AİLENİN DEĞERLERİ

Sevgili okuyucularım, bir ay aradan sonra anılarımı yazmaya kaldığım yerde devam ediyorum. Ortaokul üçüncü sınıfa giden öğrenci sandıktan bir anıyı daha serbest bırakıyor. Bakalım bu sefer bizi ne bekliyor?

Ablam, işe girdiği için çok mutluydu. Hafta içi eve geliş saatleri belli olmuştu. İş ortamını sevdiğini ve çalışanlar arasında uyum olduğunu anlatıyordu. Bu arada en çok sevindiği şey maddi olarak kendini özgür hissetmesiydi. Artık babamdan para almayacaktı. Ablam, kendi ihtiyaçlarını kendi maaşı ile karşılamak istiyordu.

Aslında ablama bu yönden çok imrenmiştim. Ben de bir an önce okulları bitirip çalışma hayatına atılmak, maddi olarak özgür hissetmek istiyordum. Çünkü birisine herhangi bir konuda bağımlı olmak istemiyordum. Tabii henüz öğrenci olduğum için babamdan harçlık almak durumda kalıyordum. Babam bu konuda herhangi bir sorun çıkamazdı ama insanın kendi kazandığını harcamasının çok önemli olduğunu ablam işe girdiğinde daha iyi anlamıştım. İnsan kendi kazancını sağladığında özgüveni daha yüksek oluyor.

Ailemin, özellikle ortanca amcamın bize aşıladığı en önemli şey, hep kendi ayaklarımızın üzerinde durmamızdı. Bunu babamdan görmüştük. Babam, ailesinden hiçbir destek almadan kendi işini kurup ilerlemişti. Aslında bu, başta tabii ki bazı zorluklar getiriyor ama kendi ayaklarınızın üzerinde durduğunuzda inanın ki çok daha özgür ve daha farklı hissettiriyor.

Bu arada ablamın her akşam işten dönüşünde ortamı anlatması, onu dinlemek çok zevkliydi. Ablam, babamdan önce geliyordu ve akşam yemeklerini ailece yediğimiz için babamı bekleyip sofraya oturuyorduk. Sofrada ablam gün içinde çalıştığı ortamı anlatıyordu. Kendisine verilen projelerden söz edip onları belirli tarihte yetişmesi gerektiği için bazen mesaiye kalacağını söylüyordu.

Ablam öğrenciyken hafta içi okul dönüşlerinde evde anneme yardım ederdi şimdi artık hafta içi çalıştığı için bunu yapamıyordu. Ben anneme derslerden kalan zamanda yardım ediyordum. Erkek kardeşim ise marketten alınacakları alıp getiriyordu. Babam pek alışverişi sevmezdi. Evin ihtiyaçları için alışverişi annem yapardı.

Annem genellikle pazardan alışveriş yapmayı severdi. Perşembe günleri bazen benimle bazen yalnız trene binip Erenköy pazarına gider o arada anneannemleri de ziyaret ederdi. Ben anneme marketten alışveriş yapmasını önerdiğimde “Yok,” derdi, “pazar daha iyi. Fiyatlar da daha uygun. Hem de istediğim gibi seçebiliyorum.”

Annem tutumludur; imkânlar elverişli olsa da her zaman tutumludur. Gereksiz harcama yapmaz. Aynı zamanda hiçbir eşyayı hor kullanmaz, son derece titiz kullanıp değerini bilir; zor alındığını bilir. O zamanlar da öyleydi şimdi de öyledir. Alışkanlığı bu, kendi açısından tabii ki haklı olabilir. Bir de devamlı alışveriş yaptığı pazarcılar vardı. Her gidişinde sohbet ediyordu. Annem ve babam hiçbir insanı ayırt etmez konuşurlardı. Aileden böyle görünce biz de böyle yetiştirilmiş olduk.

Bu, insana verilen değer ve sevgidendir. Kimseyi küçümsemeden, kibirli davranışta bulunmadan, o insanı olduğu gibi görmektir. Annem ve babamda ayrıca en çok dikkatimi çeken, biz çocuklarını başkalarına karşı övmemeleriydi. Ablamın işe başladığı firma Türkiye’de tanımış şirketlerden biriydi üstelik bir görüşme ile hemen işe almışlardı. Annem bunu akrabalara ve tanıdıklarına, komşulara hiç anlatmazdı. Bazı akrabalar ve komşular, çocuklarının en ufak başarısını öve öve anlatır bazıları olmadığı hâlde olmuş gibi söylerdi ama annem sesini çıkarmazdı. “Anne, neden o kişi yalan söylediği hâlde gerçeği yüzüne söylemiyorsun?” diye sorardım ve annem hep şunu söylerdi: “Allah, kulun yüzüne vurmaz!” Bize bunu öğretmişti.

Aileden öğrendikleriniz sizde kalıyor. Ne zaman ki bazı şeylerin daha farkına varıyorsunuz, o zaman dürüst davranmayan birini gördüğünüzde artık açık olarak söylüyorsunuz. Ama tabii bunu da kırmadan yapıyorsunuz.

Bazı olaylar olunca insanların gerçek kişiliğini tanırsınız. Ablamın okul biter bitmez üstelik iyi bir firmada işe girmesiyle bazı tanıdıklarda kıskançlık ortaya çıktığını gördük. Tebrik etmek ve başarı dilemek yerine “Bakalım o firmada başarılı olacak mı?”, “Şanslıymış,” gibi sözler söylediler. Böyle insanlarla karşılaşınca o yaşta sessiz kalıyorsunuz fakat yaş ilerledikçe görüşmek istemiyorsunuz.

Oysa ailem her zaman tanıdıkların ve akrabaların iyi olması için iyi dileklerde bulunurdu. İyi bir şey yaşamışlarsa duyar duymaz ya tebrik için giderler veya hemen annem telefon açıp tebrik ederdi. Annem ve babam bize, kim olursa olsun yapılan iyilikleri asla es geçmemeyi ve vefa duygusunu öğretmişlerdi. Benim o yaşta dikkatimi çeken ise annem ve babamın vefalı davranışlarına kimsenin aynı şekilde karşılık vermemesiydi; özellikle akrabaların… Herkes kendi menfaati doğrultusunda davranırdı. Bunları zamanı geldiğinde paylaşırım sizinle.

Annem ve babam kendilerine yapılanın farkındaydılar ama hiç sesleri çıkmıyordu. Kendi özleri ne ise yine aynı şekilde devam ediyorlardı. Eğer insanda bu duygular yoksa çocuklarına öğretmiyor, bu değerleri vermiyor. Belki o yaşlarda vefayı anlamıyorsunuz ama ileri yaşlarda; yaşadıkça anlıyorsunuz.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir