Birkaç gün öncesiydi; kütüphanemde bir kitap arıyordum, o esnada çok önceden okuduğum Ruhsal Rönesans adlı kitabım gözüme ilişti. Kitabı elime aldım ve rastgele bir sayfasını açtım. Karşıma çıkan o cümleyi birkaç kez art arda okudum. ‘Cesaret bazen seçtiklerin değil vazgeçtiklerindir.’ Bu cümleyle rastlaşmam tesadüf olamazdı. Kitabın o sayfasına açmam ve bu cümleyle karşılamam… Bu cümlenin içindeki derin manayı yeniden hissetmem ve hissettiklerimi paylaşmam gerekiyor diye düşündüm. Bu yazımda anlaşılacağı üzere; ‘cesaret neye dairdir?’ konusunu işleyeceğiz.
Cesaret bazen seçtiklerin değil vazgeçtiklerindir. (Ruhsal Rönesans)
Cesaret, bütün korkulara rağmen bilinmeyene adım atmaktır. Cesaret, korkusuzluk demek değildir. Korkusuzluk, sürekli cesur ve daha cesur olunca ortaya çıkar. Cesaretin en uç deneyimi korkusuzluktur. Korkusuzluk, cesaretin sonsuz olduğu zaman ortaya çıkan güzel kokudur. Ama başlangıçta korkak ile cesur arasında pek bir fark yoktur. Tek fark: Korkak korkularına kulak verir ve onları izler. Ve cesur, onları bir kenara atıp ileri adım atar. Cesur insan, korkularına rağmen bilinmeyene adım atar. O, korkuyu bilir. Korku oradadır. İstediğini yapabilmenin gücünü, içinden geldiği gibi yapabilmenin hazzını, sadece o an öyle istediğimiz için öyle davranabilmenin rahatlığını bilsek yine de bu kadar korkar mıydık kendi isteklerimizden?
Kanadalı Psikolog S. J. Rachman korku ve cesaret konusuna yoğunlaşan bir bilim insanıdır. Diyor ki; ‘çoğu insan, cesareti, korkusuzluk olarak anlıyor.’ Oysa cesaret, stres ve korku karşısında direnmek, sabırla tahammül etmektir. Cesaret kişisel bir güç olup, daha az cesur olan kişilerin yapamayacağı durumlarda, bireysel harekete geçme becerisi olarak tanımlanabilir. Cesaret, çaresizliğe, zorluklara ve fiziksel tehlikelere yakın olmasına rağmen, harekete geçme yeteneğidir.
Korku, Danis Waitley tarafından “Korku; deneyimlediğimiz güçlü motivasyon aracıdır.” şeklinde tanımlanmıştır. Korku insana hayatı korumak için verilmiştir, yoksa hayatı zehretmek için değil. Onun için insan korktuğu şeyleri yaparak korkuyu yenebilir. Korkuyu yenmek, korkuyu ortadan kaldırmak değildir; korkudan cesareti üretmektir. Cesaret korkmaktır, ama korktuğun şeyi yine de yapmaktır. Cesaret bir özgüven ürünüdür. Ne kadar özgüvenliyseniz o kadar cesur davranırsınız. Şuna da dikkat etmek gerekir ki, bilgi cesaretin kaynağıdır. Bilen insan temkinli olur, ama korkak olmaz. Sadece karar aşamasında alternatifleri düşündüğü için bazen hamle yapmakta gecikebilir. Buna “temkinli olmak” denir.
Cesaret, bilinmeyen için bilineni riske atmaksa, tanıdık olmayan bir duygu ya da durum için tanıdık olanı; konforsuzluk için konforlu olanı, bilinmeyen bir varış noktası için herkesin bildiği göç yollarını terk etmekse eğer bunun için mutlak öz güven gerekir. Çünkü güvenliğin kıyılarını özgür iradenizle terk ediyorsunuzdur.
Her seçimin bir vazgeçiş olduğu, bir kararla diğer olasılıklardan uzaklaştığını biliyor olmak; cesaret edip denemeyi güçleştirebilir. Ancak, aynı zamanda karar vermeyi göze almak inanmakla mümkün, inanmak ise güvenmekle. Umut edebilen insan daha cesurdur, daha cesur olabilen de daha başarılı ve kararlı. Hepimizin yaşamdan türlü istek ve beklentileri var. Ancak bunların peşinden koşmazsak gerçekleşmeleri olası değildir. Yol ne olursa olsun, nasıl seçilirse seçilsin kıymetli olan yolda olmaktır. Önünüze engeller çıkacaktır, bu engeller sizin yanlış kararlar verdiğinizi göstermez. Vazgeçmek için kendinize işaretler aramak yerine arzunuzun peşinde olmanızın ve gösterebildiğiniz cesaretin keyfini çıkartın. Kendi geleceğiniz ancak kendinize inanma cesaretini gösterebilirseniz seçebilirsiniz. Kaygılar, korkular elbet olacak ama yaşam zaten onların eşliğinde ilerlemeye devam ediyor. Ancak, risk almayı göze alabilen kişiler yenilikleri keşfedebilir.
Einstein’ in, enerjinin E=mc2 formülünü hepimiz biliriz. Son zamanlarda bu formülün sırrının şu şekilde çözüldüğü söyleniyor: Enerji=Motivasyon X Cesaret2. Formülün bu şekilde esprili açılımı bir yana, gerçekten de cesaret ile motivasyon yakından ilişkili iki kavramdır. Birbirini besleyen iki harekettir. Hayata ve kendine dair motivasyonun ne denli güçlüyse içindeki cesarete de o denli yakınsındır.
Cesaret duygusuyla, cesaretli olmak ya da olmamak şeklindeki davranış tercihlerimizle yaşamlarımızın birçok kademesinde karşı karşıya geliriz. Cesaretin farklı kulvarlarda farklı davranış şekillerine göre tanımlandığını görürüz. İnsanın kendi inanç ve değerlerini, düşünce ve kanaatlerini savunabilmesi ve taviz vermeden dile getirebilmesi şeklinde tanımlanan medeni cesaret hayatlarımızın hemen her aşamasında karşımıza çıkar. Biz medeni cesarete sahip miyiz? Kendimizi, kayıtsız şartsız kendimiz olarak ifade edebiliyor muyuz? Medeni cesaretin iş hayatlarımızda, aile ilişkilerimizde, arkadaşlık, dostluk hatta ikili ilişkilerimizde dahi yeri azımsanmayacak kadar mühimdir. Cesarete dair her bir tanımlama yaşanan durumlara göre değişiklik göstermektedir. İş hayatında cesaret, okul hayatında cesaret, sosyal ilişkilerde cesaret, aşkta, evlilikte cesaret.
Mutlu olmadığınız bir işe sahipsiniz. Ah, gidip yöneticinizle konuşabilseniz, memnuniyetsizliklerinizi dile getirebilseniz, olmadı, hiçbir şey düzelmedi mi, sizi mutsuz olan o işten ayrılabilseniz, tüm bunları yapacak içinizdeki cesareti ortaya çıkabilseniz… Alsanız elinize cesareti yeni fırsatların uzaklarda olmadığını göreceksiniz. Bir tanıdığım, işinden öylesine mutsuzdu ki yüzünde bu mutsuzluğu görmemek mümkün değildi. Konuştuk onunla, korkularından, mutsuzluğundan bahsetti, birlikte korkularını, mutsuzluğunu şifalandırdık. Aradan kısa bir zaman geçmişti ki beni aradı ve cesaretini toplayıp istifa ettiğini anlattı. Sesinde huzuru, yüklerden arınmanın hafifliğini duyabiliyordum. Yaklaşık bir ay sonra ondan yeni bir telefon daha geldi. Sesi yine huzurlu ve mutlu geliyordu. Yeni bir iş bulmuştu, her şey tam da istediği gibiydi, mutlulukla, keyifle sahiplendiği bir işi vardı artık! Cesareti ona mutluluğu getirmişti. Cesaretli olabilmek için önce kendini şifalandıracaksın. Korkularını, mutsuzluklarını keşfedeceksin, her vazgeçişin yeni bir tercihe, yeni bir başlangıca açılan kapı olduğunu bileceksin, ancak böyle mutlak ferahlığa ulaşabilirsin.
İkili ilişkilerde cesaret! Sanırım bu konunun çetrefilli olmasının sebebi aşkın, sevginin çok yüce ve ağır bir duygu olmasından kaynaklanıyor. Öyle şeyler yaşanır ki, gün gelir o ilişki sonlanır. Taraflar cesaretle yollarını ayırır ve herkes yoluna gider. Diğer bir durumda ise; ilişkiyi kalbinde bitiren taraflardan biri diğerine arkadaş olarak ilişkilerine devam etmeyi teklif edebilir. Diğer taraf içinde duygular bitmemiş olabilir ve gelen bu teklifi bir gün onunla yeniden birlikte olabileceği düşüncesiyle kabul edebilir. İşte bu durum çok tehlikelidir. Kişi bile bile yıpranmayı, üzülmeyi, mutsuz olmayı kabul etmiş demektir. Çünkü, onun aklında ‘bir gün (!)’ düşüncesi vardır. Bu durumda kişi, onu kaybetmemek adına cesurca o ilişkiden sıyrılamıyor, kendini neredeyse değersizleştiriyor ve ilişkisini tarafı olarak onu istemeyen birine kendisini hapsediyor. İşte sonuç buraya varıyor. Zamanla kişinin kendisine duyması gereken saygıda yok olur gider. Neden mi kişi kendisine bunları yaptı? Kendi değerini hiçbir zaman bilmediğinden, kendiyle baş başa kalıp, kendine yetebilecek cesareti olmadığından. En çok da kendini sevmeye cesareti olmadığından…
Cesaretle attığım tüm adımlarım bana yeni erdemlerin varlığını öğretti. Edindiğim her bir öğreti beni ben yaptı. Yolum cesaretin ışığıyla aydınlandı…
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
NE GUZEL ANLATMIŞSIN. ELİNE SAĞLIK
Sağol Arkadaşım
Sevgiler ❤
? harika ????
Sağol Çiğdemciğim
Sevgiler ❤