Her okuduğumuz bilgi çok önemlidir. Bazı kitapları açıp açıp tekrar okuruz. Bu ay paylaşacağım Don Miguel Ruiz’in “Dört Anlaşma Toltek Bilgelik Kitabı” adlı kitabı da aynen öyle. Her okuyuşunuzda içsel yolculuğunuza yeni bakış açıları katacak bir baş ucu kitabı. Kitaptan birkaç bölümü sizlere paylaşıyorum sevgili okuyucularım.
1-Kullandığınız Sözcükleri Özenle Seçin
En temel ve en zor anlaşma budur. Kullandığınız sözcüklerde kusursuz olabilmek. Sözlerimiz arı, kusursuz, eksiksiz olmalıdır.
Sözler, sizin yaratma gücünüzdür. Sözleriniz, size doğrudan Tanrı’dan gelen armağanlardır.
Bir tek söz ile savaşlar çıkabilir, gönüller kırılabilir veya kalpler fethedilebilir. İnsan zihni sürekli tohumların ekildiği verimli topraklar gibidir. Tohumlar düşünceler, fikirler ve kavramlardır. Söz tohum gibidir. Bu verimli topraklara korku tohumları ekmeyin ve ekilmesine izin vermeyin!
Günah, kendi doğana karşı yaptığın her şeydir. Kendi varlığına karşı hissettiğin, inandığın ya da söylediğin her şey günahtır. Herhangi bir şey için kendini yargıladığında veya suçladığında kendine karşı olmuş olursun.
Günahsız olmak, bunun tam karşıtıdır. Saflık, arılık, kendine düşmanca davranmamaktır. Günahsız olmak, davranışlarının sorumluluğunu üstlenmek ama kendini yargılamamak ve suçlamamak anlamına gelir. Bu bakış açısıyla günah kavramı ahlaki ve dinsel bir şey olmaktan çıkar, sağduyunun sesine dönüşür. Günah kavramı kendini reddediş ile ortaya çıkar. Bu, insanı ölüme götürür ve günahsız olmak ise yaşama yöneliktir. Kendimizi sevmek, yaptığımız her şeyi kendimiz adına onaylamak, kendimiz hakkında yargılarda bulunmamak günahsızlığı ve saflığı getirir.
Başkalarına karşı onların kendilerini yargılamalarına neden olmayacak sözleri kullanmak, kendimiz için günahsız sözler kullanmak demektir. Onların da bana karşı sözleri aynı şekilde olacaktır. Enerjinizi sevgi dolu ve günahsız sözlerden yana kullanırsanız çoğalır ve büyürsünüz. Özgürleşirsiniz. Kendinizi yargılayacağınız sözler size gelmemeye başlar; bu, günahsızlaşmaktır. Bu sözler sizi arındırır ve özgürleştirir.
Oysa bizler tam tersi bir davranışı alışkanlık edinmiş durumdayız. Sürekli kendimizi yargılarız, kendimize bile yalan söyleriz, duygularımızı reddederiz, toplumun bizi yargılamasından korkar, önce kendimiz kendimizi yargılarız. Duygularımız saf sevgi içerikli bile olsalar bazen bizi korkutur ve biz onları yalanlamayı, reddetmeyi seçeriz. Oysa kızgınlıklarımızı, kıskançlıklarımızı, çekememezliğimizi ve nefretimizi ifade etmekten çok çekinmeyiz. Toplum bunlar nedeni ile bizi çok yargılamaz nasılsa, diye ifadelerimizdeki yönelişlerimiz daha çok bu yoldadır. Oysa bu tip ifadelerimiz ne büyük etkilere ve günahlara sahiptir, fark etmeyiz.
Çocuklarımıza bile farkında olmadan olumsuz ifadeler kullanır ve genellikle, bu yaptığımızla onların hayatları boyunca etki altında kalacakları, neredeyse bir kara büyüye yol açtığımızın farkında bile olmayız. Örneğin çocuğumuz bir şarkıyı söylerken şaka yollu, ne çirkin sesin var ya da aman hiç beceremiyorsun, tipli takılmalarımız onun hayatı boyunca kendi sesine olan güvensizliğine, toplum önünde konuşmaktan çekinmesine, kendine güvenmemesine neden olacak bir anlaşmayı kendiyle yapmasına neden olur. Bu anlaşmayı çocuklarına aktaracak, toplum içinde pek çok kişinin konuşmalarını, şarkılarını beğenmeyerek hayatı da zevk alınır bir şekilde yaşamaktan uzaklaşacaktır.
Siz etrafınıza bu tip olumsuz ifadeleri yaydığınızda, etrafınızın da yaratımları hep bu şekilde olumsuz olacağından, dönüp size ulaşan gene sizin yaydığınız benzerleridir. Yıllar boyu hem başkalarının sözleri aracılığı ile dedikodu ve kara büyünün etkisine gireriz hem de kendimizle ilgili kendimizin söylediği sözlerle aynı olumsuz etkiyi yaratırız. Kendi sözlerimizle kendimizi esir eder, kendimizi yargılar, mutsuzluğumuzu yarattığımız gibi günahkârlığımızı ilan eder ve kendi cehennemimizi yaratırız.
Birinci anlaşmaya uyar ve sözlerimizi özenle seçersek bir süre sonra zihnimiz ve bireysel ilişkilerimizdeki iletişimimiz duygusal zehirden arınacaktır. Mutluluk, özgürlük, başarı ve bolluk bilincine doğru ilerleyiş sadece sözlerimizi özenle seçmeyle bize gelir.
2-Hiçbir Şeyi Kişisel Algılamayın
Etrafınızda olan biten hiçbir şeyi kişisel algılamayın. Örneğin, biri size aptal demiş olsa bile bu sizi değil karşınızdakini ilgilendirir. Çünkü herhangi biri sizin aptal olduğunuz yargısını ortaya koyacak bir güce ve yetkiye sahip değildir. Bu ancak kendi karşılaştırmaları, kendi hayat algılayışı, kendi bilgi, duygu, düşünce düzeyi ile yaptığı bir yargılamadır. Genel olarak da kendi yetersizliğini görerek sizi yargılamıştır. Bu nedenle size söylenen bu sözü bile kişisel algılamayın! Size söylenen şeye katılırsanız, kişisel olarak algılamış olursunuz ve bu sözle anlaşma yapmış olursunuz. Zaten bugüne kadar hep böyle olumsuz anlaşmalar yapmıştınız! Bundan sonra yapmayın! Hiçbir şeyi kişisel algılamayın!
Oysa bizler, tüm eğitim sürecimiz boyunca her şeyin merkezine kendimizi koyarak (Bencilliği öğrendik, egomuzu yükselttik daima.) etrafımızda olan her şeyi de kişisel algılamayı öğrendik. Oysa diğer insanlar merkeze sizi koyarak hiçbir şey yapmaz (Sizin başkasını merkezinize koyarak bir şey yapmadığınız gibi).
Yaptıkları her şey kendileriyle ilgilidir. Yani herkes kendi rüyasını yaşar. O zaman etrafınızda olan biteni, size doğru bile olsa söylenenleri nasıl kişisel algılayabiliyorsunuz ki? Bunun kadar büyük bir çelişki daha var mı?
Durumun son derece kişiselmiş gibi göründüğü anlarda bile, başkaları size direkt olarak hakaret ediyor olsa bile yine de sizinle ilgisi yoktur. Söyledikleri ve yaptıkları şeyler, dile getirdikleri fikirler kendi zihinlerinde yaptıkları anlaşmalar doğrultusundadır. Kişilerin bakış açıları, ehlileştirme sürecindeki programlamalarından oluşur.
Aynı şekilde, sizin hissettikleriniz ve yaptıklarınız da kendi bireysel rüyanızın, kendi anlaşmalarınızın bir yansımasıdır. Sizin söyledikleriniz, yaptıklarınız ve fikirleriniz sizin anlaşmalarınız doğrultusundadır. Fikirlerinizin başkalarıyla ilgisi yoktur.
Sizin, kim ve ne olduğunuzu bilmeniz yeterlidir. Kabul görmek, onaylanmak gibi bir ihtiyacınız yoktur. Başkalarının size kim olduğunuzu söylemesi imkânsızdır. Siz ancak kendiniz kendinizi bilebilirsiniz.
Filminizi, yaşamla yaptığınız anlaşmalara uygun olarak yaratırsınız. Sizin bakış açınız sizin için kişiseldir, sizin gerçeğinizdir, başka hiç kimsenin değil. Bu yüzden birisine kızarsanız aslında kendinizle uğraşıyorsunuz demektir. Kendi korkularınız var demektir. Karşınızdaki kişi bu kızgınlığın oluşması için sadece bir mazeret yaratmıştır. Korkularınız yoksa kızmanız da mümkün değildir. Sevgiyle yaşadığınızda, sevgi olduğunuzda, korkularınız silinir ve asla kızmazsınız! Sevgi olduğunuzda mutlu ve huzurlu da olursunuz. Bu, yaşamla yaptığınız anlaşmalardan mutlu olduğunuz anlamına gelir!
Biri size harika olduğunuzu söylerse kişisel algılamayın, bu o kişinin harika olduğu ya da o anda harika hissettiği anlamına gelir! Sizin kendinizi harika hissetmeniz için başkasının yapacağı onaylamalara ihtiyacınız yok ki… Siz kendinizle konuşun, zihninizle konuşun ve kendinizin harika olduğunu kendiniz görün! Zihnimiz, Tanrı boyutunda varlığını sürdürür. Bu realiteyi yaşar ve bu realiteyi algılar. Zihin uyanık realiteyi de gözlerle görür ve algılar. Aynı zamanda gözle görünmeyeni de görür ve algılar. Mantık, bu ikinci algılamanın pek farkında olmaz.
Zihnin programlanmasında yapılan her bir anlaşma ayrı bir varlık gibidir. Çoğu kez de bu anlaşmalar birbiri ile uyum içinde olmaz. Her bir varlığın kendi sesi vardır. Birbiri ile çelişenler çoğaldıkça zihnin içinde büyük bir savaşa dönüşür. Her bir varlık bir ağızdan konuşmaya başlar ve büyük bir problem yaşanır (Mitote). İnsanın ne istediğini, nasıl istediğini ve ne zaman istediğini bilmekte zorlanmasının nedeni budur. Zihnin çelişkilerinin üstesinden gelebilmenin tek yolu, tüm anlaşmalarımızın dökümünü yapmak ve çelişkileri bulup ortaya çıkarmaktan geçer.
Hiçbir şeyi kişisel algılamayın. Alay edilme ve reddedilme korkusu olmadan istediğiniz kişiye seni seviyorum, diyebilirsiniz. İhtiyacınız olan şeyi rahatlıkla isteyebilirsiniz. Suçluluk duygusu ya da öz yargılama olmaksızın evet ya da hayır, diyebilirsiniz. Daima yüreğinizin götürdüğü yere gitmeyi seçebilirsiniz.
3-Varsayımda Bulunmayın
Varsayımlarda bulunmanın problemi, varsayımlarımızın gerçek olduğuna inanmamızdır. Varsayımda bulunursunuz ve kişisel algılarsınız. Ve sonuçta kocaman bir dram yaşamaya başlarsınız. Çünkü doğrunun ne olduğunu bilmemekten, karşımızdaki kişiyi açıklığa davet etmekten korkuyoruz. Gerçeği duymaya cesaret edemediğimizde ya da açıklama istemekten korktuğumuzda varsayımlarda bulunuyoruz. Sonra da varsayımlarımızın doğru olduğuna inanıyoruz. Bu inançlarımızla varsayımlarımızı savunarak başkalarını yanlış ya da haksız kılmaya çalışıyoruz. Ama zihnimizin içindeki, çelişen anlaşmalarımızdan doğan kaos, her şeyi yanlış yorumlamamıza ve yanlış anlamamıza yol açar. Konuşarak sormak ve gerçeği öğrenmek, varsayımda bulunmaktan çok daha iyidir. Böylelikle gerçeğin yakınından teğet bile geçmeyen rüyalar görmekten kurtuluruz.
İlişkide varsayımlar kavgalarımızın, zorluklarımızın, sevdiğimizi iddia ettiğimiz kişileri yanlış anlamamızın nedenidir.
Çocukluğumuzda yaptığımız anlaşmalar genel olarak şöyle der: “Soru sormak güvenli değildir”, “Eğer birisi beni seviyorsa ne istediğimi, neler düşündüğümü ve hissettiğimi bilmelidir.” Bu anlaşmaları kabul etmişizdir ama yanlış anlaşmalardır.
Herkes hayatı bizim algıladığımız gibi algılamaz. Herkesin rüyası ve gerçeği farklıdır. Sizin onun gerçeğini görebilmek için sormaya, başkalarının sizin gerçeğinizi görmelerini sağlamak için ise anlatmaya ihtiyacınız vardır.
4-Daima Yapabildiğinin En İyisini Yap
Bu anlaşma, diğer üç anlaşmanın kalıcı alışkanlığa dönüşmesini sağlar. Her koşul altında daima yapabileceğinizin en iyisini yapın. Şunu da daima hatırlayın: An, her an değiştiği için asla “en iyiniz” olmayacaktır. Hep daha iyisi olacaktır
Yapabildiğinizin en iyisini yaptığınızda, harekete geçersiniz. Her eylemi, her hareketi, her çabayı zevk aldığınız için yaparsınız, bir ödül beklediğiniz için değil.
“Seni seviyorum Tanrım,” demenin en iyi yolu, yaşamınızı en iyisini yaparak yaşamanızdır.
“Teşekkür ederim Tanrım,” demenin en iyi yolu, geçmişi özgür bırakarak anda yaşayabilmek, şimdi ve burada olabilmektir.
Sonuç:
Yaşam sizden neyi alıyorsa, bırakın gitsin. Aktif bir teslimiyet duygusu içinde geçmişi bıraktığınızda, anda dolu dolu, canlı olmanıza izin verirsiniz. Geçmişi bırakmak demek, şu anki rüyanızdan haz alabilmeniz demektir.
Siz bu dünyaya mutlu olmak için geldiniz. Sevmek için, haz almak için, sevginizi paylaşmak için geldiniz. Bunlar sizin yaşam hakkınız. Şu anda yaşıyorsunuz. Bu haklarınızı kullanın ve yaşamdan zevk alın. İçinizden akıp geçen yaşama tepki duymayın. Çünkü içinizden akıp geçen yaşam Tanrı’dır. Sizin varlığınız, Tanrı’nın varlığının kanıtıdır. Sizin varlığınız, yaşamın ve enerjinin kanıtıdır.
Yaşamınızdaki canlılık, üretkenlik, sevecenlik Tanrı’nın size “Hey, seni seviyorum,” demesidir.
Ayağa kalkın ve insan olun. Kadın ya da erkek olmanın onurunu hissedin ve cinsiyetinize saygı duyun.
Bedeninize saygı duyun, bedeninizden haz alın, bedeninizi sevin, besleyin, temizleyin ve iyileştirin. Egzersiz yapın ve bedeninizin kendisini iyi hissetmesini sağlayın. Bu siz ve Tanrı arasında bir iletişimdir.
Bedeninizin her parçasına sevgi gösterdiğinizde, zihninize sevgi tohumları ektiğinizde, bu tohumlar büyüdüğünde tüm varlığınıza sevgi ve saygı duyacak, yoğun bir onurluluk duygusunu ruhunuz, bedeniniz ve zihninizde hissedeceksiniz.
Her an sevecen olabilirsiniz. Bu bir seçimdir. Sevmek için bir neden olması gerekmiyor. Sevmek sizi mutlu kılar. İfade edilen sevgi mutluluk verir. Size dinginlik ve iç barış getirir. Her şeyi sevginin gözleriyle görebilirsiniz. Sevgiyle yaşadığınızda zihninizdeki sis, kaos yok olur.
“Evrenin yaratıcısı. Bana yaşam dediğin armağanı verdiğin için teşekkür ediyorum. Gerçekten ihtiyacım olan her şeyi bana verdiğin için teşekkür ederim. Bu güzel bedeni ve zihni deneyimleme imkânı verdiğin için teşekkür ederim. Tüm sevgin, saf ve sınırsız ruhunla, sıcak ve parlak ışığınla içimde yaşadığın için teşekkür ederim. Gittiğim her yerde sevgini paylaşmak için sözlerimi, gözlerimi, yüreğimi kullandığın için teşekkür ederim. Seni olduğum gibi seviyorum çünkü ben senin yarattığınım. Kendimi olduğum gibi seviyorum. Yüreğimdeki sevgiyi ve huzuru korumama hep yardım et. Bu sevgiyle yeni bir yaşam yaratmaya ve hayatımın geri kalan döneminde sevgiyle yaşamama yardım et.”
– Kullandığınız sözcükleri özenle seçin,
– Hiçbir şeyi kişisel algılamayın,
– Varsayımda bulunmayın,
– Daima yapabildiğinizin en iyisini YAPIN…
Ve Beşinci Anlaşma ile “KUŞKU DUYARAK DİNLEMEYİ” öğrenin, size başkalarının hakikatleri ile anlatılanları bir kenara koyup kendi “HAKİKAT”inizi yaratmaya hazır olun…
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.