GÜNÜN FARKINDALIĞI

Nasıl Güçlü Olunur?

Şöhretinize, paranıza ya da konumunuza güvenmeyin. Güvenmeniz gereken içinizdeki güçtür. Neyin kontrolünüzde olduğu ve neyin olmadığı hakkındaki hükümlerinizdir. Sadece bu bile bizi özgür yapar ve dizginlerimizden kurtarır. Adeta biri siz ensemizden tutup derinliklerden çıkarır. İşte orada zenginlik ve güçle göz göze geliriz.

Steven Pressfield’in Büyük İskender hakkındaki klasikleşmiş romanı Savaşın Faziletleri’nde geçen bir sahnede İskender bir nehri geçer ve önünden çekilmeyi reddeden bir filozofla karşılaşır. İskender’in adamları, “Bu adam dünyayı fethetti! Ya sen ne yaptın?” diye bağırır. Filozof kendinden son derece emin bir şekilde, “İçimdeki dünyayı fethetme ihtiyacını yendim,” diye cevap verir.

İskender’in yolunun bir noktada Kinik Diyojen’le kesiştiğini biliyoruz. Diyojen toplumun ödüllendirdiği şeyleri reddetmesiyle bilinen bir filozoftu ve İskender ise onun reddettiği her şeyin vücut bulmuş hali gibiydi. Pressfield’ın yarattığı sahnede olduğu gibi gerçek hayatta da İskender dünyanın en güçlü adamı olmasına rağmen bir filozof ondan daha güçlüydü. Çünkü onun aksine filozof arzularını dizginlemiş bir kişiydi. Onun gözlerinin içine bakıp kontrolün kimde olduğunu ve gerçek, sonsuz gücün kaynağı olan kendine hakim olabilmeyi kimin başardığını görebilirlerdi.

Sen de bunu yapabilirsin. Gücü dışarıda değil, kendi içinde aramaya odaklan. Hayatının ilk dönemini köle olarak geçiren Pubilius Syrus’un dediği gibi:”Büyük bir imparatorluk mu istiyorsun? Kendine hükümet!”

Kaynak: Stoacının Günlüğü

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

ÖZBEKİSTAN&KARAKALPAKİSTAN SEYAHATİ – V (28/09/2025 -07/10/2025) BUHARA ŞEHRİ-II (02/10/2025)

Buhara, Sogdiana ve Maveraün nehir bölgeleri üzerinde iz bırakan tüm etkileri yaşamış. Sasaniler tarafından zulüm görmüş ve buraya sığınan Hıristiyanlar, Nasturiler, Budistler ve Manişeistlerle şehir önemli bir entelektüel ve din merkezi olmuş. İslamın fethinden sonra, IX. yüzyılın ortasından X. yüzyılın sonuna kadar Samanilerin başkenti olan Buhara, Fars şiirinin babası Ebu Abdullah Cafer Bin Muhammed Rudeki ve Buhara’nın saray kütüphanesinde okuyan ve Batı’da Avicenna adıyla tanınan en büyük İslam bilginlerinden olan filozof ve hekim Ebu Ali İbn Sina gibi prestijli şair ve alimlere ev sahipliği yaptı. Uğradığı birçok istila şehri adeta bir mimarlık müzesine dönüştürdü:709 yılında Araplar;IX. yüzyıldan XIII. yüzyıla kadar yaşayan, Türk tarihinin Orta Asya’daki temsilcisi olan ve İslamiyeti kabul ederek ilk Müslüman Türk Devleti olan Karahnalılar;1220 yılında Cengiz Han’ın orduları;1370 yılında, Tatarlar orduları ile devletin sınırlarını Hindistan’dan Anadolu’ya kadar genişletmiş olan Timur… Buhara, Samaniler ve Karahanlılar zamanında ilk altın çağını yaşamış. Özbek Şeybaniler 1506 yılında Buhara’yı ele geçirdikten ve 1561’de yönetim imparatorluğunun merkezini yaptıktan sonra şehir, Buhara Hanlığı olarak anıldı. XVI. Yüzyılda ise, inşa edilen yeni ticaret merkezleri, kapalı çarşılar, kervansaraylar ve orta Asya’da sanatlarını zirveye taşıyan minyatür ressamları ile Buhara ikinci altın çağını yaşamış. Cengiz Han soyundan olmayan Mangitler 1747’de Buhara’yı işgal ederler. 1785 yılında Buhara Emirliği ilan edilir. Buhara, bir zamanlar barındırdığı 300 caminin bir kısma artık yok olsa bile, geçmişinin tüm cazibesini koruyabilmiş geleneksel bir şehirdir. Sabah, tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınan Buhara’nın tarihi merkezinin yürüyerek keşfine devam:Karahanlılar’dan kalma Orta Asya’nın en eski camii Magaki Attari Camii; Timur’un torunun yaptırdığı Uluğ Bey Medresesi; Şeybaniler zamanında yaptırılan Abdülaziz Han Medresesi; Chor (Dört9 Minare Medresesi; Nadir Divan Beyi Medresesi ve Nasreddin Hoca Heykeli’nin bulunduğu Lebi Havuz Kompleksi; Karahanlılar tarafından yaptırılan 47 metre yükseklikteki görkemli Kalon Minare; Kalon Camii; Miri Arap Medresesi; kubbeli çarşılar… Buhara İpek Yolu üzerindeki şehirlerin bugün de en mistik havaya sahip olanı. “Eğer bir iyilik tohumu dikilirse, yedi yılda büyür ve yedi yüz iyiliğe vesile olur” sözünü söyleyen Bahauddin Nakşibendi Buhara’da yaşamış. Bir zamanlar gayrimüslimlerin içeri alınmadığı için hep gizemli bir kent olarak kalmış. Demiryolunun gelişine kadar 1″yasak şehir” diye anılmaktaydı. Öğle yemeğinin ardından, Buhara’nın dışında yer alan önemli tarihi eserleri gezmek üzere yola çıkış:Orta-Asya’da İslam dininin kökleşmesinde büyük rol oynayan sufi din adamı Bahauddin Nakşibendi Külliyesi ve türbesi (kutsal edilen kompleks hal bir hac yeri olarak kullanılmakta); doğu ve Rus Mimarisi’nin izlerini taşıyan göz alıcı son Buhara Emiri’nin Yazlık Sarayı olan zarif “Sitora-i Mokhi-Khosa” gezileri.