GÜNÜN FARKINDALIĞI

Düşünce ve fikirleriyle simleri binlerce yıl öteye, yani günümüze ulaşan düşünürlerden birisi de Epiktetos’tur.

İ.S 55- 135 yılları arasında yaşamış olan Yunan stoacı filozof Epiktetos’un, kesin olmamakla birlikte Hieropolis’te bir köle olarak dünyaya geldiği belirtilmektedir.

Nicopolis’e sürgün edilene kadar yaşamını Roma’da sürdüren Epiktetos, hayatının geri kalan kısmını sürgün edildiği Nicopolis’te geçirmiş sonradan azat edilmiş ve orada ölmüştür.     

Epiktetos felsefesinin temel taşı ahlak düşüncesinden oluşuyordu. Epitetos’un felsefesi son derece sade ama keskindir. Epiktetos’un yaşamında lüks, şöhret, güç yoktu. Sadece içsel özgürlüğü vardır.

“İnsan, arzusuna, korkusuna, öfkesine hükmettiğinde zincirlerinden kurtulur.

Gerçek özgürlük, dışarda değil içimizdeki zincirleri fark etmekle başlar. Çoğu insan, özgürlüğü dış koşullarda arar; parayla, statüyle, makamla…

Oysa bunlar sadece yeni bağımlılıklar yaratır. Epiktetos’un anlatmak istediği şu: insan, kendi arzularının kölesiyse; en lüks sarayda bile zincirlenmiştir.

Arzu, ölçüsüz olduğunda insanı yakar. Ne kadar çok elde edersen, o kadar istersin. Korku ise seni geçmişe bağlar, öfke de anı yakar.

Bu üçü arzu, korku ve öfke insanın ruhunu yönettiğinde, akıl artık hükümranlığını kaybeder.

Ama bir insan, arzularını dizginleyebiliyorsa; korkularının üzerine yürüyebiliyorsa, öfkesini yutmak yerine dönüştürebiliyorsa o artık kendi kaderinin efendisidir.

Epiktetos’un çağrısı şudur: dış dünyayı kontrol etmeye çalışmak yerine, tepkilerini yönet. Çünkü olayları seçemezsin, ama onlara verdiğin tepkiyi seçebilirsin.

Bu seçimi yapan insan, zincirlerini kırar. Çünkü artık ne arzusunun kölesidir, ne korkusunun tutsakıdır, ne de öfkesinin esiridir.

İşte o anda, insan gerçekten özgür olur sessiz, sade ama sarsılmaz bir güçle”

Kaynak: Epiktetos -El Kitabı

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

SEVGİ ÖNCE DÜRÜSTLÜK İSTER

Sevgili okuyucularım, sevgi üzerine çok yazılarım oldu; birçok konu başlığı altında hep sevgiden söz ettim. Her birinde yaşanmışlıkların örneğini verdim. Bu yazımda yine sevgiden söz edip sevginin, temel taşı dürüstlüğün üstüne inşa edildiğini anlatacağım. 

Şimdi, doğal afetlere karşı dayanıklı olması için nasıl bir binayı inşa ederken temelinin, kolonlarının, kullanılan malzemelerin sağlam olmasına bakılıyorsa ilişkilerin de sağlam, istikrarlı ve derinlikli olması için önce seni seviyorum, demek yerine dürüstlük olması gerekiyor. Çünkü sevgi sözleri söylemek çok kolaydır ama dürüst kalabilmek zordur.

Ben de sevgili okuyucularım, hepinize ayrı ayrı “seni seviyorum” sözünü sürekli söylerim ama dürüstlük yoksa bu sizlere sahte gelir, gerçek sevgi olmaz; ancak kendimi kandırmış olurum.

Bir insan, kendisine en büyük zararı yine kendine dürüst olmayarak ve kandırarak verir. İnsan kendine dürüst değilse zaten kendisini sevmiyor demektir. Kendini sevmeyen insan ise başkasını gerçek anlamda hiç sevemez. Söylediği sevgi dolu sözler de sadece o anda kendi menfaati ve çıkarları üzerine yaptığı hesaplara dayanan, göstermelik sözlerdir. Çünkü sevgiyi göstermek istiyorsanız önce dürüstlük göstermelisiniz. Dürüstlük, güveni oluşturur. Zaten güven olmayan bir ilişki sevgi ile devam etmez, sağlam olmayan bir bina gibi çöker. Sevgi olmayan bir ilişki devam ederse bilin ki orada menfaat vardır ve yüzeyseldir. İçinde dürüstlük olmayan göstermelik sevginin temel nedenleri, bir şeye lazım olur düşüncesiyle elinin altında tutma isteği, birine hayır diyememek, birine bağımlılık geliştirmek, yalnız kalamamak, etrafında hep birileri olsun istemektir ve daha pek neden sayılabilir.

Birçok insan ilişiklerini veya evliliğini bağımlılık, yalnız kalmamak, menfaat üzerine sürdürüyor. İşte burada, Carl Jung’un söylediği gibi, kişi kendi gölgesi ile sevgi konusunda yüzleşmiyor. Eğer o gölgesi ile yüzleşmiş olsa dürüst davranıp davranmadığını görür, bu ilişki neye dayanarak yürüyor, diye bakar. Bir bağımlılıktan dolayı mı? Menfaat için mi? Arkadaşsız kalmamak için mi? Yalnızlık korkusu mu? Topluma ne kadar sosyal ve geniş arkadaş çevresi olduğunu göstermek için mi? Bu sorulara vereceği yanıtlarla içindeki gölgelerin hepsiyle tek tek yüzleşmiş olur. Tabii ki Carl Jung’un söylediği gibi bu yüzleşmeler cesaret ister. 

Dürüstlük güveni, güven de sevgiyi oluşturur. Güven duymadığınız bir insan her dakika sizi sevdiğini ya da hoşunuza gidecek sözleri söylerse ne yaparsınız? Güven duymadığınız hâlde o kelimeler hoşunuza gidiyor ve ilişkiyi sürdürüyorsanız bilin ki sevgi açlığı çekiyorsunuz, bağımlısınız veya korkularınız var. Bu durumda kendinize öz saygınız da olmaz. Onun için insanın kendisine dürüstlüğü çok çok önemlidir.

Birçok insandan şunu duyuyorum: “Güvenmiyorum o kişiye.” Böyle bir yorum karşısında ben de diyorum ki “Peki, güvenmiyorsan neden ilişkini sürdürüyorsun? Bu konuda önce kendinle yüzleş.” 

İş yerinizde bir arkadaşınız hata yapmış; hatasını kabul etmeyip inkâr ediyorsa ona nasıl güven duyacaksınız? Hatırlayın ne demiştik: Güven duyduğunuz kişiye sevgi duyarsınız. Şimdi bu hatasını inkâr eden arkadaşınıza tavrınız nasıl olur? Sadece iş gereği ve saygıdan dolayı belli bir mesafede kalırsınız ama dışarıda görüşmek istemesiniz. 

Bağımlılıktan, yalnız veya arkadaşsız kalmamak için, sosyal çevresi olsun diye sevgi sandıkları o ilişkiye tutunan insanları başka bir yazımda ayrıntılı örneklerle anlatacağım.

