Dua dolu öyle çok söz söylenmiş, öyle çok yakarışta bulunulmuştur ki bolluk bereket yaşansın, yokluk gelmesin diye. Kimi söylemler toprak için, kimi söylemler evlerimizin mutfağı, rızkımız için, kimi söylemler ömürlerimizin bereketli olması için olmuştur. Peki ya yüreklerimizin bereketi…
Hepimiz isteriz ve dileriz ki evimiz aşsız kalmasın, istediğimiz malı mülkü edinelim, eksiksiz yaşantılar sürelim. Asıl olan şu dur ki; sahip olunacak en büyük akarlar, mülkler bereketi içinde barındırmıyorsa kül olup gider. Değdiği yerler yeşermez, mutlak faydaya ulaşmaz. Ne sahibine ne de ondan rızıklanacak kişilere. En küçük akarımızda varsa bereket; değdiği yerler yeşerir, bollaşır, faydası hem sahibine hem de yeni rızık sahiplerine bolluk ulaşır.
Bereket, bolluk; elbette lütuftur ve herkese sunulmaz. Hele ki sevgiden yana berekete ve bolluğa sahiplik eden bir gönül her kapıda bulunmaz. O gönül ki, engin bir derya gibidir. Ne sevgisini paylaşmaktan ne de sahip olduğu maddiyatı paylaşmaktan asla geri durmaz. Paylaşmak hiçbir şeyimizi eksiltmez aksine yeri her zaman daha fazlasıyla dolar. Sorun kendinize sevgiyi paylaştık diye sevgimiz mi azalır(?), yüreğimiz mi kurur(?). Bunların olması mümkün bile değildir, o yürek ki; bereketli pınar gibidir, içmekle eksilmez. Maddiyata gelince… paramızı paylaştık, ihtiyacı olan birini mutlu ettik… Evet reel olarak o ancak eksilmeye geçtik. Ama biz bir hayata umut olduk, onun mutluluğu, duası bize öyle kapılar açacaktır ki, bizim eksilenlerimizin yerine mutlaka ve mutlaka fazlası gelecektir, yeri dolacaktır. Paylaşılanlar için birçoğumuzun diline pelesenk olan “Allah yerini doldursun” diye bir dua vardır. Bu dua boşa edilmez ve sonsuzcasına kabul olmuş ve olmaya devam eden en güzel duadır.
Yüreklerimizin bolluğunu bereketini açalım bütün canlılara, asla cimrilik yapmayalım. İşte çoğumuzun kaçırdığı detay burada gizli cimrilik her daim yokluğu getirir. Bu yokluk başta kendimize dokunur beraberinde de dünyamıza. Yaşantıların güzellikleri bir bir yitip gider. Başlangıçta her şeye sahip olduğumuzu düşünürüz. Ben duygusu büyüdükçe büyür, esas olan kişi biz oluruz. Dünya sadece bizim için dönüyor, her bir yaratılan bizim için varmış gibi gelir. Sanırız ki sınırsız bolluk, bereket içinde yaşıyoruz. Oysa gerçekle yüzleşmek çok yakındır. Ya bugün ya da yarın gelir o gerçek. İşte o andan sonra cimrilikten, varlığı karanlığa düşmüş olarak yapayalnız kalıveririz. Kimilerimiz “neden ben bu hale düştüm” diye sorar kendine. Kimilerimizse bunu kendine sormanın uyanışına dahi erişemeden yok olur gider. Eğer şanslıysak, bir umut varsa yüreğimiz için o soruyu sorabiliriz kendimize ve şayet bu sorunun doğru cevabını verebilirsek, işte o andan itibaren yeniden aydınlık yoluna girebiliriz.
Her şey birbirini takip eden bir sarmaldır. Bolluk bereket dedik ve oradan cimriliğe kadar geldik. Çünkü bir durum beraberinde yüzlercesini etkileyerek ilerler. Bereketli, bolluk içinde bir ömür istiyorsak eğer önce yüreklerimizi arındırmalıyız. İçimizde var olan ve belki de varlığından bugüne değin haberdar olmadığımız paylaşma eylemini gerçekleştirmek için adım atmalıyız. Sahip olduklarımızın cimriliğini yapmamalıyız. Başlangıçta sevgimizi, mutluluğumuzu, umutlarımızı paylaşmalıyız, maddi imkanlarımızı olabildiğince ihtiyaç duyanlara ulaştırmalıyız. İşte o zaman bereket ve bolluk kapıları ardına kadar bizim için açılacaktır. Bundan hiç şüpheniz olmasın. Hayat çok kısa, sonun kimin için ne zaman geleceğini hangimiz bilebiliriz?
Unutmayalım ki gülen yüzümüz, gülen sözümüz nice gönüllere merhem olur, nice umutları filizlendirir yeşertir. Paylaşacağımız bir parça aş nice sofralara nimet olur, yokluğu ortadan kaldırır. Zor olan şeyler değil bunlar sadece temiz ve aydınlık yürek her türlü güzelliğe ulaşmamızı sağlar. Yüreklerimizdeki sevginin mucizesine inanın. Bereketimiz bolluğumuz sonsuz olsun…
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.