından annesinin ona böyle şeyle yapmadığını söyledi. Belki de yapmıyor değil yapamıyordu. Sonradan fark etmiştim ki o sürekli ekmek ve peynir getiriyordu, ne meyve ne süt. Fazla yemek yemeye düşkün bir çocuk olmadığımdan annem her şeyden birer tane koyardı yanıma. Kimi günler sadece bir kurabiye yer, meyveme dokunmadan eve götürürdüm. Arkadaşımın hali bana çok dokunmuştu, kurabiyeleri, poğaçaları, meyveleri daha fazla koymaya başlamıştım beslenme çantama. Niye mi? Tabii ki arkadaşım için. O bundan çok mutlu oluyordu, bende paylaşmaktan çok mutlu oluyordum. Onun eksiklerini gidermek, onu mutlu etmek beni daha huzurlu kılıyordu. Gün geçtikçe bu yardımlaşma sayesinde arkadaşlığımız daha da güçlenmişti. Teneffüsleri beraber geçirmeye başlamıştık, diğer arkadaşlarımla birlikte onu da yanımıza alıp oyunlar oynuyorduk. Böylelikle çekingenliği yavaş yavaş üzerinden atmaya başlamıştı. Bir ara annem benim bu kadar yemek yemeyeceğimi bildiği ne kadar bu kadar çok yiyeceği yanıma aldığımı sormuştu. Bende ona durumu anlatmıştım ve annemden kocaman bir aferin almıştım. Bazen o arkadaşımla okul çıkışı bize gidiyorduk ve annemin hazırladığı enfes yemekleri beraber yiyorduk. Matematik dersinde biraz zorlanırdı, ağabeyim ve ablam onu ders çalıştırırlardı. İşte yine paylaşmak. Birlikte çok güzel vakit geçiriyorduk ve çekingen arkadaşım artık dışa dönmeye başlayıp herkes ile arkadaşlık etmeye başlamıştı. Biz artık birbirimizin en iyi arkadaşıydık.”
Çocukluk da aileden edinilen her güzel duygu insana hayatı boyunca arkadaşlık eder. Ben ailemden paylaşmayı ve yardımseverliği gördüm, bu duyguların kıymetini öğrendim. Tabii ki her zaman söylediğim gibi yine söylüyorum; ‘insanın ruhu güzelliklere açık olacak ki hayat boyu bu güzellikleri devam ettirebilsin.’ Kimseyi ayırt etmeden maddi ve manevi yardımlaşmayı bir çocuğun öğrenmesi onda ego oluşumunu büyük ölçüde engelleyecektir. Çünkü herkes aynı derece maddi ve manevi olarak imkanları olmayabilir. Önemli olan o insanları rencide etmeden onlarla yardımlaşmak, paylaşımda bulunabilmektir. Hiçbir beklenti peşinde koşmadan saf ve duru sevgiyle insanlarla bağ kurabilmek bütünleşebilmek çok özel bir davranış şeklidir. En güzel ve sıkı arkadaşlıkların tohumları böyle yaklaşımlar sayesinde olur.
Çocukluğunda arkadaşlarını dışlayan, kendi arkadaş grubuna dahil etmeyenler büyüyüp bir yetişkin olduklarında da benzer davranışları sergilerler. İnsanları sınıflara ayırmanın tohumları çocuklukta atılır. Bilinçli, görgülü ve sevgi dolu aileler çocuklarında bu olumsuz davranışların oluşmasına asla müsaade etmezler. Maalesef bazı aileler de tam ters bir tavırla çocuklarına insanları sınıflandırmayı öğretmektedirler. İşte bu çocuğa, topluma, dünyaya yapılacak en büyük yanlıştır.
Her insan kendisi için değerlidir ve çevresinden de en yüksek değeri görmeyi hak eder. İnsanlar birbirlerini sınıflandırarak aslında kendilerini aslında değersizleştiriyorlar çünkü kendini de bir eşya gibi bir sınıfa tabi tutan insan aslında gerçekte kendine de değer vermiyordur. Kendine değer vermeyen bir insanın başka bir insana değer vermesi elbette beklenemez.
Paylaşmanın ve yardımseverliğin içinde saf sevgi vardır. Sevgiyi bilmeyen, yaşamayan yardımlaşmayı ve paylaşmayı da bilmez. Sadece benim olsun her şey, sadece ben, sadece ben der…
Bu ay sizlerle paylaşacağım çakramız asıl adı belki de ‘Sevgi’ olabilecek ‘Kalp Çakrası’.
Kalp çakrası, insan vücudunun tam göğüs orta kısmında yer almakla birlikte 7 ana çakranın tam orta noktasını sağlamaktadır. Çünkü 7 ana çakranın 3 adeti kalp çakrasının altında ve diğer 3 adedi ise kalp çakrasının üstünde yer alır. Alt kısımda bulunan çakralar genellikle fiziksel alan ile ilgili olmakla birlikte üst kısımda bulunanlar ise ruhsal alan ile ilgili çakralardır. Bu bağlamda da kalp çakrası, fiziksel ve ruhsal buluşmanın yapıldığı noktaya oluştur. Şifa ve şifacılık gibi noktalarda da kalp çakrası kişi için en önemli çakrayı oluşturur. Çünkü kişinin el veya gözlerinden karşı tarafa doğru ulaşan enerjisi öncelikle kalp çakrasından geçer ve sonrasında aktarılır. Kalp çakrası üzerinde bulunan spiritüel enerjiler, şifa isteyen kişinin fayda alması için fiziksel şifa düzeyine dönüştürülür ve sonrasında karşı tarafa aktarılır. Kalp çakrasının tıkanması için yaşanan sıkıntıların başında genellikle sevgi ve merhametten eksik olma, şefkat hissetmeme, yanlış niyetli olma gibi noktalar yer alır. Kalp çakrasının dengeli çalışması sayesinde de kişide duygusal yaşamda bir denge elde edilecektir. Yani kalp çakrası açık ve aktif olan kişiler sevgiyi bilen kuvvetli bir inanca sahip kendine ve çevresine fayda sağlayan kişiler olacaktır.
Genel anlamda Kalp Çakrasından bahsettikten sonra birkaç mühim noktaya değinip detaylı bir anlatıma geçeceğim. Hepimizin çoğu zaman diline adeta taht kurmuş söylediği sevgi kelimesinin anahtarı kalp çakrasındadır. Dünyanın sevgi üzerine kurulduğunu eminim bilmeyenimiz yoktur. Eğer bu sevgi dengeli ve sağlıklı bir kaynaktan dağılıyorsa gerçek manasa elbette ulaşacaktır. İşte Kalp Çakrasının özünde de bu dengenin varlığı söz konusudur. Bu çakrada kozmik enerji vardır. Bu enerji kalp gözünün açık olmasıyla bütünleşir. Maneviyatı esas olan, materyalist düşünceyi bir kenara bırakan, egoları ortadan kaldıran, öfkeyi, kini, bencilliği, nefreti yok sayan bu özel çarka her ruhta en yüksek seviyede açık olmalıdır ki dünyaya da mutlak huzur ve mutluk gelebilsin.
Fiziksel manada Kalp Çakrasının açık olması kalp ve akciğer sağlığı için mühim olmakla birlikte sağlıklı kan dolaşımını sağlar, bağışıklık sistemini güçlü kılar. Şimdi her birlikte bu çakranın derinlerine doğru yolculuğa başlayalım.
Kalp Çakrası Nedir?
Kalp çakrası göğüs kafesinizin tam ortasında bulunur. Rengi yeşil olarak belirlenmiştir. Çakranın temel nitelikleri hayatınıza anlayış, sevgi ve iç görü gibi kavramlar katmaktır. Bu noktada kalp çakrasında sıkıntı yaşayan kişilerin hayatında sevgi boyutu ile alakalı aksaklıklar yaşayabileceğinin ya da sürekli olarak bu tür ilişkilerde başarısızlık ile karşılaşabileceğinin belirtilmesi gerekiyor.
Kalp çakrası aynı zamanda iyileştirme manasına da gelmektedir. Bu hem karşınızda bulunan kişilerin sıkıntılarına deva olma hem de kendi sorunlarınızın anında çözüme kavuşturulması için çaba sarf etmek anlamına gelir.
İyileştirme özelliğini kazanmasının temel nedeni sevginin temelde en büyük iyileştirici güç olduğunun kabul edilmesidir. Bu nedenle kendinize şifa veremediğinizi düşündüğünüz noktalarda kalp çakranız ile alakalı bir sıkıntı yaşıyor olabileceğinizi aklınızda bulundurmalısınız.
Kalbinizin diğer insanlara açık olup olmadığı da direkt olarak bu çakra tarafından belirlenecektir. Sorunsuz şekilde ilişkilerinizi yürütmek ve insan ilişkileri ile alakalı sıkıntıları anında aşabilmek için kalp çakrası üzerinde çalışmanız tavsiye edilir. Kalbiniz kapalı olsa dahi bu konu üzerine yoğunlaşarak sıkıntıları giderme fırsatını anında elde edebilirsiniz.
Sevginiz Koşulsuz Mu?
Hindu felsefesi kapsamında etrafa sunulan sevginin herhangi bir çıkar sonucu ortaya çıkmamış olması gerekiyor. Zaten bir çıkar sebebi ile ortaya çıkan sevginin de gerçek bir sevgi olmadığı her zaman vurgulanır. İnsanların size karşı sadece menfaat ile alakalı konularda bir adım attığını düşünüyorsanız ya da çevrenizdeki kişilere koşulsuz bir bağlılık kuramıyorsanız kalp çakranız ile alakalı sıkıntılar olabileceğini kabul etmelisiniz.
Kendinizi Seviyor Musunuz?
Kalp çakrası konusunda gözden kaçırılan temel unsurların başında kendinizi seviyor musunuz sorusu geliyor. Sevgi denildiği zaman nedense hep karşımızdaki kişilere gösterdiğimiz bağlılık ya da hoş görü gibi bir görüş sergileniyor. Fakat bu durumun asıl temeli ya da evreni sevmenin öncelikle sevgiyi kendinize yönlendirmenizden geçtiğinin de farkında olmalısınız. Kendinize gösterdiğiniz sevgi ve şefkat, en önemlisi kabul sizin ikili ilişkilerinize ve toplumda sahip olduğunuz role de direkt olarak yansıyacaktır!
Anahata’nın Elementi Nedir?
Kalp çakrasının Sanskritçe ismi Anahata olarak belirlenmiştir. Her çakranın özel bir elementi bulunur. Bu element çakranın genel yapısı hakkında da net bir şekilde bilgi verecektir. Anahata’nın elementi havadır. Akışı ve sevgi yaymayı temsil eden bu çakranın elementinin hava olması hiç de şaşırtıcı değil!
Anahata sizin için en temel merkez olacaktır, bu noktada sorunlarınızı çözdüğünüz zaman birçok noktada problemleriniz ile başa çıkmak için fırsat elde edebilirsiniz. Temel güç kaynağınız ile alakalı problemleriniz olduğunu düşünüyorsanız sizin için en uygun merkezlerden biri Anahata olacaktır. Meditasyonunuzda bu merkeze daha büyük ağırlık verebilirsiniz.
Sosyal Hayattaki Karşılığı Nedir?
Kalp çakrasının temel niteliklerine bakıldığı zaman sevginin en temel nitelik olduğunu çok daha açık şekilde görebilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey bu kanala önem vermek ve sosyal hayatınızda sevgi ve kabul ile alakalı sorunları aşmak! Sevgi ve kabulün simgesi olan bu çakra sizin için sosyal hayatta sıkıntıların çözüme kavuşturulması için adeta bir anahtar görevi görecektir.
Kalp çakranız aynı zamanda sizin sosyal kimliğinizin belirlenmesi aşamasında da büyük bir öneme sahiptir. Sosyal kimliğinizin oluşturulması ile alakalı olarak sorun yaşamamak için kalp çakranızı açık tutmalı ve özgüveninizi bu şekilde çok daha pekiştirilmiş bir hale getirebilirsiniz.
Çakrada Yaşanan Sorunlar Psikolojik Olarak nasıl Sinyal Verir?
Çakralarda yaşanan problemler hem bedensel hem de psikolojik sağlığınız ile alakalı sıkıntıların ortaya çıkmasına neden olur. Örneğin Anahata ile alakalı olarak çıkan sorunların direkt olarak üzüntü ve keder şeklinde kendini gösterdiği görülüyor. Bu üzüntü sizi sosyal hayatınızdan hatta çok sağlam olduğunu düşündüğünüz ikili ilişkilerinizden direkt olarak koparacaktır.
Kederin psikolojinizi ele geçirdiğini gördüğünüz anda direkt olarak Anahata ile alakalı bir sorun olabileceğini aklınızdan geçirmelisiniz. Etrafınıza sevgi yaymak yerine hüzün ile harmanlanmış olumsuz duygular yaymaya başladıysanız bu konu ile alakalı büyük bir sıkıntı olduğunun sinyalleri gelmiş demektir! Anahata üzerine çalışmalar yaparak bu olumsuz etkiden anında kurtulma fırsatını yakalayabilirsiniz.
Hangi Kristaller Anahata’yı Temsil Eder?
Meditasyon sırasında en çok önem arz eden noktaların başında kullanılan kristaller geliyor. Kullanmış olduğunuz kristal üzerinden oldukça verimli şekilde odak noktanızı belirleyebilirsiniz ve hangi çakraya odaklanmak istediğinizi daha net bir biçimde vurgulayabilirsiniz.
Anahata’yı temsil eden kristaller pembe kuvars ve yeşim taşı olarak bilinmektedir. Bu iki kristalin temel özellikleri;
Beden hücrelerinin kendini yenilemesi ile alakalı temel bir yardım sunmaktadır.
Kişiye özgüven verir, depresif bir duruş kazandığınız dönemden geçiyorsanız kuvars sizin için en önemli yardımcılardan biri olacaktır.
Yaşadığınız olaylar neticesinde canlılığınızı kaybettiğinizi fark ettiyseniz bu noktada kuvars ve yeşim taşı size huzurlu bir hareketlilik verecektir.
Anksiyete problemi ile baş etmeye çalışan kişiler için de bu iki kristal oldukça yol gösterici olacaktır.
İç huzurunu kaybettiğini düşünen kişiler için de en uygun kristallerin başında bu seçenekler gelmektedir.
Kristaller ile meditasyonunuzu doğru merkeze yönlendirme konusunda temel bir adım atmış olursunuz.
Kullanılan kristallerin orijinal olmasına oldukça önem vermelisiniz. Son dönemlerde meditasyon ile uğraşan kişilerin artması sebebi ile piyasada oldukça fazla gerçek olmayan kristal çeşitleri ile karşılaşabilirsiniz. Bunların birçoğu renklendirilmiş ve şekillendirilmiş camdır.
Kristalinizi satın alırken gösterdiğiniz özeni kullanırken de göstermelisiniz. Örneğin satın alınan kristalin kesinlikle kişisel olarak kullanılmaya başlamadan önce enerjisinin temizlenmesi nötrlenmesi gerekiyor. Bu konuda gerekli ritüelleri gerçekleştirmediyseniz süreç ile alakalı sıkıntı yaşayabilirsiniz. Ayrıca bir kristalin ara ara temizlenmeden sürekli bir şekilde kullanılması da sıkıntı yaratacak detaylar arasında bulunuyor.
Kristal temizliği konusunda ayrıca dikkatli olmanız gerekiyor Özellikle Anahata gibi kişisel psikoloji ile yakından ilişkili olan bir merkez kapsamında işlem gerçekleştirirken ayrıca dikkatli olmanız gerekir. Aksi takdirde iyileşmek için yaptığınız meditasyonların sizin enerjinizi derinden sarsabileceğinin de farkında olmalısınız. Kullanılan kristalleri nötrlemek için dilerseniz üzerlik ya da adaçayı yakmayı düşünebilirsiniz. Bu temizleme işlemlerinin genel olarak dolunay günleri yapılmasının daha verimli olacağı dile getiriliyor.
Hangi Yağlar ile Anahata Üzerinde Çalışmalar Yapılır?
Meditasyon sırasında kullanılan yağlar ve genel olarak günlük hayatınıza dahil ettiğiniz yağlar ile beraber kalp çakrası konusunda sıkıntıların giderilmesine yardımcı olabilirsiniz. Ana hat kapsamında çalışmalar yapmak isteyen kişiler için özellikle kullanması önerilen yağlar;
Bergamot
Yasemin
Gül
Bu yağların temel özelliğine bakıldığı zaman rahatlatıcı bir etki verdikleri oldukça net şekilde görülüyor. Sıkıntı ve kederden arınmak isteyen kişilerin muhakkak göz atması gereken doğal içeriklerdir. Hem meditasyonlarda hem de masajlarda sorunsuz şekilde kullanılabilir. Tabi ki bedensel sağlığa olumsuz bir etkisinin olup olmadığını anlamak için temel uygulamaya geçmeden önce bir alerji testinden geçirmek çok daha verimli olacaktır.
Bu yağları satın alırken de aynı şekilde güvenilirliğinden emin olduğunuz firmaları tercih etmeniz gerekiyor. Piyasada bulunan birçok firmanın sahte içerikler ile ve alkol bazlı yağlar ürettikleri de net şekilde görülüyor.
Meditasyonun tam manası ile amacına ulaşması ve rahatlamanın gerçekleşmesi için bu tür unsurların kullanımı sırasında en gerçek nitelikli ürünleri tercih etmeniz sizin için çok daha doğru olacaktır. Anahata vücudun tam merkezinde olduğu için bu tür konularda daha da özenli olmalısınız.
Bağışıklık Sisteminizde Düşüklük Mü Var?
Bedeniniz ile alakalı sıkıntılar yaşamaya başladıysanız bunun özellikle çakralarınız ile alakalı bir nedeni olabileceğini unutmamanız gerekiyor. Özellikle genel olarak vücudu ayakta tutan temel nitelik olan bağışıklık sistemi sorunları konusunda ayrıca dikkatli olmanız gerekir!
Sıklıkla hasta olan kişilerin veya kendini depresif hissederek hayat ile mücadele etmek konusunda sıkıntı yaşayan bireylerin Anahata ile yakından ilgilenme zamanı gelmiş demektir. Bu meditasyon ile ya da yoga ile olabilir. Günde kendinize belirli bir sınır koyarak bu zaman dilimi içerisinde meditasyon yapmanız sizin için tüm hayatı olumlu yönde etkileyecek bir unsur olacaktır.
Tabi ki bu aşamada verimli bir sonuç elde edebilmek için muhakkak tercih etmiş olduğunuz zaman aralığını ve meditasyonu bir zorunluluk gibi ya da külfet gibi görmemeniz gerekiyor. Bu şekilde gören kişilerde atılan adımların başarıya ulaşmayacağı bilinmelidir. Öncelikle öz şefkat ile sürece başlamanız çok daha verimli olacaktır!
Kıskançlığı Elimine Edin!
Hayatınızda farklı kişilerin başarılarını ya da hayatta elde ettikleri olumlu gelişmeleri kabul etmekte ve özümsemekte sıkıntı çekiyorsanız kesinlikle hayatınızdan kıskançlığı elimine etmeniz gerekiyor. Bu süreç içerisinde kabul duygusunun kalp çakrası ile alakalı bir durum olduğunu gözden kaçırmamalısınız.
Hem kendi hayatınızda yaşanan gelişmeleri olgunluk ile karşılaşa hem de farklı kişilerin mutluluklarını kendi mutluluğunuz gibi özümseme noktasında ayrıca dikkatli olmalısınız. Bu şekilde hayatınızdan kıskançlığı elimine edebilirsiniz. Kalp çakrasının kuvvetlendirilmesi ve bu durum üzerine çalışılması hayatta elde edeceğiniz iç huzuru maksimum noktaya çıkaracak olan temel nitelikler arasında yer alıyor.
Çakra Size Ne Söylüyor?
Kalp çakrasının sağlıklı bir şekilde çalışmasını sağladıktan sonra bu çakranın sesine kulak verdiğiniz duyacağınız cümleler şunlar olacak;
Sevgiye açığım.
Bütün sevgi benim kalbimde bulunuyor.
Kendimi derin bir şekilde seviyorum ve kabul ediyorum.
İç huzur ve şükür duyuyorum, kendimi dengede hissediyorum.
Sevgiye ve nazikliğe açığım.
Doğa ve hayvanlar ile birlik içerisinde hissediyorum.
Aynı zamanda bu cümleleri Anahata üzerinde çalışırken de sorunsuz şekilde dile getirebilirsiniz. Meditasyon sırasında bu tür telkinlerde bulunmak elde edilecek olan başarıyı maksimum seviyeye çıkaracaktır. Telkinlere ve yönlendirmelere açık bir hale gelmek adına tam bağlılık ve koşulsuz bir şekilde meditasyona başlamanız gerektiği de unutulmamalıdır.
Meditasyon aralığınızı sıklaştırmaya ve buna gün içerisinde birkaç dakikalığına da olsa ihtiyaç duyduğunuzu düşünüyorsanız doğru yerdesiniz demektir. Süreç içerisinde meditasyon sizin için bir zorunluluk olmaktan çıkacaktır. Keyif ile yapılan bir aktiviteye dönüştüğü zaman elde edilecek olan verimliliğin en yüksek noktaya çıkacağının da altı çizilmelidir.
Kalp Çakrasının Etki Ettiği Merkez: Timüs Bezleri!
Timüs bezleri kalp çakrasının en temelde etki ettiği merkez olarak bilinmektedir. Bu aslında tiroid bezlerinin de bağışıklık sisteminin de komuta aldığı nokta olarak bilinmektedir. Özellikle süreç içerisinde incelediğimiz kalp çakrasının etkilerinin bedende karşılığı bu organ ile kendini göstermektedir.
Sadece 35 gram ağırlığında olan bu bezlerin hayati fonksiyonu olduğu ve herhangi bir bozukluk olduğu zaman tüm hayat akışını etkileyebileceğinin de belirtilmesi gerekiyor. Aynı zamanda üreme konusunda da büyük etkiye sahiptir. Timüs bezlerinin çalışmaması erkeklerde ve kadınlarda kısırlık gibi önemli sorunlara neden olabilmektedir.
Bu süreç ile alakalı olarak sorun yaşamamak için kalp çakrasını düzenli şekilde beslemeniz gerekiyor. Ancak bu şekilde koşulsuz bir sağlık ve bütünlük hissine ulaşabilirsiniz.
Hastalıkları; Kalp rahatsızlıkları, dolaşım bozuklukları, solunum güçlüğü, bronşit, zatürree, astım, alerji, sırt, omuz ve kol ağrıları, uykusuzluk, depresyon, akciğer ve göğüs kanseri, MS (Multiple Skleroz).
Hayatınızı Düzene Soktuğunuzu Hissedeceksiniz!
Hayatınızı sorunsuz şekilde düzene koyabilmek için özellikle meditasyonlarınızı bir rutine oturtmalısınız. Belirli bir süre kalp çakrası üzerinde çalıştıktan sonra diğer merkezleri de ihmal etmemeli ve her birine ayrı önem verilmelidir. Ancak bir bütünlük içerisinde çalışıldığı zaman gerçek huzurun ve gelişimin elde edileceği de kesinlikle unutulmamalıdır.
“Ne kadar iyi insan olursan ol senin hikayende de kötüler olacaktır. Zaten iyilik böyle ortaya çıkar” Sosyal medyada rastladığım bir sözle bugünkü yazımın açılışını yapıyorum.
İyi ve kötü birbirinden bağımsız ele alınamayacak kavramlardır. Biri olmadan diğerinin olmayacağı, birbirlerinin varlığına gereksinimleri olduğu ve ancak birbirleriyle ilişkileri çerçevesinde var oldukları yaygın olarak kabul edilen bir gerçektir. İyi ve kötü arasında kalın, keskin bir sınır çizgisi çekemesek de kötülük kavramı her zaman insanın kendisine ve çevresine zarar vermeye yönelik bir eylem olarak ele alındığından insani değerlerle birlikte anılan iyiliğin karşısına çıkan, her zaman yok edilmeye çalışılan ve karşı mücadeleyi gerektirdiği düşünülen bir kavramdır.
İyilik-kötülük ikilemi, binlerce yıldır tartışılagelen en temel ikilemlerden biridir. Dinî metinlerden, günümüz romanlarına değin insan soyunun çelişkisi uzun uzadıya işlenmiş, aralarındaki ilişki irdelenmiştir. Bu metinlerde genellikle iyilik kutsanmış, ödüllendirilmiş; kötülük ise lânetlenmiştir.
İstisnasız her birimiz insanları iyi ve kötü olarak iki sınıfa ayırırız. Bilinçli ya da bilinçsiz birisinden bahsederken iyi insan deriz bir diğerinden bahsederken de kötü insan deriz. Ağzımızdan kolaycacık dökülüverir bu sözler. Peki kime göre iyi kime göre kötü? İyi insan ne demektir, kötü insan ne demektir? Bir insan neye göre iyi ya da kötü olabilir? Bunun üzerine bir düşünelim.
Ben derim ki başkalarını sınıflandırmayı bir kenara bırakalım, önce dönüp kendimize bakalım, kendimizle yüzleşelim. Sonra değerlendirenim çevremizdekileri.
Bir insan başkasına zarar veriyorsa o insan karanlıktadır, içindeki ışığı gün yüzüne çıkartamamış, sevgiyi seçememiştir. Böyle bir insan önce kendisine sonra da etrafına zarar verir. Çocuklukta başlayan ruhsal travmalar, manasızca oluşan egolar kişiyle birlikte büyüdükçe büyür ve negatif duygu yumağı oluşturur. Bu yumak bir örümcek ağı misali kişinin tüm ruhunu sarar. O ağı ören örümcekler kötü duygularla beslendikçe etrafına zehir saçmaya başlar. Önce içinde büyüdüğü bendeni zehirler sonra da etrafındaki zavallı insanları.
Hayatımız boyunca hiç de hoşumuza gitmeyen ve gitmeyecek birçok davranışlarla karşılaşırız. Hoşa gitmekten öte o davranışı hak etmediğinizi düşündüğünüz durumlar cereyan etmiştir. Böyle durumlara karşı tepkiniz nasıl olur? Siz de asla bencil olmayan, bencilliği hayatınızın hiçbir evresinde yüreğinizde tutmayan bir insansınız ama canınız yandı, karşınızdaki kişi kendi bencilliğiyle sizi üzdü… Siz ne yapıyorsunuz bu durum karşısında? Sizde onun gibi mi davranmayı deniyorsunuz yoksa iyi ve hoş tavrınızdan vazgeçmiyor musunuz? Siz yine iyi ve hoş davranıyorsunuz ama yine gördüğünüz karşılık bir öncekiyle aynı. Artık iyilikten vaz mı geçecekmişsiniz sizde değişen ne olacak? Bırakın kötülükleri sizin özünüz ne ise öyle olmaya devam edin. Yapacağınız yegane şey; sizi üzen insanlara sadece sevgi ve samimiyetle kendilerinin sizin karakterinize ve kişiliğinize uygun olmadığını açık yüreklilikle söylemenizdir. Herkes birbirine iyi gelecek ya da birbiriyle anlaşacak diye bir kaide yok şu yaşamda. Uzaklaşmayı tercih ettiğiniz o insanlar hayatınızdan çıktıktan sonra artık onlarla ilgili ruhunuzdan herhangi bir düşünce geçirmemeye başlayacaksınız ve bunun sınırsız rahatlığını yaşayacaksınız. Yaşanan her bir olay bizler için bir uyanıştır ve bu uyanışın farkına vardığımızda bakış açımızda tamamen değişir. Önemli olan karanlığı içindeki ışığı görmek ve o ışığın kalbi olmaya çalışmaktır.
Yeri gelmişken bir regresyon danışanımla yaşadıklarımı anlatayım size. Seans esnasında şöyle bir cümle kullandı: ‘Artık bencil olacağım, sadece kendimi düşüneceğim.’ Ona şöyle sordum: ‘Sen bencil misin?’ Aldığım cevap; ’hayır’. Sonra konuşmamız şu yönde ilerledi: Ona neden kendini değiştirmeyi seçtiği sordum, cevabı artık üzülmemek için bu yolu seçtiği şeklindeydi. Ona aynı ruhani duygularıyla hayatına devam etmesi gerektiğini, kötülüklerin bencilliklerin ruhunun özüne zarar vermemesi gerektiğini yapılacak en doğru şeyin yaşananlardan ders alınıp, hayata kalındığı yerden devam edilmesi gerektiği anlattım. Aksi bir davranışla ışığı terk edip kendini karanlığa hapsedeceğini üstüne basa basa ifade ettim. Sonra dedim ki, içinde var olan sevgiyi ruhunun tamamına işlediğin gibi etrafına da işlemeye çalışıyorsun ama karşındaki bencil olan kişi de sevgi olmadığından senin ruhundaki sevgiyi göremiyor. Sen sırf böyleleri için mi sevgiden vazgeçiyorsun? Sen senden vazgeçme karşındakinden vazgeç.’
Siz ne kadar iyi bir insan olursanız olun sizin değerinizi, kıymetinizi bilmeyen insanlarla çok defa karşı karşıya geleceksiniz. Mühim olan şu ki, siz iyiliğinizden, ışığınızdan vazgeçmeyin. Yaşanan ve yaşanabilecek benzer her şeyi iyilerin bir dersi olarak kabul edin. Nihayetinde şu da benim yürekten inandığımdır ki; kötü dediklerimiz aslında içinde sevgi ve ışığı olmayan ruhsal travmalar sonucu karanlığa tutsak olan insanlardır. Siz eğer temiz bir ruha sahipseniz sizin ruhunuzu asla hiç kimse kirletemez. Kimseye öfkelenip, kızıp, kin besleyip içinizdeki ışığı söndürmeyin aksine daha çok ışık olmaya ve parlaklığınızı dört bir yana saçmaya odaklanın. Sizin yolunuza karanlık tohumları atmaya çalışanlara da sevgiyle yaklaşın. Ancak onlar bu sevgiyi görmüyorlar, göremiyorlarsa onlardan uzaklaşın, sizi değiştirmelerine, kendilerine benzetmelerine asla müsaade etmeyin.
İnsanlık adına da asla karamsarlığa düşmeyin. İşte burada Gandhi’ nin sözüne kulak vermekte yüksek fayda var. “İnsanlık bir okyanus gibidir; okyanusun birkaç damlası kirlenirse okyanus kirlenmez.” İnsanlıktan umudunuzu kesmeyin. İnsanlıktan yana kesilmiş umut iyilikten yana kesilmiş umuda eş değerdir. İyilik ne kadar artarsa kötülük güçsüzleşecektir. Kötülük ne kadar artarsa iyilik direncini daha fazla kaybedecektir. İyiliğin galibiyetine destek olun. Elbet bir gün iyiliğin aydınlığı, kötülüğün karanlığını aydınlatacaktır.
Yeni bir olumlamada yeniden birlikteyiz. Geçen ayki olumlama paylaşımımda bu olumlamaları düzenli yapıp yapmadığınıza dair sizi harekete geçirmesini umduğum birkaç soru sormuştum. Bazıları özel iletişim yolunu kullanarak bana ulaştı ve sorularını dile getirdiler. Soruların çoğunluğu bu olumlamaların hangi sıklıkta yapılacağına dairdi. Kendilerince ne denli sık yapsalar da hayatlarına bu olumlamaları gerçek bir periyodik düzen şeklinde oturtamadıklarını söylediler. Bununla birlikte olumlu dönüşlerde aldım. Bu olumlu dönüşlerde de olumlamaları hayatlarına güzel bir şekilde kanalize ettiklerini ve yüksek fayda edindiklerini gördüm. Yine tekrarlamak istiyorum, olumlamalar hem belirli bir sıklıkta olmalı hem de ondan yüksek faydayı kazanmak için bilinç ve bilinç altı temizliğinin yapılmış olması gerekmektedir.
Teşekkür etmek günlük hayatın önemli erdemlerinden biri. Peki teşekkürün hayatımızdaki öneminin ve potansiyel faydalarının yeterince farkında mıyız? Basit bir teşekkürün faydaları aslında sandığımızdan çok daha fazladır. Birkaç tane sıralayalım mı?
Teşekkür etmek sağlığa yararlıdır.
Teşekkür etmek duygularımızı olumlu etkiler, bencilliği azaltır.
Teşekkür etmek özgüvenimizi geliştirir.
Teşekkür etmek psikolojinizi sağlamlaştırır.
Teşekkür etmek insanı iyileştirir, ruhani dünyanızı zenginleştirir.
Teşekkür etmek enerjinizi arttırır, hayata tutunmanıza yardımcı olur…
Teşekkür etmenin böyle daha onlarca muhteşem etkisini sıralayabiliriz. Şimdi hayatımıza bu etkileri getirecek. İnternette araştırmalarımın sonucu olarak her güne teşekkür etme olumlaması ile sizleri baş başa bırakıyorum.
★★★★★
Bu güzel güne teşekkür ederek başlayın!
Derin bir nefes alın ve Allah’ım, sevdiğim insanların sıcacık yürekleri için teşekkür ederim.
Sağlıklı, dipdiri bedenim için teşekkür ederim.
Aldığım serin ve güzel nefes için teşekkür ederim.
Sevgi dolu yüreğim, beni sarmalayan, beni ve sevdiklerimi barındıran evim için teşekkür ederim.
Yaşam kaynağımı sağlayan bereketim ve onu sağlayan o kutsal iş için teşekkür ederim.
Bugün bana bahsedeceğin tüm o güzel anlar için teşekkür ederim ve bana senin yolunu gösteren, beni koruya kollayan sevgili meleklerim için teşekkür ederim.
Teşekkür etmeyi şu anda unuttuğum her şey için, gördüğüm, dokunduğum her şey için teşekkür ederim! Her şeyi bana sağlayan büyük evim, dünya ana için, doğa ve tüm canlılar için teşekkür ederim!
Varlığım için, Var’lık için, bu güzel doğan güneş için teşekkür ederim. Onun ışığı, O’nun ışığı, benim ve tüm sevdiklerimin yolunu aydınlatsın, açsın ve mükemmel kılsın.
Hayatın geçmişi, bugünü, yarını… Anılar hayatın en büyük gerçekleri… Benim anılarım, iyisiyle kötüsüyle hayatımın gerçekleri. Sandık yeni bir anıyı serbest bırakmak üzere kapağını araladı ve dile geliş başladı.
Camide geçen güzel günlerim son bulmuş tatilimin ikinci yarısı başlamıştı ve elbette sıra denize gitmeye gelmişti. Deniz denilince içim içime sığmaz oluyor mutlulukların en heyecanlısı yüreğimde hissetmeye başlıyordum. Nereye mi gidecektik? Elbette her zaman olduğu gibi adaya gidecektik. Benim için ve kardeşim için ada tatili her zaman bizi mutluluğun doruklarına taşırdı. Ne var ki annem bizim gibi hissetmezdi, hissedemezdi. Çünkü ardı arkası kesilmeyen misafirler, evin işleri, içine girdiği bu koşuşturmada kendini tatilde gibi asla hissedemezdi. Sürekli iş, sürekli iş… İşte bu bitmeyen işler anneme tatilde olduğunu asla hissettirmezdi. Belki bir iş bölümü olsaydı, herkes birbirinin yükünü omuzlasaydı, işler ortak yapılsaydı annem de kendini tatilde hissedebilir ve güzelce dinlenebilirdi. Ama maalesef hiç de öyle olmuyordu. Oysa adayı severdi annem tabii ki bu işler olmasa… Babam da adayı çok severdi, kışın bile hava birazcık güzel olsa soluğu ada da alırdık. Hatta çok iyi hatırlıyorum, babam yalnız başına kafası dinlemek için bile nadiren de olsa adanın yolunu tutardı. Ekseri bizi de yanında götürürdü ama dediğim gibi yalnız başına da adaya gittiği olurdu.
Adaya yolculuk günü gelmişti. O vapura gidişte yaşadıklarım, boyumdan büyük, ağırlığımdan ağır çantaları anneme yardım etme isteğiyle taşımaya çalışırken ki gayretim hiç hatırımdan çıkmaz. Anneme yardım etmekten müthiş bir keyif alırdım. Vapurdan iner inmez kendimi sanki başka bir ülkeye gitmiş gibi hissederdim. İnsanın sevdiği yerde olmasının mutluluğu bir başka oluyordu. Elbette arkadaşlarımla buluşmam, onlarla oynadığım oyunlar, tadına doyulmaz bisiklet turları, adanın kendimizce bilinmez yerlerini keşfetmek, işte bunların keyfi, mutluluğu dünyalara bedeldi. Denize girmeyi de unutmayalım… Geçen yıla göre bir yaş daha büyümüş olmak adada daha büyük bir özgüvenle dolaşmamı sağlıyordu. Daha önce girmediğim sokaklara girebiliyordum, yeni arkadaşlar ediniyordum, özgürlüğü bir başka güzel yaşayabiliyordum bu yaz. Bu efsanevi özgürlükte adada yeni keşifler yapıyordum ve her keşif benim için bir mucizeyi yaşamakla eşdeğerdi.
Ablam üniversite okuduğu için onun yaz döneminde de imtihanlarına çalışıyordu, ağabeyimse geçen yıl olduğu gibi bu yıl da babam ile işe gidiyordu. Ben ve kardeşim adanın tadını sonuna kadar çıkartıyor her şeyi paylaşıyor ve türlü oyunlar oynuyorduk. Ada günlerimiz böylece geçip gitmiş ve yine okulların açılma vakti gelip çatmıştı.
Okulların açılmasına bir hafta kala yine o hummalı hazırlıklar başlamış, alışverişe gidilmiş, okul gününe tam anlamıyla hazır hale gelmiştik. Ben artık üçüncü sınıf olmanın verdiği güveni içimde hisseder olmuştum. Daha önce anlattığım gibi kardeşim rahatsızlığından sebep bir yılını evde geçirmek zorunda kaldığı için ikinci sınıfa geçmek yerine birinci sınıfı tekrar okuyacaktı. Yeni bir öğretmeni yeni sınıf arkadaşları olacaktı. Ağabeyim ortaokula başlayacaktı ve onun için her şey bambaşka olacaktı. Ablamsa mimarlık fakültesinde ikinci sınıfa başlayacaktı, mütemadiyen hocalarının verdiği projeleri çiziyor, hazırlıyor, neredeyse çoğu zaman ders çalışıyordu. Özellikle sınav zamanlarında nefes almaksızın ders çalıştığını her daim şahit oluyordum. Ağabeyim ortaokula başladığı için aynı okula giden sadece kardeşim ve ben kalmıştık. Babamlar sabah bizi okula bırakacaklar ve annemde öğlen bizi okuldan almaya gelecekti. Bu yıl benim içinde farklıydı. Her ne kadar aynı sınıfa devam ediyor olsam da arkadaşların aynı olsa da en büyük değişiklik gerçekleşmişti ve yeni bir öğretmenim olmuştu. İlk öğretmenim emekli olmuş ve bizi yeni öğretmene devretmişti. Yeni öğretmenim daha gençti ama biraz serttir. Bunun sertliği hissetmiş ve bundan pek de hoşnut olmamıştım. Her ne kadar girişken bir çocuk olsam da bu hissiyat beni bir adım geriye itmişti, bir çekingenlik hali hasıl olmuştu bende. Yeni öğretmenim boyum uzun olduğundan beni arka sıraya oturtmuştu ve bunu bana söylerken oldukça sert bir ifade kullanmıştı. İşte o anda yeni öğretmenimi eski öğretmenimle kıyaslamaktan kendimi alamamıştım. (İçime doğan şeylerin gerçekliğine ilerleyen zamanlarda yeniden döneceğim.)
Öğretmenimiz bu yıl beslenmemizi okuldan getirmemiz gerektiğini söylemişti. Daha önceki yıllarda her gün bir çocuğun annesi hepimiz için yemekler hazırlayıp okula getirirdi. Ama artık bu böyle olmayacaktı. Bir değişiklik!
Bu yıl dersler elbette daha zor olacaktı. Bizlerin büyümesi gibi derslerde büyüyordu. Ablamın ve ağabeyimin olması bana derslerimde her zaman avantaj sağlamıştı, zorda kaldığımda onlar hep yanımdaydılar. Hele ağabeyimle ders çalışmak bir başka zevkliydi. Okul günleri başladı hızla devam ediyordu aradan bir iki ay geçişti ve yine atletizm seçmeleri yapılacaktı. Ben spora bir kere gönül vermiştim, vazgeçer miydim hiç? En sevdiğim ders artık Beden Eğitimiydi, gün boyu spor yapsam yine de sıkılmaz, of demezdim.
Okuldan eve döndükten sonra, evde radyodan piyesler dinlerdik. İlkokul çocukları için özel piyesler olurdu, köy hayatı anlatılırdı. Bayılırdım onları dinlemeye, anneme bizde köyde yaşasak hayvanlarımız olur derdim hep. (O zamandan beri köyleri her zaman severim daha doğal, daha samimi ve daha gerçek bulurum. Bir de doğayla iç içe yaşamak…)
Kimi zaman önyargıyla yaklaşırız olan bitene ya da insanlara. Şayet sezgilerimizle yaklaşabiliyorsak o zaman çok da önyargıdan bahsetmek yerinde olmaz. Kalp sesini tam anlamıyla dinleyebiliyorsak kalbimizin sesi doğru olandır. İkinci öğretmenimi gördüğümde içimdeki ses onun ilk öğretmenim gibi olmadığı yönündeydi ve yanılmamıştım. Sezgilerimizi, kalp sesimizi doğru şekilde dinlemiyorsak işte o zaman olaylara ve kişilere önyargılı bir tavırla davranmış oluruz. Çocuklukta oluşmaya başlayan önyargılı davranış şekli bilinçaltına yerleşirse ileriki yaşlarda daha belirgin olarak ortaya çıkar. Gerçi yaşadıkça ve kalp gözünün açılması sağladıkça önyargılı davranış şeklinin nasıl bir yanlış olduğunu fark edilebiliyor ama olan geçen zamana, kaybedilen şeylere oluyor. Önyargılı olmamak için egodan uzak olmak elbette işin farklı bir detayıdır. Kendini gerçekten tanımayan, isteklerinin farkına varamayan birçok insan kendine bile önyargılı davranabiliyor. Tehlikelidir önyargı içinde kalp sesi olmadan…
Bugün paylaşacağım bilgelik hikayesi içinde küçük nüanslarla büyük duyguları anlatmaktadır. Bu nüansların bende uyandırdığı hisleri size sunmadan hikayemize geçiş yapmak istemedim.
Yaptığımız seçimler hayatımızda başka seçimleri de beraberinde getirir. Bu seçimleri yaparken çoğu zaman seçimlerimizin ardından neler geleceğini bilemeyiz. Bunun için ilk adımı atarken yani ilk seçimi yaparken etraflıca durumu muhakeme etmeliyiz. Seçimlerimiz bizleri hangi yollara sürükleyeceğine, o yollarda nelerle karşılaşabileceğimize dair ruhumuzun yol göstereceği imgelerini doğru şekilde yorumlamalıyız. Yolumuzun ilk adımını sevgiyle atarsak eminim adımlarımız daha sağlam ve ışık dolu olur. Hani denir ya; bir şeye nasıl başlarsan öyle devam edersen. Eminim ki, bunun doğruluğunu hepimiz birçok defa test etme imkanını yakalamışızdır hayat dediğimiz bu çok yönlü yolda…
Hedef mutlu olmaksa her bir maddi kazanımın ruhunuz için yetersiz olduğunu asıl kazanımın sevgiyle gerçekleşebileceğini de anlamışsınızdır. Şayet bunu henüz anlayamadıysanız hiçbir şey için geç olmadığını unutmayın. Nefes almaya devam ediyorsunuz hayattasınız demektir ve hayattaysanız halen çok defa yeni seçimlerle karşı karşıya kalabilirsiniz demektir. Mevzu seçmek ya da seçmemek değildir aslında. Asıl olan sevgiyle ve onun ışığıyla yolunuza devam edebilmektir. Elbette mutluluğun yegane kaynağı da insanın kendisinde başlattı ve sonra etrafına sunduğu yüreğinde ki o eşiz duygu yani sevgidir. Hikayemizi okuduktan sonra neler hissettiğinizi benimle paylaşmanızı merakla bekliyor olacağım.
★★★★★
Alışverişe gitmek üzere evden çıkan bir kadın, kapısının karşısındaki kaldırımda oturan bembeyaz sakallı üç yaşlıyı görünce önce duraksadı, sonra onları, tüm içtenliğiyle evine davet etti. Kadının davetine yaşlılardan biri yanıt verdi:
”Biz hiçbir eve üçümüz birlikte gitmeyiz” dedi. Ve kısa bir duraksamadan sonra, bir açıklama yaptı: ”Sağ yanımdaki bu arkadaşımın adı, Zenginliktir” dedi.
”Bu yanımda oturan arkadaşımın adı Başarı, benim adım ise Sevgi’dir.”
Kendini ve arkadaşlarını tanıttıktan sonra Sevgi, kadına ilginç bir öneride bulundu: “Şimdi evinize gidin ve eşinizle baş başa verip, bir karara varın” dedi. “İçimizden yalnızca birimizi davet edebilirsiniz evinize. Hangimizi davet etmek istediğinize karar verin, sonra gelin kararınızı bize bildirin.”
Kadın Sevgi’nin önerisini eşine anlattığında adam “Aman ne güzel ne güzel” dedi. “Hangisini davet edeceğimizi bize bıraktıklarına göre, biz de içlerinden Zenginlikti davet ederiz ve evimiz de bir anda zenginliğe kavuşmuş olur.”
Eşinin kararına itiraz etti kadın: “Başarıyı davet etsek, daha mantıklı bir karar vermiş olmaz mıyız?” dedi. Sonra tekrar baş başa verdiler. “Aslında galiba en iyisi Sevgi’yi davet etmek. Hem ona yardımcı olmak bize de mutluluk verecek…” kararını verdiler.
Bu karar üzerine kadın kapıyı açtı ve üç yaşlıya birden sordu:
“İçinizde hanginiz Sevgi idi? Onu davet etmeye karar verdik. Lütfen buyursun…
“Sevgi ayağa kalktı, eve doğru yürümeye başladı. Arkadaşları da ayağa kalktılar ve Sevgi’nin arkasından eve doğru yürümeye başladılar. Kadın büyük bir şaşkınlık ve heyecan içinde, Zenginlik ile Başarı ‘ya sordu:
“Siz niçin geliyorsunuz?
Hani sadece biriniz gelebilirdi?” dedi.
Kadının sorusuna, üç yaşlı birlikte cevap verdiler:
“Eğer içimizden yalnızca Zenginlik veya Başarıyı davet etmiş olsaydınız, diğer ikimiz dışarıda bekleyecektik…” dediler.
“Fakat siz Sevgi’yi davet ettiniz. Bu durumda üçümüz birden gelmek zorundayız evinize.”
Ve kadının ”Niçin?” diye sormasını beklemeden, Zenginlik ve Başarı sözlerini şöyle sürdürdüler:
“Çünkü Sevgi’nin olduğu her yerde, biz zenginlik ve başarı da her zaman onun yanında oluruz…
Bugün kalbim sizlerle ‘üslup’ üzerine konuşmak istedi. Önce üslubun ne anlama geldiğine bakalım ardından detaylara doğru yol alalım. Sözlük anlamı “tarz, yol, usül”dür. Terimsel olarak üslup; dilsel araç ve olanaklardan yararlanarak düşünce, duygu, hayal ve eylemlerin özgün, kişisel bir yaklaşımla ifade ediliş biçimi, anlatılış tarzıdır.
İnsan ilişkilerinin temelini iletişim oluşturur. Ve her insan ne işle uğraşırsa uğraşsın, nerede yaşarsa yaşasın, kendi duygu ve düşüncelerini ifade edebilmeye ihtiyaç duyar. Dolayısıyla her insanın kendini ifade etmek üzere iletişim becerilerine sahip olması gerekir. Tabii ki herkes iletişim konusunda uzman olmayabilir ancak birçok beceri gibi iletişim becerileri de geliştirilebilir. Hepimizin temel ihtiyaçlarının ilk sıralarında gelen iletişimin en önemli öğelerinden biri de üslup olsa gerek. Üslup iletişimin en önemli öğelerinden birinin olması yanı sıra karşımızdaki kişide bıraktığımız izlenimde de son derece önemli bir rol oynar. Başka bir deyişle kullandığımız üslup, yani konuşma tarzımız bizi tanıtan en önemli özelliklerden biridir. Kimsenin üslubu bir başkasınınkine benzemez. Bir bakıma parmak izi gibi bir şeydir üslup.
Bu açıklamaların adından sorumuz geliyor. ‘Nasıl bir üsluba sahipsiniz?’ Bu sorunun cevabına dair etraflıca düşünün. Tarafsızca üslubunuza dair düşüncelerinizi, değerlendirmelerinizi bir not kağıdına yazın. Ardından yazımı okumaya devam edin ve yazının sonunda not kağıdınıza geri dönün ve çıkarımlarınızı yeniden okuyun. Bakalım neler olacak.
Kelimeler manaya giydirilmiş elbiselerdir. Elbiseyi değerli kılan içindekiler, içindekileri değerli kılan da elbiselerdir. Her ikisini güzel ve anlamlı gösteren ise usul ve üsluptur. Mana kelimenin dışına sızar. Çoğu zaman kelimenin seslerinde görünür, dile gelir, canlı bir hale bürünür. Güzel bir sözün sesi usulüne, üslubuna uygun değilse mana asıl bağlamından uzaklaşıp başka başka manalara gelebilir. Bu sebepledir ki kelimede, cümlede, herhangi bir düşünceyi ifade etmede usul ve üslûp mühim bir önem arz eder.
Üsluplu insan, şahsiyetli insandır. Bunun tersi de doğrudur. Üslupsuz insan… diye devam eden cümlenin sonunu getirmek biraz sakil kaçabilir, o takdirde iddiamızı şöyle hafifleterek söyleyelim: Üslupsuz insan şahsiyetini kemale erdirememiş insan demektir. Üsluplu insanın meziyet ve şahsiyeti, kendine ait bir duruş ve tarzı vardır. Kimliği, düşüncesi, karakteri bellidir. Zamana, mekana ve kişiye göre şahsiyeti değişmez. Durduğu yer de bellidir, duracağı yer de. Her gelen trene binmez, önüne çıkan her istasyonda durmaz. Değişken değildir, sabiteleri vardır. Esen rüzgârlara göre yön değiştiren rüzgar güllerinden hiç hoşlanmaz. Nerde, nasıl ve ne zaman konuşacağını iyi bilir. Yanılır, dili sürçer ama bile isteye yanıltmaz, aldatmaz, kandırmaz. Kırılır belki ama asla kırmaz, kırmak istemez. Hata yapar ama hatasında ısrar etmez, affeder, af diler. Maksadı yıkmak değil, yapmaktır. Yanlışa yanlış, doğruya doğru derken insaf, vicdan ve merhamet duygularını bir tarafa bırakmaz. Dostlarından bir vefasızlık örneği görse bile onları kırmaz; üslup ile geri çekilir. Üslup ile yani vakarla, yani hikmetle, yani ahlakla, edeple. Demek oluyor ki sükutunda bir üslubu vardır. Hatta sükut üslubu bazen kelam üslubundan daha kıymetli olabilir.
Yürüyeceğiniz yolu düşünceleriniz ve kalbiniz belirler ama yolda nasıl yürüdüğünüz üslubunuzun eseridir. Ruhunuzun samimiyeti, gözlerinizin ta içinden gelen o güzel gülümseme sizin kalbinizin nasıl bir üsluba sahip olduğunun en mühim göstergesidir. Demek ki üslup sadece seste ya da sözcüklerde değil insanın duruşunda, ruhaniyetinde de varlığını göstermektedir. Hadi şimdi gündelik yaşamlarda karşımıza çıkan birkaç duruma değinelim.
Yolda bir telaş, bir koşuşturma halinde olan bir kişi yanlışlıkla bir başkasına çarpabilir. Asında bu çarpışma yalnızca telaşın yol açtığı bir durumdur, kasten bir karar verme eğilimi yoktur. Ancak bunun böyle olduğu anlamak, anlamlandırmak ve tolere etmek kişilerin elindedir. Pek tabii ki tam tersi davranışta yine kişilerin elindedir. Bu örnekte durumu nazik bir üslupla tolere etmek en yerinde davranış şeklidir. Bir münazara durumda tarafların birbirilerinin düşüncelerini sakince dinlemek kalpleri incitmeden düşünceleri dile getirmek en güzel üsluptur.
Konuşurken kullanılan kelimelerin zenginliği kişinin güzel bir üsluba sahip olduğunu göstermez. O zaman derdik ki ne kadar çok farklı kelime bilinirse üslup o kadar güzel olur. Örneğin kişi beş dil biliyor, demek ki bir sürü kelime bilgisi var, işte bunun için üslubu çok iyidir derdik. Oysa durum böyle değil. Sayılı kelimeleriniz vardır cebiniz ama onları öyle güzel dillendirirsiniz ki gönüllerle taht kuran bir üslupta dile gelmiş olur o sayılı kelimeler.
Bazen birileri kendilerince örnek kişilerin yanlış üsluplarını kendi ruhlarının üzerine yerleştirir ve doğru mu yanlış mı diye sorgulamadan sanki o kişiymişçesine davranırlar. Sanırlar ki o kişi en doğru, en iyi ve en özel olandır. Oysa gerçek bu mudur?
Karşınızdaki kişinin düşüncelerini onaylamayabilirsiniz. Ama sert ve acımazsızca bir üslupla onu yermeni niye? Bu karda mı uzaksınız sevgiden? İşte yollar yine sevgide birleşti. İnanın kişinin ruhunun güzelliği, sözlerinin naifliği sahip olduğu sevgiden kaynaklanmaktadır. Sevgi varsa o ruhta üslubu da bu sevgiyi yaşatacak ve hissettirecek nitelikte olur.
“Bir kalbi kaybetme ile kazanma arasında inceyi üslubunuz belirler.”
Çakralarla ilgili sıralı paylaşımımın üçüncüsüyle sizlerleyim. Solar Pleksus (Karın / Göbek) Çakrası . Bu çakranın muhteviyatı maddi ve manevi değerlerden oluşmaktadır. Bu çakranın insan üzerinde fiziksel manada çok etkisi vardır.
Bu çakranın ne olduğu, nasıl çalıştığı ve diğer çakralar gibi bu çakranın da çeşitli sebeplerden dolayı tıkalı olabileceği ve bu tıkanıklığın nasıl ortadan kaldırılabileceğine dair çok kıymetli bilgileri anlatacağım. Sarı renkle temsil edilen solar pleksus çakrası enerji, güç ve kararlılığı temsil eden ateş elementi ile ilişkilendiriliyor. Bu çarka enerji üretiminin merkezidir ve “mücadeleci, savaşçı” ruha destek olur. İnsan üzerindeki en belirgin etkinliği cesaret ve gücü sevgi ve ışık ile almasıdır. Solar Pleksus Çakrası irade gücü, öz saygı, güven, kararlılık ve karar alma yeteneğiyle bağlantılıdır. İşlevi, yaşamımızı güçlü bir irade, kararlılık ve adanmışlıkla kontrol edebilmek için gerekli olan gücü, öz güveni, öz disiplini ve yargılama becerisini optimize etmektir. Özellikle mide ve pankreas olmak üzere sindirim sistemi ile yakından bağlantılı olduğu için, fiziksel bedeni beslemek ve metabolizmanın düzgün çalışmasını sağlamak amacıyla maddenin (besinlerin) enerjiye dönüştürülmesine de yardımcı olur. Solar Pleksus Çakrasındaki enerji dengedeyse kişi kendi isteklerini ve arzularını çok daha rahat anlayabilme ve aktarabilme eğiliminde olur. Bireyin kendi hayatıyla ilgili değerlendirmeleri, olayların ve durumların artılarını ve eksilerini kolaylıkla görebilmesi, kişisel gücünün farkında olması ve bu gücü yaşamda ilerlemek için kullanabilmesi gibi öz yeterliliğiyle ve özgüveniyle ilgili tüm konularda başarılı olması, bu çakradaki enerjinin dengede olmasıyla ilişkilidir. Solar Pleksus Çakrasının dengesizliğe girdiyse yani tıkanıklık söz konusuysa kişide psikolojik sıkıntılara yol açar. Bunlarda; “kontrolcülük, otorite kurma isteği, çaresizlik, sorumsuzluk, takıntılı davranışlar, değerlendirme ve yargı becerisinin zayıflaması, detayları gözden kaçırma, manipülatif davranışlar, gücü kötüye kullanma, amaçsızlık” şeklinde kendi gösterir.
Sakın ola ki çakraları hafife almayın. Çünkü her bir çakranın önemi çok büyüktür. Çakralarla ilgili bilgileri iyice okuyup kendi çakralarınızdan hangilerinin tıkalı olduğunu keşfedip ve o çakranın dengeli şekilde çalışması sağlamak için olanca gayretinizle çaba sarf edin.
Bu kısa girişten sonra sizleri Solar Pleksus Çakrasının tüm detaylarıyla baş başa bırakıyorum.
Solar Pleksus çakrasının sembolü
Solar Pleksunun sembolü, aşağıya dönük kırmızı bir üçgen ve bir çemberin etrafındaki 10 yapraklı lotus çiçeğinden ya da mandaladan oluşur. Üçgen, ateş elementinin enerjisini ve bu enerji merkezinin dönüştürücü gücünü (ateş, maddeyi enerjiye dönüştürür ve ileriye doğru hareket/itiş için kullanılır) simgeler. Merkezdeki sarı çember güneşi temsil eder ve Hint geleneğine göre Swastika olarak adlandırılan geometrik şekil ise güneş ile beraber, yaşamı ve ruhsal aydınlanmayı betimler. Lotus çiçeğinin şekli; yaşamı, yeniden doğumu ve ruhsal aydınlanmayı simgeler.
Her bir taç yaprağı farklı bir sesi temsil eder ve her birinin sembolik bir anlamı vardır. Semboller Sanskritçe heceleri temsil eder: Pha, pa, na, dha, da, tha, ta, nna, ddha, dda. Genel olarak bu semboller negatif duygulara denk gelir ve bu duyguların Solar Pleksusun temizleyici ateşi vasıtasıyla dönüştürülmesi gerektiğini anlatır. Bu semboller sırasıyla; üzüntü, aptallık, kuruntu, iğrenme, korku, utanç, ihanet, kıskançlık, hırs ve cehaleti temsil eder.
Solar Pleksus sembolü, gerçek bir varlığa doğru aydınlanmayı simgeler. Temel insani doğamızla beraber ruhsal doğamızı/aydınlanmayı birleştirir. Kişiyi bütünsel bir yaklaşımla betimler ve kişi için aydınlanmayı amaçlamak ne kadar değerliyse, iç güdülere ve duygulara göre hareket etmenin de bir o kadar değerli olduğunu gösterir. Buradan yola çıkarsak çakra sembolü, her insanın negatif duygulara sahip olabileceğini ama aynı zamanda, bu duyguları dönüştürüp üstesinden gelebileceğini aktarmaktadır.
Solar pleksus çakrasının yeri ve çakrayla ilişkili organlar
Solar pleksus, göğüs kemiği ile göbeğin arasında (göbeğin üstü, diyaframın bulunduğu alan) yer alır. Bedenin orta kısmında yer alan birçok organ, solar pleksus ile bağlantılıdır. Bu çakramız mideyi, kalın bağırsağı, karaciğeri, safra kesesini, böbreği, pankreası, dalağı ve ek olarak omurganın orta kısmını yönetir.
Solar Pleksusun ana karakteristik özellikleri
İrade, kişisel güç
Kişinin hayatında sorumluluğu ve kontrolü ele alması
Zihinsel yetenekler, idrak kabiliyeti
Kişisel görüşleri ve inançları oluşturmak
Kararlar almak, hayatın yönünü belirlemek
Kararların netliği
Kişisel kimlik, karakter
Kendinden emin olma, kendine güven
Kişisel disiplin
Bağımsızlık
Bu enerji merkezinin ana fonksiyonu, ilerlememiz için momentum sağlamak ve kişisel isteklerimizin ve niyetlerimizin farkına varmamızı sağlamaktır. Solar pleksus, kişisel gücümüzü geliştirmemizde temel bir rol oynar ve kişinin hayatındaki yönünü ve hedeflerine ulaşması için attığı adımları besler. Ayrıca, kişinin sosyal statüsünü ve öz imajını da etkiler.
Solar pleksus çakrasının dengesizliğinde ne olur?
Çakranın dengesizliği, öz güvenimizi ve sosyal yaşamımızı negatif etkiler. Diğer belirtileri ise listelersek:
Sürekli bir yorgunluk ve tembellik hissiyatı
İstenileni elde etmek için diğerlerini manipüle etmek ya da güçsüz ve zayıf hissetmek
Kişinin, çevresine ve insanlara karşı aşırı kontrollü ve otoriter/dominant yaklaşması ya da güvensiz, çaresiz ve iddiasız görünmesi
Hayattaki birçok alanda kendine güvensizlik
Güçsüz ve zayıf hissetmek ya da gücü kötüye kullanmak
Diğer insanlara karşı sınırlar çizmekte zorlanmak ve aşırı hoşgörülü olmak
Dengeli solar pleksus çakrasının özellikleri
Çakranın dengeli olması; düşüncelerimizde ve duygusal reaksiyonlarımızda kontrollü olmamızı, ilişkilerimizde sağlıklı sınırlar koymamızı ve kendimizle barışık olmamızı sağlar. Ayrıca, kişisel gücümüz ve diğerleriyle olan ilişkilerimizdeki dengeyi sağlamamızı kolaylaştırır.
Solar pleksus çakrası dengeli olan birisi, yaşamda spontane ve sınır tanımayan bir karakter sergiler, kuvvetli bir karaktere sahiptir ve kendine ve başkalarına karşı saygılı bir tavır sergiler. Enerji merkezi dengeli olduğunda kişinin kendine güveni ve öz saygısı çok yüksek olur. Kişi bu özelliklerle, yaşamdaki hedeflerine ulaşmak için iradesini koymaktan çekinmez ve istediği sonuçlara diğerlerine nazaran daha zahmetsizce ulaşır.
Solar Pleksusu açmak
Solar pleksusu açmak için çeşitli yöntemler bulunmaktadır. Bunlardan birini ve/veya birkaçını günlük rutininize eklemek faydalı olacaktır.
Meditasyon, solar pleksusun açılmasına yardımcı olacaktır. Hatta meditasyon yaparken bu enerji merkezine uygun şifalı bir taş kullanmak, iyileşmeyi daha etkili hale getirecektir. Ayrıca ilerleyen sayfalarda daha detaylı şekilde açıklayacağım tekniklerden aromaterapi, Yoga hareketleri ve ses terapisi gibi yöntemler de bu çakranın açılması için kullanılabilir.
İnançlarımızı gözden geçirmek ve farkındalığımızda gereksiz yer kaplayan inanç kalıplarını bırakmak bu çakranın iyileşmesi için anahtarlardan biridir. Bugüne kadar bize öğretilen, medyadan aşılanan ve gerçekliğini sorgulamadığımız bütün düşünce kalıplarını, inanç sistemlerini yeniden gözden geçirdiğimiz taktirde, gerçekle olan bağlantımızın neden bu kadar kopuk olduğunu ve solar pleksusun bunlardan ne kadar etkilendiğini bizzat kendi deneyimimizle görebiliriz.
Ayrıca risk almak, öfke kontrolü eğitimi, öz saygı değerlendirmesi, egomuzu yumuşatmak da solar pleksus için çok faydalı olacaktır.
Solar pleksusu güneş ve ateş ile tasvir etmiştik, bu yüzden güneşli günlerce dışarıya çıkmak solar pleksusun iyileşmesine yardımcı olacaktır. Dışarıda yapılacak basit bir yürüyüş, güneşlenme, meditasyon ya da Yoga, iyileşme sürecini hızlandıracaktır.
B) Aşırı Aktivite
Aşırı aktif solar pleksus
Solar pleksus çakrası aşırı aktif olan kişilerin, agresiflik yönelimleri vardır ve devamlı kontrollü olmaları gerekir. Bu kişilerin kontrolsüz öfke, yargılama ve üstünlük davranışları ve tutumları vardır. Ayrıca, enerji merkezinin aşırı aktivitesi, bireyin işkolik olmasına ve davranışlarının korku, tehdit ve yıldırma gibi negatif duygularla yönetilmesine neden olur.
Aşırı aktif solar pleksus belirtileri
Sağlıklı bir yaşamımızın olması için çakraların dengeli olması gerekir. İnsan doğasının getirdiği özellikleri de düşünecek olursak, bir şeyin fazla olmasından ziyade onun eksikliğini daha çok hissederiz. Bu görüşü çakralara da uyarlayabiliriz. Bir çakradaki blokajın farkındalığı, aşırı aktiviteye göre daha hissedilebilir bir durumdur ama bir enerji merkezinin aşırı aktivitesi, bloke olması kadar sıkıntılı durumlara yol açabilir.
İki türlü yaklaşabiliriz. Birincisi, bir enerji merkezinde aşırı aktivite olduğunda, bu merkez daha çok enerji çeker ve çevresindeki enerji merkezlerine daha az enerji iletilmesine yol açabilir. Bu da diğer enerji merkezlerinin bloke ya da düşük aktivitede çalışmasına neden olabilir. İkincisi, bir enerji merkezinde blokaj olduğunda, o enerji merkezi yeterli enerji akışını sağlayamadığı için enerji diğer merkezlere yönelebilir ve bu durum diğer merkezlerin aşırı aktif olmasına yol açabilir. Bu yüzden, enerjisel dengesizliklere bütünsel bir yaklaşımla yaklaşmamız gerekir. Hayatımızdaki sorunlar her zaman eksikliklerden değil fazlalıklardan da oluşabilmektedir. Bazen hiçbir şey yapmıyor gibi görünsek bile hayatımızdaki fazlalıkları ve aşırılıkları ortadan kaldırmak (maddesel, duygusal, ruhsal ve aklımıza gelebilecek her durumsal) doğal şekilde dengeyi bulmamızı sağlayabilir.
Aşırı aktif solar pleksus semptomlarına dönecek olursak:
Öfke sorunları
Aşırı inatçılık
Kontrol arzusu, toleranssız olmak ve aşırı rekabetçi davranış
Mükemmelliyetçilik
Aşırı eleştirel olmak
Beslenme sorunları (özellikle aşırı beslenme)
Yorgunluk ve tembellik
Çeşitli sindirim problemleri
Aşırı aktif solar pleksusu dengelemek
Yukarıdaki belirtilerde yazdığım gibi Solar Pleksus ve tüm diğer çakralardaki aşırı aktivitenin dengelenmesi için bloke olmuş çakraları temizlemek, aşırı aktiviteyi dengelemek için gereklidir. Bu yüzden bloke olmuş çakraları açmak için kendi başınıza ya da bir enerji şifacısı yardımıyla enerji çalışmaları yapılabilir. Ayrıca meditasyon, solar pleksusu dengelemek için en önemli yöntemlerin başında gelir.
Aşırı aktif solar pleksusu sakinleştirmek için hafif besinler ve içecekler tercih edilebilir. Ek iyileştirme yöntemlerinde okuyacağınız teknikleri uygulamak da bu enerji merkezini dengelemek için faydalı olacaktır. Genel bir kural olarak düşünebileceğimiz, her çakranın kendi rengine uygun besinleri tüketmek, o çakranın dengelenmesine yardımcı olacaktır. Örn: Papatya, nane ve zencefil çayı, muz, mısır ve limon vb.. Ayrıca aşırı aktif bir çakranın dengelenmesi için o çakranın renginin karşıtı sayılabilecek bir renk ile kendimizi, çevremizi ve ortamımızı donatmak, aşırı aktif çakrayı sakinleştirmek için kullanılabilir. Sarının zıddı olarak moru kabul edebiliriz. Mor kıyafetler giymek, aromaterapi olarak lavantayı kullanmak ya da mor bir mum yakmak gibi yöntemler sakinleştirici olabilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta şudur ki bir yöntemi denerken kendinizi nasıl hissettiğinizin farkında olmanız çok önemlidir. Bir yöntem birisine uygun olabilirken size uygun olmayabilir. Her insan eşsiz olduğu için size uygun olan yöntemi bulmak için deneme yanılma yöntemiyle kendinizi nasıl hissettiğinizi test edebilirsiniz.
Uyarı belirtileri
Bedenimiz devamlı olarak bizimle iletişim halindedir ama genellikle biz bu sinyalleri görmezden geliriz. Bedenimiz dengesizleştiğinde ve yaşam amacımızdan uzaklaştığımızda, beden daha da sıkıntıya girer.
Vücudumuz ilk başta ufak sinyaller gönderir. Örn: Boğaz enfeksiyonu, ateş, ağrılar, vb. Genellikle bu semptomlar görmezden gelinir ve ilaçlarla iyileştirilmeye çalışılır. Daha sonra daha güçlü sinyaller gönderir. Örn: Astım, ciddi psikolojik sorunlar, kalp çarpıntıları ve ciddi olarak geliyorum diyen hastalıklar vb. Bu sorunlar görmezden gelinmeye devam edildikçe bu sefer en büyük mesajı gönderir. Örn: Kanser, depresyon, nörolojik hastalıklar vb. Bu nokta, istesek de istemesek de bir şeylerin iyi gitmediğini anladığımız noktadır.
Vücudun en büyük uyarıyı gönderdikten sonraki ruhsal, zihinsel ve bedensel iyileşme süresi, ufak mesajları gönderdiği zamana göre çok daha uzun sürer. Bu yüzden büyük mesajı beklemeden farkındalığı ele almamız çok önemlidir.
Enerjisel ve içsel farkındalık, kişinin sadece fiziksel, mental ve ruhsal hastalıklarını iyileştirmekle kalmaz ayrıca bireyin yaşam amacının farkına varmasını ve yaratıcı potansiyelini keşfetmesini de sağlar.
Peki dengede olmadığımızı nasıl anlarız? Solar pleksus için konuşacak olursak, aşağıdaki sorulara vereceğiniz cevaplar solar pleksus çakrasındaki enerjisel dengesizlikler hakkında size ipuçları verecektir:
Kendinizi hiç sevilmemiş hissediyor musunuz ya da hissettiniz mi?
Kendinizi küçümsenmiş ve/veya değersiz hissediyor musunuz ya da hissettiniz mi?
Katı ve dogmatik biri misiniz?
Hiç şikayet etmeyen biri misiniz?
Başka insanların duygularına karşı aşırı duyarlı biri misiniz?
Dış dünyadan korkuyor musunuz?
İnsanlara ‘hayır’ demeyi zor buluyor musunuz?
Diğerlerini çok önemsiyorsunuz fakat bunun sonucunda gizli bir gücenme/dargınlık besliyor musunuz?
Hiç içsel olarak gücenmiş/kırgın/kızgın hissederken, dışsal olarak işlerinizi gülümseyerek yapmaya devam ettiniz mi?
Sürekli olarak başkalarının onayını alma ihtiyacı hissediyor musunuz?
Sevilme ihtiyacı ya da başkaları tarafından aranan biri olma ihtiyacı hissediyor musunuz?
İnsanları memnun etmeye çalışan biri misiniz?
Bu sorunlardan birçoğunu yaşıyorsanız, çakranızda dengesizlik var demektir.
Solar pleksusu iyileştirirken karşılaşılan genel belirtiler
1-) Kendine güvensizlik ve düşük özgüven: Solar pleksusla ilgili yazdığım tüm başlıkların altında 1 veya 2 kez güç, kendine güven kavramları geçmiştir. Herhangi bir işe girişebilmemiz için öncelikli olarak kendimize güvenmemiz ve o işin altından kalkacak gücü kendi içimizde hissetmemiz gerekir. Buradaki sıkıntı, kendimize olan güvenimizde ve bu güvenin içsel alanı olan enerji merkezinde sorun varken, o güveni tekrar sağlayacak içsel gücü toparlamanın güçlüğüdür. Süregelen bir kendine güvensizlik ve düşük benlik algısı, kararlılığımızı ve tutkumuzu köreltmiş olabilir. Küçük adımlarla başlamak, kendimize hedefler koymak ve karşımıza çıkan zorlukları adım adım çözümlemek, kendimize olan güveni tekrar yerine getirmeye başlayacaktır ve karşımıza çıkacak daha büyük zorluklar karşısında daha hazırlıklı olmamızı sağlayacaktır.
2-) Fiziksel bağlılıklar ve toplumsal inanç kalıpları : Solar pleksus çakrasındaki enerjik dengesizlikleri iyileştirmek için kendinizi 3 boyutlu gerçekliğinizdeki fiziksel/insan yapımı bağlılıklardan ve inanç sistemlerinden serbest bırakmanız gerekmektedir. Bağlılıklar, doğası gereği titreşimseldir ve solar pleksustaki enerji akışını enerjik olarak artırmak için bilerek tasarlanmışlardır. Duygusal enerjiniz, 3 boyutlu gerçekliğinizdeki çeşitli türden bağlılıklara (mal/mülk, inançlar vb.) ağır şekilde bağlanmıştır. Bu ağır duygular solar pleksusu engellemektedir.
Solar pleksusu açmak ve iyileştirmek için yöntemler
Meditasyon
Meditasyon, çakraları aktive etmek için kullanılan en etkili yöntemlerden biridir. Parlak sarı bir ışık topunu, sarı bir lotus çiçeğini, yanan bir alevi ya da basit bir sarı ışını, solar pleksusun bulunduğu alanda zihninizde görselleştirin. Unutmayın, hayal gücü de gerçektir. Bu ışının bu alandaki blokajları ortadan kaldırdığını hayal edin. Zihninize gelen blokajları ya da dirençleri tarafsız şekilde gözlemleyin ve bunları zihninizden, bedeninizden, ruhunuzdan arındırmak için gerekli içsel iradeyi gösterin. Bu yöntemi uygulayabilmek için biraz meditasyon bilgisine ve alıştırmalarına ihtiyacınız olabilir. Bunun için sitedeki meditasyon klasöründeki nefes tekniklerine bakmanızı ve günlük alıştırmalar yapmanızı şiddetle tavsiye ederim. Daha ileri seviye alıştırmalar yapmak isteyen dostlarımızın ‘Yükseliş Çalışma Rehberi’ni gözden geçirmeleri çok faydalı olacaktır.
Yoga, aromaterapi, şifalı taşlar, ses terapisi ve çakra için uygun besinler
Bu yöntemler solar pleksusu ve tüm diğer çakraları iyileştirmek için kullanılan ortak tekniklerdendir. Bu tekniklerden herhangi birini günlük rutininize ya da iyileştirme çalışmalarına eklemeniz sizin için çok faydalı olacaktır. Sayfanın sonunda ‘Ek iyileştirme yöntemleri’ adlı başlıkta daha detaylı bilgilere ulaşabilirsiniz.
Güneşli günlerde dışarı çıkın
Solar pleksusun ateş elementiyle temsil edildiğini söylemiştik. Güneş, harika bir canlılık ve iyileşme kaynağıdır. Hayatımızda ne kadar D vitamini eksikliği çekersek, bir o kadar depresyon ve anksiyete sorunları baş göstermeye başlayabilir. Güneşin altında basit bir yürüyüş, güneşlenme ve aklınıza gelebilecek her aktivite, solar pleksusu iyileştirmek için çok iyi bir pratiktir.
Rutin alışkanlıklarınızı kırın ve risk alın
Sizi uyuşuk ve sadece güvende hissettiren rutinler, güçsüzlük hissiyatınızın sürmesine neden olur. Hayatınızdaki hareketsizlik ve durağanlığı kırmak için yeni bir şeyler deneyin. Rutininizin dışına çıkın ve hayatı keşfedin, yeni şeyler öğrenin, hatta dişinizi fırçalarken bu sefer ters elinizi kullanın, araçla farklı bir yoldan gidin vs. Hayatınıza yeni şeyler sokmak, size enerji ve canlılık getirecektir. Basit bir değişiklik bile size yeni bir motivasyon ve enerji kaynağı olacaktır.
İçinizdeki birikmiş öfkeyi salıverin
İçimizdeki birikmiş öfkeyi kendimize ve/veya başkalarına zarar vermeden salıvermek, solar pleksusun iyileşmesine yardımcı olacaktır. İçimizde sınırsız enerjisel bir gücün olduğunu düşünelim ve bu sınırsız gücü tekrar yenilenmiş şekilde kullanabilmemiz için o enerji kaynağını tıkayan setleri/blokajları kaldırmamız gerekecektir. İçimizdeki patlamaya hazır bombayı ya da yanardağın sıkışmış enerjisini salıverdiğimizde hem rahatlamış hem de yeni enerjilere yer açmış oluruz. Öfkeyi sağlıklı şekilde salıvermek için kendimize uygun yöntemler bulabiliriz. Örn: Sıkı egzersiz, kick boks, dans, şarkı söylemek, yazmak, çizmek, ağlamak, sanat vb.
Hayatınızda direnç oluşturan durumları keşfedin ve bunları çözmek için adımlar atın
Hayatınızda sürekli olarak savaş verdiğiniz durumlar nelerdir? Nelerden korkuyorsunuz? Hangi sorunlar devamlı şekilde karşınıza tekrar çıkıyor? Bu soruları kendinize sorduğunuzda ve samimi şekilde cevap verdiğinizde, hayatınızda gereksiz şekilde yer kaplayan enerjilerin derinlemesine farkına varabilirsiniz. Bir sonraki adım, enerjinizi korumak ve dirence yol açan durumlara son vermektir. Dirence yol açan enerjileri anlayabilmek için kendinize şu soruları sorun:
Bu soruna yol açan durumu çözebilmek için neyi anlamam gerekiyor?
Sevgi, kabullenme ya da durumu terk etmek enerjimi özgür bırakacak mı?
Bu sorunlarda benim ne gibi hatalarım var?
Savaşıyor olduğum, kaçıyor olduğum ya da bastırıyor olduğum durumlar nelerdir?
Kendinizi ‘kurban’ psikolojisinden çıkarın
Solar pleksusu bloke olan kişilerin taşıdığı en zarar verici zihinsel kalıplardan biri; kendilerinin güçsüz, zayıf ve hayatın savunmasız kurbanları oldukları görüşüdür. Eğer bu mentaliteye sahipseniz, bu durum kendi mutsuzluğunuz için diğerlerini suçlama eğilimi gösterir. Ayrıca kendinizi, emeklerinizi taktir etmeyen insanlar için sürekli olarak kendi ihtiyaçlarını feda eden bir durumda bulabilirsiniz.
Eğer bir kişi ya da bir şey/durum tarafından kendinizi suçlu veya kurban gibi hissediyorsanız ya da hissettiriliyorsanız, basitçe ‘hayır’ demeyi öğrenin. Kurban psikolojisini oynamak çok çekicidir çünkü üzerimizdeki kişisel sorumluluk yükünü taşımamamızı sağlar. Ayağa kalkın ve dışarıya saçtığınız gücünüzü geri alın. Bunu yapmak cesaret, zaman ve pratik gerektirir.
Kendinize hedefler koyun ve bu hedefleri başarmak için ‘irade’nizi kullanın
Elinize kağıt kalem alın ve yapmak/başarmak istediğiniz şeylerin listesini çıkarın ve bunları başarmak için kendinizi adayın. Bu listedeki şeyler aşırı karmaşık ve uzun vadeli şeyler olmak zorunda değildir. Öyle olacaksa da, bu hedefleri küçük parçalara ayırın ve adım adım yapın. Örn: Yeni bir projeye başlamak, sağlığınızı düzeltmek, uyku düzenini oturtmak, beslenmeyi düzenlemek, harcamalarınızı takip etmek, okumanız gereken kitapların listesini yapmak, okul-iş-ders durumlarını halletmek için ufak planlar yapmak vb.
Solar pleksus çakrası için olumlamaların kullanılması
Bilinçaltımızdaki negatif düşünce yapılarını, pozitif düşünce yapılarıyla değiştirmeye olumlama denir. Her düşüncenin belirli bir frekansı vardır ve bu düşünce frekansları ise bilinçli ve/veya bilinçsiz olarak çakraları etkilemektedir. Olumlamalarla alakalı biraz daha bilgi vermeden önce şunu unutmamamız çok önemlidir. Olumlamalar, hayatımızda çözmemiz gereken zorlukları ve negatif düşünce kalıplarının ana nedenlerini es geçmemiz/görmezden gelmemiz anlamına gelmemektedir. Ortada çözümlenmesi gereken mental, duygusal, enerjisel ve ruhsal sorunlar varken, bunların kök nedenlerine inmeden ‘her şey çok güzel’ dememiz, bu sorunların üzerini örtmekten öteye gitmeyecektir fakat sorunlarımızın ya da çözümlenmesi gereken şeylerimizin olması ise pozitif düşünmemizi ve bilinçaltımızı olumlamalarla programlamamıza engel değildir. Lütfen ikisi arasındaki farkı iyi anlayın.
Tavrınızı, enerjinizi değiştirmek, çakra blokajlarınızı açmak ve kendinize ilham yaratmak için olumlamaları kullanabilirsiniz. Kendinizi rahatlatıp, sakinleştirdikten sonra sesli olarak ya da gözlerinizi kapatıp meditatif bir durumda sessiz şekilde bu olumlamaları bilinçaltınıza aşılayabilirsiniz. Buradaki püf noktalardan biri, söylediğiniz olumlamayı kalpten ve hissederek söylemenizdir. Ek olarak, her olumlamayı kalpten ve hissederek söylerken, o olumlamayla alakalı çakra bölgesine odaklanıp, çakranın genişlemesini ve/veya çakradaki blokajların sakince çözümlendiğini de hayal ederseniz, çift dikiş fayda sağlamış olursunuz. Şimdi solar pleksus çakrası için kullanabileceğiniz (kendi olumlamalarınızı bulmaktan ve kullanmaktan çekinmeyin) olumlamalara örnek verelim:
Yaptığım her şeyde kendime güveniyorum
Ben başarılıyım ve yaratıcı enerjimi özgürce salıveriyorum
Ben güçlüyüm, içimdeki gücü onore ediyorum ve istediğim her şeyi yapabilecek güce sahibim
Kendime ve başkalarına karşı olan önyargılarımı salıveriyorum
İçimdeki ışık ve ateş, tüm blokajlarımı ve korkularımı yenebilecek güçtedir
Kendimi tamamen kabul ediyorum ve derinlemesine seviyorum
Görev ve sorumluluklarımı kolaylıkla ve zahmetsizce halledebilecek güce sahibim
Solar pleksusu derinlemesine iyileştirmek için yöntemler
1) Egonuzun farkına varın
Ego, bilinçli enerjinizin ne kadarını hayatta kalmanıza destek olmak için yatırdığınız/harcadığınız anlamına gelir. Ego, geleceğinizi garantilemek ve varlığınızı desteklemek için gerekli olan insani aktiviteleri takip etmekle ilişkilidir. Örn: Materyalizm, zenginlik, statü, güç ve kontrol. Ego, kültürel aktarımın bir alt sınıfıdır ve insan varoluşunun bir ürünüdür fakat sizin bilincinizden ayrıdır. Ego, çelişkiye/anlaşmazlığa düştüğünde ve dünyayı anlamlandıramadığında, savunma mekanizmasıyla karşılık verir ve genellikle davranışlarınızda korku, sinir ve yalanlama olarak duygusal şekilde ifade edilir. Ayrıca, insan egosu bencillikle ilgilidir. Egoya göre statünüze inanmak ve kişisel kazanımla ilgili kararlar almak, eylemlerin ve kişisel çıkarların dünyanızdaki pozisyonunuzu sürdürmek için daha önemli olduğu anlamına gelir. Bu da başkalarının refah ve/veya sosyal/etik kaygılarının tamamen göz ardı edilmesi ile sonuçlanır. Örneğin, egonuz sizi materyalizmin ve zenginliğin hayatta kalmanız için gerekli olduğuna inandırdı. Bu yanılsama, temel ihtiyaçlarınızı karşılamak için diğer insanlara karşı bir rekabet içinde olduğunuz görüşünü ve bir insan olarak kişisel değerinizin başkalarına karşı olan performansınız olduğunu yanlış şekilde öğretmiştir.
2) Fiziksel egonuzu 3 boyutlu bağlılıklardan ve toplumsal inanç sistemlerinden/kalıplarından ayırın
Blokajlar ve/veya aşırı uyarım genellikle materyalizm, aç gözlülük, bencillik, başkaları üzerinde güç, sosyal statü ve kültürel inanç sistemleri konusundaki kaygılarla kendini gösterir. Hatırlayın, solar pleksus ‘fiziksel bağlılıklar, ego, korku ve inançlar’ ile ilgilidir. Bu çakranın iyileşmesi ile ilgili olarak, negatif aktarım/transfer mekaniğinin bu çakrayı doğrudan nasıl etkilediğini anlamalısınız.
Bir ‘İnanç Sistemi‘ sizin kültürünüz içerisinde gerçek olarak algıladığınız bir şeye bağlanmış bilinçli enerjinizdir (genellikle duygusal). İnanç sistemleri bir ilüzyondur. Onlar fiziksel değillerdir ve hayalidirler. Bir şeye bilinçli olarak yatırım yaptığınız önem ve değer, başkasına tamamen farklı bir şey ifade edebilir. Hayatınız için önemli olduğunu düşündüğünüz inançlar, bir başkasının kültüründe kültürel olarak var olmayabilir. Bunun sebebi: İnançlar doğaları gereği titreşimseldir ve kültürel transferden ötürü sadece sizin fiziksel dünyanızda bulunmaktadır. Kültürel transfer, bilinçli enerjinizin belirli bir sosyal inanç sisteminin ‘doğru’ olduğunu devamlı olarak desteklemesi ve kabul etmesi anlamına gelir. Bu yüzden, bu inancın hayatınız için belirli bir öneme sahip olduğunu bilinçli olarak atadınız/belirlediniz. Genellikle, realiteniz tarafından zihninizin bu inanç hakkında düşünmesi için bilinçsizce manipüle edilirsiniz. Bu yüzden, kültürünüzden gelen bilinçli enerjinin toplamı, bu inanç sistemini beslemeye devam eder, ki bu da bu inancı kültürünüz içerisinde aktif ve canlı tutar. İnsanlar bu inanca olan desteklerini aç bırakmaya başladıklarında ve bilinçli enerjilerini bu inancın önemini kabul etmekten ayırdıklarında, bu inanç sistemi daha az şekilde kültürünüzde gömülü kalır ve nihayetinde ölür gider çünkü siz ve diğerlerinde olan kültürel değerini kaybetmiştir.
Şu kuralı hatırlayın: Eğer XYZ’ye inanmayı bırakırsam; bu, hayatımı ne kadar değiştirir? Bu, kişisel enerjinizin ne kadarını kültürel inançlara yatırdığınızı belirleyecektir. Egonuzu serbest bırakmak, sizden sadece kişisel farkındalık ve o inancı bırakmak için bilinçli niyet gerektirir. Bu şeyin sizi kontrol etmesine izin vermeyi bırakıp, egonuzun artık bu inançla yaşamaya ve işlemeye zorunda olmadığını kabul ettiğinizde, bu enerji sizi etkilemeyecektir.
İnanç sistemlerinin yanında, duygusal enerjimiz ‘dünyevi varlıklara’ da aşırı şekilde bağlanmıştır. Para, zenginlik, kredi kartı, hisse senetleri, yatırımlar, mülkler, borçlar, antikalar, motorlu taşıtlar, sigortalar, ünlüler, gazeteler, teknolojik araçlar, elektronik ürünler vb. düşünecek olursak, bilincimizin ne kadar gereksiz şeylerle dolu olduğunun farkına varabiliriz. Birçok insan kendilerini ve ailelerini desteklemek ve uzun süreli güvenlik yaratmak ve garantilemek için kendi enerjilerinin çoğunu harcar ve hayatta kalmaları ve refahlarını sürdürmek için bu bağlılıklarla kuvvetli bir ilişki kurar. Bu fiziksel eşyaları ve inançları hayatınızdan çıkarmaya çalıştığınızda, duygularınız otomatik olarak reaksiyon verir ve korku temelinde bir karşılık yaratır. Bu duygusal reaksiyon, maddesel eşyalarınız olmadan yaşayamayacağınız, hayatta kalamayacağınız ya da var olamayacağınız duygusunu verir. Daha sonra bu duygular, blokajlar olarak inşa edilir ve solar pleksusu engeller.
SOLAR PLEKSUS İÇİN EK İYİLEŞTİRME YÖNTEMLERİ
Ek iyileştirme yöntemlerine girmeden önce bazı ufak açıklamalarım ve uyarılarım olacak. Buraya kadarki yazdığım ve paylaştığım şeyler kendi uzmanlık alanıma giren ve devamlı araştırdığım, deneyimlediğim şeylerin ortalama özetini oluşturmaktadır. Meditasyon, ezoterik öğretiler, enerji bilimi, çakra bilgileri ve metafizik unsurlar hakkında yazdığım bilgiler; kendi bilgilerim-yorumlarım-deneyimlerim, okuduğum kitaplar ve internetteki yararlı kaynakların derlenip toparlanmasından oluşmuştur.
Ek iyileştirme yöntemlerinde paylaşacağım bilgilerde, dışsal unsurlar devreye girecektir. Mesela şifalı taşlar, aromaterapik yağlar ve yoga hareketleri gibi. Bütün bu yöntemlerin çakralar ve ruh-zihin-beden için iyi geldiğini ne kadar biliyor olsam da, bazı yöntemlerin satın alınacak olması ve uygulanacak olmasından dolayı, uygulamaya karar verdiğiniz bir yöntem hakkında detaylı şekilde araştırma yapmanızı ve bu işi profesyonel olarak bilen kişilerden satın alıp uygulamanızı veya kendi başınıza uygulayacaksınız da sağlam bir temeliniz olduktan sonra uygulamanız çok önemlidir. Satın alacağınız herhangi bir yağı alacağınız kişi/yer veya siteyi iyi araştırın ve burada yol gösterici olarak aktarılacak bilgilerden çok daha fazlasını elde edeceğinizi unutmayın. Keza şifalı taşlar için de aynı şey geçerlidir. Yoga hareketleri ise yine uzmanlık gerektiren bir konudur ve her ne kadar kendi başımıza öğrenip uygulayabileceğimiz bir şey gibi görünse de, yanlış yapılacak ya da fiziksel durumumuzu tehlikeye sokacak bir hareketin bizi sıkıntıya sokacağını unutmayalım. Bende spor yapan birisi olarak ters bir hareketin nelere yol açacağını iyi biliyorum. Lütfen önce kendi fiziksel sağlığımızın ve durumumuzun farkında olalım ve sonrasında uygulamaya geçelim.
Solar pleksus için Mantra
Hint metafizikçilerine göre evrendeki her şey sesten oluşmaktadır. Her şeyin içinde, ses tohumu (bija mantra) olarak bilinen ve bu ses tohumlarından oluşan enerji kalıplarının sembolik işaretleri/ifadeleri vardır. Mantralar bu mantraları söyleyen kişiyi, sesin çekirdeğinin nesnesiyle yankılanması/rezone olması/titreşmesi için tasarlanmıştır. Mantra bilgisi yoluyla bir kişi, nesnenin özü üzerinde kontrol elde eder ve bu yolla o nesneyi yaratabilir, yok edebilir ya da değiştirebilir.
Seslerin gizemini bilen bir kişi, tüm evrenin sırrını bilir.
Hazrat Inayat Khan
Her bir çakranın, o çakrayla özdeşleştirilen bir ses özü/tohumu ve bir elementi vardır. Bu ses çekirdeklerinin, o elementin özelliklerine erişim sağladığına inanılmaktadır.
Mantraları, dua olarak düşünebilirsiniz. Kendi başınıza bir mantrayı tekrar ettiğinizde bedeninizle, zihninizle, düşüncelerinizle ve dilinizle/konuşmanızla bağlantı kurarsınız ve bu durum, duygusal durumunuzu değiştirir. Biraz pratikle, derinlemesine bir konsantrasyona erişirsiniz.
Mantralar, fiziksel bir eylemden çok daha ötedirler. Mantralar bilinçaltınıza işlerler ve içsel duygusal durumunuzu dönüştürürler.
Burada hatırlatılması gereken birkaç şey vardır. Bir mantrayı mırıldanırken/söylerken/dinlerken, sadece tek bir çakraya odaklanmalısınız. İkinci olarak, sabırlı olmalısınız. Her seferinde bir mucize beklememelisiniz ve birkaç denemeden sonra hemen iyileşmeyi ya da birkaç ay boyunca mantralar üzerinde çalışırsanız, aydınlanacağınızı düşünmeyin. Her şeyde olduğu gibi sıkı bir konsantrasyon ve iyileşme, zaman alacaktır.
Solar pleksusun mantrası RAM ‘dır.
Solar pleksus için Aromaterapi
Aromaterapi; papatya, zencefil, lavanta, adaçayı vb. kokulu (aromatik) bitkilerin kabuklarının, çiçeklerinin, yapraklarının, dallarının veya meyvelerinin çeşitli yöntemlerle damıtılmasıyla elde edilen güzel kokulu yağların beden-zihin-ruh sağlığını dengelemek için kullanılmasıdır.
Buradaki mantık, doğanın bize hediyesi olan bitkilerin ve onların şifa güçlerinin (eterik esanslarının) enerji bedenimizi, çakralarımızı ve dolayısıyla bedenimizi, zihnimizi ve bilinçaltımızı uyararak denge sağlamamıza yardımcı olmasıdır. Solar pleksus için uygun olan aromaterapik yağlardan bir kaçı şunlardır:
Biberiye
Lavanta
Bergamot
Zencefil
Solar pleksusun iyileşmesi için uygun Yiyecekler
Belirli yiyecekler solar pleksusu iyileştirmek için kullanılabilir. Bu besinleri beslenme düzeninize eklemek ya da normale göre biraz daha fazla tüketmek, çakranın iyileşmesine yardımcı olacaktır. Solar pleksus için örnek verecek olursak:
Limon
Mısır
Muz
Balkabağı
Mercimek
Kefir, yoğurt
Sarı biber
Esmer pirinç
Yulaf
Solar pleksus için Şifalı Taşlar
Her çakranın kendine özgü bir titreşimsel frekansı vardır. Aynı şekilde her şifalı taşın da kendine özgü bir titreşimsel enerjisi ve anlamı vardır. Her bir çakrayı radyodaki belirli bir frekansa ve müzik kanalına benzetecek olursak: Kök çakra-hard rock, sakral çakra- soft rock, kalp-soft müzik, .. taç-caz gibi (salladım hepsini); herhangi bir çakrada blokaj ya da aşırı aktiviteden dolayı dengesizlik olduğunda, radyo kanalında belirli hışırtılar ya da o kanala uygun olmayan başka türde şarkıların çalındığını hayal edin. Bu titreşimi bozulan radyo kanalına, o kanalın frekansına uygun benzer bir mini frekans düzenleyicisi (şifalı taş) yaklaştırdığımızı ve radyo frekansını yeniden düzenlediğimizi düşünün. Şifalı taşların çalışma prensibini bu basit örnekle aklınızda tutabilirsiniz.
Buradaki ana prensip, şifalı taşların nasıl kullanıldığını öğrenmek ve hangi taşın hangi çakraya uyumlu olduğunu bilmektir.
Temizlenmiş, negatif enerjilerden arındırılmış bir taş, çakra bölgesine yakın bulunduğunda etkilidir ve ayrıca şifalı taşlar çeşitli şekillerde kullanılabilirler. Örn: Takı, kolye vb. bir şekilde, ev veya iş ortamınızda bulundurarak, üzerinizde taşıyarak ya da çakra bölgesine yaklaştırıp şifa çalışması yaparak kullanabilirsiniz.
Solar pleksusu dengelemek ve iyileştirmek için kullanılabilecek şifalı taşlara örnek verecek olursak:
Kehribar
Zümrüt
Sarı topaz
Yıldız/güneş taşı
Altın kaplan gözü
Sitrin
Yeşim
Sarı yakut
Kaynaklar
Master Tony (2012), Yükseliş Çalışma Rehberi ve Kişisel Yükseliş Programı