PİKNİKLER BİZİM İÇİN BAŞKADIR

Dokuz yaşındaki çocuk elindeki anahtarla anı dolu sandığı tekrar açar ve içinden yeni bir anıyı daha serbest bırakır. Çocuk yeniden anlatmaya başlar:

Artık havalar ısınmaya ve bahar kendini iyice göstermeye, hâliyle gezmeler de farklı olmaya başlamıştı. Kapalı yerlerden açık alanlara çıkma zamanı gelmişti. Önceki anılarımda bahsettiğim gibi babam, diğer günlerde çalıştığı için pazar günleri bütün aileyi toplayıp hep birlikte gezme taraftarıydı. Özellikle yaz mevsiminde pazar günleri ve bir de akşamları gezmeye giderdik. Babam için bu aile gezmeleri sadece bizimle sınırlı kalmayıp iki amcamı da kapsardı. Onlara bir gün öncesinden söylerdi, “Yarın beraber gezmeye gideceğiz,” diye. Ortanca amcam genellikle bizimle gelirdi, küçük amcam ise bazen katılırdı gezilerimize. Tabii ki babam bundan pek memnun olmazdı. Çünkü babama göre aile hep birlikte olmalıydı. 

Babam kardeşlerine çok düşkündü. Onların isteklerine hep öncelik verirdi. Amcalarımın arasında bir tartışma ya da küskünlük olsa hemen barıştırma çabasına girerdi. Kimsenin küs kalmasını istemezdi. Amcalarımın küs kalması babamı çok üzerdi. Bu arada bize de “Kendi aranızda hiçbir zaman küsmeyin,” diye nasihat ederdi. Bu yüzden biz kardeşler arasında hiçbir zaman küskünlük yaşanmamıştır. Şimdi anlıyorum ki bazen insan gerçekten kardeşi de olsa kendi çıkarları için küsüyormuş. Çocukken egolar savaşını bilmediğim için nedenini çözemiyordum ama şimdi anlıyorum; iki amcamın birbirlerine küsmelerinin sebebi egolarıymış. Çünkü özellikle küçük amcam hep kendi dediğinin olmasını isteyendi. Babam da küskünlük olmasın, üzülmesinler diye hep onların isteklerini yerine getirme peşindeydi. Yoksa babama da küserlerdi.

Babam ve iki amcam işte de ortaklardı. Babam, onlara göre çok fazla çalışırdı. Eve bile iş getirirdi. Ağabeyim derslerden zaman kaldığında hep babamın yanına gider, yardım ederdi. Şimdi anlıyorum, babamın bir lider gibi herkesi yönetmeye çalıştığını, herkesin hep birlik içinde olmasını ve güzellikle geçinmesini istediğini. Kardeşleri hakkında bir gün bile tek kötü söz söylemediği gibi birileri onlar hakkında konuşsa hemen sustururdu. Onlara herhangi bir söz söyletmezdi.

Çocukken en çok sevdiğim gezilerden biri piknik yapmaktı. Doğada olmak, o çimenlerin üzerine serilmek çok hoşuma giderdi. Özellikle de ağaçlar arasında koşuşmalarımız ve top ile oynanan bütün oyunları o piknik alanında serbestçe oynamak benim için büyük mutluluktu. Mayıs ayı olup da kiraz mevsimi gelince hemen hemen her pazar İstanbul’a yaklaşık bir saat uzaklıkta olan kiraz bahçemize giderdik. Ortanca amcam ve biz, büyük Chevrolet arabamız ile giderdik. Yeşil olan bu arabayı hiçbir zaman unutmam; arka koltuğuna dört kişi, ön koltuğa şoförün yanına da iki kişi otururdu. Kardeşimle ikimiz arka koltuğun bagaj oturup kendimize göre oyunlar oynayarak giderdik. Arabayı hep amcam sürerdi. Babam araba kullanmayı sevmezdir. Tabii o biraz hızlı kullandığı için babam onu her defasında “Dikkat et,” diye uyarırdı, hiç unutmam. Amcam, çabuk öfkelenirdi, özellikle ortada bir haksızlık varsa hemen tartışmaya girerdi. Babam onun bu huyunu çok iyi bildiği için yolda dikkatli olmasını söylerdi. Babam ise hiçbir zaman kimseyle tartışmazdı. Amcam tartışmaya açık bir insandı ve bunun da öfkeye dayalı olduğunu ileri yaşlarda anladım. Öfkeli insanlar her zaman sert bir şekilde tartışırlar. Ağızlarından çıkanları kulakları duymaz, söyleme tarzları da sert olur.

Sabah erken saatte çıkar akşam hava kararmaya başladığında dönerdik. Babam, akrabaları ve tanıdıkları da davet ederdi bahçeye. Çoğunlukla çok kalabalık olurduk. Bazen de kimse gelmezdi, sadece amcalarımla biz olurduk. Tabii ki pikniğe gitmenin en güzel yanlarından biri özenle hazırlanmış yiyeceklerdi. Gelen kişiler de çok güzel yiyecekler yapıp getirirlerdi. Akşama kadar o yiyeceklerin hepsi tüketilmiş olurdu. Annem, bahçeye götüreceğimiz yiyecekleri bir gün önceden hazırlar, gelen olursa ikram etmek için de çok fazla yapardı. Gerçekten de bazıları pikniğe bir şey yapmadan geliyordu. Bazıları da öyle bol ve lezzetli yiyecek getiriyordu ki o insanları hazırladıkları o güzel yiyeceklerle hatırlarım hep.

Bahçemizdeki bu piknikler biz çocuklar için tam bir özgürlüktü. Bütün gün hem ağaçlara çıkıp kiraz toplardık hem de oyunlar oynardık. Küçük amcamın iki çocuğu bize göre daha küçüktü; biri üç diğeri beş yaşındaydı. Bu yüzden onlar bizim oynadığımız oyunlara pek katılmazdı. Ablam bazen gelirdi pikniğe bazen de okulda proje teslim etme zamanına rastlamışsa evde kalıp ders çalışırdı. Onun için en önemlisi hep dersleri olmuştur. Fakat ağabeyim, ben ve kardeşim sürekli giderdik. Bahçemizin yanında futbol maçı yapılabilecek bir alan vardı; daha bahçeye ulaşır ulaşmaz üçümüzün de hedefi bir an önce orada maç yapmak olurdu. Bahçenin yakınında evler vardı; o evlerde yaşayan çocuklar maç yaptığımızı görünce gelip bize katılırdı. Ben çok severdim futbol oynamayı. Ağabeyim biraz rahatsız olduğu için babam ve annem onu yorulmasını pek istemezlerdi. Tam oynarken annem seslenirdi, “Haydi, kiraz toplama zamanı,” diye. Bu pek hoşuma gitmezdi çünkü en sevdiğim şey olan futbol maçı yapmaktan alıkoyuyordu beni.

Gün boyunca oyuna ara vermemize neden olan iki şeyden biri yemek diğeri ise annemin kiraz toplamak için çağırmasıydı. Bahçe çok büyük olduğu için çok da kiraz ağacı vardı. Annemin tek başına toplaması yeterli olmuyordu. Çünkü ne kadar çok toplarsak o kadar çok etrafımızdakilere dağıtıyorduk; pikniğe gelen akraba ve tanıdıklara veriyorduk, apartmandaki komşularımıza, okuldaki arkadaşlarımıza götürüyorduk. Kardeşimle gidip anneme yardım ediyor, verdiği sepeti hızla doldurmaya çalışıyorduk ki bir an önce maçımıza geri dönelim. Aslında kiraz toplamak da ayrı bir zevkti. Alt dallardakileri elimin yettiği yerlere kadar ulaşarak almak, daha üstteki kirazlar için o ağaçların tepesine çıkmak bambaşka bir duyguydu.

