GÜNÜN FARKINDALIĞI

Sıkıcı da olsa adım adım 

Eylemlerin, hayatını inşa eden tuğlalar gibidir. Her birinin mümkün olduğu kadar amacına ulaştığından emin olmalısın. Kimse seni bundan alıkoymaz. Mutlaka dışarıdan gelen engellerle karşılaşacaksın! Ama hiçbir şey adaletli, kendine hakim ve bilge bir şekilde davranmana engel olamaz. Peki ya eylemlerimin başka yönleri engellenirse? O zaman engeli olduğu gibi ve memnuniyetle kabullen ve odağını elindeki şeylere yönlendir. Duran eylemin yerini hemen başka ve inşa ettiğin hayata daha uygun bir eylem alacaktır. 

Kolejlerde ve profesyonel liglerde oynayan seçkin sporcular arasında her geçen gün daha da yayılan bir felsefe söz konusudur. Felsefenin adı şudur: “Süreç”. Bu Alabama Üniversitesi Amerikan futbolu takımının antrenörü Nick Saban’ın yarattığı bir felsefedir. Koç Nick oyuncularına büyük resmi (önemli maçlar, şampiyonluğu kazanmak ya da karşı takımın dev gibi kaptanı) boş vermelerini ve bunun yerine en küçük şeyleri bile (tüm gayretiyle çalışmak, belli bir maçı bitirmek ya da tek bir şeye sahip olmak) doğru yapmaya odaklanmalarını söylemiştir. Bir lig aylar, bir oyun saatler sürebilir, beraberliğin sadece dört sayısı gerisinde olabilirsin. Ama her sayı sadece saniyeler içerisinde kazanılır. Oyunlar ve ligler de bu saniyelerin toplamından oluşur.

Süreç teorisini uygulayan takımların kazanma eğiliminde olduğu gözlemlenmiştir. Doğrudan zirveyi hedeflemeksizin, önlerine çıkan engelleri aşıp sonunda zirveye ulaşırlar. Süreç teorisini hayatına uyarlayabilirsen (doğru eylemleri doğru sırayla bir araya getirip gün be gün bunu yapmaya devam edebilirsen) sen de başarılı olabilirsin. Bunun yanı sıra yolda karşına çıkan engelleri aşma konusunda eskisine nazaran daha tecrübeli bir hal alırsın. Adımlarını birbiri ardına atarken her adıma odaklanırsan, yolda aştığın engellerin farkına dahi varmazsın.

Kaynak: Stoacının Günlüğü

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

POZİTİF DÜŞÜNMENİN GÜCÜ NEDİR? HAYATTA NEDEN POZİTİF DÜŞÜNMELİYİZ?

Hayatta neden olumlu düşünmeliyiz? Param Pujya Dada Bhagwan şöyle der: “ Olumlu çizgi Tanrı’nın tarafındadır, olumsuz çizgi ise şeytanın-kötülüğün tarafındadır.” Zihni sürekli olarak olumlu olan, bizzat Tanrı’dır. Benlik (Ruh) olumluya, akıl ise olumsuza yöneliktir. Tirthankaralar, Gnaniler sürekli olarak Benlik formundadır ve dünyevi etkileşimlerde bile her zaman olumludurlar. Olumluluk güçleri öylesine büyüktür ki, sadece varlıkları bile herkeste olumlu niyetler uyandırır. Param Pujya Dada Bhagwan şöyle diyor:

Lord Mahavir, öğrencilerine çok yüksek düzeyde olumlu bir bakış açısı sunarken, dışarı çıktıklarında insanların kendilerine sopayla vurması durumunda, “En azından sadece bir sopa; el kırılmadı. El kurtuldu.” diye düşünmelerini öğretti. Bunu bir fayda olarak görmeleri gerekiyordu. Birinin bir kolu kırılırsa, en azından diğerinin de kırılmadığına şükretmeleri gerekir. Her iki eli de kesilirse, en azından bacaklarının olduğunu söylemeleri gerekir. Hem kolları hem de bacakları kesilirse, en azından hayatta olduklarını ve en azından görebildiklerini söylemeleri gerekir. Lord size fayda-zarara bakmanın yolunu gösterdi. Ağlamayın; mutlu olun. Bunda yanlış bir şey yok, değil mi? Lord Mahavir, olumsuz koşullarda bile faydaları “görebilen” aydınlanmış bir bakış açısıyla (samyak drashti) baktı. Geçmişe değil, hayatta olumlu düşünmek için bize kalanlara bakın.(Samyak drashti ) sayesinde, olumsuz koşullarda bile faydaları ‘görebiliriz’. Geçmişe değil, bize kalanlara odaklanarak hayata olumlu bakabiliriz.

Gnanilerin olumlu vizyonu

Param Pujya Dada Bhagwan, tüm hayatı boyunca bir an bile kimse hakkında olumsuz düşünmediğini söylemişti. Biri gelip kendisine çok kötü hakaret etse bile, Param Pujya Dada Bhagwan bunun içinde olumlu bir yön bulurdu. Hayatından sayısız olay var, bunlardan bazılarını burada kısaca ele alacağız…Param Pujya Dada Bhagwan , tüm hayatı boyunca bir an bile kimse hakkında olumsuz düşünmediğini söylemişti. Biri gelip kendisine çok kötü hakaret etse bile, Param Pujya Dada Bhagwan bunun içinde olumlu bir yön bulurdu. Hayatından sayısız olay var, bunlardan bazılarını burada kısaca ele alacağız…

Eğer biri Param Pujya Dada Bhagwan’a, “Sen bir aptalsın” derse, o da şöyle cevap verir: “Bunu bugün öğrendin. Ben zaten uzun zamandır aklımın pek yerinde olmadığını biliyorum.” Peki, karşıdaki kişi buna ne diyebilir ki?Param Pujya Dada Bhagwan , “Sen bir aptalsın” dediğinde, o da şöyle cevap verirdi: “Bunu bugün öğrendin. Uzun zamandır aklımın pek yerinde olmadığını biliyorum.” Peki, karşıdaki kişi ne diyebilir ki?

Eğer biri ona, “Sen bir eşek gibisin” derse, Param Pujya Dada Bhagwan sakince şöyle derdi: “Ey kardeşim, eşek çok daha büyüktür. Ben eşekten bile daha küçüğüm. En küçüğün de en küçüğüyüm.” Sürekli Öz olarak kalan, bir an bile beden biçimine bürünmeyen O, ancak bunu söyleyebilir!Param Pujya Dada Bhagwan sakince şöyle derdi: “Ey kardeşim, eşek çok daha büyüktür. Ben eşekten bile daha küçüğüm. En küçüğün de en küçüğü.” Sürekli Öz olarak kalan, bir an bile beden biçimine bürünmeyen ancak O bunu söyleyebilir!

Eğer birisi Param Pujya Dada Bhagwan’a, “Dada, sen sefil birisin (‘akarmi’). İnsanları yanlış yola sürüklüyorsun” dese, o da bunu olumlu karşılayarak, “Doğru, ben ‘akarmi’yim, yani karma bağlamayan biriyim ve evet, insanları dünyevi yoldan ters düşen, doğru olan, kurtuluş yoluna sürüklüyorum” derdi. Karşıdaki kişi kendi sorumluluğunda her şeyi söyleyebilir, ancak Param Pujya Dada Bhagwan bunun içindeki olumlu yönü bulur, böylece sözlerin hiçbir etkisi kalmaz. Olumlu düşüncenin gücü işte böyledir.Param Pujya Dada Bhagwan , “Dada, sen sefilsin ( akarmi ). İnsanları yanlış yola sürüklüyorsun” dese bile, o bunu da olumlu karşılayarak, “Doğru, ben ‘akarmi’yim, yani karma bağlamayan biriyim ve evet, insanları dünyevi yoldan ters düşen, doğru olan, kurtuluş yoluna sürüklüyorum” derdi. Karşıdaki kişi kendi sorumluluğunda her şeyi söyleyebilir, ancak Param Pujya Dada Bhagwan bunun içindeki olumlu yönü bulur, böylece sözlerin hiçbir etkisi kalmaz. Olumlu düşünmenin gücü işte böyledir.

Param Pujya Dada Bhagwan’ın bacağı kırılmıştı ve insanlar onu görmeye geliyorlardı. O zamanlar, “Bacağın kırık olduğunu söyleyemeyiz,” derdi. Çünkü bacağın kırıldığı an, iyileşme süreci başlamıştı. Ateşi olduğunda ise, “Ateş çıkmadı, geçiyor,” derdi. Canlılık gücü, vücutta günlerdir biriken toksinleri atmak için bu ısıyı üretti. Param Pujya Dada Bhagwan’ın bacağı kırılmıştı ve insanlar onu görmeye geliyorlardı. O zamanlar, “Bacağın kırık olduğunu söyleyemeyiz,” derdi. Çünkü bacağın kırıldığı an, iyileşme süreci başlamıştı. Ateşi olduğunda ise, “Ateş çıkmadı, geçiyor,” derdi. Canlılık gücü, vücutta günlerdir biriken toksinleri atmak için bu ısıyı üretti.

Param Pujya Dada Bhagwan’ın hayatında çok ilginç bir olay var. Sıradan bir insanın olumsuz sözler sarf edip öfkelendiği durumlarda, Dada Bhagwan’ın bunu nasıl olumlu karşıladığını ve bundan nasıl değerli bir ders çıkardığını göreceğiz.Param Pujya Dada Bhagwan . Sıradan bir insanın olumsuz sözler sarf edip öfkelendiği durumlarda, Dada Bhagwan’ın bunu nasıl olumlu karşıladığını ve bundan nasıl değerli bir ders çıkardığını göreceğiz.

Bir adam benden beş yüz rupi borç almıştı. Ben asla para istemezdim. Bir gün muhasebecimiz, iki yıl önce kendisine verilen parayı geri vermeyen birine bir not yazıp yazmaması gerektiğini sordu. Ona yazmamasını, çünkü kendini kötü hissedeceğini söyledim. Bir gün yolda onunla karşılaştım. Sonra ona muhasebecimizin, borç aldığı beş yüz rupinin geri ödenmesi için bir mektup yazmamı istediğini söyledim. “Hangi beş yüz rupiden bahsediyorsun?” diye tersledi. “İki yıl önce parayı sen borç almadın mı? Lütfen defterine bak.” dedim. “Sana parayı ben verdim ve sen unuttun.” diye cevap verdi. “Bu dünyada böyle bir ‘tasarım’ı, eşsiz bir insan örneğini görüp bilemeyeceğim. Bugün bu kişinin bana bunu öğretmesi benim için bir şans.” diye düşündüm. Peki ona ne dedim? “Belki de benim hatamdır, lütfen bu öğleden sonra evime uğra.” Ona çay ikram ettim, parayı ödedim ve ödeme belgesini imzalamasını istedim. Hayatım boyunca böyle bir insanla karşılaşmayacağım. Yani, Gnani’nin Ambalal’a hitabıyla söylediği gibi, beş yüz değil, bin kişi gitti, ama sen bu tür insanların var olduğunu öğrendin! Bu tür dersler seni hayatta düzeltir ve dünyevi işlerde daha dikkatli olmanı sağlar. Ne tür bir insanla karşılaştım? Rüyamda bile hayal edemezdim, hele ki ona yaptığım iyiliği hiç düşünmezdim. Mooah — Gnani, Ambalal’a hitaben — beş yüz değil, bin kişi gitti, ama bu tür insanların var olduğunu öğrendin! Bu tür dersler seni hayatta düzeltir ve dünyevi işlerde daha dikkatli olmanı sağlar. Ben nasıl bir insanla karşılaştım? Rüyamda bile hayal edemezdim, hele ki ona yaptığım iyiliği hiç düşünmezdim.

Param Pujya Dada Bhagwan’ın olumlu vizyonu o kadar yüceydi ki, saf şefkat yayılıyordu. Şöyle derdi: “Biri bana yüz bin tane olumsuzluk yapsa bile, onunla olan birliğimin kopmasına asla izin vermem. Eğer diğer kişiyle olan birliğim benim tarafımdan koparsa, o kişinin tüm güçleri de çöker ve artık yükselemez. Ben o kişiye karşı olumsuzluk duymam ve bu nedenle o kişi hatasından geri dönebilir.” Bu, sarsılmaz birliğin tüm olumsuzlukların üstesinden geldiği olumlu gücün en üst düzey ifadesidir. Param Pujya Dada Bhagwan’ın olumlu vizyonu o kadar yüceydi ki, saf şefkat yayılıyordu. Şöyle derdi: “Biri bana yüz bin tane olumsuzluk yapıyor olabilir, ama ben onunla olan birliğimin kopmasına asla izin vermem. Eğer diğer kişiyle olan birliğim benim tarafımdan koparsa, o kişinin tüm güçleri de çöker ve artık yükselemez. Ben o kişiye karşı olumsuzluk duymam ve bu nedenle o kişi hatasından geri dönebilir.” Bu, sarsılmaz birliğin tüm olumsuzlukların üstesinden geldiği olumlu gücün en üst düzey ifadesidir.

Param Pujya Dada Bhagwan’ın hayatından, O’nun taşan şefkatini yansıtan bir olay, en zeki zihinler için bile oldukça düşündürücüdür.Param Pujya Dada Bhagwan , yani Tanrı’nın taşan şefkatini yansıtan bu ifade, en zeki zihinler için bile oldukça düşündürücüdür.

Dadashri: Bir çocuk vardı; bana, ‘Dadaji, içimde çok büyük bir acı hissediyorum’ dedi. Ben de, ‘Neden acı hissediyorsun?’ diye sordum. Sonra, ‘Aklıma kötü bir düşünce geldiği için acı hissediyorum. Neden böyle bir düşünce geliyor?’ dedi. Ben de, ‘Ama hangi düşünce geliyor, en azından söyle! Seni bundan kurtaracağım’ dedim. Sonra, ‘Aklıma öyle bir düşünce geldi ki, Dadaji’yi kurşunla vurmak istiyorum’ dedi. Ben de, ‘Evet, doğru. Şimdi bu seni üzen bir şey, değil mi?’ dedim. ‘Ama neden böyle oldu, söyle bana’ dedim. Sonra, ‘Siz Vidhi (öğrencinin kurtuluşu için bilge tarafından yapılan sessiz hayırlı dualar) yaparken, o sırada bir yabancı geldi. Onu hemen çağırdınız ve beni orada on dakika beklettiniz. Bu yüzden aklımdan, bu Dada’yı kurşunla vurmayı düşündüm’ dedi. Dedim ki, ‘Doğru, bu benim de hatam. Yani bu benim hatam ve bu yüzden o düşünce aklınıza geldi. Artık gelmeyecek.’ Diğer kişinin girmesine izin verdim; girmesine izin vermedim. Yani bir insan böyle bir düşünceye kapılır, değil mi? Eğer bir insan öfkeli ise, böyle bir düşünceye kapılır mı yoksa kapılmaz mı? Asiydi, bu yüzden doğruyu söyledi. Omzuna vurdum, ‘Bravo! Önümde kurşun sıkmaktan bahsediyorsun. Doğruyu söyledin.’ Bu genç nesil ne mutlu! Vidhi (öğrencinin kurtuluşu için bilge tarafından yapılan sessiz hayırlı dualar ) sırasında, dışarıdan birisi geldi. Onu hemen çağırdınız ve beni orada on dakika beklettiniz. Bu yüzden içimden, ‘Bu ağabeyimi kurşunla vurayım’ diye düşündüm. ‘Doğru, bu benim de hatam. Yani bu benim hatam ve bu yüzden aklınıza bu düşünce geldi. Şimdi aklınıza gelmeyecek.’ dedim. Diğer kişinin girmesine izin verdim; onun girmesine izin vermedim. Yani bir insan böyle bir düşünceye kapılır, değil mi? Eğer bir insan öfkeli ise, böyle bir düşünceye kapılır mı, kapılmaz mı? Asiydi, bu yüzden doğruyu söyledi. Omzuna vurdum, ‘Bravo! Önümde kurşun sıkmaktan bahsediyorsun. Doğruyu söyledin.’ Bu genç nesil ne mutlu!

Satsang’da bulunanlar Param Pujya Dada Bhagwan’a, “Bu çocuk seni vurmaktan bahsediyor, sen de omzuna mı vuruyorsun? Başkası olsa onu dışarı atarlardı!” diye sordular. Buna karşılık, O güzel bir cevap verdi: “Biz burada böyle davranmayız. Karşıdaki kişi ne kadar karşı çıkarsa çıksın, biz karşı çıkmayız.” Karşıdaki kişinin konuşması veya davranışı ne kadar olumsuz olursa olsun, burada Param Pujya Dada Bhagwan’ın bu gibi durumlarda bile olumlu kalma konusundaki muhteşem vizyonunu görüyoruz. Gnani Purush’un (Aydınlanmış Olan) olumlu düşünme gücü öyledir ki, en sert bireyler bile gelişmeye başlar! Bu, hayatta olumlu düşünmeniz için en iyi motivasyon kaynağınız olabilir. Oradaki Satsang’da Param Pujya Dada Bhagwan , “Bu çocuk seni vurmaktan bahsediyor, sen de omzuna mı vuruyorsun? Başkası olsa onu dışarı atarlardı!” diye sordu. Buna karşılık, “Biz burada böyle davranmayız. Karşıdaki kişi ne kadar karşı çıkarsa çıksın, biz karşı çıkmayız.” dedi. Karşıdaki kişinin konuşması veya davranışı ne kadar olumsuz olursa olsun, burada Param Pujya Dada Bhagwan’ın bu gibi durumlarda bile olumlu kalma konusundaki muhteşem vizyonunu görüyoruz. Gnani Purush’un (Aydınlanmış Olan) olumlu düşünme gücü öyledir ki, en sert bireyler bile gelişmeye başlar! Bu, hayatta olumlu düşünmeniz için en iyi motivasyon kaynağınız olabilir.

Kaynak: Param Pujya Dada Bhagwan 

Her şey gönlünüzce olsun!..
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

 

 

KARŞINDAKİ KİŞİ SİZE KIZDIĞINDA NE YAPMALISINIZ?

Sana kızgın olan birine merhamet göster!

Birisi bize öfkelenip öfkelenmediğimizi veya öfkenin kendiliğinden mi ortaya çıktığını soruyor. O zaman ne deriz? “Öfkelenmek istemiyorum, ama öyle oluyor.” Benzer şekilde, diğer kişi de öfkelenmek istemez, ama öyle olur. Öfkemiz kendi kontrolümüzde olmadığı gibi, diğer kişinin de kontrolünde değildir. Birisi bize kızgın olduğunda, biz de ona kızgın olursak, ateş daha da alevlenir.

Param Pujya Dada Bhagwan, öfkeyle karşılaştığımızda nasıl bir anlayışa sahip olmamız gerektiğine dair bize bir açıklama sunuyor. Param Pujya Dada Bhagwan, öfkeyle karşılaştığımızda nasıl bir anlayışa sahip olmamız gerektiğine dair bize bir açıklama sunuyor.

Soru soran: Peki Dada, eğer birisi bizim önümüzde sinirlenirse ne yapmalıyız?

Dadashri: Kesinlikle ısınacaklar! Bu onların kontrolünde mi? İç mekanizma onların kontrolünde değil! Bu mekanizma bir şekilde çalışmaya devam ediyor. Eğer kontrollerinde olsaydı, makinenin ısınmasına izin vermezlerdi!

Ayrıca, sinirlenmenin büyük bir zayıflık olarak kabul edildiğini ekliyor. Bu nedenle, bir kişinin zayıflığı ne kadar büyükse, sinirlenmesi de o kadar olasıdır! Bu yüzden sinirlenen kişiye acımalısınız. ‘Zavallı adamın bu konuda hiçbir kontrolü yok.’ Kendi doğası üzerinde bile kontrolü olmayan kişiye acımalısınız.

Biraz sakinleşmeliyiz!

Çoğu zaman, “Kızmak istemedim ama onlar kızgındı, ben de kızgın oldum!” deriz. Ama bu, karşıdaki kişinin zayıflığıdır. Eğer biz de onlarla birlikte kızgın olursak, biz de zayıf sayılırız! O zaman sanki birbirimizle savaş halindeymişiz gibi görünürüz ve etrafımızdakiler de yeni bir film çıkmış gibi izlerler.

Ancak birçok insanın aklında şu soru var: Biri size kızdığında ne yapmalısınız, nasıl sakin kalmalısınız? Param Pujya Dada Bhagwan bu konuda çok güzel bir açıklama sunuyor.Param Pujya Dada Bhagwan bu konuda çok güzel bir anlayış sunuyor.

Soru soran: Ne kadar sakin kalırsak kalalım, erkekler sinirlenirse ne yapmalıyız?

Dadashri: Eğer o sinirlenirse ve siz de kavga etmek istiyorsanız, siz de sinirlenmelisiniz, aksi takdirde durdurmalısınız. ‘Filmi’ durdurmak istiyorsanız, sakinleşmelisiniz. ‘Filmi’ durdurmak istemiyorsanız, bütün gece devam etmesine izin vermelisiniz, sizi kim durduruyor? ‘Filmi’ beğeniyor musunuz?

Soru soran: Hayır, filmi beğenmedim.

Dadashri: Kızmanın ne gereği var? Kişi kendisi kızmıyor; öfkeyi ifade eden mekanik bir uyum süreci. Bu yüzden daha sonra insan içten içe pişmanlık duyuyor: ‘Keşke kızmasaydım daha iyi olurdu.’

Soru soran: Öfkeyi yatıştırmanın çözümü nedir?

Dadashri: Bir makine ısınmışsa ve soğutmak istiyorsanız, bir süre olduğu gibi bırakırsanız makine soğuyacaktır. Ancak ona dokunursanız veya kurcalarsanız, ciddi şekilde yanarsınız.

Soru soran: Eşimle aramda sinirlenip şiddetli tartışmalar çıkıyor, tam bir kavgaya dönüşüyor. Ne yapmalıyım?

Dadashri: Kızan sen mi yoksa o mu? Kim kızıyor?

Soru soran: Öyle yapıyor ve sonunda ben de sinirleniyorum.

Dadashri: O halde içten içe kendinizi suçlamalısınız: ‘Bunu neden yapıyorsun? Yaptığın şeyin bedelini mutlaka ödeyeceksin!’ Ancak pratikraman (itiraf etmek, özür dilemek ve hatayı tekrarlamamaya karar vermek) yaparsanız, tüm hatalar ortadan kalkar. Aksi takdirde, verdiğiniz her dayağın karşılığını mutlaka çekersiniz. Ama pratikraman yaparak bu biraz hafifler.Pratikraman , biraz yavaşlayacak.

Öfkeye karşı yumuşak davran!

Karşıdaki kişi size kızgın olduğunda, sakin kalmalısınız. Sonuçta, karşıdaki kişi bir gün mutlaka sakinleşecektir. Karşıdaki kişi kötü bir şey söylediğinde ve biz onu öfkeyle bastırmaya çalışırsak, bu onu yumuşatmayacaktır. Bugün yumuşamış, bastırılmış gibi görünebilir, ancak bunu aklınızda tutun ve bir gün biz yumuşadığımızda, her şeyi bir anda dışa vuracak ve her şeyi telafi edecektir.

Param Pujya Dada Bhagwan şöyle diyor: “Demek ki dünya intikamcı. Doğanın kanunu şudur ki, her canlı varlık intikam alır. İçlerinde cansız madde parçacıkları depolarlar. Bu yüzden bu konuyu tamamen bırakmalıyız.”Param Pujya Dada Bhagwan şunu söylüyor:

Birine kızıp onu incittiğimizde, içten içe bunun yanlış olduğunu anlayıp pişman oluruz. Ama eğer karşımızdaki kişi bizim hakkımızda, ‘Bu öfkeli bir insan’ diye bir görüş belirtirse, bundan hoşlanır mıyız? Benzer şekilde, bugün öfkeli olan kişi yarın pişman olabilir. Bu yüzden onun her zaman öfkeli olduğu izlenimini vermemeliyiz.

Anne babanız size kızdığında uyum sağlayın!

Çocuklar, evlilik sonrası okul, iş, ticaret veya evdeki davranışlar konusunda ebeveynlerinden kaynaklanan herhangi bir anlaşmazlık durumunda da öfkelenirler. Nesil farkından kaynaklanan anlaşmazlıklarda bile çocuklar ve gençler ebeveynlerine kızar ve onları incitirler.

O zaman, öfkenin durumun çözümü olmadığını düşünmek gerekir. Bunun yerine, ebeveynlerin isteklerine göre uyum sağlanmalıdır . Çocuklar ebeveynlerinin söylediklerini dinler ve onlara göre davranırlarsa, ebeveynler memnun olur ve evde huzur olur. Gerekirse oturup konuşmalısınız. Onlara içinde bulunduğumuz durumu, düşüncelerinin neden doğru olmadığını düşündüğümüzü açıklamalıyız.

Bizi besleyen, çocukluğumuzdan beri büyüten, hastalandığımızda bize bakan, bize öğreten, iyi değerler aşılayan, hayatımızın kaynağı olan anne babalarımızın iyiliğini neden unutalım ki? Bunu aklımızda tutarsak, anne babalarımız kızgın olsa bile onlara karşı tepki göstermeyiz ve onları incitmeyiz.

Çocukların Önünde Sinirlenmeyin

Çocuklar küçük yaşlardan itibaren inatçı olurlar ve istediklerini alamayınca anne babalarına kızarlar. Anne babalar çocuklarının öfkesini dindirmek için onları ikna etmeye, korkutmaya, tehdit etmeye çalışırlar. Ama hiçbir şey işe yaramaz. Bu yüzden anne babalar, ne kadar açıklarsak açıklayalım çocuklarının hala kızgın olduğunu, öfkelerini azaltmak için ne yapmamız gerektiğini sorarlar. İşte o zaman Param Pujya Dada Bhagwan nadir bir çözüm sunuyor. Param Pujya Dada Bhagwan nadir bir çare gösteriyor.

Eğer ebeveynler çocuklarının kendilerine kızmamasını istiyorlarsa, öncelikle kendi davranışlarını düzeltmeli ve çocuklarına kızmamalıdırlar. Çünkü çocuklar kendi evlerinde gördüklerinden öğrenirler. Çocuklar, ebeveynlerinin birbirlerine kızdığını küçük yaşlardan itibaren gördüklerinde, kızmanın doğru bir şey olduğunu düşünürler. Bu nedenle, ebeveynler hiçbir koşulda çocuklarının önünde öfkelerini ifade etmezlerse, çocukların öfkesi kendiliğinden ortadan kalkacaktır.

Dua, Tövbe, Çare

İnsanlar, başka birinin öfkesiyle karşılaştıklarında farklı şekillerde tepki verirler. Kimileri karşılık verir, kimileri içten içe hayal kırıklığına uğrar ama bunu dile getirmez, kimileri ise iç dünyalarının kapılarını kapatır. Ancak bu durumlar nedeniyle içimizde oluşan acı ve öfke yüzünden zamanımız ve enerjimiz boşa gider. Bu yüzden, karşımızdaki kişi öfkeli olduğunda, enerjimizi doğru yöne yönlendirmeliyiz.

Karşıdaki kişinin saf ruhunu hatırlayarak, ona şöyle dua edilmelidir: “Ey Rabbim, aklını başına getirmesi için ona güç ver. Öfkesine sebep olduğum için özür dilerim. Huzur bulmalarını dilerim.”

Eğer birisi sürekli size kızıyorsa, mümkünse yüz yüze oturup konuşmalıyız. Ona sevgiyle, “Benim hatam nerede, lütfen bana göster” diye sormalıyız. Evde veya işte, karşıdaki kişi bir şeyler söylemek için can atıyorsa ve sekiz-on cümle kuruyorsa, gereksiz kelimeleri çıkarmalı ve söylediklerinin ardındaki niyeti kavramalıyız. Uygun olanı kabul edip düzeltmeliyiz. Karşıdaki kişinin olumlu yönlerine bakarak, “Kızdı ama çok iyi kalpli biri” demeliyiz. Bu tutumla gücümüz artar ve karşıdaki kişi kızmayı bırakır ve zihni sakinleşir.

Kaynak: Param Pujya Dada Bhagwan 

Her şey gönlünüzce olsun!..
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

GÜNÜN FARKINDALIĞI

Bilge kişi hiçbir şey kaybedemez. Böylesi bir insan kendisi için gereken her şeyi depolamış, hiçbir şeyi talihin ellerine bırakmamıştır. Onların iyiliği erdeme sarılı bir halde sağlam durur. Şansa ihtiyacı yoktur ve bu yüzden de artırılıp azaltılamaz.

Bazı inanlar paralarını hisse senetleri, bonolar ya da mal mülk gibi maddi şeylere yatırır. Başkaları ilişkilere ve başarılara yatırım yapar. Diğerleri bankadan nasıl para çekiyorsa, onlarda dilediklerinde kolayca bunları çekebileceklerini bilirler. Ama Seneca’ya göre bir üçüncü tip daha vardır ve onlar iyi, bilge kişi olmaya yatırım yapar.

Bunlardan hangisi piyasa dalgalanmalarına ya da felaketlere karşı en bağışıklık sahibi olanıdır? Karşılaşacağı yargılamalara ve sıkıntılara karşı en esnek olan hangisidir?  Hangisi seni asla terk etmez? Seneca’nın kendi hayatı ilginç bir örnektir. Önce imparatorun arkadaşı olarak epey zenginleşmiş. Neron her geçen gün daha da dengesizleşince Seneca bu ortamdan kurtulması gerektiğini anlamıştı. Neron’a bir anlaşma önerdi: Sana tüm paramı ve bana verdiğin tüm hediyeleri vereceğim. Ama karşılığında tamamen özgür olmak istiyorum. 

Sonunda Neron bu teklif reddetti. Ama Seneca yine de gitti ve akrabalarıyla birlikte huzurla emekliliğini geçirmeye başladı. Ancak bir gün cellatlar ellerinde bir ölüm kararıyla kapısını çaldı. O an Seneca neye güvendi? Paraya değil. Her ne kadar iyi niyetli olsalar da acının ve yasın gözle görülür bir kaynağı haline gelen arkadaşlarına da değil. Güvendiği şey erdem ve içindeki güçtü.

Bu Seneca’nın en zor anlarından biriydi. Son anlarıyla ama aynı zamanda n iyi ve anlamlı anlarıydı.

Kaynak: Stoacının Günlüğü

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN  

İÇSEL HUZUR İYİ YAŞAMIN KAPISINI AÇAR

Sevgili okuyucularım, bu ayki kitap paylaşımın bir bölümünün paylaşıyorum.

“Ben mutlu ve dolu dolu bir yaşamı nasıl yaşayabilirim?

Ben nasıl iyi bir insan olabilirim?

Bu iki soruya yanıt bulabilmek, Epiktetos’un tutkusuydu. Bu etkin Stoacı filozof, MS 50’ye doğru Frigya, Pamukkale’de, Roma İmparatorluğu’nun doğudaki topraklarında dünyaya gelmişti.

Onun öğretileri, antik kültürel süslerinden arındırıldığında, esrarengiz bir şekilde “çağdaş yaşama uygunluk” taşıyor. Bu kitabın bazı satırları, en iyi çağdaş psikoloji metinlerinden biriymiş gibi geliyor insana. Bu yazılar Huzur Duası gibi yeniden sağlığa kavuşma hareketine örnek oluyor: “Bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul edebilmem için huzur; değiştirebileceğim şeyleri değiştirebilmem için cesaret; farklılığı bilebilmem için bilgelik bahset.” Bu sözler kolaylıkla bu kitabın içindeki bir cümle olabilirdi. Gerçekte, Epiktetos’un düşünceleri “kendini yönetme” ile ilgili çağdaş psikoloji çalışmaları için derinlere ulaşan sağlam bir kök olabilirdi. Onun öğretileri iki bin yıldır Yaşam Sanatı üzerine odaklanmış belli başlı düşünürler üzerinde çok büyük oranda etkide bulunmuştur. Hem de klasik öğrenimin kalitesindeki düşüşle, Epiktetos günümüzde daha az bilinir olsa bile.

Başka bir açıdan bakıldığında Epiktetos çağdaş olmaktan çok, gelenekseldir. Toplumumuzda her zaman açıkça olmasa bile, genelde profesyonel başarılara, sağlığa, güce ve şöhrete arzu ve özlemle bakılmaktadır. Epiktetos ise bu şeyleri hakiki mutlulukla ilişkisiz ve önemsiz bulur.  Gerçek mutlulukla ilişkili gördüğü şeyler ise nasıl bir kişi olduğumuz ve nasıl bir hayat yaşadığımızdır.

Epiktetos için mutlu bir yaşam; erdemli bir yaşamla bir ve aynı şeydir. Mutlu olmak ve yaşamı dolu dolu yaşamak, doğru şeyler yapmanın doğal sonuçlarıdır. Kendi zamanındaki birçok filozoftan farklı olarak Epiktetos, dünyanın anlaşılması üzerine yapılan araştırmalardansa, ahlaki erdem, izlerken önemli adımlar atmakla ilgileniyordu. Onun dehasını, ahlaki mükemmellik arayışından çok, ahlaki mükemmellik arayışından çok, ahlaki ilerleme üzerinde durması oluşturuyordu. İnsanların kendi en yüksek ilkeleriyle yaşamaktan nasıl kolayca sapabildikleri üzerine durması oluşturuyordu. İnsanların kendi en yüksek ilkeleriyle yaşamaktan nasıl kolayca sapabildikleri üzerine hassas bir anlayışa sahip olarak öğrencilerini, filozofça yaşamın, kişinin kalbinde yaşattığı kişisel ideallerine uygun olarak, adım adım ilerlemesi şeklinde görmeleri konusunda teşvik ediyordu.

Epiktetos’un “İyi Bir Yaşam” reçetesi başlıca üç tema üzerine kuruluydu: arzularınızın efendisi olun, görevlerinizi yerine getirin, kendiniz ve büyük insan topluluğu içindeki ilişkileriniz üzerine düşünmeyi öğrenin.

Mutluluk ve özgürlük, bir tek ilkenin açık seçik anlaşılmasıyla başlar: bazı şeyleri kontrol edebiliriz, bazı şeyleri kontrol edemeyiz. Ancak siz bu temel kuralla yüzleştikten, neyi kontrol edebileceğinizi ve neyi edemeyeceğinizi öğrendikten sonra, içsel sakinliğe ve dışsal etkinliğe ulaşabilirsiniz. ”   

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

GÜNÜN FARKINDALIĞI

Dinlemek Konuşmaktan Daha Çok Şey Başarır

Anlamsızca konuşan gençlere Zeno şöyle demiştir: İki kulağımız ve tek bir ağzımızın olması, daha çok dinleyip daha az konuşabilmemiz içindir.

Şair Hesiodos şöyle söyler: En güzel hazine diline hakim olmaktır. Robert Green’e göre bu, güç sahibi olmanın ilk kuralıdır: Her zaman gerekenden daha az konuş.

İşleri kolaylaştırdığı için konuşuruz ama aslında konuşmak işleri bizim için daha da zorlaştırır. Eşimiz burnundan solurken gidip ona ne yapması gerektiğinin söylemek isteriz. Aslında bizden beklediği tek şey onu dinlememizdir. Diğer durumlarda da dünya bize geribildirim ya da bilgi vermeye çalışırken, tek istediğimiz konuşarak kendimizi sorunlardan kurtarmaya çalışmaktır. Bu da işleri daha da kötüye götürmekten başka bir işe yaramaz.

Öyleyse bugün sorunun mu yoksa çözümün mü bir parçası olacaksın? Dünyanın bilgeliğine kulak mı vereceksin yoksa daha çok gürültüyle bu sesi bastıracak mısın?

Kaynak: Stoacının Günlüğü

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

ÖFKENİN ZARARLI ETKİLERİ NELERDİR?

Sevgili okuyucularım bu haftanın yazısı, Param Pujva Dadashri öfke ile düşüncelerini dile getiren yazısını paylaşıyorum.

Öfke, Büyük Bir Şiddet: Öfkenin Gizlice Neden Olduğu Şeylere Bir Bakış

Tıpkı bir trenin normal hızında hareket halindeyken hiçbir sorun olmaması gibi. Ancak normal hızı kaçırıldığında kaza meydana gelir. Benzer şekilde, kişi duygusallaştığında, içindeki birçok organizma ölür. Bir yandan “Şiddetsizlik dinini takip ediyorum; canlıları öldürerek asla şiddet uygulamam” diye düşünebilir, diğer yandan öfkelenir. İnsanlar öfkelenip duygusallaştığımızda birçok küçük canlının öldüğünü ve yok olduğunu fark etmezler.

Öfke Vücuda Zarar Verir: Öfkenin En Zararlı Etkilerinden Biri

Öfke, hafif düzeyde de olsa şiddete yol açar ve aynı zamanda beden ve zihin üzerinde de çok olumsuz etkileri vardır. Öfkeli birini gördüğümüzde gözleri kızarır, vücudu ısınır, kendisi titremeye başlar. Öfkenin şiddetli atom altı parçacıkları bedenin içinden dışarı çıkar; bu da bedeni etkiler. Aşırı öfke, çoğu zaman kalp yetmezliği, beyin kanaması veya felç ataklarına yol açar ve hatta bazen kişi ölebilir.

Duygusal olmak veya sürekli öfkelenmek vücuttaki sindirim bakterilerini öldürür ve bu durum vücut üzerinde olumsuz etkilere neden olur.

Yaşam süresi nefes sayısına bağlıdır. Öfkeyle çok fazla nefes tüketilir ve bu nedenle ömür kısalır.

Sadece fiziksel olarak değil, öfkeyi kontrol altına alamadığınız takdirde kişi giderek zayıflar ve ruhsal durumu da kötüleşir.

Öfke Bağlayıcıdır İntikam: Öfkenin En Yaygın Yan Etkilerinden Biri

Birisi isteğimizi yerine getirmediğinde veya bize hakaret ettiğinde, bize zarar verdiğinde öfkeleniriz. Mesela, hizmetçinin elinde bardaklar kırılır ve ona kızarız, böylece içimizde “Ben onu düzelttim” diye tatmin oluruz. Bardaklar geri gelmeyecektir. Yani, bardaklar bir kayıpta gider, öfkelenmemiz çatışmalara yol açtı, bu ikinci kayıptır ve karşı taraf incinir ve bizimle intikam bağı kurar, “Ben fakirim, bu yüzden beni böyle azarlıyorsun, değil mi? Seni esirgemeyeceğim”, bu üçüncü kayıptır. Yani öfkelenerek tek bir işlemde üç-üç kayıp yaparsınız.

İntikam bir kez doğduğunda, o intikamdan başka bir intikam sürekli olarak artmaya devam eder. Bu dünyada bir ömürden diğerine savrulmanın temel nedeni intikamdır. Param Pujya Dada Bhagwan şöyle der: ” İntikamı kimseye bağlamayın. Saf sevgiyi bağlamak mümkünse, saf sevgiyi bağlayın, ama intikamı bağlamayın. Çünkü saf sevgiyi bağlarsanız, saf sevgi intikamı otomatik olarak kökünden söker. Saf sevgi öyledir ki, intikamın ‘mezarını’ bile kökünden söker. İntikam gerçekten de intikamla artar. Sürekli artmaya devam eder. Tüm bu savrulmaların sebebi gerçekten de intikamdır! “

Aşağı Yaşam Formu, Öfkenin Bir Sonucu

Hem kendine hem de başkalarına zarar veren öfkeye Raudradhyan denir . Cehalet halinde, öfkelenerek günah işleyen insanlar, bunun sonucunda insan formundan hayvan yaşam formuna dönüşürler. Param Pujya Dada Bhagwan, öfkenin korkunç etkilerini açıklar.

Dadashri: ”  Bir kere öfkelenmek, iki yıl boyunca kazanılan her şeyi mahveder. Öfke, canlı bir ateştir. Kişi, ‘Büyük bir kayıp yaşadım’ diye farkına varmaz. Çünkü dışarıdaki şeyler azalmaz, ama içerideki her şey yok olur. Bir sonraki yaşam için yapılan hazırlıkların bir kısmı tüketilir. Peki ya büyük bir kısmı tüketilirse ne olur? Burada, bir insan olarak ekmek yiyordu, bunun yerine bir sonraki yaşamda ot yemek için hayvanlar aleminde doğmak zorunda kalacak. Ekmek yemekten ot yemeye geçmek; bu onurlu bir davranış mı sayılır? “

Lord Mahavir zamanında Chandkaushik Naag’ın hikayesi bize öfkenin ne kadar korkunç bir tehlike olduğunu anlatıyor.

Çandkaushik Naag

Lord Mahavir zamanında, Chandkaushik adında korkunç bir yılan vardı. Chandkaushik, önceki hayatında bir azizdi. Aziz, çok ağır bir tövbe uygulamıştı. Bu yüzden doğası gereği çok bencil ve öfkeliydi. Bir gün, tövbe ettikten sonra ormandan dönerken, ayaklarının altına bir kurbağa düştü ve öldü. Müritlerinden biri de azizle birlikte yürüyordu. Olanları görünce azize, “Efendim, bu kurbağayı öldürme günahı işlendi, bunun için tövbe etmelisiniz,” diye nasihat etti. Ancak egosunun gururuyla, “Sen kimsin ki bana bunu söylüyorsun?” diye sorunca, aziz öfkelendi ve müridinin sözlerine kulak asmadı.

Evliyalar arasında, her gece gün boyunca işlenen günahları hatırlayıp her biri için tövbe etmeleri bir gelenekti. Kural olarak, tüm evliyalar hatalarından dolayı af dilerlerdi. O sırada, mürit, azize kurbağayı öldürdüğü için tövbe etmesini bir kez daha hatırlattı. Bunun üzerine evliya çok öfkelendi. Elinde bir sopayla, müridinin peşinden koşarak ona vurmaya başladı. Yolda bir sütun vardı. Öfkelenen evliya, sütunu görmedi. Başı sütuna çarptı ve öfke ve gazap içinde oracıkta öldü. Evliyanın uyguladığı ağır çileler sonucunda, bir sonraki yaşamında göksel yaşam formuna kavuştu. Bundan sonra, insan bedeninde bir bilge olarak yeniden doğdu.

Bilge, kendine ait büyük bir çiftlikte yaşıyordu. Çiftliği büyük bir özenle işliyordu. Oraya bir sürü meyve ve çiçek dikmişti. Bilge, çiftliğe o kadar düşkündü ki, biri çiftliğinden küçük bir dal bile koparsa çok sinirlenirdi. Bir gün bilge, kefaret ödüyordu. Tam o sırada birkaç küçük çocuk çiftliğine oynamaya geldi. Çiçekleri koparmaya başladılar ve meyveleri düşürmek için taş attılar. Bilge bunu anlayınca bir balta aldı ve çocukları cezalandırmak için onlara doğru koştu. Ancak yolda bir çukur vardı ve bilge orada kaydı ve yere düştü. Elindeki balta savruldu ve sadece bilgenin kafasına düştü. Balta, bilgenin kafasını parçaladı ve bilge korkunç acılar içinde ölürken, Çandkauşik adında bir yılan olarak yeniden doğdu. Çandkauşik, yoluna çıkan herkesi ısıran ve zehriyle o kişiyi oracıkta öldüren korkunç bir yılandı.

Bir zamanlar, Lord Mahavir, Vihaar’ında ( bir yerden bir yere yürüyerek seyahat ederken), Chandkaushik’in ikamet ettiği aynı sık ormandan geçiyordu. Yolda, köylüler Lord’a bu ormana girmemesi için yalvardılar, çünkü yılan yoluna çıkan hiç kimseyi esirgemiyordu. Fakat Lord aynı yolda yürümeye başladı. Lord yılana yaklaştığında, yılan çok sinirlendi. Zehir tükürerek Lord’u korkutmaya çalıştı, fakat Lord Mahavir hareketsiz kaldı. Bunun üzerine yılan daha da sinirlendi ve Lord’un ayağını ısırdı. Lord Mahavir bir Tirthankar’dı , bu yüzden ayaklarından kırmızı kan yerine beyaz kan akmaya başladı. Chandkaushik’in ağzına az miktarda kan girdi. Tanrı’nın atomları içine girerken, Chandkaushik’in zihin durumu kökten değişti. Lord Mahavir’de zehrin hiçbir etkisi olmadı, aksine hiçbir hareket etmeden sakin ve hareketsiz durdu. Bunu gören yılan çok şaşırdı. Şaşkınlıkla Tanrı’ya bakakaldı. Sonra, gözlerinde büyük bir şefkat ve sevgiyle, Lord Mahavir ona şöyle dedi: “Uyan, uyan

Chandkaushik! Ne yaptığını bir düşün!” Bu sözleri duyan Chandkaushik, önceki doğumlarını hemen hatırladı ve önceki yaşamlarındaki aşırı öfkesinin bir sonucu olarak şu an içinde bulunduğu durumu fark etti. Hemen sakinleşti. Lord’un ayaklarına kapandı ve günahları için derin bir tövbe etti. O andan itibaren Chandkaushik, “Hiçbir canlıya en ufak bir acı bile vermeyeceğim” konusunda kesin bir karar verdi ve zehirli ağzını yuvaya yerleştirip yere uzandı.

İnsanlar ormana gelmeye başladı; bazıları “bu yılan ailemizin canını aldı” diyerek yılana taş atıyor veya nefretlerinden dolayı sopalarla vuruyordu. Ama yılan kimseyi ısırmıyordu. Öte yandan, bazıları yılanın öldüğünü düşünerek ona tapıyor veya hasta olduğunu düşünerek ona süt bırakıyordu. Yılanın üzerindeki kan, süt, yağ vb. nedeniyle birçok karınca gelip yılanın vücudunu ısırmaya başladı. Yılan buna rağmen soğukkanlılığını korudu, sakin ve sabırlı kaldı. Tüm kötü karması sona erdi ve öldüğünde göksel yaşam formuna kavuştu.

Bu hikâye, öfke sonucu daha düşük yaşam formlarına (burada bilgeden yılana) geçmek zorunda kalmanın korkunç tehlikesini bize açıklıyor. Lord Mahavir’in şefkatiyle Chandkaushik, hatasını fark etti ve kurtuluş yolu açıldı. Bu çağda, Gnani Purush Param Pujya Dada Bhagwan (Aydınlanmış Kişi) da bize öfkelendikten sonra yürekten bir pişmanlıkla geri dönmenin yolunu gösteriyor.

Kaynak: Param Pujya Dada Bhagwan 

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

GÜNÜN FARKINDALIĞI

Nasıl Güçlü Olunur?

Şöhretinize, paranıza ya da konumunuza güvenmeyin. Güvenmeniz gereken içinizdeki güçtür. Neyin kontrolünüzde olduğu ve neyin olmadığı hakkındaki hükümlerinizdir. Sadece bu bile bizi özgür yapar ve dizginlerimizden kurtarır. Adeta biri siz ensemizden tutup derinliklerden çıkarır. İşte orada zenginlik ve güçle göz göze geliriz.

Steven Pressfield’in Büyük İskender hakkındaki klasikleşmiş romanı Savaşın Faziletleri’nde geçen bir sahnede İskender bir nehri geçer ve önünden çekilmeyi reddeden bir filozofla karşılaşır. İskender’in adamları, “Bu adam dünyayı fethetti! Ya sen ne yaptın?” diye bağırır. Filozof kendinden son derece emin bir şekilde, “İçimdeki dünyayı fethetme ihtiyacını yendim,” diye cevap verir.

İskender’in yolunun bir noktada Kinik Diyojen’le kesiştiğini biliyoruz. Diyojen toplumun ödüllendirdiği şeyleri reddetmesiyle bilinen bir filozoftu ve İskender ise onun reddettiği her şeyin vücut bulmuş hali gibiydi. Pressfield’ın yarattığı sahnede olduğu gibi gerçek hayatta da İskender dünyanın en güçlü adamı olmasına rağmen bir filozof ondan daha güçlüydü. Çünkü onun aksine filozof arzularını dizginlemiş bir kişiydi. Onun gözlerinin içine bakıp kontrolün kimde olduğunu ve gerçek, sonsuz gücün kaynağı olan kendine hakim olabilmeyi kimin başardığını görebilirlerdi.

Sen de bunu yapabilirsin. Gücü dışarıda değil, kendi içinde aramaya odaklan. Hayatının ilk dönemini köle olarak geçiren Pubilius Syrus’un dediği gibi:”Büyük bir imparatorluk mu istiyorsun? Kendine hükümet!”

Kaynak: Stoacının Günlüğü

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

BARIŞ BENİM İLE BAŞLAR – 22

Sevgili okuyucularım, bu ay ki “ho’oponopono” adı verilen bir arınma çalışmasını paylaşıyorum. Bu ay da farklı konular için aynı şekilde yapmanız gereken bu arınma çalışmasını dört madde hâlinde paylaşıyorum. Düzenli olarak yaptığınızda gerçekten kendinizde inanılmaz bir olumlu değişiklik göreceksiniz. Özellikle zihniniz, ne kadar berraklaşırsa o kadar huzurlu olur. En önemlisi berrak bir zihin her zaman doğru karar almanızı sağlar. Çünkü zihin olumsuzluklarla dolu olduğu zaman doğru karar bile alamıyorsunuz. Disiplin ve azimle yapılan çalışmalardan her zaman olumlu karşılık alınır. Çalışmaya geçmeden önce bununla ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum. Geçen ay bu bilgiyi paylaşmıştım fakat belki ilk defa okuyacak olanlar vardır. Onlar için yinelemekte fayda görüyorum.

Ho’oponopono yöntemi; karşımızdaki insanın yaşadığı bir sorunu duyduğumuz, öğrendiğimiz anda bizim sorunumuz olarak algılayıp kendi içimizde bundan arınarak karşımızdakini de arındırma yolunu öğretiyor. Sadece insanları değil her şeyi arındırıp temizlemenin yoludur bu. Olumsuz durumlardan kurtulmanın bir yöntemidir.

Ho’oponopono, Havai halkının kullandığı bir kendini arındırma yöntemidir. Bu yöntemi Joe Vitale’in kitabı “Zero Limit” aracılığı ile batı dünyasına tanıtan ve meşhur eden kişi Dr. Ihaleakala Hew Len oldu. Doktorasını Iowa Üniversitesi’nde yapmış olan Dr. Ihaleakala Hew Len, uzun yıllar Havai Devlet Hastanesi’nin suç işleyen akıl hastaları ile ilgilenen adli biriminde uzman psikolog olarak çalışmış. Hastalarıyla elde ettiği mucizevi sonuçlar çok ilgi çekmiş. Kullandığı yöntemler öyle etkiliymiş ki zamanla yatan hastaların tümü taburcu edilmiş, sonunda dört yıl içinde birim kapatılmış. Dr. Len’in kullandığı bu yöntem, 1982 Kasım’ından beri güncelleştirilmiş Ho’oponopono uygulaması yapan Hawaiili şaman Morrnah Nalamaku Simeona sayesinde ortaya çıkmış. Tüm dünyada bu yönteme ün kazandıran, öğrencisi Dr. Ihaleakala Hew Len ve Joe Vitale oldu.

Şimdi çalışmaya geçelim:

1) Hayatımın daha kolay, daha rahat ve daha keyifli olmasını engelleyen içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono

Seni seviyorum

Özür dilerim

Lütfen beni affet

Teşekkür ederim.

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

2) Tüm hatalarım, yaptıklarım ve yapamadıklarım için kendimi bütünüyle affetmemi engelleyen içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono

Seni seviyorum

Özür dilerim

Lütfen beni affet

Teşekkür ederim.

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

3) Gerektiğinde sakinleşmemi, beklememi ve hareketsiz kalmamı engelleyen içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono

Seni seviyorum

Özür dilerim

Lütfen beni affet

Teşekkür ederim.

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

4) Hayatımda kolay ve hızlı çözümlere kendimi açmamı engelleyen içimde bana aileme atalarıma ait her ne varsa her ne oluyorsa hepsi bütün zamanlarda, bütün boyutlarda, bütün evrenlerde temizlenip arınıp şifalanıp sıfır noktasına ulaşana kadar andan ana ho’oponopono”

Seni Seviyorum

Özür Dilerim

Lütfen Beni Affet

Teşekkür Ederim

Niyeti bir kere 4 cümleyi istediğiniz kadar kendinizi rahatlamış hissedene kadar tekrar edebilirsiniz.

Kaynak: Dr.Ihaleakala Hew Len ve Berna Özcan

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN

 

GÜNÜN FARKINDALIĞI

Nasıl Güçlü Olunur?

Şöhretinize, paranıza ya da konumunuza güvenmeyin. Güvenmeniz gereken içinizdeki güçtür. Neyin kontrolünüzde olduğu ve neyin olmadığı hakkındaki hükümlerinizdir. Sadece bu bile bizi özgür yapar ve dizginlerimizden kurtarır. Adeta biri bizi ensemizden tutup derinliklerden çıkarır. İşte orada zenginlikle ve güçle göz göze geliriz.

Epiktetos, Makaleler

Steven Pressfield’in Büyük İskender hakkındaki klasikleşmiş romanı savaşın faziletleri’nde geçen bir sahnede İskender bir nehri geçer ve önünden çekilmeyi reddeden bir filozofla karşılaşır. İskender’in adamları, “Bu adam dünyayı fethetti! Ya sen ne yaptın?” diye bağırır. Filozof kendinden son derece emin bir şekilde, “İçimdeki dünyayı fethetme ihtiyacını yendim”, diye cevap verir.

İskender’in yolunun bir noktada Kinik Diyojen’le kesiştiğini biliyoruz. Diyojen toplumun ödüllendirdiği şeyleri reddetmesiyle bilinen bir filozoftu ve İskender ise onun reddettiği her şeyin vücut bulmuş hali gibiydi. Pressfield’ın yarattığı sahnede olduğu gibi gerçek hayatta da İskender dünyanın en güçlü adamı olmasına rağmen bir filozof ondan daha güçlüydü. Çünkü onun aksine filozof arzularını dizginlemiş bir kişiydi. Onun gözlerinin içine bakıp kontrolün kimde olduğunu ve gerçek, sonsuz gücün kaynağı olan kendine hakim olabilmeyi kimin başardığını görebilirlerdi.

Sen de bunu yapabilirsin. Gücü dışarıda değil, kendi içinde aramaya odaklan. Hayatının ilk dönemini köle olarak geçiren Pubilius Syrus’un dediği gibi: “Büyük bir imparatorluk mu istiyorsun? Kendine hükmet!”

Kaynak: Stoacının Günlüğü

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN