İLAHİ ADALETE İNANCI OLANLAR YAPMALARI GEREKENİ BİLİRLER

Hayatta bazen başımıza bir olay gelir ya da birisi ile tanışırız, bir olaya şahitlik ederiz, tesadüf, deriz. Hâlbuki tesadüf diye bir şey yok. Olması gereken oluyor. Buna, ister evrenin işleyişi, deyin ister Allah’ın takdiri; o anda olması gereken oluyor.

Bazı insanlar mantığını kullandığını, beynini çalıştırdığını, akıllı veya zeki olduğunu söyler fakat hiç kimse Allah’tan güçlü değildir. Kimi kabul etsin kimi kabul etmesin; bu böyledir. Bazen derler ki “Ben çok akıllıyım, benim başıma böyle şeyler gelmez.” Bazen de başkasına akıl verirken “Bir kere de mantığını çalıştır, bu böyle yapılır,” diye suçlarlar. Hâlbuki bunları söylerken, birinci örnekteki kişi ne kadar büyük konuştuğunun farkında değildir, o sırada konuşan kendi kibridir. İkinci örnekteki kişi ise hayatı hep kendisinin planladığını zannediyor, evreni ve Allah’ı unutuyor. Çünkü insanoğlu bazen hayatın içinde kendini o kadar kaptırıyor ki her şeyi kendi aklı ve zekâsı ile yaptığını sanıyor. Hâlbuki o fırsatı veren bir ilahi sistem var. Bunu maalesef bazı insanlar kabul etmiyor. Onların görüşüne de saygı duyuyorum.

Yukarıdaki paragrafta bahsetmiştim, tesadüf yok, diye. Ben tesadüflere inanmam çünkü tesadüf dediğimiz sadece beyin ve zihindir. Olayların akışının tesadüfi olmadığına gerçekten inandığınızda evrenin sizi çok net mesajlarla karşılaştırdığını görebilirsiniz. 2014 yılıydı. Bir gün e-posta kutumda hiç tanımadığım birinden gelen bir mail gördüm. Maili neden gönderdiğine dair hiçbir açıklama yoktu. Yalnızca şöyle yazmıştı:

“İlahi adalete güvenen insan, öfkelenmez, nefret etmez. Kimseye kin gütmez, incinmez ve de incitmez. Allah’ın tertibine ve akışa güvenir. Olana, olacağa teslimiyettedir. Kendini kanıtlama, onaylanma ihtiyacı duymaz.

Kendi kendinin tanığıdır. Tarafsızca olanı izler, gözlemler. Hayatın illüzyonuna kendini kaptırmaz. Kalbinin ve vicdanın rehberliğinde; sevgi frekansında, hayatı dua gibi yaşar.”

Bu kişiye geri dönüş yapıp neden, niçin gibi sorular sormadım. Sadece gelmiş olan mesajın içeriğine baktım. Ne demek istediğini anlamıştım. Önemli olan işaretleri almaktır. Olması gereken oluyor, derler ya; evet, o gün de olması gereken oluyordu.

Yeryüzünde yaşayan bütün insanlar haksızlığa uğradıklarında haklarını mahkemelerde, kanunlarda arar. Bazen elimizde bir kanıt olmaz, o zaman hakkımızı nerede arayacağımızı kendi kendimize sorarız. İşte burada bence en büyük adalet Allah’ın adaletidir. Bunu söylerken tabii ki kendi inancımdan bahsediyorum. O adalet hiçbir zaman şaşmaz. Bu nedenle “Nasıl olsa elinde bir kanıtı yok. Benim ona zarar verdiğimi nereden ispatlayacak,” diye düşünen sadece o anda o gün günü kurtaran insandır.

Kimse kendi yoğurduna ekşi demediği gibi kimsenin de hakkını yemediğini söyler. Peki, haksızlık denince aklımıza sadece maddiyat mı gelmeli? Hayır. En büyük haksızlık bir insanın kalbini kırmak, iyi niyetini kullanmak, zamanını harcamak, duyguları ile oynamak, vicdanını, merhametini kullanmak ve benzerleridir.

Size iftira atan, sizin zamanınızı veya emeğinizi çalan, sizden borç para isteyip o borcu ödemek için çaba göstermeyen insanlar hakkınızı yemiş sayılırlar. Hatta maddi durumunuz iyiyse bile bunu sömürmek ve kullanmak isteyen insanların yaptığı da hak yemektir. Bir insana verdiğiniz borcu geri ödemesini istediğinizde ödemezse bunu kanıtlayacak bir belgeniz ve şahidiniz olmadığı için mahkemeye de gidemiyorsanız ne yapacaksınız? İlahi adalete bırakacaksınız. Fakat şunu da bilmelisiniz, kızdığınızda, öfkelendiğinizde daha doğrusu olumsuz duygular barındırdığınızda ilahi adalet olmaz.

İlahi adalete en güzel örneği hayvanlar üzerinden veriyorum. Diyelim ki sabah kimsenin olmadığı bir sokakta bir hayvana yapılan haksızlık var. O hayvan, konuşamadığı için o haksızlığı yapan insanı kime şikâyet edecek? İnsanoğlu ise tabii ki uğradığı haksızlığı dile getirmek, onay almak ister. Ama kimseye anlatmadan da frekans olarak içten dua ettiklerinde ilahi adalet gerçekleşir ve ilahi adalete inanan insanlar tamamen Allah’a bırakır. Gerçek inanç sahibi Allah’ın her şeyi bildiğini bilir.

Bazı insanlar der ki “Allah akıl vermiş, zekâ vermiş, beyin vermiş, ne söylerse söylesin.” Tabii ki Allah akıl vermiş ama her şeyi akıl ile kontrol edemezsiniz. Yaşam boyunca her zaman sınavlar, dersler vardır ve dersler tek taraflı olmaz, iki taraflıdır. Ayrıca Allah’a inanan kimse bir başka birine zarar vermez. Ali İmran suresi 148. ayette geçer: “Allah güzel davrananları sever.”

Bir örnek vereyim. Diyelim ki bir insan bir arkadaşından ihtiyacı için borç para istedi ve geri ödeyeceği tarihi de açıklayarak söz verdi. Arkadaşı da o anda ihtiyacını görebilmesi için gerekli parayı verdi. Ama o insan söz verdiği tarihte borcunu ödemediği gibi daha sonra da ödememek için arkadaşına türlü türlü yalanlar söyledi. Borç verdiğine dair elinde banka dekontları olan arkadaşı ne yapmalı? Pek çok kişi, “Dekontları mahkemeye sunup hakkını geri almalı,” diyebilir. İlahi adaletin er ya da geç yerini bulacağına inananlar ise “En güzel mahkeme Allah’ın mahkemesi, Allah’ın bilmesi en önemlisi,” der. Gerçekten de kimin ne niyetle verdiğini kimin ne niyetle vermediğini Allah bilir. İnsanın her zaman yardıma ihtiyacı olur fakat bu ihtiyacı başka niyete kullanmamalıdır. Bu örnekteki gibi arkadaşı o anda vicdanı ve merhametiyle, sevgi duygusuyla o kişiye yardım etmiştir ve aynı duygularla da sonucu ilahi adalete bırakmıştır. Hayatta her olay ispatlanacak ya da herkese anlatılacak diye bir şey yok. Yeter ki ruhunuzda olumsuzluklar barınıp karşınızdaki insan için kötü düşünce ve duygu olmasın.

Çoğumuz iş yerinde haksızlığa uğramışızdır. Sizin hazırladığınız bir projeyi hiç ilgisi olmayan biri sahiplenip kendi fikriymiş gibi patrona sunar ve belki de bununla terfi veya maaş artışı alır. Siz içinizden iş arkadaşınıza ve patronunuza kızarsınız. Aslında o anda kızgınlık yerine sevgi frekansına geçip dua eder gibi akışına bıraksanız günün birinde gerçekleri göreceksiniz. Çünkü ilahi düzen, her şeyin en yüksek hayrına olur. O anda zarar gördüğünüzü sanırsınız fakat sonrasında yollarınız öyle açılır ki “İyi ki o projeyi arkadaşım kendisinin yaptığını söylemiş,” dersiniz. İşte o zaman ilahi sistemin nasıl işlediğini fark edersiniz. İlahi sistem herkesin hakkını günü geldiğinde verir. Yeter ki dürüst olun. Dürüst olan insan Allah’a yakın olan insandır. Zamanı gelince maneviyat ile ilgili bir yazımı paylaşacağımı da ekleyeyim yeri gelmişken.

Benzer şekilde verilen sözleri inkâr edenler, yalan söyleyip o anda işini kurtaranlar, hata yaptığı hâlde inkâr edip kurnazlığa gidenler, kendilerini uyanık sananlar… Bunlar için en güzel dua, sevgiyi bulmaları için ruhlarının gelişmesini istemektir. Aslında kendilerine zarar verdiklerini bilseler belki yapmayacaklar. Zarar veren şeyler maalesef egolardır.

Bir söz okumuştum. “Birinin emeğini, iyi niyetini harcarsanız zaman da sizi harcar.” Onun için de ilahi adalet ve evrensel sistem şaşmaz, sadece zaman verir. Nasıl ki toprağa tohum ekmek ile hasat almak arasında uzun bir ara varsa yaptıklarımızın karşılığının bize dönmesi de ilahi sistemde bir zaman gerektirir. Ve işte bu zaman zarfında insan unutur. Hareketlerinin kendi üzerindeki zararını göremez.

Dünyada haksızlığa uğramayan, haksızlıkla karşı karşıya kalmayan yok gibidir; insan malzeme olunca haksızlık sadece sözlükte anlamı olan bir kelime değildir. Dünyanın neresinde olursanız olun haksızlık vardır. Haksızlıkla karşılaşıldığında umutsuzluğa asla kapılmadan şunun çok iyi bilinmesi gerekir ki eninde sonunda dünyevi adalet, o olmazsa ilahi adalet mutlaka yerini bulacaktır.

Eğer ilahi adalete inanırsanız dinginliğe ulaşırsınız. Seçimlerinizi bilgelikle yaparsınız.

Yeter ki her daim sevgi frekansında yaşayın, olumsuz duygu ve düşüncelerle değil!

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

2 yorum “İLAHİ ADALETE İNANCI OLANLAR YAPMALARI GEREKENİ BİLİRLER

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir