Anılar, anılar, anılar… Yılların, ayların, günlerin, saatlerin hatta anların ardına saklanmış bir sürü anı… Hepimizin hayatı tıpkı benimkiler gibi, iyisiyle kötüsüyle, acısıyla tatlısıyla, mutluluğuyla hüznüyle iç içe geçmiş birçok anıyla bezenmiştir. Çoğu zaman unuturuz yaşanmışlıkları, ne kadar önemli olsa da kendimizde ayırtına varamadığımız çok mühim izler bıraksa da… Sonra gün gelir, bir şeyler olur, hatırlanır o unuttuğumuzu sandığımız anlar. Deriz ki: ‘Meğer benim böyle davranmama sebep geçmişte yaşadığım o anmış.’ İşte o zaman fark edişler başlar, kendimizi yeniden ve sahiden keşfetmeye başlarız. Her bir anı aslında bizi biz yapan, bugünkü kişi olmamızı sağlayan birer yapı taşıdır. Anılar çok kıymetlidir, onları hatırlamak, keşfetmek ve beraberinde bizdeki dokunuşlarını anlayabilmek çok önemlidir. Ben, her bir anıma ulaşmaya, onları bir bir gün yüzüne çıkartmaya bütün açık yürekliliğimle gönüllü oldum. Onları sadece gün yüzüne çıkartmıyorum siz dostlarımla da tüm şeffaflığımla paylaşıyorum. Seremoniyi başlattım, yeni anıları gün yüzüne çıkarttım ve şimdi onları sevgiyle sizlerle paylaşıyorum.
- “İkinci sınıf öğrencisi olmak ne keyifliydi. Hem büyüdüğümü hissediyordum hem de önüme çıkan yeni deneyimlerin bilincine daha iyi varabiliyordum. Kardeşim halen evdeydi, daha önce hastalığını ve evde kalması gerektiği konusunu anlatmıştım size. Evde derslerine yetişmek, sınıf arkadaşlarından geride kalmamak için sıkı bir çalışma yürütülüyordu. Annem adeta kardeşimin evdeki öğretmeni olmuştu. Kolay bir süreç değildi, ama geçip gidecek, kardeşim tamamen iyileşecekti. Bunun böyle olacağını tüm kalbimle biliyordum. Kardeşimin evdeki günleri devam ederken, bir gece ağabeyim aniden rahatsızlandı, çok şiddetli ağrısı vardı. Babam apar topar onu hastaneye götürdü. Hastanede ona apandisit teşhisi koymuşlar ve hemen ameliyat olması gerektiğini söylemişlerdi. Hepimiz bu duruma çok üzülmüştük ama annemin ve babamın üzüntüsü daha farklıydı. Normal şartlarda apandisit ameliyatı zor değildi ama ağabeyimin kalbindeki rahatsızlık annemi ve babamı çok endişelendirmişti. Riskli bir süreç bizi bekliyordu. Annem haberi alır almaz hemen hastaneye gitti ağabeyimin yanında kaldı ve üç gün sonra eve nihayet sağlıkla geri dönebilmişlerdi. Ağabeyim bir hafta evde dinlenmeye devam edecek okula gitmeyecekti.
Şimdi hayatıma yeni bir sayfa açan sporla tanışmama gelelim. Okuldaki bir sürü eğlenceli dersin yanında beden eğitimi dersimiz bana ayrı bir keyif veriyordu. Hele bir de atletizm için okulda seçmeler yapılacağını öğrendikten sonra içimde farklı kıpırdanmalar oluşmaya başlamıştı. Beden eğitimi öğretmenimiz seçmelerden bahsettikten sonra neredeyse seçmelerin heyecanıyla yaşıyor olmuştum. Bildiğiniz üzere içinde spor olan, top olan oyunlar beni hep cezbetmişti. Kardeşimle, ağabeyimle, arkadaşlarımla yaptığım futbol maçları… Öğretmenimiz okullar arası atletizm yarışması düzenleneceğini ve bunun için öncelikle okulda seçmeler yapılacağını anlatmıştı. Okullar arası yapılacak bu yarışmanın sonucunda kazanan bir kupa ve beraberinde de hediye alacaktı. Kimlerin bu seçmelere katılmak istediğini sorduğunda hiç tereddüt etmeden parmak kaldırıp katılmak istediğimi canı gönülden söylemiştim. Biz gönüllü öğrenciler için antrenman planları yapıldı, seçmelerin nasıl yapılacağı anlatıldı. Okulumuzun yanında büyük sayılabilecek toprak bir alan vardı. O alanda futbol maçları yapılırdı. Biz de antrenmanları orada yapacaktık. Antrenmanlara katılacağımı, beni okuldan almaya gelen anneme söyledim ilk önce. Öyle bir sevinçle vermiştim ki bu haberi ona sanki onun da benimle birlikte mutluluktan havalara uçmasını bekler gibiydim. Annem sevinmişti sevinmesine ama aynı zamanda da endişeliydi. Bana hemen nasihatlerde bulunmaya başlamıştı. Antrenmanda terlediğimde asla soğuk herhangi bir içeceği içmemen gerektiğini sıkı sıkı tembihledi. Kardeşimin hastalanmasına, bir yıl okuldan uzak kalmasına terli terli içtiği sular sebep olmuştu. Elbette annem benim de benzer bir hastalıkla karşı karşıya kalmam için endişelenmişti. Annelik işte… Annemin endişesine hak verdiğimden ve onun üzülmesini asla istemediğimden ötürü terliyken soğuk olan hiçbir içeceği içmeyeceğime söz vermiştim. İçimdeki heyecanla okuldan eve nasıl geldiğimizi, yolların nasıl bittiğini fark etmemiştim bile. Sıra bu haberi babamla paylaşmaya gelmişti. Akşam oldu, babam kapının zilini çaldı, tabii ki onu kapıda karşılayan bendim. Daha içeriye adımını atmadan bir çırpıda ona sevinçli haberi verdim. Babam spor konusunda benim gibi heyecan hissetmezdi, çok ilgili değildi sporla. Spor onun için yürüyüş yapmaktan öte bir şey değildi. Hatta hemen her erkeğin içinde sanki doğuştan kendilerine yerleşmiş olan spor aşkı babamda hiç vuku bulmamıştı. Çevremde örnekleri vardı; amcamlar, dayım fanatik bir tutkuyla futbol sevdalısıydılar. Biliyorsunuz bende severim futbolu, az koşmadım o topun peşinden. Babacım bir futbol takımı tutardı tutmasına ama sadece tutardı… Babam için varsa yoksa işiydi mühim olan. O işine karşı fanatik derecede bağımlıydı. İşe gitmediği günlerde gezmeyi severdi, spor yapmak aklından dahi geçmezdi. Atletizm seçmeleri haberine benim kadar sevindiğini asla söyleyemem ama bana engel olmamış, hatta beni desteklemişti de.
İlk antrenman günüm… O gün öğretmenimin ağzından çıkar her bir sözü sanki sihirli bir şeyleri bizimle paylaştığını hissederek dikkatlice dinledim. Her bir sözünü harfiyen yerine getirdim. Antrenman boyunca öğretmenimden bolca övgü aldım. Aldığım övgüler şevkimi arttırıyor beni daha iyi bir sporcu olmaya yöneltiyordu. İsteğim çok fazlaydı bununla birlikte yadsınamaz bir kabiliyetim de vardı. Öğretmenimin de benimle aynı fikirde olduğunu antrenmanlar boyunca onun bana karşı tüm davranışlarından, ağzından çıkan o güzel sözlerden anlayabiliyordum. Antrenmanlar öğretmenimin düdüğünün sesiyle son buluyordu, zaman öyle hızlı geçiyordu ki, sadece birkaç saniye çalışmışız gibi hissediyordum. Ne büyük bir keyifti bu çalışma… Var gücümle çalışıyor, her şeyin mükemmel olması adeta insanüstü çaba sarf ediyordum. Hatasız, mükemmel olmaya odaklanmıştım. Mükemmeliyetçilik sevdasının insana nasıl zarar verdiğini ileriki yaşlarımda kavrayabildim ve bu konuda kendimi şifalandırıp bu sevdadan arındım. Mükemmelliğe erişmek, insanın kendini zorlaması, kendine yüklenmesi çok yorucu ve yıpratıcı bir mesele ve bu yolda ilerlerken kendine verdiğin zararı göremiyorsun. Aslında kişi severek yaptığı işlerde en az hatayla ilerler, şayet bu anlaşılabilse zaten kişinin kendini yıpratmasına hiç gerek kalmayacak. Bununla birlikte yine zaman içinde gördüm ki; her yarışı kazanmak mümkün değildir ve kaybetmek de çok kötü bir durum değildir. Bunlar insan hayatında kıymetli tecrübelerdir. Kazanmak ya da kaybetmek… Elbette söz konusu başarılı olmaksa her insan başarılı olmak ister, mühim olan bu başarıya ulaşmak için azimle çalışmaktır hırs ile değil. Severek, isteyerek ve azmi kendine kılavuz edinerek ilerleyen her insan mutlaka başarıya ulaşır, o başarı kendiliğinden gelir.
Çalışmalarım sadece antrenman saatleriyle sınırlı kalmıyordu. Öyle azimliydim ki, teneffüslerde bahçenin boş alanlarını çalışma alanı olarak kullanır sağa sola koşup duruyordum. Sonuçta sadece ders saatinde değil onun dışında da kendi çabamla ilerleme kaydetmeliydim. Nihayet seçmelerin yapılacağı gün gelmişti. Hal böyle olunca benim heyecanım da on kat belki de yüz kat artmıştı. Seçmeler antrenman yaptığımız alanda yapıldı ve ben seçmelerde başarı kaydetmiş, kazanmıştım! Artık okullar arası yapılacak o büyük yarışmaya katılabilecektim. Öylesine mutluydum ki, bu mutluluğu ailemle, özellikle de beni okuldan almaya gelecek olan annemle bir an evvel paylaşmalıydım. Bende ki bu telaşların yaşandığı o günlerde bahsettiğim gibi rahatsızlıklarından dolayı hem kardeşim hem de ağabeyim evdeydi. Annem okula sadece beni almak için geliyordu. Her defasında da beni tembihliyordu: ‘Sakın okulun dışına çıkma, karşıdan karşıya yalnız başına geçmeye çalışma mutlaka beni bekle.’ Ama o gün heyecanım zapt edilemez boyuta ulaştığından annemin söyledikleri aklımdan uçup gitmişti ve beni okuldan almaya gelen annemi yolun karşısında görünce heyecanla yola fırlamıştım. Annem benim yanıma gelmeden ben onun yanına gidebilirim ve müjdeli haberi hemen verebilirim diye düşünmüştüm. Karşıdan karşıya geçmeye çalışırken gözlerimin önünden hiç gitmeyen Beyaz Mercedes’in bana doğru hızla geldiğini fark etmemiştim bile. Neyse ki şoför beni görmüş, ani bir fren yaparak bana çarpmasına ramak kala durabilmişti. Ama ne frendi o! Araba o frenle güçlü bir şekilde sarsılmış, ancak kendi etrafında dönerek durabilmişti. Arabadan çıkan adamın bana korkunç bir öfkeyle bağırmasına mı bakmalıydım yoksa yolun karşısında benim ezilmiş olduğumu düşünen annemin acı dolu çığlıklarına mı bakmalıydım şaşırıp kalmıştım. Adamın bağırmalarından nasibimi aldıktan sonra annemin yanına gitmiştim. Annem beni sağ salim görünce tabii ki rahatlamıştı ama bana o kadar çok kızmıştı ki sözleri halen kulaklarımda yankılanıyor. Bir de sanki benim hiç hatam yokmuş gibi adamın bana bağırmasını anneme söylemiştim. Annem bana mı hak verecek tabii ki adama hak vermiş, onun ne kadar haklı olduğunu söylemişti. Kaza ile burun buruna gelmeme dair ilk deneyimim işte böyle gerçekleşmişti. Tamam, karşıdan karşıya böyle dikkatsiz bir şekilde geçmeye çalışmakla yanlış yapmıştım ama bunu yapabileceğimi anneme göstermek istiyordum ayrıca seçmeleri geçtiğimi paylaşmak için vakit kaybetmemeliydim. Maalesef sevincimin üzerine kaza deneyimimin bulutları çökmüştü. Ama yine de anneme güzel haberi vermiştim, sevinmişti sevinmesine ama bana olan kızgınlığı dinmemişti. Ne gündü ama!”
Spor yıllar içinde hayatımda çok mühim bir yer edindi. Basketbol ve tenis vazgeçilmezlerim oldu. Yıllarca profesyonel olarak tenis oynadım ve dersler verdim. Sporla geçen günlerimin arasına onlarca anı yerleştirdim, zamanı geldikçe her birini paylaşacağım sizlerle. Halen spor yaparım ve böylesine mühim bir değere, uğraşıya, disipline sahip olduğum için çok mutluyum.
Ailelere yürekten tavsiyem; çocuklarına sporu mutlaka aşılasınlar. Sporla yoğrulan çocuk kötü alışkanlıklardan uzak durur, hayata dair belirli bir duruş edinir. Kendine hedef koymayı, zamanı yönetmeyi, sabırlı olmayı, iyi iletişim kurmayı, sebat etmeyi, zorluklarla mücadele etmeyi öğrenir. Sadece çocuklar değil sporun aşılanması gereken nesil, her insan spor yapma alışkanlığı edinmeli. İnsanların kendilerine hem ruhlarına hem de bedenlerine en büyük borcu onları korumak ve iyi bakmaksa eğer bu yolda spordan daha iyi bir disiplin ve çalışma düşünülemez.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.