Hayatın geçmişi, bugünü, yarını… Anılar hayatın en büyük gerçekleri… Benim anılarım, iyisiyle kötüsüyle hayatımın gerçekleri. Sandık yeni bir anıyı serbest bırakmak üzere kapağını araladı ve dile geliş başladı.
- Camide geçen güzel günlerim son bulmuş tatilimin ikinci yarısı başlamıştı ve elbette sıra denize gitmeye gelmişti. Deniz denilince içim içime sığmaz oluyor mutlulukların en heyecanlısı yüreğimde hissetmeye başlıyordum. Nereye mi gidecektik? Elbette her zaman olduğu gibi adaya gidecektik. Benim için ve kardeşim için ada tatili her zaman bizi mutluluğun doruklarına taşırdı. Ne var ki annem bizim gibi hissetmezdi, hissedemezdi. Çünkü ardı arkası kesilmeyen misafirler, evin işleri, içine girdiği bu koşuşturmada kendini tatilde gibi asla hissedemezdi. Sürekli iş, sürekli iş… İşte bu bitmeyen işler anneme tatilde olduğunu asla hissettirmezdi. Belki bir iş bölümü olsaydı, herkes birbirinin yükünü omuzlasaydı, işler ortak yapılsaydı annem de kendini tatilde hissedebilir ve güzelce dinlenebilirdi. Ama maalesef hiç de öyle olmuyordu. Oysa adayı severdi annem tabii ki bu işler olmasa… Babam da adayı çok severdi, kışın bile hava birazcık güzel olsa soluğu ada da alırdık. Hatta çok iyi hatırlıyorum, babam yalnız başına kafası dinlemek için bile nadiren de olsa adanın yolunu tutardı. Ekseri bizi de yanında götürürdü ama dediğim gibi yalnız başına da adaya gittiği olurdu.
Adaya yolculuk günü gelmişti. O vapura gidişte yaşadıklarım, boyumdan büyük, ağırlığımdan ağır çantaları anneme yardım etme isteğiyle taşımaya çalışırken ki gayretim hiç hatırımdan çıkmaz. Anneme yardım etmekten müthiş bir keyif alırdım. Vapurdan iner inmez kendimi sanki başka bir ülkeye gitmiş gibi hissederdim. İnsanın sevdiği yerde olmasının mutluluğu bir başka oluyordu. Elbette arkadaşlarımla buluşmam, onlarla oynadığım oyunlar, tadına doyulmaz bisiklet turları, adanın kendimizce bilinmez yerlerini keşfetmek, işte bunların keyfi, mutluluğu dünyalara bedeldi. Denize girmeyi de unutmayalım… Geçen yıla göre bir yaş daha büyümüş olmak adada daha büyük bir özgüvenle dolaşmamı sağlıyordu. Daha önce girmediğim sokaklara girebiliyordum, yeni arkadaşlar ediniyordum, özgürlüğü bir başka güzel yaşayabiliyordum bu yaz. Bu efsanevi özgürlükte adada yeni keşifler yapıyordum ve her keşif benim için bir mucizeyi yaşamakla eşdeğerdi.
Ablam üniversite okuduğu için onun yaz döneminde de imtihanlarına çalışıyordu, ağabeyimse geçen yıl olduğu gibi bu yıl da babam ile işe gidiyordu. Ben ve kardeşim adanın tadını sonuna kadar çıkartıyor her şeyi paylaşıyor ve türlü oyunlar oynuyorduk. Ada günlerimiz böylece geçip gitmiş ve yine okulların açılma vakti gelip çatmıştı.
Okulların açılmasına bir hafta kala yine o hummalı hazırlıklar başlamış, alışverişe gidilmiş, okul gününe tam anlamıyla hazır hale gelmiştik. Ben artık üçüncü sınıf olmanın verdiği güveni içimde hisseder olmuştum. Daha önce anlattığım gibi kardeşim rahatsızlığından sebep bir yılını evde geçirmek zorunda kaldığı için ikinci sınıfa geçmek yerine birinci sınıfı tekrar okuyacaktı. Yeni bir öğretmeni yeni sınıf arkadaşları olacaktı. Ağabeyim ortaokula başlayacaktı ve onun için her şey bambaşka olacaktı. Ablamsa mimarlık fakültesinde ikinci sınıfa başlayacaktı, mütemadiyen hocalarının verdiği projeleri çiziyor, hazırlıyor, neredeyse çoğu zaman ders çalışıyordu. Özellikle sınav zamanlarında nefes almaksızın ders çalıştığını her daim şahit oluyordum. Ağabeyim ortaokula başladığı için aynı okula giden sadece kardeşim ve ben kalmıştık. Babamlar sabah bizi okula bırakacaklar ve annemde öğlen bizi okuldan almaya gelecekti. Bu yıl benim içinde farklıydı. Her ne kadar aynı sınıfa devam ediyor olsam da arkadaşların aynı olsa da en büyük değişiklik gerçekleşmişti ve yeni bir öğretmenim olmuştu. İlk öğretmenim emekli olmuş ve bizi yeni öğretmene devretmişti. Yeni öğretmenim daha gençti ama biraz serttir. Bunun sertliği hissetmiş ve bundan pek de hoşnut olmamıştım. Her ne kadar girişken bir çocuk olsam da bu hissiyat beni bir adım geriye itmişti, bir çekingenlik hali hasıl olmuştu bende. Yeni öğretmenim boyum uzun olduğundan beni arka sıraya oturtmuştu ve bunu bana söylerken oldukça sert bir ifade kullanmıştı. İşte o anda yeni öğretmenimi eski öğretmenimle kıyaslamaktan kendimi alamamıştım. (İçime doğan şeylerin gerçekliğine ilerleyen zamanlarda yeniden döneceğim.)
Öğretmenimiz bu yıl beslenmemizi okuldan getirmemiz gerektiğini söylemişti. Daha önceki yıllarda her gün bir çocuğun annesi hepimiz için yemekler hazırlayıp okula getirirdi. Ama artık bu böyle olmayacaktı. Bir değişiklik!
Bu yıl dersler elbette daha zor olacaktı. Bizlerin büyümesi gibi derslerde büyüyordu. Ablamın ve ağabeyimin olması bana derslerimde her zaman avantaj sağlamıştı, zorda kaldığımda onlar hep yanımdaydılar. Hele ağabeyimle ders çalışmak bir başka zevkliydi. Okul günleri başladı hızla devam ediyordu aradan bir iki ay geçişti ve yine atletizm seçmeleri yapılacaktı. Ben spora bir kere gönül vermiştim, vazgeçer miydim hiç? En sevdiğim ders artık Beden Eğitimiydi, gün boyu spor yapsam yine de sıkılmaz, of demezdim.
Okuldan eve döndükten sonra, evde radyodan piyesler dinlerdik. İlkokul çocukları için özel piyesler olurdu, köy hayatı anlatılırdı. Bayılırdım onları dinlemeye, anneme bizde köyde yaşasak hayvanlarımız olur derdim hep. (O zamandan beri köyleri her zaman severim daha doğal, daha samimi ve daha gerçek bulurum. Bir de doğayla iç içe yaşamak…)
Kimi zaman önyargıyla yaklaşırız olan bitene ya da insanlara. Şayet sezgilerimizle yaklaşabiliyorsak o zaman çok da önyargıdan bahsetmek yerinde olmaz. Kalp sesini tam anlamıyla dinleyebiliyorsak kalbimizin sesi doğru olandır. İkinci öğretmenimi gördüğümde içimdeki ses onun ilk öğretmenim gibi olmadığı yönündeydi ve yanılmamıştım. Sezgilerimizi, kalp sesimizi doğru şekilde dinlemiyorsak işte o zaman olaylara ve kişilere önyargılı bir tavırla davranmış oluruz. Çocuklukta oluşmaya başlayan önyargılı davranış şekli bilinçaltına yerleşirse ileriki yaşlarda daha belirgin olarak ortaya çıkar. Gerçi yaşadıkça ve kalp gözünün açılması sağladıkça önyargılı davranış şeklinin nasıl bir yanlış olduğunu fark edilebiliyor ama olan geçen zamana, kaybedilen şeylere oluyor. Önyargılı olmamak için egodan uzak olmak elbette işin farklı bir detayıdır. Kendini gerçekten tanımayan, isteklerinin farkına varamayan birçok insan kendine bile önyargılı davranabiliyor. Tehlikelidir önyargı içinde kalp sesi olmadan…
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.