Yalan söyleyen bir insana nasıl duygusal sevgi ile bakabilirsiniz ki? Nasıl onu hayatınıza alabilirsiniz ki? Gerçek sevgi istiyorsanız yapabileceğiniz en iyi şey, böyle insanları hayatınıza almamaktır, tabii böyle kişilere karşı içinizde olumsuzluk düşünmeden.

Size ihtiyacı olan birisi, dürüstçe ihtiyacı olduğu için geldiğini açıklamadan siz çok özlediği, çok sevdiği için geldiğini söylüyorsa burada dürüstlük yoktur. İşte burada güven olmadığı gibi siz de o kişiden gerçek sevgi hissetmesiniz.  

Ebeveynlerine yalan söyleyen çocuklar veya çocuklarına yalan söyleyen ebeveynlerin bulunduğu ailelerde nasıl güven oluşur, nasıl derin bir sevgi oluşabilir? Güven olmadığı için bu tür ailelerdeki ilişkilerde hep bir huzursuzluk, mutsuzluk olur. 

Genel olarak insanların aralarında sürekli bir iletişimsizlik ve yıkıcılık, huzursuzluk var. Bunlar altında yatan temel neden karşılıklı güvenin olmayışı. Komşunuz size dürüst davranmıyorsa siz ona sevgi ile bakabilir misiniz?

İnsanlar sosyal medya hesaplarından arkadaşlarını çıkarıyor sonra da bunun yanlışlıkla olduğunu söylüyor veya kendilerine özel yazılan mesajlara gördüğü hâlde cevap vermiyor, bir pembe/beyaz yalana başvuruyor fakat kendisi ile ilgili bir konu olunca hemen cevap yazıyor. Bu tür davranışlar güveni ortadan kaldırıyor. Açık ve dürüstçe söyleseler durum farklı olur ama güven bir kez kayboldu mu bu insanların mesajlarına yanıt verirken sevgi sembolleri bile koymak istemiyorsunuz, sadece evrensel sevgi ile bakıyorsunuz ve daha yakın bir ilişki sürdürmek istemiyorsunuz. İnsan kendine dürüst olursa zaten etrafına da dürüst olur.

Benim için bu tür mesajlarda sevgi sözleri ve semboller önemli değildir. Sevgi gerçek mi ve arkasında dürüstlük var mı diye bakarım. Bununla ilgili bir örnek vereyim. Beni çok sevdiğini söyleyen, dostum diyen bir arkadaşa, insanlara düzenlediği tur için neden fatura vermediğini sorduğumda bir anda başka davranmaya başladı. Dürüst davranışta bulunmadığını sorguladığım için o sevgi sözleri yerini sevgiden uzak, başka bir üsluba bıraktı. Böylece sevgisinin gerçek değil menfaat için olduğunu da anladım. Bu sorgulamayı yapmayıp çok güzel tur yapıyorsun, deseydim o sevgi sözlerini ve sembolleri göndermeye devam ederdi. Fakat insan önce ne istediğini bilmelidir. Eğer gerçek istiyorsa önce gerçeğini hayatında tutar.

Bir tanıdık sosyal medyaya fotoğraflarını koymuş, bana da özelden mesaj yazıp beğendin mi diye sordu. Ben de fotoğrafların üzerinde oynandığı için doğallığını kaybettiğini bu yüzden beğeni işareti koymadığımı ve yorum yapmadığımı söyledim. “Çünkü doğal olmayan resimler olsun, yazılar olsun beğenmiyorum,” dedim. Şimdi, o kişiye açık olarak söylemeyip “Harika görünüyorsun, çok güzel çıkmışsın,” diye yazıp 5 tane öpücük koysam ne olacaktı ki? Sadece o anda çok mutlu olacaktı beğenildiği için ama bu beğenilme sahte olacaktı.

Yıllar önce iş yerimde bir arkadaş bana poğaça alıp getiriyordu. Sonunda ona teşekkür edip “Lütfen bana bir daha alma çünkü hem yüzüme söylemeyip arkamdan konuşuyor, dedikodumu yapıyorsun hem de poğaça alıp sevgini gösteriyorsun. Bu bana ters gelir. Böyle sevgi olmaz,” demiştim. Yine iş yerinde “Buradan ayrılırsak dışarda görüşürüz” dediler. Ben onlara dürüst olarak “Sizinle dışarıda görüşmem çünkü insanların dedikodusunu yapıyorsunuz,” dedim. Açık sözlülük ve dürüstlük her zaman güveni oluşturur. O arkadaşlara görüşmeyeceğim hâlde görüşeceğimi söylesem, duygusal sevgimi göstersem o zaman kendime dürüst davranmamış olurdum, kendime öz saygım kalmazdı. 

Bir insana yardım edersiniz, o insanın gerçekten sizi sevmediğini görürsünüz fakat sırf vicdanız ve merhametinizden dolayı o yardımı yaparsınız. Çünkü insanın vicdanı önemlidir. Ve o kişiye de neden yardım yaptığınızı söylersiniz. Çünkü insanlar yanlışlarına rağmen kendilerine o yardımın sevgiden yapıldığını sanıyorlar. Oysa burada vicdan ve merhametten dolayı yapılıyor ve onların da bunu bilmeleri gerekiyor.

Güven olunca paylaşımlarınız yüzeysel kalmaz derinliğe iner. Rahatlıkla o kişiye her şeyinizi anlatırsınız. Bilirsiniz ki anlattıklarınızı başka yerden duymayacaksınız. O kişinin yanında güven duyarsınız. Güven duyduğunuz kişiye başka gözle, sevgi ile bakarsınız.

Ama sevgi duyduğunuz bir insan da sizi hayal kırıklığına uğratırsa bir daha ona sevgi duymanız, güvenmeniz zorlaşır. Bu yaşamınızda hangi konuda olursa olsun böyledir. 

Yalanın küçüğü büyüğü yoktur. Nasıl hırsızlık yapan kişinin küçük mü büyük mü olduğuna bakılmaksızın cezalandırılıyorsa yalan da yalandır. Siyaset de öyledir. İnsan seçtiği siyasetçinin dürüstlüğüne bakar, sözlerine değil. Dürüst ise toplumda güven oluşturur. Güven oluşursa toplum da ülkesini yöneten lidere sevgisini verir.

Eğer içten sevmiyorsanız kendi menfaatleriniz için seviyorsanız lütfen dürüst olarak karşı tarafa söyleyin. Çünkü her zaman gerçekler ortaya çıkar. Yalan söyleyen insan kendine düşmanlık yapar. 

Dürüstlük her daim çok büyük bir kazançtır.

“Benim en büyük servetim dürüstlüğümdür” ATATÜRK

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

GÜNÜN FARKINDALIĞI

Arthur Schopenhauer Alman filozof, yazar ve eğitmendir. Schopenhauer, Alman felsefe dünyasındaki ilklerdendir. Dünyanın anlaşılmaz, akılsız prensipler üzerine kurulu nedenselliklerinin olduğunu söyleyerek dikkat çekmiştir. Ayrıca Nietzsche’nin ilk akıl hocasıdır.

Schopenhauer felsefesi; Mutluluk, kalabalıktan uzak durmayı gerektirir. Schopenhauer, insanın en derin yaralarının çoğunun başkalarıyla zorunlu ilişkilerden geldiğini söyler.

Toplumun vaat ettiği güven, aslında karşılıklı çıkar ilişkilerinin maskesidir.

İnsanlar, çıkarlarının korumak için sözlerini ölçer, düşüncelerini saklar, içtenlikle uzaklaşır.

Onun betimlemesiyle, toplum “yalanlara sarılmış bir beden” gibidir.

Kalabalık, insanı kendi sesinden uzaklaştırır.

İnsan ancak yalnızken kendi gerçek sesini duyar.

Schopenhauer bu noktada zeka ile yalnızlık arasında doğrudan bir bağ kurar.

Zeki insan, kalabalığın yüzeyselliğine daha az tahammül eder; sıradan olanla zaman geçirmek, onun için enerjisini boşa harcamak gibidir.

Yalnızlığın Aristokratik Niteliği

Schopenhauer’a göre yalnızlık, burada bir mahrumiyet değil; tersine, yüksek nitelikli bir hayatın doğal ortamıdır.

İnsan, kalabalık içinde sürekli olarak zihinsel seviyesini bastırmak zorunda kalıyorsa, gerçek anlamda özgür ve yaratıcı olamaz.

Bu nedenle yalnızlık, onun gözünde sadece bir seçenek değil, bir onur göstergesidir.

Yalnızlığın küçük dezavantajı

Yalıtılmış bir yaşam, kişiyi toplumsal etkileşimlere karşı hassaslaştırabilir. Bu yüzden Schopenhauer, gençlere şu öğüdü verir:

            . Toplum içindeyken bile içsel yalnızlığını korur.

            . Her düşünceni dile getirme; başkalarının sözlerinden gereğinden fazla anlam çıkarma.

            . İnsanlardan çok şey bekleme.

Bu sayede, kalabalığın ortasında bile ruhunu koruyabilirsin.

Schopenhauer’ın felsefesinde mutluluk, “kendine yetebilen bir zihnin” demektir.

Toplumun parlak ama sahte vaatlerinden sıyrılıp, kendi iç dünyasında zenginleşebilen kişi, gerçek özgürlüğe ulaşır.

Bu yol kolay değildir; bedeli yalnızlıktır. Ama onun gözünde bu, insan ruhunu korumanın ve yüceltebilmek tek yoludur.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

 

HER ÇİÇEK KENDİ KOKUSUNU VERİR. HER RUH DA KENDİ GÜZELLİĞİNİ VERİR

Sevgili okuyucularım, her insanın ortak isteği etrafında iyi insanların olması, hayat yolculuğunda karşısına iyi insanların çıkmasıdır. “İyi insan”dan kasıt nedir? Tabii ki ruhun güzelliğidir. Ruhu güzel olmayan etrafına zarar verir. İşte bu yüzden insanlar hep güzel ruhlu insan ister.

Einstein’ın çok güzel bir sözü var: “Yeryüzündeki şartların düzelmesi, bilimsel buluşlardan çok, ahlaklı olan bir yaşama düzeninin gerçekleşmesine bağlıdır.”

Ahlakı başkasında ararken yapmamız gereken çok önemli bir şey var. Biz ne kadar ahlaklıyız? İşe önce kendimizden başlayarak bunu sorgulamalıyız. 

Bazı insanlar kendi ön yargıları ile insanları hangi ruh aydınlanmış veya hangi ruh karanlık diye ırkına göre, desteklediği siyasetçiye göre, aldığı eğitime göre sınıflandırıp, yaşadığı yere göre ayırıp ahlaklı olup olmadıklarına karar veriyor.

Oysa ahlak bir zümrenin, bir ırkın veya belli bir eğitim düzeyinin tekelinde değildir. Ahlak, ruh aydınlandıkça ortaya çıkar ve tek temel koşulu dürüstlüktür.

İnsan hangi koşullar içinde bulunursa bulunsun dürüst olması çok önemlidir. Sözünü ettiğim sadece maddiyat anlamında dürüstlük değil. Dürüstlük bir bütündür; hayatın her anında ve her alanında doğru olmak, doğrudan yana tavır sergilemektir.

Anı kurtarmak ya da menfaat için doğruluktan en ufak bir sapma göstermek, yapılan bir davranışın arkasında durmamak, hatayı kabullenmemek dürüstlük değildir.

Bir insan herhangi bir durumda kendi hatasını kabullenmiyor hatta suçu bir başkasının üstüne yıkıyorsa tek sebebi onun dürüst olmayışıdır. Hayatımızın her alanında olsun. (aile, iş, arkadaşlık, komşuluk, akraba vb..)

Dürüstlük olmayınca güven hiç olmaz. Şimdi, böyle bir insanın ruhu nasıl olur? Bu insan istediği kadar diplomalara sahip olsun, isterse en iyi makama ve mevkiye sahip olsun, kendini aydın görüşlü tanımlasın, bilimde başarı sağlasın ama ahlak olmadıktan sonra hiçbir şeyin anlamı olmaz. 

Beraber olduğunuz insan; bu eşiniz, arkadaşınız, komşunuz, iş arkadaşınız olsun; sosyal çevrenizde kim varsa; çok iyi eğitimler almış, yaşadığı yer gerçekten çok iyi bir yer, iyi yerlere gidip geliyor, iyi giyiniyor, iyi restoranlarda yemek yiyor fakat size dürüst davranmıyor. Tüm bu “iyi”ler içinde ruhunda güzellik görmediğiniz bu insan hakkında neye karar verirsiniz?

Siyaset konusunda da benzer ön yargılar vardır. Baktığınızda takım tutar gibi parti destekleyenleri görürsünüz. Bu insanlar öyle fanatikleşmiştir ki “Bu partiyi destekleyenler cahil, eğitim almamış, ruhu karanlık” veya “Şu partiyi veya kişiyi destekleyenler aydın görüşlü, bilgili” diye ön yargılı değerlendirme yaparlar.

Bazen de insanları eğitim durumlarına, inançlarına ve dış görünüşlerine göre değerlendirip bir kötülük yaşanınca hemen “O insan cahil, eğitim almamış her şey beklenir” veya “Bu insan kapalı bu kötülüğü yapmıştır” ya da “Şu insan çok açık giyiniyor kim bilir ne kötülükler yapar” gibi sözlerle peşin hüküm verirler.

Bir de böyle insanlar sabit fikirli oldukları için siz hiçbir şekilde fikir alışverişi ve düşüncenizi söyleyemezsiniz. Farkındalık vermeniz mümkün olmaz. Sadece enerjinizi çekerler ve ruhunuzu yorarlar.

Bana yalan söyleyen, maddi ve manevi hakkıma giren, kendi menfaati için beni sevmiş gibi davranan, bencil,  verdiği sözü tutmayan insanların hepsi benim için birdir. Hangi mevki ve makamda, hangi meslekten, inançtan, ırktan, ülkeden, siyasi görüşten olursa olsun, ne kadar iyi eğitim alırsa alsın hatta isterse yurt dışında okusun hiç fark etmez. Ruh güzel olmadıktan sonra bunların hepsi boş!

Ruh güzel olunca zaten insan hiçbir canlıyı ayırt etmez, hiçbir bir canlıya ve hiçbir eşyaya zarar vermez. Dünyayı bir bütün olarak görür ve ona hizmet eder. Örneğin bazı insanlar sadece kendi ülkesi için dua eder ve iyi olmasını, iyi yaşamasını ister. Hâlbuki dünya bir bütündür. Vücudun bir organı eksik olduğunda nasıl diğer organları etkiliyorsa tam olarak çalışmıyorsa işte dünyada da bir ülkenin kötü olması her ülkeyi zincirleme olarak etkiler. Evrensel sevgiyi gören insan dünya için iyilik ister. Ahlakın yolu da dürüstlük gibi sevgiden geçer. 

İçinde sevgi olan insan davranışlarını sevgiyle sergiler, zarar vermek aklının ucundan bile geçmez. 

Ruhu sevgiye aç bir insan ne kadar akıllı ve bilgili olursa olsun her şeyi göze alabilir. Önce insan ruhunu doyurmalıdır çünkü ruh güzelleştikçe güzel şeyler yapmaya başlar ve bu yaptığı güzel şeyler kalıcı olur. 

Sevgili okuyucularım, insan ruhunu ve enerjisini asla saklayamaz. Bu yüzden bir insanın ruhunu ve enerjisi okudukça söylenen kelimelerin maskelerinin indiğini görürsünüz. 

Hepsi geçicidir. Gün gelir her şey geçer fakat tek kalıcı olan ruhtur; ruhun güzelliği veya çirkinliği (aydınlığı ve karanlığı.)

Ahlak olmadıktan sonra (ruh güzel değilse) diğerleri var olsa bile hiçbir kıymeti olmaz.

Her insanın ruhunun derinliğine bakarım. Gerisi benim için boştur! Derin ruh evrensel sevgi ve evrensel insanlığın ışığı ile bütünleşmesidir. İnsan iç dünyasını tanımaya başladığı zaman dış dünya ile ilgilenmiyor kendi iç dünyasını güzelleştirip o iç dünyasının güzelliği dış dünyaya yansıyacağını biliyor. 

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

 

FARKINDALIĞIN GÜCÜ

Sevgili okuyucularım, bu ayki kitap paylaşımım ismi “Farkındalığın Gücü ”

Bu kitabın yazarı olan; Neville Goddard (19 Şubat 1905 – 1 Ekim 1972), Barbadoslu bir yazar , hatip ve mistikti . Barbados’ta büyüdü ve genç yaşta Amerika Birleşik Devletleri’ne taşındı. İnsan hayal gücünün her şeye kadir olduğu, dolayısıyla Tanrı olduğu iddiasını test etmek için çeşitli kişisel gelişim yöntemleri öğretti.

Bu kitap, sizin sonsuz gücünüz karşısında hiçbir dünyevi gücün en ufak bir öneme bile sahip olmadığını açığa çıkaracaktır. Bu kitabın amacı size kim olduğunuzu, amacınızı ve kaderinizi göstermektir.

Şimdi kitaptan bir bölümü sizlerle paylaşıyorum.

“…

Her şey, kabul edildiğinde ışıkla görünür hale gelir. Çünkü görünen her şey ışıktır.

“Işık” bilinçtir. Bilinç birdir ve sayısız form veya bilinç seviyesinde tezahür eder. Var olanın tamamı olmayan hiç kimse yoktur, çünkü bilinç sonsuz bir seviye dizisi halinde ifade edilse de bölünmüş değildir. Bilinçte gerçek bir ayrılık veya boşluk yoktur. BEN VAR’IM bölünemez. Kendimi zengin, fakir, dilenci veya hırsız olarak düşünebilirim, ancak varlığımın merkezi, kendimle ilgili hangi kavramı benimsediğimden bağımsız olarak aynı kalır. Tezahürün merkezinde, sayısız form veya kendi kavramında tezahür eden tek bir BEN VAR’IM vardır ve “Ben, Ben’im”.

Ancak bilincinizi değiştirerek, kendinize dair kavramınızı gerçekten değiştirerek, “daha görkemli konaklar” inşa edebilirsiniz – daha yüksek ve daha yüksek kavramların tezahürleri. (Tezahür ettirmek, bu kavramların sonuçlarını dünyanızda deneyimlemek anlamına gelir.) Bilincin tam olarak ne olduğunu açıkça anlamak hayati önem taşır.

Bunun nedeni, bilincin tek ve yegâne gerçeklik, yaşam olgularının ilk ve yegâne nedeni-özü olmasıdır. İnsan için hiçbir şey, onun bilinci dışında var olamaz. Bu nedenle, yaşam olgularının açıklanabileceği tek temel bilinç olduğundan, yönelmeniz gereken yer bilinçtir.

İnsanın en büyük yanılgısı, kendi bilinç durumundan başka nedenlerin olduğuna olan inancıdır. İnsanın başına gelen her şey, yaptığı her şey, kendisinden gelen her şey, bilinç durumunun bir sonucu olarak meydana gelir. İnsanın bilinci, düşündüğü, arzuladığı ve sevdiği her şeydir; doğru olduğuna inandığı ve razı olduğu her şeydir. İşte bu yüzden dış dünyanızı değiştirebilmeniz için önce bilinç değişikliğine ihtiyacınız vardır. Yağmur, atmosferin yüksek bölgelerindeki sıcaklıktaki bir değişiklik sonucunda yağar; aynı şekilde, bilinç durumunuzdaki bir değişiklik sonucunda da bir durum değişikliği meydana gelir.

Zihninizin yenilenmesiyle dönüşüme uğrayın.

Dönüşmek için düşüncelerinizin tüm temeli değişmelidir. Ancak yeni fikirleriniz olmadıkça düşünceleriniz değişemez, çünkü fikirlerinizden yola çıkarak düşünürsünüz. Tüm dönüşümler, yoğun ve yakıcı bir dönüşme arzusuyla başlar. “Zihnin yenilenmesinin” ilk adımı arzudur. Kendinizi değiştirmeye başlamadan önce farklı olmayı istemelisiniz (ve niyet etmelisiniz) . Ardından, gelecek hayalinizi şimdiki bir gerçek haline getirmelisiniz. Bunu, dileğinizin gerçekleştiğini varsayarak yaparsınız. Olduğunuzdan farklı olmayı arzulayarak, olmak istediğiniz kişinin bir idealini yaratabilir ve zaten o kişi olduğunuzu varsayabilirsiniz. Bu varsayım, baskın duygunuz haline gelene kadar ısrarla sürdürülürse, idealinize ulaşmanız kaçınılmazdır. Ulaşmayı umduğunuz ideal her zaman bir enkarnasyona hazırdır, ancak siz ona insan soyundan gelmediğiniz sürece, doğması mümkün değildir. Bu nedenle, tutumunuz, daha yüksek bir durumu ifade etmeyi arzulayarak, bu yeni ve daha büyük değerinizi enkarne etme görevini yalnızca sizin kabul ettiğiniz bir tutum olmalıdır.

Hayal gücü, evrendeki tek kurtarıcı güçtür. Ancak, doğanız öyledir ki, mevcut öz benlik kavramınızda (özgürlük, sağlık ve güvenlik özlemi çeken aç bir varlık) kalmak veya kendi kurtuluşunuzun aracı olmayı seçip, kendinizi olmak istediğiniz kişi olarak hayal ederek açlığınızı giderip kendinizi kurtarmak sizin için isteğe bağlıdır.

O halde güçlü ol, cesur ol, saf ol, sabırlı ol ve doğru ol;

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

BARIŞ BENİM İLE BAŞLAR – 21

Sevgili okuyucularım, bu ay ki “ho’oponopono” adı verilen bir arınma çalışmasını paylaşıyorum. Bu ay da farklı konular için aynı şekilde yapmanız gereken bu arınma çalışmasını dört madde hâlinde paylaşıyorum. Düzenli olarak yaptığınızda gerçekten kendinizde inanılmaz bir olumlu değişiklik göreceksiniz. Özellikle zihniniz, ne kadar berraklaşırsa o kadar huzurlu olur. En önemlisi berrak bir zihin her zaman doğru karar almanızı sağlar. Çünkü zihin olumsuzluklarla dolu olduğu zaman doğru karar bile alamıyorsunuz. Disiplin ve azimle yapılan çalışmalardan her zaman olumlu karşılık alınır. Çalışmaya geçmeden önce bununla ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum.

Ho’oponopono yöntemi; karşımızdaki insanın yaşadığı bir sorunu duyduğumuz, öğrendiğimiz anda bizim sorunumuz olarak algılayıp kendi içimizde bundan arınarak karşımızdakini de arındırma yolunu öğretiyor. Sadece insanları değil her şeyi arındırıp temizlemenin yoludur bu. Olumsuz durumlardan kurtulmanın bir yöntemidir.

Ho’oponopono, Havai halkının kullandığı bir kendini arındırma yöntemidir. Bu yöntemi Joe Vitale’in kitabı “Zero Limit” aracılığı ile batı dünyasına tanıtan ve meşhur eden kişi Dr. Ihaleakala Hew Len oldu. Doktorasını Iowa Üniversitesi’nde yapmış olan Dr. Ihaleakala Hew Len, uzun yıllar Havai Devlet Hastanesi’nin suç işleyen akıl hastaları ile ilgilenen adli biriminde uzman psikolog olarak çalışmış. Hastalarıyla elde ettiği mucizevi sonuçlar çok ilgi çekmiş. Kullandığı yöntemler öyle etkiliymiş ki zamanla yatan hastaların tümü taburcu edilmiş, sonunda dört yıl içinde birim kapatılmış. Dr. Len’in kullandığı bu yöntem, 1982 Kasım’ından beri güncelleştirilmiş Ho’oponopono uygulaması yapan Hawaiili şaman Morrnah Nalamaku Simeona sayesinde ortaya çıkmış. Tüm dünyada bu yönteme ün kazandıran, öğrencisi Dr. Ihaleakala Hew Len ve Joe Vitale oldu.

Şimdi çalışmaya geçelim:

1) Kök chakramda biriken bütün acıların, suçluluk duygularının, korkuların ve olumsuz enerjiler bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono

Seni seviyorum

Özür dilerim

Lütfen beni affet

Teşekkür ederim.

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

2) Kendime karşı sert, katı, acımasız ve öfkeli davranmama yol açan ve kendime sevgi ve şefkat vermemi engelleyen içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono “

Seni seviyorum

Özür dilerim

Lütfen beni affet

Teşekkür ederim.

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

3) Hedeflerime ulaşmak için harekete geçtiğimde kendimi sabote etmeme yol açan içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono”

Seni Seviyorum

     Özür Dilerim

Lütfen Beni Affet

Teşekkür Ederim

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

4) Şansımın artmasını ve kendimi şanslı hissetmemi engelleyen içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda bütün boyutlarda bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono

Seni Seviyorum

Özür Dilerim

Lütfen Beni Affet

Teşekkür Ederim.

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

Kaynak: Dr.Ihaleakala Hew Len ve Berna Özcan

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

 

HAYAT BİR TREN YOLCULUĞUDUR

Sevgili okuyucularım, seyahatlerimizde çeşitli ulaşım araçlarından yararlanırız. Bunlardan biri de trendir. Bazı trenler yol boyunca yalnızca birkaç istasyonda bazı trenler ise neredeyse her istasyonda durur ve her durduğu istasyonda insanlar biner ve iner. O tren yolculuklarında bazen yanınıza oturan olur bazen de yanınızdaki koltuk boş kalır ve yolculuğun sonuna kadar yalnız devam edersiniz.

Ben insanın hayat yolculuğunu hep bir tren yolculuğuna benzetirim. Yanınıza oturacak insanın nasıl bir ruha sahip olduğunu bilmeden binersiniz trene. Sonra yolculuk başlar ve yan koltuktaki yolcu ile tanışırsınız. Yaptığınız sohbet ruhunuza neşe de verebilir karamsarlık da yükleyebilir.

İşte hayat yolculuğunuz da böyledir. Birçok insan hiç beklemeden hayatınıza girdi ve çıktı. Bu çıkanların bazıları kendiliğinden gitti bazılarını siz istemediniz. Ama her biri, bu kısa veya uzun yolculuk esnasında mutlaka bir iz bıraktı. Kimileri sizin ruhunuza ışığını kimisi gölge yanlarını kimisi ise karanlığını bıraktı.

Onlar nasıl bir iz bırakırlarsa bıraksınlar önemli olan sizin kendi yolculuğunuzdur. Çünkü en sonunda trende tek başınıza seyahat etme olasılığınız da vardır. Bu yalnız yolculuğu nasıl planladığınız ve hayatınıza ne kattığınız önemlidir. “Bu yolculuktan nasıl keyif alabilirim ve etrafıma ne verebilirim? Bu yolculuktan ne öğrendim ve sonraki yolculuklarda daha neler katabilirim, nasıl olurum?” diye bakmalıdır.

Hayatınıza tren istasyonlarda binen insanlar gibi hiç beklemediğiniz bir insan girer, zor zamanınızda size ilaç gibi gelir. Bazısı da siz gayet huzurlu yaşarken bir anda hayatınızı altüst edecek huzursuzluk bırakır. Bu huzursuzluk insanın kendisinden bile vazgeçmesine neden olur.

Hayat trenindeki yolculuğunuza eşlik eden insanların hangi istasyonda ineceğine sizin karar veremediğiniz zamanlar olur. Kimisi 2 durak sonra inecektir, o 2 durak arasında geçen 1 saatlik sürede size öyle ışık olup farkındalık verir ki âdeta aydınlanmanız için ayna görevi görür. Bir diğeri ise sizin o ışığınızı söndürmeye çalışır. Önemli olan bu yolculuktan sizin ne alacağınızdır. Tanıştığınız o ışıklı, gölgeli veya karanlık ruhlardan ne öğrendiğiniz ve kendi içsel yolculuğunuza onlardan neleri katarak ruhunuzda hangi arınmaları yapacağınızdır.

Aslında yolculuğun süresinden çok paylaşımınızın niteliği yol arkadaşlığınızın değerini ortaya koyar. Bazen 1 haftalık seyahat süresince tanıdığınız insan ruhunuza öyle iyi gelir, öyle derin paylaşımlarınız olur ki onunla yıllarca zaman geçirmiş gibi hissedersiniz. Bazı insanlarla da yıllarca vakit geçirirsiniz, seyahatler yapar, iş yerinde omuz omuza çalışır, telefonla sıkça görüşürsünüz fakat bir bakarsınız ki gerçekte hiçbir şey paylaşmamışsınız; sohbetleriniz hep yüzeysel kalmış. Ne üzüntünüzde ne sevincinizde yanınızda olmuştur. Bu insan eş, akraba, arkadaş, komşu olsun hiç fark etmez önemli olan ne kadar zaman tanıdığınız değil, hayat yolculuğunuzda neyi paylaştığınızdır. Mesela 2 saat boyunca trende yan koltuktaki yolcuyla hiçbir şey konuşmamakla 10 yıllık eşle hiçbir şey paylaşmamak aynıdır.

İnsanı çoğu zaman yanılgıya düşüren hayat yolculuğunun kendisine ait olduğunu ve tek başına yapması gerektiğini unutması, yanında hep birinin olduğunu sanmasıdır. Hâlbuki bu, herkesin kendi yolculuğudur. Diğerleri inmeleri gereken istasyonda inecek eşlikçilerdir ve onlar da kendi yolculuklarını yaptıkları için o istasyonlarda inerler. Yolun kalanını tek başınıza sürdürürsünüz. Onlardan geriye izler kalır ve siz o izlere göre anarsınız hepsini; kimisi anlamlı, kimisi önemsiz.

O yüzden hayatınızdaki zorlu dönemlerde beklediğiniz destek gelmezse “Neden?” diye sorgulama yapmayın. Hayat yolculuğunuzda gerektiğinden fazla değer verdiğiniz insanlar yanınızda olmadığında onları da kendinizi de suçlamayın. Sadece yolculuğunuza eşlik ederken size öğrettiklerini hatırlayın ve kendi yolculuklarını tamamlamak için sizinle aynı trende olduklarını unutmayın.

Yukarıda söylediğim gibi her insan bir şey öğretir, bir iz bırakır. Çoğu insan hayat yolculuğu boyunca kendi gerçeklerini görmekten kaçınır, hep hayatın zevklerinden faydalanmak ister. Fakat günün birinde vagondakilerden biri ayna olur kendisine ve o gerçeği ile karşı karşıya kalır. O zaman da yolculuk boyunca kendisine eşlik eden kim varsa onları suçlamaya ve şikâyet etmeye başlar. Çünkü o acı ile yüzleşmek istemiyor. Nasıl bir hayat yolculuğu yaptığı ile yüzleşmek istemiyor, istasyonda binen insanlara o yol boyunca gerçekten nasıl davrandığı ile yüzleşmek istemiyor.

Geçenlerde yaptığım seyahatte gruptan bir arkadaş ile sohbet ederken şunu söyledi: Etrafımda hep bencil insanlar var. Onlar hayatıma biraz olsun “ben” demeyi öğretmek için giriyor. Çünkü bu insan gölge yanını gösteriyor, ne öğretiyor bana, diye sormalıdır. Siz cömertsiniz sürekli sizden almaya çalışan ve cimri insanlar giriyor. Çünkü onlara “hayır” diyebilmek sınır çizmektir. Sizi gerçekten sevmiyor sadece ihtiyacı olduğu zaman ortaya çıkıyor ve o sahte sevgisini gösteren kişilere kendinize olan “öz saygınızdan” dolayı kendinizi kullandırmazsınız. Değer vermeyen insanlar hayatınıza girdiği zaman gerçekten kendinize olan “öz değere” bakmanızdır.

Yolculuk boyunca eğer ışıklı iseniz size eşlik eden kişilere sevginizi veriyorsanız zaten alması gereken alır. Almak istemeyen insanlara zorla veremezsiniz çünkü o insanın uyanış ve aydınlanma vakti henüz gelmemiştir. Siz sadece kendi hayat yolunuzda kendi ruhunuzun yolculuğunu yapmak ile görevlisiniz.

Nasıl bir ruha sahip olduğunuzla ilgili gerçeği ise ancak ruhunuzu arındırmaya başladığınızda görüyorsunuz.

Önemli olan yolculuğa kendiniz ile başlamak ve hayat yolculuğunuza katılacak olan insanlara ışık olabilmek ve güzel izler bırakmaktır.

Hayat yolculuğu farkındalık, uyanış ve aydınlanma ile güzeldir.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

RUHSAL UYANIŞ & AYDINLANMA – III

 

Sevgili okuyucularım, ruhsal uyanış & aydınlanmanın üçüncü bölümünü paylaşıyorum.

İnançlarınızı Sorgulamak

Uyanışınız başladığında, mevcut inançlarınızı veya yaşam tarzınızı sorgulamanıza neden olan doğal bir merak deneyimlemeye başlayabilirsiniz.

Bu, değerlerinizi yeniden değerlendirmek veya statükoya meydan okumak şeklinde olabilir. Bu sorgulama, kendinize dair anlayışınızın derinleşmesine yol açabilir ve ruhani yolculuğunuz için daha güçlü bir temel oluşturabilir.

İnançlarınızı sorguladıkça, hangilerinin artık size hizmet etmediğini belirlemeye başlayabilir ve yeni ruhani yolunuzla uyum sağlamak için değişiklikler yapmaya başlayabilirsiniz.

Yüksek bir Farkındalık

En belirgin ruhsal uyanış belirtilerinden biri farkındalığın artmasıdır. Bu, doğaya daha bağlı hissetmek, başkaları için daha derin empati deneyimlemek ve hatta prana, çakralar, elementler, kundalini ve vayus’un süptil enerjilerini algılama ve tanıma kapasitesinin artması gibi birçok şekilde ortaya çıkabilir.

Bu yeni yükselen farkındalık, insanların daha derin değerleri ve amaçlarıyla daha uyumlu hale geldiklerinden, genellikle yaşamdaki önceliklerini yeniden değerlendirmelerine neden olur. Artan farkındalık, daha sıradan anlarda bile hayatın güzelliğinin genel olarak daha fazla takdir edilmesine yol açabilir.

Ayrıca kendinizi toplumunuzun ve çevrenizin ihtiyaçlarına daha uyumlu bulabilir, sosyal amaçlar ve insani çabalarda aktif olma arzunuz artabilir.

 

Daha Büyük bir Amaca veya Güce Bağlı Hissetmek

Ruhsal uyanışın yaygın bir işareti, daha büyük bir amaca veya güce bağlı olma hissidir.

Bu, Tanrı veya daha yüksek bir güçle bağlantı, kendinizden daha büyük bir şeyin parçası olma hissi veya hatta diğer insanlara, doğaya veya evrene bağlı hissetme duygusu olabilir.

Bu duygu bir amaç ve tatmin duygusuna yol açabilir ve ayrıca kendi hayatınız veya çevrenizdeki dünya için daha büyük bir sorumluluk duygusu da eşlik edebilir. Bu işaret, nasıl yorumlandığına bağlı olarak olumlu veya olumsuz bir şekilde deneyimlenebilir. Örneğin, kendinizi kendinizden daha büyük bir şeye bağlı hissediyorsanız, bu bir huzur ve anlayış hissine yol açabilir.

Öte yandan, bu bağlantıdan bunalmış veya korkmuş hissediyorsanız, korku ve kafa karışıklığı hissine yol açabilir.

Yogada Ruhsal Uyanış Artan Sezgi ve İçsel Bilgi

Artan sezgi ve içsel bilgi, yaşamınız ve etrafınızdaki dünya hakkındaki bilgilere daha derinden erişebilme hissi olarak ortaya çıkabilir.

Kendinizi en içsel duygularınızla daha uyumlu bulabilir veya ruhsal içgörürlerin, sezgisel bilgeliğin veya ‘ruhsal indirmelerin’ daha fazla farkında olabilirsiniz. Kendinizi mantıklı bir açıklaması olmayan şeyleri bilirken bulabilirsiniz.

İçgüdülerinizle daha uyumlu hale gelebilir ve etrafınızda neler olup bittiğine dair daha büyük bir farkındalığa sahip olabilirsiniz.

Başkalarının Enerjilerine Karşı Artan Duyarlılık

Ruhsal yollarımızda ilerledikçe, başkalarının enerjilerine karşı daha yüksek bir duyarlılık geliştirmeye başlarız. Kendimizi hem pozitif hem de negatif enerjileri daha güçlü hissederken bulabiliriz ve bu ilk başta kafa karıştırıcı olabilir.

Bu, büyük kalabalıklarda bunalmış hissetmek, belirli insanların yanında tükenmiş hissetmek veya tanıştığımız kişilerle derin bir bağ hissetmek gibi birçok farklı şekilde ortaya çıkabilir. Başkalarının enerjileriyle bağlantı kurmaya devam ederken topraklanmış ve merkezlenmiş kalma becerisini geliştirmek pratik gerektirir.

Nefes Alma Düzeninde Değişiklik

Ruhsal ilerlemenin ince ama derin bir belirtisi, alışılmış nefes alma düzenimizin sürekli yavaş, derin diyafram nefesine doğru kaydığını fark etmektir.

Bu tür nefes alma parasempatik sinir sistemini harekete geçirerek rahatlamayı, iyileşmeyi, sakinliği ve iç kaynağımızla daha derin bir bağlantı hissini teşvik eder. Daha yavaş ve derin nefesler almak, enerji ve canlılığın arttığı hissini yaratır ve bilinçte bir değişim yaratır.

Günlük Eylemlerde Farkındalık

Günlük eylemlerde farkındalığın derinleşmesini deneyimlemek ruhsal uyanışın yaygın bir işaretidir.

Bu, kişinin fiziksel, zihinsel ve duygusal durumlarına ilişkin farkındalığının artması olabileceği gibi, dünyada daha önce fark etmediğiniz ayrıntıları fark etmek de olabilir.

Daha derin bir farkındalık halinde yaşamak bizi şimdiki ana demirler ve etrafımızdaki dünyaya verdiğimiz tepkilerin ve yanıtların daha fazla farkında olmamıza yardımcı olur.

Düşüncelerimizi ve duygularımızı yargılamadan gözlemlemeyi ve hem kendimizi hem de çevremizdekileri daha kabullenici olmayı öğrenebiliriz.

Akışta Olmak

Akışta olma hissi ruhsal uyanışın güçlü bir göstergesi olabilir. ‘Bölgede’ olmak olarak da adlandırılan Akış durumu, bir faaliyete katılan kişinin tamamen enerjik bir konsantrasyon hissine daldığı ve faaliyetten zevk aldığı yüksek bir zihinsel durumdur.

Akış halindeki insanlar genellikle zamanı unutur ve sıklıkla daha yüksek bir üretkenlik, yaratıcılık ve performans seviyesine ulaşabilirler.

Bu duyguya genellikle bir huzur ve iç dinginliğinin yanı sıra şimdiki ana dair yüksek bir farkındalık eşlik eder.

Derin Meditasyon Halleri Deneyimi

Daha uzun, daha derin ve daha derin meditasyon halleri ruhsal gelişimin bir işaretidir. Bu, gelişmiş konsantrasyon, artan öz farkındalık ve İlahi Olan ile daha anlamlı bağlantılar olarak ortaya çıkabilir. Derin meditasyonun semptomları arasında yüksek bir berraklık hissi, tamamen merkezlenmiş ve dengede olma hissi ve derin bir neşe ve iç huzur hissi de yer alabilir. Daha derin meditasyon halleri, gerçekliğin doğası ve kişinin yaşamdaki amacı hakkında iç görü kazanmasına yardımcı olabilir.

Düşüncelerden ve Maddi Varlıklardan Uzaklaşma

Ruhsal uyanışın en yaygın işaretlerinden biri düşüncelerden ve maddi varlıklardan uzaklaşmaktır.

Fikirlere, duygulara ve maddi varlıklara olan güçlü bağlılıklar acı ve ıstırabımızın çoğunun kaynağıdır.

Uyanışımız ilerledikçe, bu bağlılıkların yalnızca geçici olduğunu ve gerçek neşenin bir şeylere tutunma arzumuzu bırakmakta yattığını anlarız.

Bu anlayış bağlılıklarımızdan kopmamızı ve dışsal olan yerine içsel olana odaklanmamızı sağlar. Bunu yapmaya devam ettikçe, gerçek doğamızla ve tüm yaşamla daha büyük bir bağlantı deneyimleyebiliriz.

Artan Yaratıcılık veya İlham

Ruhsal benliğinizle daha uyumlu hale geldikçe, ani yaratıcılık veya ilham patlamaları yaşamaya başlayabilirsiniz.

Bunlar birdenbire aklınıza gelen fikirler veya içgörürler olarak ortaya çıkabilir veya size artan bir problem çözme yeteneği sağlayabilir.

Kendinizi aniden, görünüşte ilgisiz konular arasında bağlantılar kurabilir ve zor sorunlara yaklaşmak için yeni yöntemler geliştirirken bulabilirsiniz. Bu, ruhunuzun uyandığının ve gerçek potansiyelinizin ortaya çıkmaya başladığının bir işaretidir.

Böyle bir durumla karşılaşırsanız, yaratıcı yeteneğinizi keşfetmek için zaman ayırmanız önemlidir, çünkü bu daha derin ruhani iç görülere ve anlayışlara yol açabilir.

Anı Daha Fazla Yaşamak

Aydınlanma durumuna doğru ilerledikçe, geçmişte yaşamak veya gelecek hakkında endişelenmek yerine, daha fazla mevcut olduğunuzu ve şu anın farkında olduğunuzu fark edebilirsiniz.

“Şimdi burada olmak”, uygulamak için çok sayıda hatırlatmaya ihtiyaç duyduğunuz bir şey olmaktan ziyade doğal durumunuz haline gelecektir. Bu yüksek mevcudiyet, hayata ve etrafınızdaki her şeye daha bağlı hissetmenizi sağlar.

Bu artan farkındalık, yaşamın her alanında faydalı olabilecek konsantrasyon ve odaklanmanın da gelişmesine yol açabilir.

Artık hayatınıza musallat olan drama ve kaosa kapılmazsınız ve belirsizlik karşısında daha rahat olursunuz ve şimdiki anın “akışına daha iyi ayak uydurabilirsiniz”.

Tüm Canlılar için Şefkat ve Koşulsuz Sevgi

Ruhani yaşamınız derinleştikçe, başkaları için güçlü bir şefkat, empati, nezaket ve koşulsuz sevgi duygusu hissetmeye başlayabilirsiniz. Ayrıca kendinizi hayvanlara ve doğaya daha bağlı hissedebilir, sosyal adalet için konuşmaya ve ihtiyacı olanlara yardım etmeye daha meyilli olabilirsiniz. Bu his, kalbinizden yaşamaya başladığınızın, dünyayı daha geniş bir perspektifle gördüğünüzün ve tüm yaşamın birbirine bağlı olduğunu anlamaya başladığınızın bir işaretidir.

İç Huzur Arayışı Ruhsal Uyanış Belirtilerindendir

İç huzur ve dinginlik arayışı tüm ruhani yollar arasında ortak bir hedeftir. Bu arayış meditasyon, dua, tefekkür ve başkalarına hizmet gibi ruhani uygulamaları anlamayı ve günlük yaşamınızda uygulamayı içerir.

Derin bir huzur ve sükunet deneyimleme arzusu sizi dramayı, günlük stres faktörlerini, zehirli ilişkileri ve sağlıksız alışkanlıkları bırakmaya teşvik edecektir. Farkındalığınız genişledikçe, şimdiki ana dair iç görü ve sükûnet halinde kalma becerisi kazanacaksınız.

Düşünceleriniz ve eylemleriniz tarafından yaratılan iniş ve çıkış döngüsü giderek azalacak, daha istikrarlı ve tutarlı bir ruhsal gelişim ve iç huzura yol açacaktır.

Kaynak:

10 Signs of Spiritual Enlightenment & Awakening, Tamara Lechner

Spiritual Awakening: Definition, Signs and Symptoms, TIMOTHY BURGIN, 2023

21 Signs You’re Going Through A Spiritual Awakening + How To Embrace It, Sarah Regan

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

OKUMAK

 

Sevgili okuyucularım, bu ayki bilge hikâyemiz ile beraberiz.

“Üstat, o kadar çok kitap okudum ki… ama çoğunu unuttum. Öyleyse, okumak ne işe yarar?”

Bu, meraklı bir öğrencinin samimi sorusuydu.

Üstat… cevap vermedi.

Sadece sessizce ona baktı.

 

Birkaç gün geçti.

Nehrin kenarında oturuyorlardı.

Aniden yaşlı adam dedi ki:

 

— Susadım. Bana biraz su getir… ama yerde duran o eski süzgeci kullan.

 

Öğrenci şaşkınlıkla ona baktı.

Bu mantıksız bir emirdi.

Delik deşik bir süzgeçle nasıl su getirilirdi ki?

 

Ama itaatsizlik etmeye cesaret edemedi.

 

Süzgeci aldı ve denedi.

Bir kez.

Sonra bir kez daha.

Ve tekrar…

 

Koştu, doldurdu, yolda suyun hepsini kaybetti.

Daha hızlı gitmeye çalıştı.

Parmaklarıyla delikleri kapatmaya çalıştı.

Açı değiştirdi…

 

Hiçbir şey işe yaramadı.

Bir damla su bile kalmadı.

 

Bitkin ve umutsuz, üstattın ayağına geri döndü:

 

— Üzgünüm. Başaramadım. İmkansızdı…

 

Üstat ona şefkatle baktı ve dedi ki:

 

— Başarısız olmadın. Süzgece bak.

 

Öğrenci gözlerini kaldırdı.

Ve gördü:

O kirli, eski, kararmış süzgeç şimdi parlıyordu.

Su, defalarca içinden geçerken onu temizlemişti.

Ve üstat ekledi:

 

— Okumak budur işte.

Okuduklarının hepsini hatırlamamış olman önemli değil.

Bilginin hafızandan süzgeçten akan su gibi akıp gitmesi önemli değil…

 

Çünkü okurken, zihnin arınıyor.

Ruhun yenileniyor.

Düşüncelerin aydınlanıyor.

Ve farkında olmasan bile, içten dönüşüyorsun.

 

İşte okumanın gerçek amacı budur.

Hafızanı doldurmak değil…

Ruhunu yıkamaktır.”

 

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

 

ORB NEDİR? (ORB PROJESİ)

Sevgili okuyucularım bazılarınızda resimlerde gökkuşağı renklerinde yuvarlak veya dikey olsun ışıklar görürsünüz. Bazı insanlar güneşin yansıması veya ışık kırılması derler. Hiç dikkate almazlar.

Bu ışıklar neyi ifade ettiğini birçok spiritüeliler tarafından araştırılmış ve bu konuda ki bilgiyi sizlerle paylaşıyorum.

“İnsanlar sadece belli bir frekans aralığında duyabilmekte ve görebilmektedirler. Melek ve diğer ışık varlıklar ise farklı bir frekansta titreşirler. Çok sayıda insan, sadece somut olana inandığından, ruhsal varlıkların olmadığını düşünüp, yok sayarlar. Bunun sonucunda bu varlıkların sundukları yardım elinin farkına varmadan, umutsuz bir yaşam sürerler.
İnsanlar ruhani dünyanın varlığı için kanıt aramaktadır. Spiritüel hiyerarşi, yüzyıllardır insanların görme ve duyma duyularının ötesinde farklı boyutlar olduğu konusuna dikkatleri çekebilmek için çalışmalar yapmaktadır. Melekler ve Yükselmiş Üstatlar insanların fotoğraflarında görünüp dikkatlerini çekebilmek için, Orb olarak görünme projesini başlatmışlardır. Böylece hem insanlara bir kanıt sunulacak, hem de Orb gören kişi ile temas kurulabilecektir.

Orbların daire şeklinde olmasının sebebi nedir?

Bir Orb görüntüsü yakaladığınızda, siz ışık varlığın enerji alanını görmektesiniz. Işık beden veya merkabah normalde 6 köşeli yıldız şeklindedir.

Varlık geliştikçe daire şeklini almaya başlar. Bu ise tamlığı ve bütünlüğü simgeler. Ayrıca küre diğer şekillerden daha yüksek bir enerjiye sahiptir ve enerji akışını kısıtlayacak köşeleri yoktur. İ  içindeki varlığı korur ve seyahati sırasında zarar görmesini engeller.

Neden her fotoğrafta orblar görünmez ?

Orblar sadece belli bilinç seviyesindeki fotoğrafçıların çektiklerinde belirirler. Sevgi işin anahtarıdır. Orblar auraları genişlemiş beşinci boyut varlıklarıdır. Orbları görüntüleyebilmek için sevgi bilincine ulaşmalısınız.

Birçok boyut bulunduğu ve hepsi farklı frekansta titreştiğinden bir çok değişik renk ve şekilde orblar görülebilir. Her melek, başmelek, ruh kendine özel bir şekle ve renge sahiptir. Her Orb merkez bölgesinden ilahi enerjiye bağlıdır ve en saf ilahi ışığı yansıtır. Dış hat korunma hattıdır. Korunma halkasının dışında aura bulunur ve bu bölge sizin auranızla temas eder. Böylece aranızda bilgi alışverişi sağlanır.

Orb Renklerin ve Genel Anlamı

Pembe; açıklık (dürüstlük)

Açık kırmızı; yüksek enerji

Turuncu; şifa enerjisi

Sarı yeşil; ruhsal büyüme

Yeşil; şifa, doğurganlık

Turkuaz; eğlence tarafsızlık

Açık mavi; huzur

Pilot açık mavi; koruyucu

Lavanta; Tanrı ile barışıklık

Mor; depolanan bilgiler “…

Kaynak: Erkan SARIYILDIZ

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN