GÖNLÜMÜN EN GÜZEL NAĞMELERİ

Bugün aşka dair sevgiye dair konuşacağız. Hep birlikte, yüreğimizdeki aşk namelerini, sevgi namelerini dile getireceğiz. Aşk ve sevgi ne büyük lütuftur onlar…

İnsana özgü olarak tanımlanan bu en yüce duygular, tüm dünyadaki edebiyatların en temel konusudur.  Nice şairler, yazarlar, asırlar boyunca çeşitli teşbihler, mecazlar, tasvirler aracılığıyla aşkı ve sevgiyi anlatmaya çalışmışlardır. Sevgi için kesin çizgilerle bir tanımlamalar yapmışlar, ancak o kesin çizgilerle aşkın bir tanımını yapmak mümkün olmamıştır. Her şair, yazar aşkı kendine göre yorumlamıştır. Çünkü aşk; başka bir şeydir, başka bir tutku, başka bir yangındır.

Aşka dair yazılan edebi eserlere baktığımızda, aşkla çeşitli hislerin eşleştirildiğini, birlikte kullanıldığını hatta bir bütün haline getirildiğini görmek mümkündür. Aşk-Güneş, Aşk-Ateş, Aşk-Kılıç, Aşk-Ney, Aşk-Sarhoşluk, Aşk-Delilik, Aşk-Sevda, Aşk-Sır, Aşk-Sadakat…  Bu yakıştırmalar uzayıp gider. Siz de aşkla birlikte anılacak eşleştirmeler yaptınız mı hiç?

Sevgi; yaşadığınızı hissetmenizi sağlayan, dünyayla bütünlük kurmanızı sağlayan ruhumuzun en aydınlık gücüdür. Önce kendimizi sevmekle başlamalıyız ve sonra o duyguyu avucumuzun içine alıp onu gönlümüz nerede, nasıl sunmak isterse öylece dünyamıza sunmalıyız.  Çevremizdeki birçok insana, hayvanlara, doğaya, olaylara, durumlara, eşyalara, sahip olduğumuz işe, çeşitli düşüncelere aitleştireceğimiz bir kıyafet gibidir sevgi. İsteğimiz şeylere o kıyafeti büyük bir zarafetle giydiririz. Gönlümüzün emanetidir sevgi, onu sunarken çok hassas ve dikkatli olmalıyız, zarar görmemeli o büyük emanet.

Aşk; ruhumuzun kalp atışı, nefes alışıdır. Nefes kesilirse, kalp atmazsa neylesin bu beden…  Üstat Cahit Sıtkı Tarancı demiş ki;

Desem ki sen benim için, Hava kadar lazım, Ekmek kadar mübarek, Su gibi aziz bir şeysin; Nimettensin, nimettensin! 

Aşk duygusu ve âşık olunan kişi nimettir, nimet olmasına da aslında en büyük nimet; bu duyguyu hisseden gönlüm değil midir? O Şiirlerde yazılarda, âşık olunan kişi anlatılır, ona methiyeler dizilir. Onun güzelliğinden, ahu gözlerinden, dünyaları küle çevirmeye değecek saçlarından ya da heybetli duruşundan, yaman bakışından bahsedilir. Biz hep âşık olunanı dinleriz, onu canlandırırız gözümüzde, gönlümüzde. Ama ben derim ki; ne büyük bir yüreği var ki bu satırları yazan üstadın, böylesine güzel sevmiş, böylesine güzel aşkını anlatmış. “Güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa” (Aşık Veysel)

Adına şiirler, kitaplar yazmamış, şair değil, yazar değil… Aşkı bilen, onu yaşayan ve yaşatan nice aşıklar var şu koca evrende.  Yüreğinde dinmeyen bir çağlayanın türküler söylediği, bir bakışa, bir gülüşe ömrünü adayan, nice sevdalılar nice aşıklar… Ferhâd ve Mecnun, vuslata erişmeyi/sevgiliye kavuşmayı arzulayan ancak buna nail olamayan neredeyse hepimizin bildiği iki aşk kahramanıdır. Oysa sadece Mecnun mudur, sadece Ferhâd mıdır aşkı bilen? Fuzuli derki; “Bende Mecnundan çok aşıklık istidattı var. Gerçek aşık benim Mecnun’ un yalnız adı var.”

Dostlar, gönül sizin, aşk sizin, sevgi sizin, onu istediğiniz gönülle sunun. Duygularınıza sınırlar çizmeyin, kimsenin gönül sözünüzü kesmesine, eleştirmesine izin vermeyin. Sadece ve sadece hislerinizi anlayamayacak olanlara dikkat etmeye çalışın. Yanlış yüreklerde açtırmayın çiçeklerinizi. Ola ki yanlış yüreklere düştü yolunuz, elinize aşkınızı, sevginizi alın yolunuzdan geri dönün. Sizin dünyalara sığdıramadığınız o muhteşem duyguları hiç kimsenin ayaklar altına almasına, suiistimal etmesine izin vermeyin. Kendinize dönün, kendinizi yenileyin, hemen yeni yollar aramayın. En iyi ilaç, en iyi derman sizsiniz. Sizin o yüce gönlünüz var olduğu için aşkı, sevgiyi yaşayabiliyorsunuz. Siz yoksanız hiçbir duygu, hiçbir düşünce yok.

Evlilik ya da birlikteliğin de şanslı olanları vardır diye düşünüyorum. Şanslı olan evlilikler, birliktelikler aşkla başlar, sevgiyle yoğrulur ve bu bütünlükle varlığını büyük ve güçlü bir çınar ağacının kökleri gibi sağlamlaştırır. Aşkla yola çıkın, ancak sevgiyi, özveriyi, güveni, sadakati, saygıyı ona katık etmezseniz o birlikteliğin aydınlığı karanlık yollarda heba olur.

Karı-Koca sözünün nereden geldiğine dair çok güzel bir yazı okumuştum: “Koca bilge demektir, yüce demektir. Koca demek, dağ demektir… Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir. Dağların yücesine kar yağar diye kadına da ‘kocanın karı’ demişler. Onu örten, saran, bir bütün haline getiren. Üşür tepesinde kar olmayan dağ, Ne kadar yüce olursa olsun, yarım görünür.” Bütün olmaktır, tamamlanmaktır evlilik ya da o ruhu yaşayabilen birliktelikler.

Yalnızlık duygusunu yaşamamak için, etrafınızda oluşabilecek yersiz toplum baskılarından kurtulmak için ya da benzeri birçok sebepten dolayı evlilik yapmayın. Yüreğiniz istediği için evlenin, yüreğiniz istediği için birlikteliği yaşayın.  Mevki, şan şöhret, güzellik, yakışıklılık yeter mi gerçek mutluluk için? Gün geçer devran döner, her bir şey yok olup gider ama yüreği sağlam biriyse yanınızdaki o zaman siz hem dimdik ayakta kalırsınız. Boyu kısaymış, saçları yokmuş, burnu büyükmüş, arabası yokmuş, evi yokmuş… Gönlümün dili ne anlar bunlardan, o sadece sever, âşık olur…

“Senin baktığına herkes bakar. Ama senin onda görebildiğini herkes göremez.” (Şems-i Tebrîzî)

Yüreğinizin aşk şerbetiyle şenlenip, mutlulukla demlenmesini canı gönlünden dilerim…
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

6 yorum “GÖNLÜMÜN EN GÜZEL NAĞMELERİ

  1. Çok güzel yazmışsın ama günümüzde saygı olmadığı için eski aşklar kalmadığına inanıyorum❤️

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir