Sevgili okuyucularım, seyahatlerimizde çeşitli ulaşım araçlarından yararlanırız. Bunlardan biri de trendir. Bazı trenler yol boyunca yalnızca birkaç istasyonda bazı trenler ise neredeyse her istasyonda durur ve her durduğu istasyonda insanlar biner ve iner. O tren yolculuklarında bazen yanınıza oturan olur bazen de yanınızdaki koltuk boş kalır ve yolculuğun sonuna kadar yalnız devam edersiniz.
Ben insanın hayat yolculuğunu hep bir tren yolculuğuna benzetirim. Yanınıza oturacak insanın nasıl bir ruha sahip olduğunu bilmeden binersiniz trene. Sonra yolculuk başlar ve yan koltuktaki yolcu ile tanışırsınız. Yaptığınız sohbet ruhunuza neşe de verebilir karamsarlık da yükleyebilir.
İşte hayat yolculuğunuz da böyledir. Birçok insan hiç beklemeden hayatınıza girdi ve çıktı. Bu çıkanların bazıları kendiliğinden gitti bazılarını siz istemediniz. Ama her biri, bu kısa veya uzun yolculuk esnasında mutlaka bir iz bıraktı. Kimileri sizin ruhunuza ışığını kimisi gölge yanlarını kimisi ise karanlığını bıraktı.
Onlar nasıl bir iz bırakırlarsa bıraksınlar önemli olan sizin kendi yolculuğunuzdur. Çünkü en sonunda trende tek başınıza seyahat etme olasılığınız da vardır. Bu yalnız yolculuğu nasıl planladığınız ve hayatınıza ne kattığınız önemlidir. “Bu yolculuktan nasıl keyif alabilirim ve etrafıma ne verebilirim? Bu yolculuktan ne öğrendim ve sonraki yolculuklarda daha neler katabilirim, nasıl olurum?” diye bakmalıdır.
Hayatınıza tren istasyonlarda binen insanlar gibi hiç beklemediğiniz bir insan girer, zor zamanınızda size ilaç gibi gelir. Bazısı da siz gayet huzurlu yaşarken bir anda hayatınızı altüst edecek huzursuzluk bırakır. Bu huzursuzluk insanın kendisinden bile vazgeçmesine neden olur.
Hayat trenindeki yolculuğunuza eşlik eden insanların hangi istasyonda ineceğine sizin karar veremediğiniz zamanlar olur. Kimisi 2 durak sonra inecektir, o 2 durak arasında geçen 1 saatlik sürede size öyle ışık olup farkındalık verir ki âdeta aydınlanmanız için ayna görevi görür. Bir diğeri ise sizin o ışığınızı söndürmeye çalışır. Önemli olan bu yolculuktan sizin ne alacağınızdır. Tanıştığınız o ışıklı, gölgeli veya karanlık ruhlardan ne öğrendiğiniz ve kendi içsel yolculuğunuza onlardan neleri katarak ruhunuzda hangi arınmaları yapacağınızdır.
Aslında yolculuğun süresinden çok paylaşımınızın niteliği yol arkadaşlığınızın değerini ortaya koyar. Bazen 1 haftalık seyahat süresince tanıdığınız insan ruhunuza öyle iyi gelir, öyle derin paylaşımlarınız olur ki onunla yıllarca zaman geçirmiş gibi hissedersiniz. Bazı insanlarla da yıllarca vakit geçirirsiniz, seyahatler yapar, iş yerinde omuz omuza çalışır, telefonla sıkça görüşürsünüz fakat bir bakarsınız ki gerçekte hiçbir şey paylaşmamışsınız; sohbetleriniz hep yüzeysel kalmış. Ne üzüntünüzde ne sevincinizde yanınızda olmuştur. Bu insan eş, akraba, arkadaş, komşu olsun hiç fark etmez önemli olan ne kadar zaman tanıdığınız değil, hayat yolculuğunuzda neyi paylaştığınızdır. Mesela 2 saat boyunca trende yan koltuktaki yolcuyla hiçbir şey konuşmamakla 10 yıllık eşle hiçbir şey paylaşmamak aynıdır.
İnsanı çoğu zaman yanılgıya düşüren hayat yolculuğunun kendisine ait olduğunu ve tek başına yapması gerektiğini unutması, yanında hep birinin olduğunu sanmasıdır. Hâlbuki bu, herkesin kendi yolculuğudur. Diğerleri inmeleri gereken istasyonda inecek eşlikçilerdir ve onlar da kendi yolculuklarını yaptıkları için o istasyonlarda inerler. Yolun kalanını tek başınıza sürdürürsünüz. Onlardan geriye izler kalır ve siz o izlere göre anarsınız hepsini; kimisi anlamlı, kimisi önemsiz.
O yüzden hayatınızdaki zorlu dönemlerde beklediğiniz destek gelmezse “Neden?” diye sorgulama yapmayın. Hayat yolculuğunuzda gerektiğinden fazla değer verdiğiniz insanlar yanınızda olmadığında onları da kendinizi de suçlamayın. Sadece yolculuğunuza eşlik ederken size öğrettiklerini hatırlayın ve kendi yolculuklarını tamamlamak için sizinle aynı trende olduklarını unutmayın.
Yukarıda söylediğim gibi her insan bir şey öğretir, bir iz bırakır. Çoğu insan hayat yolculuğu boyunca kendi gerçeklerini görmekten kaçınır, hep hayatın zevklerinden faydalanmak ister. Fakat günün birinde vagondakilerden biri ayna olur kendisine ve o gerçeği ile karşı karşıya kalır. O zaman da yolculuk boyunca kendisine eşlik eden kim varsa onları suçlamaya ve şikâyet etmeye başlar. Çünkü o acı ile yüzleşmek istemiyor. Nasıl bir hayat yolculuğu yaptığı ile yüzleşmek istemiyor, istasyonda binen insanlara o yol boyunca gerçekten nasıl davrandığı ile yüzleşmek istemiyor.
Geçenlerde yaptığım seyahatte gruptan bir arkadaş ile sohbet ederken şunu söyledi: Etrafımda hep bencil insanlar var. Onlar hayatıma biraz olsun “ben” demeyi öğretmek için giriyor. Çünkü bu insan gölge yanını gösteriyor, ne öğretiyor bana, diye sormalıdır. Siz cömertsiniz sürekli sizden almaya çalışan ve cimri insanlar giriyor. Çünkü onlara “hayır” diyebilmek sınır çizmektir. Sizi gerçekten sevmiyor sadece ihtiyacı olduğu zaman ortaya çıkıyor ve o sahte sevgisini gösteren kişilere kendinize olan “öz saygınızdan” dolayı kendinizi kullandırmazsınız. Değer vermeyen insanlar hayatınıza girdiği zaman gerçekten kendinize olan “öz değere” bakmanızdır.
Yolculuk boyunca eğer ışıklı iseniz size eşlik eden kişilere sevginizi veriyorsanız zaten alması gereken alır. Almak istemeyen insanlara zorla veremezsiniz çünkü o insanın uyanış ve aydınlanma vakti henüz gelmemiştir. Siz sadece kendi hayat yolunuzda kendi ruhunuzun yolculuğunu yapmak ile görevlisiniz.
Nasıl bir ruha sahip olduğunuzla ilgili gerçeği ise ancak ruhunuzu arındırmaya başladığınızda görüyorsunuz.
Önemli olan yolculuğa kendiniz ile başlamak ve hayat yolculuğunuza katılacak olan insanlara ışık olabilmek ve güzel izler bırakmaktır.
Hayat yolculuğu farkındalık, uyanış ve aydınlanma ile güzeldir.
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.