Her birimiz evrensel yaşam gücü enerjisi ile doluyuz. Bu bizim varlığımızın, bilincimizin, ruhumuzun özünü oluşturmaktadır. Yaşam gücü enerjisi fiziksel, duygusal ve ruhsal bedenlerden geçerken dengesini yitirebilir, durağan bir hale gelebilir ya da bloke olabilir. Bu durumda hastalık adı verilen hali deneyimleriz. Hastalık elbette sağlığın kaybedilmesi anlamına gelmektedir. Bu, kişide yaşam gücü enerjisinin serbestçe ve yeterli ölçüde akmaması durumudur.
Hastalık fiziksel, duygusal ya da ruhsal beden tarafından dengesiz yaşam gücü enerjisine verilen tepkidir. Dengesini kaybetmiş enerji fiziksel problemler olarak ortaya çıkabildiği gibi bizi gelişmekten alıkoyan yaşam modelleri ya da döngüleri olarak da görülebilmektedir. Hastalık fiziksel bedende baş ağrıları, sırt ağrısı, artrit ya da kanser olarak ortaya çıkabilir. Hastalık duygusal bedende öfke, hırs, fobiler, depresyon ve nefret olarak; ruhsal bedende ise dar görüşlülük, hayata ve doğaya saygı duymama ya da materyalizm olarak kendini gösterebilir.
Şimdi, gelin hastalık kavramına başka bir perspektiften bakalım. Yaşam gücünüzü hızla akan bir akarsu gibi imgeleyin. Elbette ki en düşük dirence sahip olan yol boyunca akacaktır. Akarsuyun merkezine büyük bir taş koyarsanız su, yolunu kapatan taşın etrafından dolaşmak için yolundan sapmak zorunda kalacaktır. Bu durumda da Akarsuyun akışı doğal yolundan sapmış bir hal alır ve dengesini kaybeder.
Eğer kendinizi ilk kez onaylanmamış hissederseniz, büyük bir taş akarsuyun ortasına yerleştirilmiş olur, enerjinin akışına etkisi çok büyük olmayabilir. Ancak, ikinci kez onaylanmadığınızı hissettiğinizde, akarsuya başka bir taş daha eklendiği için blokaj daha da büyüyebilir. Yaşam gücü enerjiniz daha büyük olan bu blokajın etrafından geçebilmek için yolundan sapmak zorunda kalır. Beden bunu hastalık olarak tezahür ettirinceye kadar bu blokajlar olaydan olaya, devreden devreye, taş üstüne taş konularak, yaşamlar boyunca büyüyebilir.
Bazıları için bu dengesizlikler çocukluklarının erken dönemlerinden ya da bir geçmiş yaşamdan beri var olabilir. Bu dengesizlikleri değiştirmek çevrelerindeki dünyanın, algıladıkları benliklerinin en temel yönlerini değiştirmek anlamına gelebilir. Bazıları bir şeylerin ters gittiğini fark edene kadar durumu kabullenmezler, diğer taraftan, bu dengesizlikleri fiziksel, duygusal ve ruhsal bedenlerinde görebilen ancak istenen yaşam değişikliklerini ortaya çıkarabilmek için bu durgun enerjiyi nasıl serbest bırakacağını bilmeyen ya da bu konuda zorluk yaşayan bazı kimseler de vardır.
Her birimiz kendimizi hastalıklardan iyileştirmek için enerji şifacılığını kullanma becerisine sahibiz. “Sadece bırakın gitsin” ifadesi söylenmesi en kolay, ancak yapılması en zor olan şeydir. Zihnin, bedenin ve ruhun bloke etmiş olduğu tüm enerjiyi serbest bırakmasına izin verin. Daha sonra kendisine ait denge ve uyum haline gelebilir. Ne var ki bunu yapmak bizim için kolay değildir.
Sağlığımızla uyumlu olmayan enerjiyi serbest bırakmak için pek çok yöntem vardır.
Eğlenmek durağan enerjinin tekrar akmasını sağlamak için en kolay yoldur. Etrafınızda olan şeylere bakın ve bunların içerisinden eğlenilecek bir şeyler bulun. İyi bir kahkaha ile hissedeceğiniz rahatlamanın keyfini çıkarın. Eğer işe yaramazsa, meditasyon, sanat gibi yaratıcı uğraşlar ya da bulaşık yıkamak, bahçedeki yaprakları tırmıklamak gibi basit işler kişinin enerjiyi serbest bırakmak için uygulayabileceği mükemmel yöntemlerdir.
Blokajları ortadan kaldırmanın bir diğer yolu da Reiki’dir. Reiki elle yapılan bir şifa türüdür. Reiki Evrensel yaşam gücü enerjisi demektir. Bir Reiki seansında evrenden gelen şifa enerjisi şifacının ellerine akar ve şifa yapılan insana aktarılır. Şifacı durağan enerjiyi temizleyerek tüm beden üzerinde çalışır. Reiki, kullanılacak harika bir yöntemdir. Özellikle fiziksel problemlerde, hücresel düzeye kadar iyileştiricidir.
Aura /Çakra temizliği kişinin yaşam gücü enerjisinin akmasını sağlamanın başka bir yoludur. Bu bir çeşit durugörü şifasıdır. Çakralar ya da bedendeki enerji merkezleri bazı durumlarda kişinin yaşam gücü enerjisinin dengesini kaybedebildiği ortak merkezlerdir. Çakralar aynı kamera aparatları gibidir, kapanır ve açılırlar. Fizyolojik terimlerle ifade etmek gerekirse, sinir gruplarının bir araya gelerek sinirsel bir merkez oluşturduğu bölgelerde yer almaktadırlar. Aynı zamanda adrenal bezi, tiroit ve hipofiz bezini de içeren endokrin bezi sistemiyle de bağlantılıdırlar.
Sağlıklı bir bedende auranın her katmanı parlak renkli, canlı, enerji dolu ve akışkandır. Kişinin enerjisi dengesizleştiğinde, durağanlaştığında ya da bloke olduğunda kişinin aurası soluk, yıpranmış ya da çukurlu bir görünüm alabilir. Sağlıklı bir bedende çakralar parlak, canlı ve enerji dolu olmalıdır. Yuvarlak bir görünümde olmalı ve saat yönünde dönmelidir. Sarsıldığımızda çakralar çatlak, deforme ya da birbiri ile uyumsuz şekilde görülebilir. Eğer auranın bir katmanında, ya da çakralardan birinde bir dengesizlik varsa işlenen bilgiye doğrudan bir etkisi olabilir.
Bir enerji şifası seansı boyunca şifacı doğrudan auraya ve çakralara bakar. Şifacı auradaki yırtıkları ve sökükleri dikerek aurayı tekrar akışkan hale getirebilir. Buna ek olarak, deforme olmuş çakralara yeniden şekil verilmeli ve çatlaklar doldurulmalıdır. çakraları ve aurayı temizlerken şifacı gördüğü enerji türünü de tarif edebilir. Bu enerji bir renk, bir his ya da bir resim olarak görünebilir. Bu bilgiyi elde ederek bu enerjiyi serbest bırakacak ve hayatlarında pozitif değişiklikler yapmalarına izin verecek bilinçli bir anlayışa ulaşabilirler.
Tıbbi sezgisel tedavi, isminden de anlaşıldığı gibi durugörü şifasının bir başka şeklidir. Bu çeşit bir şifa seansı boyunca sağlıkla ilgili diğer spesifik konuların yanı sıra şifacı kas ve iskelet sistemi sağlığına, organlara, bezlere ve vücuttaki toksinlerin düzeyine bakar. Şifacı ayrıca duygusal konulara, yaşam modeline, geçmiş hayattan kalma fiziksel incinmelere de bakabilir.
Bir şifa seansı boyunca şifacının yapabileceği pek çok şey vardır. Bunlara aura, çakralar, organlar ve bezlerden enerjiyi temizlemek dahildir (bununla da sınırlı değildir.) Yetenekli bir tıbbi sezgisel şifacı, bir ameliyat ya da kazadan sonra iyileşme sürecine, baş ağrısında ortaya çıkan gibi bir ağrının dindirilmesine, taciz, korku ve kontrol gibi tekrarlanan duygusal konuların tekrar programlanmasına yardım edebilir. Bu aynı zamanda geçmiş yaşamlarda deneyimlenen, şu anda da tekrarlanan (karma) fiziksel, zihinsel ya da duygusal travmaları da içerebilir.
Tüm bu şifa yöntemleri ile enerji şifacısı yalnızca yaşam gücü enerjimizi tekrar depolamamıza yardım edebilir. Ne var ki, fiziksel, duygusal ve ruhsal düzeylerde etkilerini deneyimlemek için biz de durağan enerjiyi serbest bırakmaya istekli olmalıyız. Şifa sürecinin başlamasına izin veren şey enerjinin serbest bırakılmasıdır.
Duru biliş semavi alemden bilgi alma işlemine karşılık gelen bir enerji merkezine ya da çakraya sahiptir. Duru biliş tepe çakrasına karşılık gelir.
Tepe çakrası başın tepesinin iç kısmında bir vantilatör gibi saat yönünde döner. O tüm bedende en hızlı dönen çakradır ve güzel yüksek-titreşimli bir menekşe rengi yayar. Bu enerji merkezi, meditasyon yaptığımızda ve onu ego düşüncelerinden arındırdığımızda verimli bir biçimde işler.
Ancak, biz korku endişe, yargı ve güvensizlik hakkında yargılar ve karanlık düşünceler barındırdığımızda tepe çakrası tıkanır. Böyle düşünceler enerji merkezinin dönüşünü yavaşlatan yağlı çamur gibidir. Böyle olduğunda konsantrasyonumuz bozulur ve düşüncelerimiz bulanıklaşır
Tepe Çakranızı Temizlemek ve Dengelemek İçin Meditasyon
Aşağıdaki meditasyonu banda kaydedip onu günde bir yada iki kez dinleyebilirsiniz
1Rahat bir pozisyonda oturup gözlerinizi kapadıktan sonra burnunuzdan derin bir biçimde nefes alın. Nefesinizi kısa bir süre tutun sonra ağzınızdan yavaş yavaş verin. Derin bir nefes daha alın, kısa bir süre tutun ve verin. Bu meditasyon boyunca derin ve rahat bir biçimde nefes alıp vermeyi sürdürün
2.Başınızın tepesine, iç kısmına odaklanın. Kanatları üst-üste gelen ve dönen menekşe rengi bir vantilatör görün yada hissedin. Bu sizin tepe çakranızdır. Derin bir nefes alın ve havanın altın-beyaz renkte bir ışık olan enerji özünü tepe çakrasına gönderin. Siz nefes alıp verirken, giderek daha fazla altın-beyaz ışık tepe çakranızı kuşatacaktır
3.Bu ışığın tepe çakranıza yapışmış tüm karanlık ve olumsuz enerjiyi eritip yok ettiğini görün yada hissedin. Eğer isterseniz, şimdi ki yaşamınıza ve kendinizle ilgili ideallerinize uymayan eski düşünce kalıplarını temizlemenize yardım etmeleri için melekleri çağırabilirsiniz. Melekler hangi düşüncelerin size hizmet etmediğini bilirler. Onların bu yardımı için sadece sizin izninize ihtiyaçları vardır. İçinizden meleklere “Sizden bana, Tanrı’ya ve dünyaya hizmet etmeyen tüm ego düşüncelerini temizlememe yardım etmenizi istiyorum.” deyin
4.Bu düşünce kalıplarını bırakmaya gönüllü olduğunuzda, meleklerin onları alıp götürdüklerini görün yada hissedin. Sizin temizlenmeye gönüllü olmaktan başka birşey yapmanız gerekmez. Böylece, meleklere ilahi rehberliği almanızı engelleyen tüm korkuları vermeye gönüllü olun. Yeni fikirler alma korkusunu bırakmaya gönüllü olun
5.Derin bir nefes alarak, kontrol edilme, yönlendirilme, cezalandırılma ve kısıtlanma korkusu da dahil olmak üzere Tanrı’yla iletişim kurma konusunda duyduğunuz her türlü korkuyu bırakmaya gönüllü olun. Tanrı’nın dualarınızı yanıtlamadığını ya da sizin veya bir sevdiğinizin acı çekmesine izin verdiği düşüncesinden ya da O’nun diğer insanları sizden daha çok sevdiği inancından kaynaklanan bağışlamazlık da dahil olmak üzere, Tanrı’ya karşı barındırdığınız her türlü eski bağışlamazlığı bırakmaya gönüllü olun. Meleklerin, örgütlü dinlerin üyelerine karşı duyduğunuz her türlü acı ya da öfke kalıntısını alıp götürmelerine izin verin. Derin bir nefes daha alarak, meleklerin Tanrı’nın sonsuz sevgi ve zekasıyla iletişim kurma konusundaki doğal yeteneğiz den zevk almanızı engelleyen tüm yanlış inançları ya da düşünceleri temizlemelerine izin verin
6.Meleklere teşekkür edin ve onlardan bu bölgeyi temizlemeyi sürdürmelerini isteyin. Dikkatinizi tekrar bulunduğunuz odaya çevirirken, gerinmek ya da kendinizi kucaklamak isteyebilirsiniz. Kendinizi harika bir biçimde canlanmış ve tazelenmiş hissettiğinizi fark edeceksiniz. Bu durumda zihniniz mükemmel bir biçimde odaklanmış ve parlak yeni fikirler almaya açık olacaktır.
Tepe çakranız temizlendikten sonra, otomatik olarak duru biliş fikir ve ilhamları daha yoğun bir biçimde size akacaktır. Bu örnekleri bir ilahi rehberlik günlüğüne ya da bir teybe kaydetmek iyi bir fikirdir. Sık sık, duru biliş bize tamamen yeni bir girişimin ya da yaşam tarzının başlangıcı olabilecek fikir tohumları verir. Bu fikirleri gelirken yakalayın ve kaydedin. Bunlar genelde derin fikirler olduğundan eğer onları kaydetmezseniz çok geçmeden unutabilirsiniz
Sürekli olarak heyecan verici fikirler almaya başlarsanız şaşırmayın. Bu fikirlerin hangisini izleyeceğiniz konusunda dua ederek rehberlik isteyin ve semavi alemden sizi bu ilhamları eyleme geçirme konusunda gerekli cesaret ve bilgelikle kuşatmasını isteyin. Unutmayın, ilahi rehberlik sadece bize bir fikir verip sonra da ya yüzelim ya da boğulalım diye kendi başımıza bırakmaz. Semavi alem bize rehberliğimizi gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğumuz tüm desteği, zamanı, parayı ve aklı sağlar. Yapmamız gereken tek şey yardım istemektir
Yeni yılda sevgiyi, umudu, inancı, barışı ve dostluğu her zaman yaşatabilmek dileğiyle, uğurunuz açık, yolunuz yüreğiniz kadar aydınlık, sevinçleriniz, sevgileriniz, sevenleriniz, dostlarınız, mutluluğunuz, bolluk,bereketiniz ve şansınız bol olsun…ve öyle de oldu…
Sevgimizi ve ışığımızı tüm dünyaya yaymak için harekete geçtiğimiz yıl olsun…nice yeni yıllar…
Her insanın içinde keşfedilmemiş bir yetenekler hazinesi vardır. Bundan bütünüyle yararlanabilen insanların sayısı ne yazık ki çok azdır. Bunun sebebi ya bu hazinenin farkına varamayışımız, ya da onu geliştirmek için gerekli bilgiye sahip olamayışımızdır.
Büyümemiz ve gelişimimiz tıpkı bir ağaç gibidir. Bu ağacın, üzerinde pek çok dal ve yaprakları olan sağlıklı bir ağaç mı, ya da bodur bir bitki mi olacağına karar vermek sizin elinizdedir.
Hayat ağacınız 4 Bölümden oluşur.
1-KÖKLER: Hayata bakış açınız
2-TOPRAK: Çevreniz
3-GÖVDE: Kişisel hedefleriniz
4-DALLAR: Bilgi ve becerileriniz
KÖKLER: Hayata bakış açınız
Ağacınızın pek çok kökü vardır ya da başka bir deyişle birbirinden farklı birçok tutumunuz vardır. Bazı kökler diğerlerine oranla daha çabuk büyürler.
En etkin kökler hayata en olumlu bakış açısı; “daha pozitif olmaya çalışacağım, kendimi işe adamak istiyorum, iyiyim, hayatımın sorumluluğunu taşıyorum ve ben kazanan bir kişiyim”, sözlerini söyleyip yaşamaya başladığınız anlardır.
En verimsiz kökler ise; “hayata negatif bir yaklaşımım var, kendimi herhangi bir şeye adamayı düşünmüyorum, ben kaybeden bir kişiyim” sözleriyle yaşamaya başladığınız zamanlardır. Kökleriniz ne kadar etkin? Gelişiminize katkıda bulunuyor mu?
Gelişim için köklerin kendi içinde güçlü iletişimi ve etkinliği şarttır. Güçlü kökler ağacın gelişimini, fırtınalarda sapasağlam ayakta kalmasını ve uzun yıllar yaşamasını sağlar. Bu felsefede olumlu tutum yaratmaya verilen önemin bu derece ısrarla üzerinde durulmasının sebebi budur.
TOPRAK: Çevreniz
Ağacınızın büyümesi sadece köklerin güçlendirilmesine değil aynı zamanda içinde yetiştiği toprağın kalitesine de bağlıdır. Toprak gübrelenmek ister. Bir kök özellikle gelişiminizi, etkinliğinizi ve mutluluğunuzu belirler. Bu kök sizin öz saygınızdır, kendinizi iyi hissetmenizdir. Eğer kendinizi iyi hissederseniz iyi sonuçlar ortaya çıkartırsınız. Kendinizi ve başkalarını geliştirme ve olumsuz durumlarla başa çıkabilme becerinizi güçlendirirsiniz. Başkaları tarafından kabul edilmeniz, ”ben iyiyim” hissinizi geliştiren en uygun topraktır. İnsanlar için başkaları tarafından kabul edilme, onanma tıpkı bir ağacın ya da bitkinin toprağa duyduğu ,ihtiyaç kadar gereklidir. Doğal olarak herkes kendi gelişiminden sorumludur ve bazı insanlar başkalarından gördükleri küçücük bir ilgi ile bile kendilerini çok iyi hissedebilirler. Yapmanız gereken kendi kendinizde güven duygusunu kuvvetlendirerek ben iyiyim duygusunu geliştirmektir. Başkalarının hayat ağaçlarını besleme ve geliştirme gücü de sizin kendi elinizdedir.
GÖVDE: Hayattaki hedefleriniz
Hem tüm hedeflerinizin tanımı ve hem de bunları başarmak için gösterdiğiniz çaba yaşamınızda çok önemli bir rol oynar. Bunlar gelişiminizin, verimliliğinizin ve mutluluğunuzun temel taşlarıdır. Kişisel hedefleriniz hayat ağacınızın gövdesidir. İnsanların çoğu hayatları için daha fazlasını ister ancak daha fazlanın ne olduğunu bilmezler. İnsanlar “büyük bir hedefim var” dediklerinde bu genellikle yeni bir ev, iş ya da araba gibi maddi yeterliğe dayanan hedeftir. Hayattan daha çok keyif almak ya da insanlarla daha iyi ilişkiler kurmak gibi maddi olmayan hedeflerin tanımlandığına çok nadiren rastlanır.
Hedeflere ulaşabilmenin en etkin yolu çok iyi tanımlanmasından geçer. Hayatın her evresi farklı değişiklikler geçirdiği için hedeflerin düzenli olarak ve sık sık gözden geçirilmesi gerekir. Burada öğrenmemiz gereken, sağlığımız, mutluluğumuz, eğitimimiz, becerilerimiz işimiz, kariyerimiz gelirimiz, tutkularımız, ailemiz, arkadaşlarımız hakkındaki tüm hedeflerimizi tanımlayabilmek ve güncelleştirmektir.
DALLAR: Yaşam becerileriniz
Büyüyüp gelişebilmek için insanların bir dizi temel hayat becerisine ya da dallara ihtiyacı vardır. Nasıl plân yapacakları, öncelik belirleyecekleri, değişiklik yapmayı, farklı bakış açıları oluşturmayı, karar vermeyi ve yorumlamayı, öğrenmeyi, hatırlamayı, özetlemeyi, iletişim kurmayı, problem çözmeyi, kalite üretmeyi, delege etmeyi ve hatta öz disiplini kullanmayı, yaratıcı ve esnek olmayı, tolerans göstermeyi ve stresle yaşayabilmeyi öğrenmeleri gerekir. Bu dalların hayat ağacının gelişiminde çok önemli bir rolü vardır. Dallar gelişerek yeni dallara dönüşürler. Yaşam becerilerinin geliştirilmesinin kişisel gelişim için ne kadar önemli olduğunu görmek ve bu becerilerin gelişimi ile yaşam kalitenizi yükseltmek sizin elinizde olacaktır.
İçinin derinliklerinde ne varsa dışarı da o yansır. İçinde düzen uyum güzellik ve huzur varsa bu yaptığın söylediğin ve düşündüğün her şeye yansır. Oysa eğer içinde kargaşa düzensizlik ve uyumsuzluk varsa bu saklanamaz ve tüm yaşamına ve yaşantına da yansır.
Değişim gerçekleştiğinde bu içeriden başlayıp ondan sonra dışarı yayılmak durumundadır. İşte o zaman kalıcı olur ve hiçbir şey onun dengesini bozamaz. Öylece oturup yaşamının değişmesini bekleme; harekete geç ve bunun için bir şeyle yap.
Hemen şimdi işe kendi içsel düzeyinle ilgili çalışmaya başlayarak koyulabilirsin. Başka birinin değişmesini beklemene gerek yok; daha fazla ertelemeden kendi değişimini gerçekleştirebilirsin.
Bunun için engellemeler olmadan bir şeyler yapabildiğin için sonsuz şükran duy. Eğer engellemeler varsa bunlar senin içindedir; o nedenle bunlar için bir şeyler yapacak olan da sensin.
Bir bilge, bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip, tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür:
-Benim bundan öğrendiğim şu oldu, der.
-Bir insanın istekleri ile arasındaki engel, çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa, istediklerini elde edebilir.
Bilge ve köpek Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür. Asıl öğrendiği şey, insanın bir bilge bile olsa bir köpekten öğrenebileceği bilginin var olduğudur. Bu yüzden ne varsa paylaş, senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğer insanlar için…
Her insanın bir hikâyesi ve söyleyecek bir sözü mutlaka vardır.
Eski zamanların birinde, bir garip yolcunun yolu, yoksul ve neşesiz insanların yaşadığı küçük bir köyden geçmiş
Yolcu, çok aç ve yorgunmuş
Önce karnını doyurmak, sonra da biraz dinlenmek istemiş
Yardım istemek için, bir evin kapısını çalmış ve kapıyı açan kadına sormuş:
– Bana bir tas çorba verir misin? Çok açım…
Kadın başını iki yana sallamış ve evde soğandan başka hiçbir şey olmadığını, kendisinin ve çocuklarının da günlerdir aç olduğunu söyleyip kapıyı kapatmış.
İkinci kapı da derman olmamış, aç yolcunun sorununa…
Sahibinin dediğine göre, o evde de, üç beş patatesten başka hiçbir şey yokmuş..
Üçüncü evin babası, avurtları çökük, yorgun yüzlü bir adammış; yolcuya bakıp biraz kızgınca:
-Görmüyor musun kardeşim, bak bizler de yokluktan ne hale geldik! Sana verebileceğimiz hiçbir şeyimiz yok…
Garip yolcu, boynunu bükmüş ve sormuş:
-Peki, evde bir büyük kazanınız var mı?
Evin kapısını kapamaya hazırlanan adam, hayretle dönüp sormuş:
-Var, ama ne yapacaksın kazanı?
“Madem sizde bana ikram edecek bir şey yok, ben de kendi çorbamı yaparım. Aslında benim çorbam, bütün bu köye yeter. Ama bunun için bir kazana ihtiyacım var” demiş yolcu.
Adam şaşırmış. Bir yandan da yolcunun hiç yoktan nasıl bütün köye yetecek bir çorba yapabileceğini çok merak ettiğinden, karısına seslenip, mutfaktan boş yemek kazanını getirmesini istemiş.
Yolcu kazanı almış, köyün çeşmesinde suyla doldurmuş ve sonra da altına dizdiği odunları yakıp kazandaki suyu kaynatmaya bakmaya başlamışlar.
Yolcu, cebinden oval şekilli, gri bir taş çıkarmış ve kazanda kaynayan suya atmış.
Sonra köylülere dönüp:
“Bu çok özel, sihirli bir taştır. Dünyada çok az bulunur. Onunla çok nefis ve çok bereketli çorbalar yapılır.
Bu taşla şimdi dünyanın en güzel çorbasını pişireceğim. Buyurun gelin, hazır olunca siz de içersiniz,” demiş.
Köylüler yavaş yavaş kazanın yakınına yaklaşmaya başlamışlar.
Yolcu biraz sonra, kaynayan kazana kaşığını daldırmış ve bir kaşık dolusu çorbayı içip:
-Hımmmm, şahane! Çorba hemen hemen hazır. Biraz da soğan eklesek, harika olurdu, demiş.
Köylülerden biri:
-Benim evimde soğan var, hemen alıp geleyim demiş ve doğrayıp getirdiği soğanı, kaynayan suya atmış.
Yolcu, bir kaşık daha içmiş çorbadan ve:
-Ohhh! Enfes bir çorba! İçine biraz patates ve havuç da koyduk mu tamamdır! demiş.
Bunu duyan bir köylü evindeki patatesleri, diğeri de havuçları kapıp gelmiş.
Çorbanın kokusu büyük küçük herkesi heyecanlandırmış. Hiç biri, ne zamandır böyle güzel bir koku almamış.
Yolcuya danışıp, çorbaya lezzet katacağımı öğrenince, köylünün biri dağdan topladığı mantarları, bir başkası ise evinde kalan son yiyecek olan bir baş lahanayı getirmiş.
Hepsini çorbaya ekledikten sonra, yolcu çorbaya yeniden tadıp, dudaklarını keyifle yalayarak:
-Böyle lezzetli bir çorbayı hayatımda içmedim. Ama biraz da et ekleseydik, tam kral sofralarına layık bir çorba olurdu.
Bir köylü, evinde bir parça et olduğunu ve onu sıradan bir yemek için kullanmak yerine, bu kadar lezzetli, krallara layık bir çorbaya katmaktan mutlu olacağını söylemiş ve eti getirip kaynayan kazana atmış.
Bir süre daha kaynayan çorba hazır olunca, yolcu, köylülerin hepsini kazanın etrafına toplamış.
Çoluk çocuk bütün köylüler, hep beraber sıcacık çorbayı içip karınlarını doyurmuşlar.
Herkes mutlulukla şarkılar söyleyip dansetmeye başlamış.
Hiçbiri aylardır bu kadar güzel bir yemek yemediği gibi, bu kadar da çok eğlenmemiş.
Daha sonra, olan bitene şaşıran köylüler, yolcunun etrafını sarmışlar ve:
“Nasıl da güzel bir çorba yaptın bu taşla.
Hem karnımız doydu hem de çok eğlendik.
Aylardır ilk kez yüzümüz güldü.
Ne olur anlat bize!
Nedir bu taşın sırrı?”
Yolcu gülümsemiş:
-Sır bu taşta değil demiş.
Bu taş, benim yolun kenarında görüp cebime attığım sıradan bir taş.
“Eee, öyleyse sır nerede? diye sormuş köylüler.
-Sır sizden! demiş yolcu.
Ve sonra gülümseyip, taşını cebine koymuş ve yoluna revan olup gitmiş…