Evet, geldik yine anılara… İlkokul üçüncü sınıftaki anılarıma kaldığım yerden devam ediyorum. Dokuz yaşındaki çocuk tekrar sandığın başına geçip kilidi açtı ve bir anıyı daha serbest bıraktı.
On beş gün önce yazdığım anımda halamın Almanya’dan gelişinden ve getirdiği hediyelerden, o hediyelerin bizim için ne kadar değerli olduğundan, onları nasıl itinalı kullandığımızdan bahsetmiştim.
O yıl halam bana pötikareli, kapüşonlu yağmurluk getirmişti. Okul yıllarında kapüşonlu giyecekleri çok severdim hele bir de pötikareliyse bayılırdım. Annem giyecek manto ve elbise alırken ya da diktiği zaman mutlaka kapüşonlu ve pötikareli olmasını isterdim. İşte bu yüzden halamın getirdiği yağmurluğu çok severek giyiniyordum ayrıca da özenle kullanıyordum.
Annem bize eşyalarımızın kıymetini bilmeyi öğretmişti, “Kolay kolay alınmıyor, temiz kullanın,” diyordu. Babam bu konuda cömert davranmıyordu. İçimizde, eşyalarına en çok sahip çıkan ve onları son derece temiz kullanan ablamdı. Bir şeyinin zarar görmesi ve kaybolması onu üzerdi. Ben de aynı şekilde çok sevdiğim bir şey kaybolursa ya da zarar görürse çok üzülürdüm. Onun yerine yenisi gelse bile o ilkinin verdiği mutluluk ve sevinci yaşayamazdım.
Bahar mevsimi gelmişti, aylardan nisandı. Halamın getirdiği yağmurluğu severek giyinip okula gidiyordum. O günü hiç unutamıyorum, son ders zili çaldı, eve döneceğiz, yağmurluğumu giyerken arka kısımda bir delik gördüm. Çok üzüldüm. Annem bizi almaya gelince suratımın asık olduğunu gördü, ne olduğunu sordu, yağmurluğumu gösterip “Delinmiş,” dedim. Annem, “Bir yere takmışsın, dikkat etmemişsin” dedi. Fakat ben bir yere takılmasına sebep olacak bir davranışta bulunmamıştım, sokakta oynarken öyle takılacak yerlerde durmamış, duvarlardan atlamamıştım. O anda içimden bir ses sınıfta bir kız arkadaşımın yaptığını söylüyordu. Çünkü sabah astığımda sapasağlamdı. Bunu anneme söyledim ama üzerinde durmadı, “Sen onu takmışsındır bir yere. Üzülme bir şekilde ben orayı kapatırım, giyersin,” dedi. Fakat ben başkasının yaptığından emindim.
Sınıftaki o kız arkadaşımdan şüphelenmemin nedeni ise onun bakışlarının, davranışlarının beni rahatsız etmesiydi. O zamanlar isimlendiremiyordum ama şimdi anlıyorum ki bakışlarında, tavırlarında kıskançlık vardı ve ben bundan hoşlanmıyordum. Bu arkadaşım bir gün resim yaparken benden birkaç renk pastel boya istedi ben de verdim. Geri verdiğinde hepsi kırıktı. Neden kırdığını sorunca, “Sen verdiğinde kırıktı,” dedi. O anda yalan söylediğini ve zarar vermek istediğini hissettim. Çünkü gülüyordu, yüzünde kasıtlı yaptığını belli eden bir ifade vardı. Bir gün de beden eğitimi dersine hazırlanırken spor ayakkabımı alıp kaçırdı, sınıfın penceresinden dışarıya attı. Ben sessiz kaldım, öğretmenime bir şey söylemeden gidip aldım ayakkabımı. “Niye böyle yapıyorsun?” dediğimde şaka yaptığını söyledi ama şaka değildi, zarar vermekti amacı. Anneme anlattım bunları ama gene üstünde durmadı.
Spor ayakkabısı olayı beni çok üzdü. O günden sonra o arkadaşıma karşı hep dikkatli oldum. Davranışlarını sürekli izliyordum, kime ne yapıyor, diye. Teneffüste oyun oynadığımızda gelip bizi yere itiyordu. “Niçin bunu yapıyorsun? Biz oyun oynarken birbirimizi itmiyoruz,” dediğimde “Ben itmiyorum, sizinle oynamak istiyorum,” diyordu. Onu bu konuda uyardım ama baktım ki hep zarar verme niyetinde. Bir gün de halamın getirdiği kar botlarını görüp, “Ne kadar güzel botların var,” diyerek üstündeki tüyleri çekmeye başladı. O kadar çok zarar vermişti ki bana, yağmurluğumu delen kişinin de o olduğunu düşünüyordum. Fakat bunu ispatlayamazdım. Annem bile inanmadı ama ben haklı olduğumdan emindim.
Artık o arkadaşımla konuşmuyor, oynamıyordum. Aradan birkaç hafta geçtikten sonra gidip kendisine “Yağmurluğumu sen kestin, biliyorum,” dedim. Beni öğretmene şikâyet edeceğini söyledi. Ben de “Söyle,” dedim, “O zaman ben de anlatırım. Sen yaramaz bir çocuksun, eşyalarıma zarar verdin.” Başka da bir şey söylemedim. “İyi olmuş,” dedi yağmurluğum için. Ben sesimi çıkarmadım ve kimseye bir şey söylemeden uzaklaştım.
Sonra annem yağmurluğumu tamir ederken gördük ki makas ile kesilmiş. İlk gördüğünde üstünde durmamıştı ama annem de anladı kesildiğini. Bizim resim derslerimizde kullandığımız küçük makasımız vardı, “Bu makas ile kesmiştir,” dedim. Annem, kesilen yeri güzelce onardı, ben tekrar giymeye başladım.
Şimdi anlıyorum ki arkadaşım kıskançtı ve bunu davranışlarıyla, bakışlarıyla belli ediyordu. Oysa biz öyle büyümemiştik. Biz kardeşler arasında hiçbir zaman ve hiçbir konuda kıskançlık olmadı. Hiç kimseyi de kıskanmadık. Babam hep söylerdi, her zaman birbirinize sahip çıkıp destekleyeceksiniz, aranızda kavga ve küslük olmayacak, diye. Çünkü babam kendi kardeşlerine bir baba gibi sahip çıkmıştı, bizim de aynen kendisi gibi olmamızı istiyordu. Ayrıca da başkalarının eşyasına veya kendi eşyamıza zarar vermemeyi öğrenmiştik.
Öncelikle her aile çocuklarını dinlemeli. Anne babaların bildiği her zaman doğru olmayabilir. Annem beni dinledi ama üstünde durmadı, kendi düşüncesine inandı. Ancak o yağmurluğu tamir için eline alıp dikkatli bakınca bana hak verdi. Baştan önyargılı olmadan çocuğu dinleyip karar verilmelidir. Çünkü çocuk her zaman hisseder.
Çocukluk zamanında başlayan kıskançlıklar şifalanmazsa ve dönüştürülmezse yetişkinlik döneminde de devam eder. Her kıskançlık aslında karşı tarafa zarar veriyor ama asıl insanın kendisine zarar veriyor. Kıskançlık dönüştürülemezse sevgi engellenmiş olur. Çünkü kıskançlık negatif bir duygudur ve negatif bir duyguda sevgi olmaz.
Ailelere burada büyük iş düşüyor. Küçük yaşta başlayan ve en çok da kardeşler arasında yaşanan kıskançlığı göz ardı etmemeleri gerekiyor. Çocuğun neden kıskançlık duygusu taşıdığını bilmeleri ve bu zararlı duygudan kurtulması için ellerinden geleni yapmaları gerekiyor. Ben şimdi çok açık görüyorum ki yetişkinlerde görülen kıskançlık çocukluk zamanına dayanıyor. O bilinçaltına yerleşiyor ve yaş büyüdükçe daha da çoğalmasına neden oluyor. Eğer bir insanda kıskançlık hissederseniz ondan uzaklaşın, o zehir kendisinde kalacaktır.
Kıskançlığı bir bakış ile bir davranış ile bir konuşma ile anlarsınız.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
Ne yazık ki yaşla sınırlı kalmıyor bu davranışlar . Yaşamımızın her evresinde bir şekilde karşımıza çıkıyor..
Hayat böyle deyip geçiştiriyoruz bir şekilde . En azından ben böyle yapıyorum.
Sevgiyle kal…
Solmaz Selçuk
Evet Solmaz Hanımcığım kıskançlık çocukluk yaşta başlıyor her yaşta devam ediyor ileri yaşta hasetlik oluyor.
Bu seferde kıskanç insan ve haset olan insan başkalarına iftira atıyorlar. Aslında bilseler kendine kötülük yaptığını ruhu karanlıkta olduğunu.
Sevgiler❤
Evet çocukların hislerine önem vermek gerekir.Senin sezgilerin çocukken de kuvvetliymiş Nurgulcüğüm.
Allah kıskanç insanlarla karşılaştırmasın maalesef yaş sınırı yok bunun…
Kalemine sağlık …
Hayat boyunca sezgilerle gittiğim zaman Allaha çok şükür yanılmadım.
Amin sağol, yüreğine sağlık Nurhayatcığım ❤