Hoşumuza giden şeylerden biri de hava güneşli olduğu hâlde aniden bastıran yağmurdu. O yağmurun altında ıslanmak bizim için tam bir eğlenceydi ama annem ve yengelerim için telaş demekti. Oradan oraya koşturup eşyaları toplamaya çalışırlardı. Hep birlikte arabaya doluşur yağmurun dinmesini beklerdik. Bazen yağmur durduğunda gökkuşağı çıkardı, yol boyunca onu takip ederdik kardeşimle. Bazen de yağmur uzun sürerdi, babam, “Artık ev gidelim, bu yağmur durmaz,” derdi. Fakat biz çocuklar, sadece yağmur değil, ne olursa olsun hiçbir şeye aldırış etmiyorduk. Islansak ya da ayakkabılarımız çamur olsa bile kaldığımız yerden devam ediyorduk. Böyleydi pikniklerimiz; başkaydı bizim için.

O pikniklere ve dokuz yaşındaki bakış açımla algıladıklarıma dair anlatacaklarım henüz bitmedi tabii ki. Fakat yazının uzun olmasını önlemek için onlara diğer anı yazımda devam edeceğim.

Çocuklukta aile arasındaki küsmelere pek anlam veremeseniz de ileri yaşta anlıyorsunuz ki herkes kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettiğinde ya da herkes kendince haklı olduğu hâlde bunu, sen ben kavgasına dönüştürdüğünde kardeşler arasında kıskançlık, kırıcı sözler ve küsmeler başlıyor. Benzer şekilde kardeşlerden biri kendini beğenip her işi kendisinin yaptığını söylediğinde ve diğer kardeşi küçümsediğinde, kısacası egolar devreye girdiğinde yine tartışma ve küskünlük yaşanıyor. Küslüklerin bir nedeni de herkesin kendi isteğinde diretmesi.

Aile içinde tartışmalar tabii ki olabilir ama bu, ilişkilere zarar verecek boyutta olmamalıdır. Sorunlar sevgi ile çözülmelidir. Çünkü çocuk ne kadar mutlu, sevgi dolu ve huzurlu bir ailede büyürse yetişkinliğinde o kadar sevgi dolu ve mutlu oluyor. Çocuğun ilk gördüğü yer, büyüdüğü yer, ailedir. Her şeyi aileden öğrenir, diğer faktörler sonra gelir. Yetişkin bir birey olduğunda kardeşini kıskanıp kavga çıkarıyorsa ya da bencilliğinden dolayı üzücü sözler söylüyorsa kendine bakmalı, kardeşine bunları neden yaşattığını sormalıdır kendine.

Çocuk, küçük bir şeyden bile mutlu olmayı öğrenmelidir ki büyüdüğünde hayatı kolaylaşsın. Mutluluğu maddi değerlere bağlanan çocuklar ileride de pahalı giysiler, yiyecekler, lüks mekânlar gibi aynı maddi değerlere tutunmak isteyecekleri için küçük şeylerden mutlu olamazlar. Oysa bir ağaca çıkmak, piknik yapmak, çimenlerin üzerinde koşmak, oynamak, gökkuşağını seyretmek paha biçilmez mutluluk faktörleridir. Çocuklar küçük yaşta bulduğu o iç mutluluğu iç huzuru her zaman içinde taşımalıdır.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

2 yorum “PİKNİKLER BİZİM İÇİN BAŞKADIR

  1. Cocukluk anılarını ne güzel anlatmışsın sevgili Nurgül. Ben de zaman zaman geriye dönüp geçmiş günlerimi yad ederim . Çocuksu bakış açımla hep mutlu olmuşumdur . Şu anda , sırtımızdaki ağır hayat yükü yoruyor bazen beni. Atsan atamazsın..Bilirsin ki herkes senin gibi bir yükü taşımakla meşgul.
    Neyse , yüreğine ve kalemine sağlık..
    Sağlık ve sevgi ile kal..

    Solmaz Selçuk

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir