KIRGIZİSTAN SEYAHATİ-II (09/06/2025-14/06/2025)

Sevgili okuyucularım, Kırgızistan seyahatime ilişkin izlenimlerimi anlatmaya kaldığım yerden devam ediyorum.

Sabah yerel saatle 08.00’de başkent Bişkek’ten ayrılıp Orta Asya Türklerinin destansı dağı Tanrı Dağları’nın eteklerine ve dünyanın en büyük dağ göllerinden Issık Kul’a (Issık Göl) doğru yol almaya başladık. Güzergâh üzerinde ayrıca Burana Kulesi’ni ziyaret ettik.

Burana Kulesi:

Tanrı Dağları’nda İslam dininin yaygınlaşmaya başladığı Balasagun’un merkezinde yapılan caminin yanında 11. yüzyılda kurulan kule, hem ezan okunan yer hem de gözetleme kulesi olarak işlev görmüş.

Kurulduğu dönemin kültür ve mimarisine ışık tutan kulenin yüksekliği, ilk inşa edildiğinde 45-46 metre iken sonraki yüzyıllarda meydana gelen afetlerde hasar görerek 24 metreye düşmüş.

Kulenin tepesine, güney tarafında yer alan 6 metre yükseklikteki giriş kapısından dar bir döner merdivenle ulaşılıyor.

Merdivenin aydınlatılmasında mazgal açıklığı şeklindeki 2 pencereden yararlanılıyor.

Karahanlı Devleti’nin Orta Asya’da kurduğu diğer camilerin minarelerinin mimarisine kıyasla Burana Kulesi’nin, hepsinden önce inşa edildiği düşünülüyor.

Ülkenin kültürel miraslarından biri olan kule, devletin koruması altında tutuluyor ve UNESCO’nun Dünya Somut Kültürel Miras Listesi’nde yer alıyor.

Kulenin çevresinde yapılan arkeolojik kazılarda çıkarılan ev ve iş aletleri, 4 türbe ve hamam kalıntıları, taş değirmenleri ve balbal taşları, Burana Kulesi Ulusal Arkeoloji ve Mimari Kompleksi’nde sergileniyor.

9.yüzyıl Karahanlılar Dönemi’ne ait bu mimari harikanın önünde durduğunuzda, kendinizi âdeta bir masalın içinde hissediyorsunuz. Göçebe halkların, tüccarların ve seyyahların yüzyıllardan süzülüp gelen izlerini taşıyan bu kule, tam anlamıyla geçmişin hikâyelerini bugüne taşıyor.

Kulenin tepesine çıktığınızda eşsiz bir manzara karşılıyor sizi; vadinin uçsuz bucaksız güzelliği ayaklarınızın altında seriliyor. Her basamak, sizi biraz daha tarihe yaklaştırıyor. Eğer kulenin yanındaki açık hava müzesini gezer ve sergilenen taş mezar stellerine göz atarsanız Karahanlılar’ın kültürüne dair çok şey öğrenebilirsiniz.

Burana Kulesi’nden ayrıldıktan sonra bu kez güzergâh üzerinde Kızıl-Tuu köyüne ulaşıyor ve göçebe kültürünün en eski geleneği “yurt çadırı” yapımını öğrendiğimiz yurt çadırı ustası Kırgız aileyle Kırgız köy mutfağından keyifli bir öğle yemeği alıyoruz.

Yüzyıllardır göçebe yaşayan Kırgızlar, Soyvetler Birliği zamanında yerleşik hayata geçmeye zorlanmışlar. Toplum mühendisliği birçok bölgede epey sonuç verse de Kırgızları tamamen göçebelikten ve geleneklerinden koparamamış. Ağır kışı köyde geçirip yazın yaylaya çıkma şeklinde yarı göçebe bir hayat benimsemişler. Bugün çağlar öncesinden gelen birçok örf ve âdet de yaşatılmaya devam ediyor.

Yurt Çadırı:

Kırgızlara göre bir yurt çadırı 3 kişi tarafından tek bir çivi ve çekiç kullanmadan yarım saat içinde kurulabilirmiş. Boz üyün (Çadır) yapımında önce kapı girişi planlanıyor. Bölgenin coğrafik özellikleri ve rüzgârın esiş yönü dikkate alınsa da çoğunlukla yurt çadırlarının kapısı doğuya bakıyor. Çadır genelde ahşap malzemelerden yapılıyor. Çadırın iskeletini oluşturan “kerege”nin kafes şeklinde olması çadıra yuvarlak bir görünüm kazandırıyor. Kerege “kanat” adı verilen halkalardan oluşuyor. Bunların üzerinde bulunan ve “uuk” adı verilen sırıklar ise çadır kubbesini yani tündüğü yükseltiyor. Kanatların birleştiği yerde kapı çerçevesi olan “bosogo” yer alıyor. Buna ise iki parçadan oluşan “kaalga” adı verilen kapı takılıyor. Çadır duvarlarının çevresinde “çiy” adı verilen hasırlar bulunuyor. Boz üyünün tüm iskeletini ise çok çeşitli şekillerde ve boyutlarda keçeler kaplıyor. Uuklar keregeye, baş tarafları ise tündüğe bağlanıyor.

Kızıl Tuu köyünden ayrılıp Issık Kul’un (Göl) kıyısına giderek burada kurulu, yapımını biraz önce öğrendiğimiz yurt çadırlarına yerleştik. Çadırların içinde sadece yatak vardı. Duş ve tuvalet ise dışarıdaydı. Burada geçirdiğimiz iki gün boyunca zengin Kırgız mutfağından lezzetler keşfettik, Kırgızlar’ın dünyaca ünlü Manas Destanı’ndan örnekler dinledik ve Kut müzisyenlerinin komuz, çoor ve temir gibi geleneksel çalgılarıyla Kırgız müziği eşliğinde geleneksel yerel danslarını keyifle izledik.

Yemek Kültürü:

Tarih boyunca pek çok medeniyetin izlerini taşıyan bu coğrafya, Kırgız mutfağının çeşitliliğini ve zenginliğini şekillendiren unsurları barındırıyor. Kırgızistan’ın zengin tarihinde, özellikle Moğollar, Çinliler, Ruslar ve Orta Asya’dan gelen diğer göçebe topluluklarının etkileri, bu mutfağın benzersiz bir kimlik kazanmasına katkı sağlamış. Göçebe yaşam tarzı, sürüyle olan yakın ilişkiler ve çeşitli coğrafi özellikler, Kırgızistan’ın mutfak kültürünü etkileyen temel unsurlardan birkaçı.

Kırgız mutfağının şekillenmesindeki bir diğer önemli faktör de yerel ürünlerin bolluğu. Kırgızistan yemekleri genellikle sığır eti, koyun eti, süt ürünleri, tahıllar ve sebzelerle hazırlanıyor. Fermente süt ürünleri olan “kımız” ve “airan” bu mutfak kültürünün vazgeçilmez birer parçası. Kırgızistan’ın renkli ve canlı mutfak kültürü, damakları şenlendiren bir serüvene davet ederken aynı zamanda bu ülkenin tarihini ve kültürel dokusunu da bir tabakta birleştiriyor.

Beşbarmaq, Manti ve Laghman gibi ikonik yemekler, Kırgızistan’ın sofralarında sıklıkla yer alıyor. Kuurdak ve Şorpo gibi etli lezzetler, yerel kültürün izlerini taşıyan diğer örnekler.

Kırgızistan içecekleri denilince akla gelen ilk lezzet şüphesiz kımız. Kımız, Kırgızistan’ın geleneksel içeceklerinden biri. Yerel kültürün önemli bir parçasını temsil eden bu içecek fermente edilmiş at sütünden elde ediliyor. Kırgızistan’ın pastoral yaşam tarzının bir yansıması olan kımız, zengin besin değeri ve karakteristik ekşi tadıyla mutlaka denemeniz gereken bir tat. Yerel halk, özellikle şehir dışındaki kırsal bölgelerde, kımızı misafirlere hoş geldin ifadesi olarak sunuyor. Bu geleneksel içecek, Kırgız kültürünün derin köklerini ve ataların yaşam tarzını yansıtıyor.

Yemekleri gerçekten bol bol ikram ediliyor. Sadece yoğurt istediğiniz zaman yoğurt yok. Yemeklerin yanında çay ikramları var ve alışık olduğumuz gibi demli değil açık oluyor. Böğürtlen ve karadut reçelleri mutlaka sofrada yer alıyor. Çok lezzetli Kırgız pilavları var.

Tamamen organik koşullarda, tamamen organik besinlerle beslenen kuzu ve danaların etleri de hiçbir marinasyona gerek duymadan pişiriliyor ve kendiliğinden çok lezzetli oluyor.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir