KIRGIZİSTAN SEYAHATİ-III (09/06/2025-14/06/2025)
Yurt çadırında ilk geceyi geçirdikten sonra sabah keyifli bir kahvaltının ardından bu eşsiz coğrafyada sıra dışı bir deneyim için yola çıktık.
İlk durağımız bir keçe atölyesiydi. Bütün Türk toplulukları gibi konargöçer Kırgızlar için de temel el sanatlarından biri ve önemli bir kültürel miras ürünü olan keçe günümüzde de değerini koruyor ve güncel hayatın içinde yer alıyor. Tabii günümüz koşullarına uyarlanmış modernlikte. Kırgızistan’da bugün önemli bir turistik değer hâlini alan keçenin üzerine işlenen her bir nakışta ülkenin tarihinden, toplumsal değerlerinden ve kültüründen izler görmek mümkün.
Kuzu yününden yapılan keçe, Kırgızistan’da neredeyse her alanda kullanılıyor. İster yurtları örtmede ister oyuncakta. Hatta keçe sanatı öyle bir hâl almış ki Keçe Festivali bile düzenleniyor. Kırgızcada “Kiyiz Duyno” olarak bilinen festivalde keçe atölyeleri, yurt inşa etme etkinlikleri, halk konserleri, düzenleniyor; keçe ile ilgili oyunlarla gelenekler yaşatılıyor. Aynı zamanda üretilen birbirinden harika keçe ürünleri de satışa sunuluyor.
Keçe yapmak çok aşamalı, zor bir iş. Atölyede biz de elimizden geldiğince keçelerden motifler yaptık.
Yeni bir şey öğrenmenin keyfiyle keçe atölyesinden çıkıp Kırgızistan’ın geleneksel sporları olan kartal avcılığı ve okçuluğu görmek için yola koyulduk. Kırgız gelenekleri arasında en ilgi çekici olanı kartal avcılığı. Geleneksel kıyafetler giymiş, güçlü bir Kırgız, kolunda görkemli bir kartal tutuyor. İsterseniz sizin de kartalı kolunuza almanıza yardım ediyor. Kırgız Türklerinde, kartal yetiştirme geleneği babadan oğla geçerek nesillerdir sürüyor. Bu durum çoğu zaman boy adlarına, boyların yaşadığı yer adlarına yansımış. Örneğin; Bürküt, Bürkütçülör Boyu, ya da Bürküt Uya (Kartal Yuva), Bürküt Döbö (Kartal Tepe), Bürküt Say (Kartal Dere).
Kırgızlar, kutsal saydıkları kartala “bürküt” diyorlar. Türkçe bir kelime olan “bürküt” kartalın gücünü, yeteneğini, keskin görüşünü ifade ediyor. Bu nedenle Kırgız destanlarında erkek başkahramanlar kartal ile özdeşleştirilmiş ya da onlara eşlik eden bir dost ve destekçi olarak ifade edilmiş.
Kırgız mitolojisinde avcı öldüğünde kuşlarının da birlikte gömüldüğü ya da avcının varlık durumuna göre farklı metallerden veya ahşaptan yapılmış kuş heykelleriyle gömüldüğü anlatılıyor. Söylenceye göre birlikte gömülen kuşlar avcıya ahirette eşlik edip destekliyor. Aslında arkeolojik kazılar da mitolojiyi kanıtlar bulgular ortaya koymuş.
Kartalın kutsallığı Kırgız kültüründeki her ayrıntıda kendini gösteriyor. Örneğin, kartalın önünden geçmiyorlar, kartal kazayla ölürse yas tutuyorlar, nazardan ve kötü ruhlardan korunmak için evin her köşesine, özellikle de bebeklerin beşiğine, kartal tırnağı, pençesi ve tüyü asıyorlar. “Kartalı olan evde şeytan olmaz” diye bir atasözleri var. Kartalın şifa verici özelliği olduğuna inanılıyor. Öyle ki başı ağrıyan kartal tüyü takıyor, hastalar kartal tüyünden yapılmış yastığa yatırılıyor. Ayrıca erkek çocuklara kartal gibi cesur ve yetenekli olmaları için kartalın kalbini yediriliyor. Baktığınız her şeyde kartal görmeniz mümkün, günlük hayatta kullandıkları eşyalarda, süs eşyalarında ve giysilerinde mutlaka kartal simgesi bulunuyor.
Ülkenin dağlık coğrafi yapısı tarih boyunca hayvancılık ve avcılığı geçim kaynağı hâline getirirken 7. ve 9. yüzyıllara ilişkin tarihi kaynaklara ve Kırgızların “Kococaş” Destanı’na göre halk avcılığı meslek edinmiş.
Kırgızların kartalı yakalayıp eğitmeleri, beslemeleri ve avlamaları, zaman içinde onlara tarihi kültürel zenginlikler kazandırmış. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu geleneğin izlerine mağara duvarlarında ve kaya taşlarında rastlamak mümkün.
Kırgızlar, ateşli silahın olmadığı dönemlerde, ok ve yayın ulaşamadığı, yüksek kar kütlelerinin geçit vermediği ve insan gözünün göremediği durumlarda keskin görüş niteliklerini sergileyen kartallardan yararlanmışlar. Kartallar; geyik, ceylan, karaca, tilki, tavşan gibi hayvanları rahatlıkla avlamış, Kırgızlar da o hayvanların derileriyle soğuktan korunmuş, etleriyle karınlarını doyurmuş. Bir anlamda kartallar, Kırgızlar’ın yaşam dayanağı olmuş.
Kırgız bürkütçüleri; yaşadığı yer, tüy, renk, av becerisi ve cesaretine göre kartalları 65 türe ayırıyor. Bunlardan yalnızca 19 tür eğitilebiliyor. En yetenekli tür ise açık kahverengi ve sarı tonlardaki tüylere sahip olduğu için “Çöl Kartalı” adını verdikleri kartallar.
Kartalın yeni yetişen yavrusuna Kırgızlar “Barçın” diyor. “Barçın”, kız ve erkek çocuklarına hem geçmişte hem de günümüzde yaygın olarak verilen isimlerden biri.
Kartallar hakkında bir hayli bilgi edinip yakından inceleme fırsatı bulduktan sonra ok atmayı da denedik. Bir Kırgız atasözü, “Baban sağ iken halkını, ata binerken topraklarını tanı” der. İşte bu atasözünü ilke edinen Kırgızlar, çocuklarına halkı ve sahip oldukları toprakları tanıtıyorlar. Kırgızlar için yeni neslin sosyal ve etnik kimliğini koruması açısından tarihin ve kültürün kuşaktan kuşağa aktarılması büyük önem taşıyor. Bu yüzden Kırgızistan’da at binmek de çok önemli ve çocuk yaşta başlanıyor.
Kırgızların izinde göçebe yayla yaşamını daha yakından deneyimlemek üzere Karala Arça Yaylası’na çıktık. Bu yayladan çadırlarda yaşayan halkı daha iyi görme olanağı yakaladık. Aynı zamanda at bindik. Trekking yapma olanağı sunan harika bir doğası var. Tabii yayla olduğu için hava oldukça serin.
Kırgız halkı çok içten, samimi ve doğal, yüzlerinde gülümseme hiç eksik olmuyor. Halkının özelliklerini diğer seyahat yazımda daha detaylı anlatacağım.