AKRABA KISKANÇLIĞI

Sevgili okuyucularım, bir ay aradan sonra yine anılarla birlikteyiz. Artık sandıktan çıkan anılarda ortaokul üçüncü sınıfa geçen öğrencinin ergenlik döneminin getirdiği daha fazla farkındalık var. Şimdi bunlardan birini serbest bırakıyorum.

Bir önceki anımda bahsettiğim gibi aynı semtte yeni ev alıp taşınma telaşı ve yerleşmemiz biraz zaman aldı. Bu zaman içinde apartmanda sadece biz vardık, daha kimse daire almamıştı. Fakat boş dairelere gelip bakanlar oluyordu.

Apartman yeni olduğu için ismi yoktu. Müteahhitler babama sormuş, “Apartman ismi ne oldun?” diye. Babam “Gül” olsun demiş. Kabul etmişler. Bu defa aile içinde bana “Baban seni daha çok seviyor. Bak senin adını apartmana verdi,” demeye başladılar. Çünkü nüfus kayıtlarında adım Nurgül olduğu ve sosyal hayatta böyle hitap edildiği hâlde aile içinde kısaca Gül, diyordu herkes bana.

Aslında annem ve babam hiçbir zaman evlatlarını ayırt etmediler, birimizi diğerimizden üstün tutmadılar. Belki sürekli sarılıp öpmezlerdi ama biz dört kardeşe eşit ve adil bir şekilde sevgilerini hep hissettirirlerdi. Annemin bize sarılması, öpmesi babama göre fazlaydı ama ikisinin de sevgisinden emindik, bunu hissediyorduk.

Tabii apartman yeni olduğu için yeni ihtiyaçları vardı. Bunlardan biri de apartman görevlisi ihtiyacıydı. Apartmanın ismi belli olduktan sonra bu sefer apartman görevlisi arayışı başladı. Müteahhitler yine babama sormuş, “Siz bu semtte eskiden beri oturuyorsunuz, önerebileceğiz biri var mı?” diye çünkü müteahhitler beş kardeşti ve ikisi bizim oturduğumuz apartmanda oturacaktı. Babam, konuyu anneme söyleyince o da oturduğumuz eski apartmanın görevlisini önerdi. Çünkü gerçekten son derece dürüsttü ve işini çok iyi yapıyordu. Üstelik onlar da ailece o apartmandan ayrılmak istiyorlardı, oturdukları daire hiç güneş görmüyordu, penceresi yoktu.

Annemle babamın bu önerisini beş müteahhit kardeşten dördü onaylarken biri onay vermedi. Oysa kardeşlerden, bizimle aynı apartmanda oturacak olan ikisi hemen kabul etmişti. Buna rağmen dört kardeş itiraz eden kardeşin isteğini kabul edince babamın önerdiği kişi gelmedi. Başkasının önerdiği bir görevli geldi. Tabii yeni gelen görevli biraz zor durumda olduğu için tercih edilmişti, o yüzden kimsenin itirazı olmadı.

Burada beni şaşırtan şu olmuştu: Kendi aileme bakarken babamın hep amcalarımın sözünü dinlediğini görür ve bunun yalnızca bizim aileye özgü olduğunu sanırdım. Oysa şimdi başka ailelerde de bunların yaşandığına şahitlik ediyordum. Müteahhitlerin beş kardeş olması, ortak iş yapmaları ve birinin istemediğine diğerlerinin uyması; benzer durumlardı.

Bu olayda beni rahatsız eden, kimin apartman görevlisi olacağına apartmanda oturacak kardeşlerin değil oturmayacak kişinin karar vermesiydi. Üstelik tanımadığı bir insan hakkında olumsuz görüş bildirmişti. O kişiyi bilip de karşı çıksa yine anlarım ama böyle peşin hükümlü davranması beni rahatsız etmişti.

Aile içinde birbirinin alacağı kararlara, özgürlüğe karışılmasına biraz farklı bakıyorum. İnsan tabii ki ailesine danışır, bir mesele varsa etraflı konuşulur, herkes fikrini söyle ama karar vermek bireyin kendisine kalmıştır. “İlle de bunu yapacaksın!” diye ısrar etmemelidir. İnsanın ruhu sıkılıyor ısrarda.

Evi alınca annemin ve babamın akrabalarından duyanların bazıları telefonla arayıp hayırlı olsun, dileğinde bulundular bazıları eve geldiler. Benim dikkatimi çeken, eve hayırlı olsun diye gelen akrabalardan bazılarının çok yakın olmamıza rağmen herhangi bir hediye getirmemeleriydi. Oysa maddi durumları hediye getirecek kadar iyiydi.

Mesela eski apartmandan annemin komşuları hayırlı olsuna geldiklerinde hepsi de birer hediye getirmişti. Bizim akrabaların bazıları “Biz alışmadık,” diyorlardı ama başkalarına götürüyorlardı. Dolayısıyla alışmakla ilgili değildi bu davranışları, sadece dürüst davranmıyorlardı; aslında anneme ve babama değer vermiyorlardı. Nasıl olsa sessizler, bir şey demezler, diye kendilerini bu şekilde savunuyorlardı.

Babam bize çocukluğumuzdan itibaren hediye almayı öğretmişti. Hediye almanın bir görgü kuralı olduğunu söylerdi, annem de öyle. Eğer birisi doğum yapmış, evlenmiş, ev almış veya hasta ise babam da annem de bir şey almadan gitmezdi. Aileden bunu görünce insan kendi hayatında da uyguluyor. Uygulamayanı ise o yaşta bile garip karşılıyordum. Tabii eğer insanın içinden gelmiyorsa zorla hediye alması da beklenemez.

Ben içten ve kalpten gelerek alınan hediye ne olursa olsun her zaman kabul ederim. Hediye almak kadar vermesini de severim. Yakın arkadaşlarıma doğum günü ve yılbaşı hediyesini alırdım. Babam bize, “Hediyenin büyüğü küçüğü olmaz, herkes bütçesine göre hediye almalıdır. Önemli olan niyetlerin iyi olmasıdır,” derdi.

İşte bu yüzden evimize hayırlı olsuna gelenlerin küçük de olsa hediye getirmemesini yadırgıyordum. Aslında bırakın hediyeyi bazılarının ağzından söylediğini kalbiyle söylemediği,  kıskançlık duyduğu maalesef hissediliyordu. Bunu anneme söylediğimde “Boş ver,” diyordu. Kıskanç insanların enerjisinin iyi gelmediğini hep söylüyordum anneme. Onu o yaşta görmüştüm; kimlerin ruhunun kıskanç olduğunu. Babam bir şey aldığı zaman sürekli kıskanç imalarda bulunurlardı, içten ve kalpten konuşmazlardı. Fakat maalesef annem ve babam onları eve kabul ettiği için saygıdan dolayı yanlarına çıkmak zorunda kalıyorduk. Eğer ayrı yaşamış olsaydım o akrabalarla görüşmezdim.

Tabii bu akrabalar eve geldiğinde veya telefon açtığında annemi soru yağmuruna tutuyordu. Evi kaça aldığımız, ne kadar verdiğimiz, başka ev alıp almayacağımız, amcalarımın nereden ev alacağı gibi soruların ardı arkası kesilmiyordu. Annem fazla uzatmak istemezdi. Niyetlerini bilir ama yüzlerine bir şey söylemezdi. Bazı akrabaların ve tanıdıkların arkamızdan yaptığı dedikoduları duyunca onlardan iyice soğuyordum. Yine de annem ve babam onlarla görüşmeyi sürdürdüğü için evimize geldiklerinde ben de aynı evde yaşadığım için mecburen ve saygıdan dolayı konuşmak zorunda kalıyordum.

Babam ve annem, bize çocukken “Bir başkasının evine gittiğinizde hiçbir yeri karıştırmayın, izinsiz buzdolabını açmayın,” diyerek büyütmüşlerdi. Bu yüzden benim o yaşta en çok şaşırdığım şeylerden biri evimize gelen bazı tanıdıkların bizden izinsiz buzdolabımızı açıp bakmasıydı. Hatta içlerinden biri dolapta ne olduğuyla ilgili başka bir akraba ile dedikodu yapmış ve annem bunları başka yerden duymuş yine de bir şey söylememişti.

Ben olsam “Neden dedikodumu yapıyorsunuz?” diye yüzlerine söylerim çünkü çocukluğumdan beri bana hitap etmeyen tek şey, bu akrabalar arasında olsun, komşularda ve diğer sosyal alanda olsun; dedikodu yapılmasıdır. Hem yüzüme gülecek hem de arkandan dedikodu yapacaklar; bunu kabul edemem.

Annem maalesef böyleydi, insanlara sesini çıkarmıyordu. Tabii bazı akrabalar ve tanıdıklar da onu sessiz bulunca “Nasıl olsa hataları söylemez,” diye düşünüyordu. Aslında annem her şeyin farkındaydı ama söylemiyordu, sessiz kalmayı tercih ediyordu. Babam da öyleydi, kimsenin hatasını söylemezdi. Bu sessizliğinden faydalan akrabalar ve tanıdıklar bu durumu çok iyi kullanıyordu.

Mesela babamla küçük amcamın iş ile ilgili tartışma sebeplerinden biri de babamın araba parçası alımlarında ve arabaya yapılan tamirde akrabalardan para almamasıydı. Baba tarafından uzak bir akraba parça aldığı zaman parasını vermediği için küçük amcam sinirlenir arabasını bakıma getirdiğinde yapmak istemezdi. O zamanlar akraba olarak bakıyorduk ve bu davranışı için küçük amcamı eleştiriyorduk fakat ileri yaşlarda onun haklı olduğunu gördüm. Çünkü bazı akrabalar bunu suiistimal ediyordu. “Nasıl olsa akrabayız para alınır mı?” ya da “Akrabadır, tabii ki yapacak!” diyorlardı.

Evet, akrabalar arasında bunu fark etmiştim, kendileri için bir şeyler bekliyor ama onlar bizim için hiçbir şey yapmıyordu. Onun için akraba her zaman yanında olur veya hakkını verir, sana karşı olumsuzluk düşünmez ve yapmaz diye düşünmek yanlıştır. İnsan ruhu akrabaya veya tanıdığa bakmıyor. 

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir