HERKESİN BİR SINAVI VARDIR

“Hintli bir adam suda bata çıka ilerlemeye çalışırken yanına bir akrep gelir. Onu kurtarmaya karar verir ve parmağını akrebe uzatır ama akrep onu sokar. Hintli tekrar akrebi sudan kurtarmaya çalışır ama akrep onu tekrar sokar. Yakınlarındaki başka biri ona, sürekli onu sokmaya çalışan akrebi kurtarmaya çalışmaktan vazgeçmesini söyler. Ama Hintli adam şöyle der: “Sokmak akrebin doğasında vardır. Benim doğamda ise sevmek var. Neden sokmak akrebin doğasında var diye kendi doğamda olan sevmekten vazgeçeyim?”

Sevgili okuyucularım, bu hikâyeyi çoğumuz biliyoruz.

Hayatımızda yaşadığımız acılar ve zorluklar karşısında bazen kendimizi kaybederiz, aslında bunu yaparken öz benliğimizden vazgeçmiş oluruz. O anda haksız duruma düştüğümüzü düşündüğümüz için belki bir anlık öfkeye kapılırız, kızgınlık ve nefret duyarız. O öfke ile söylediğimiz sözleri bilmeyiz. Ama sonra aslında bu duyguların bize ait olmadığını fark ederiz, “Çünkü” deriz kendi kendimize, “ben sakin bir insandım. Kimseye kötülük yapmam, herkesin iyi olması için elimden gelen iyilikleri yaparım, özüm ne ise onu veririm. Ama niçin bunları verirken akrep gelip beni sokuyor, bana zarar veriyor?” İşte burada asıl olan özümüzde kalabilmektir. Yaşadığımız olay ve durum her ne olursa olsun o öfke tuzağına düşmeden özümüzde kalabilmek. Öfkeye kapıldığımız hâlde bunu dışa yansıtmamak değil söylemeye çalıştığım; çünkü o ikiyüzlülük olur. Her ne olursa olsun özümüz iyiyse onu öfkeye teslim etmemeyi vurguluyorum. Mayamız iyiyse bırakalım akrep akrepliğini yapsın, canımızı yaktı diye ona benzemeyelim, özümüzden uzaklaşmayalım.

Aslında hayatı kendi ruhumuza sunulan bir sınav olarak görmeliyiz. Bazı ruhlar doğuştan itibaren sakindir ve olgun ruh olarak doğar, böyle kişilere” yaşlı ruh” deriz. İşte böyle insanlar, olumsuz insanlar tarafından sınava tutulurlar, yani sınanırlar. İşte o anda özünden vazgeçmeyip bu yolda güzelliklerle gitmek varken çoğu insan, “Bak, zararı ben gördüm, olumsuzluk yaşatan, haksızlık yapan o kişiye bir şey olmuyor, gayet mutlu ve huzurlu yaşıyor” der. Hatta kendi kendine çıkarım yapar ve “Demek ki iyilik yapılmayacak, bencil olmak gerekiyor, hiçbir şeye karışmayacaksın, suya sabuna dokunmayacaksın” deyip önce kendine kızmaya başlar.

Oysa hayatta karşılaşılan her insana bir öğretmen olarak bakmak gerekir ve her öğretmen sınava tabii tutar! Bu sınav bazen çok acımasız olur gerçekten. Ruhunuzu öyle bir yorar ki artık hayatınızdan vazgeçersiniz, insanlardan uzaklaşmak zorunda kalırsınız. İşte o noktada önemli olan insanın kendi içindeki o gücü bulmasıdır. Yaşadığı her türlü olumsuzluğa rağmen o gücü içinde taşıması, koruması ve ona inanmasıdır. En derin zorluklar gerçek gücü ortaya çıkarıyor. Sözünü ettiğim bu güç ruhun hâlâ ışıkta kalmasıdır.

İnsanlar bazen de iyi insanların başına kötü şeyler gelmemesi, ahlaklı insanların olumsuzluk yaşamaması gerektiğini düşünürler. Son derece inançlı insanların karşılaştığı olumsuzluklarda “Niçin Allah onu korumadı?” veya “Niçin Allah ona böyle olumsuzluklar yaşattı?” diye düşünürler. Bazen de kimileri için “Bu insan Allah’a hiç inancı yok ama hayatı gayet iyi gidiyor” diye düşünür veya etrafındakilerle konuşurlar. Çünkü hak etmedikleri davranışla karşılaştıkları için kabul edemezler. Daha doğrusu, iyiler kazanacak kötüler her zaman kaybedecek veya iyilerin her zaman yüzü gülecek kötülerin yüzü gülmeyecek, diye düşünen birçok insan var. Bu düşünce içine girip adaleti sorgulamaya başlarlar. “Hani nerede adalet?” veya “Nerede Allah’ın adaleti? diyerek bu sefer içlerinde öfke, nefret, kin gibi olumsuz duygular çoğalır.

Hayat her zaman, yok böyle olacak yok şöyle olacak, diye planlarla gitmez. Bir kere hayat düz bir çizgiden ibaret değildir ve her zaman yükseliş yoktur.  Hayatın içinde acı, üzüntü mutlaka vardır. Önemli olan bu acılar ve üzüntüler karşısında ruhunuzun ne kadar olgunlaştığı, bilgelik yolunda ne kadar ilerlediği veya o özünüz olan sevgiden uzaklaşarak olumsuzluklar içinde boğulup boğulmadığıdır?

Her ruh kendi sınavını verir; bu kaçınılmaz. İyi niyetli insanların sınavı hayatlarına giren olumsuz insanların yaşattıklarıdır. Bu, emeği hiçe saymak olur, nankörlük olur, maddi zarara uğratmak olur; bunun gibi birçok örnek yazarım. Bir iş yerinde senelerdir çalışır, patron ona her zaman destek çıkar ama bir bakarsınız kendi menfaati için patronunu zarara uğratmış ya da her şeyine koşulsuz olarak destek çıktığınız aileniz, akrabanız, sevgiliniz veya arkadaşınız kalbiniz kırar, olumsuzluk yaşatarak zarar verir. İşte o anda “Ben bunları niçin yaşadım, ne hak ettim de bunları yaşadım?” sorusunu sorarsınız.

Bu arada dünyada yalnız siz yaşamıyorsunuz böyle olayları, çevrenizden duyduğunuzda da hep iyiler kaybediyor işte, diyorsunuz. Geçenlerde tanıklık ettiğim, mahallemizde 24 senedir simitçilik yapan esnafın uğradığı haksızlığı anlatayım. Simitçi, üç dört senedir tanıdığı bir kadın müşterisinin iki yaşındaki erkek çocuğunu sevmiş. Kadın daha sonra kendisine “Çocuğuma dokunma” demiş. Simitçi özür dilemiş ve “Bir daha dokunmam” demiş. Sonra kadın belediyeye şikâyet etmiş, simit tezgâhı görmek istemediğini söyleyip kaldırılmasını istemiş. Tabii ki tezgâh kaldırıldı. Simitçiyi 24 senedir tanıyorum, simit alırken her defasında sohbet ederim, bugüne kadar hiç kimsenin kendisinden şikâyetçi olmadığı, işini gayet dürüst olarak yapan bir insandır. Olaydan sonra da konuştuk, “Çocuğuna simit verdim ve sevdim. Niçin bana bunu yaptı?” diyor. “Bir kötü niyetim yok üstelik beni de tanıyordu” deyip kendini savunuyor. Simitçi kendinden emin olduğu, yanlış bir şey yapmadığı için olayın üstüne gitti. Onu tanıyan bütün insanlar hemen arka çıktı ve tezgâhını geri aldı. Simitçi, bir kişinin yaşattığı olumsuzluğa karşı geçmişte herkese yaptığı dürüstlüğün meyvesini aldı. İşte insan sadece kendisi iyi niyetli de olsa her zaman başka insanlarla sınava tabii tutulur, sınanır. Önemli olan kendi içindeki o sevgi dediğimiz güçten vazgeçmeyip ruhunun ışığı ile devam etmesidir.

O insan, kendisine kötülük yapıldı diye çocukları sevmekten ya da bedava simit vermekten vaz mı geçecek? Hayır çünkü sadece dersini almıştır. Bundan sonra bir çocuğu sevmek isterse o anda yanında kim bulunuyorsa o kişiden izin alacaktır.

Hayatı çırak gibi yaşadığımızda her bir insan bize bir şeyler öğretir. Bu öğretilerin içinde canımızı gerçekten acıtacak, bizi üzüntü içinde bırakacak kişiler olur. Bu insanlar acılarla ruhumuzu olgunlaştırırken bazı insanlar da iyiliklerini cömertçe sunarak ruhumuzu rahatlatır, huzur verir. Her zaman hayatınızda böyle insanlar olacak. Burada önemli olan şudur: Siz hangi ruha sahip olacaksınız? Özünüzden ayrılıp bencilliği, iyilik yapmamayı, acımasızlığı mı seçeceksiniz yoksa ruhunuzdaki sevgi ve ışığa tutunarak benim buradaki dersim nedir ve neyi öğreniyorum, diye kendinize sormayı mı tercih edeceksiniz? Unutmayın kötülüğe kötülükle karşılık vermek veya kötülük düşünmek sevgiden uzaklaştırır.

Tabii ki bunları başarmak kolay değil çünkü haksız yere canınız yanmış ve üzülmüşsünüz ama inanın ki siz kendi içinizdeki sevgiyi söndürdüğünüzde ruhunuzdaki o ışığı kapatmış olursunuz. Bunun için yapabileceğiniz en iyi şey, kabullenmektir. İnsan başına gelenleri kabule geçtiğinde daha sakin bir karar veriyor ve yapılması gerekeni yapıyor.

Şunu unutmayın ki sevgili okuyucularım, kötülükleri iyilikle yenmek ilk başta imkânsız gibi gelebilir ama gerçekten iyilikle yendiğinizde kendinize inancınız artıyor ve kazanan yine siz oluyorsunuz. Belki o anda görünmüyor ama aylar, yıllar geçtikten sonra karşınıza mucizeler çıkıyor. Buna inanının lütfen. Başınıza gelen olayları kabullenemediğiniz zaman size yapılan davranışları hazmedemiyorsunuz, bu sefer kendi sağlığınıza zarar veriyorsunuz. İyilik yaptığınızda size olumsuzluk yaşatan insanları suçlamayın kendinizi de suçlamayın lütfen. Bu sınavı nasıl geçebileceğinize odaklanın? Bir öğrenci nasıl sınavı geçmek için elinden geleni yapıyorsa işte siz de bu sınavı geçmek için nasıl bilgece davranmanız gerektiğini öğrenmeye çabalayın. Bilgece davranış ruhu olgunlaşmaya götürür.

Hayatımda tabii ki bencil, nankör, iftira atan, emeği hiçe sayan, kendi menfaatleri için sevgisini sunan veya konuşan, cimrilik yapan, zor zamanımda yanımda olmayan, ihtiyaçlarını verdiğimde iyi deyip yüzleştiğimde olumsuz söz söyleyen ve terk eden, iyiliğe karşı olumsuzluk yaşatan insanlar oldu ama kabullendim. Çünkü her ruh tekâmül etmeye açık değil, her ruh tekâmül etmek için çaba sarf etmez. Bunu öğrendim. O zaman ben yine ruhumdaki ışık ile yol alırım. Benliğimden, özümden niye vazgeçeyim, birkaç insanın yaşattığı olumsuzluklar için niye ışığımdan vazgeçeyim? O zaman ben olmam başkası olurum. İnsanların davranışlarına takıldıkça ışığınız artmaz.

İçinizde o gerçek sevgi varsa sevmekten hiçbir zaman vazgeçmeyin, iyilikten vazgeçmeyin.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir