AİLEDE SAĞLIK VE HUZUR

Sevgili okuyucularım, bir hafta aradan sonra yine anılarla birlikteyiz. Genç kız olma yolunda ilerleyen ortaokul ikinci sınıf öğrencisi, sandıktan bir anıyı daha serbest bırakıyor.

Öğretim yılının yarısını tamamlamış, karnemizi almıştık. Karnem normaldi, takdir veya teşekkür belgesi yoktu. Onun için 15 günlük sömestir tatilinin, eksiklerimi tamamlamak için bir fırsat olacağını düşünüyordum.

Bu arada her tatilde olduğu gibi bu tatilde de en çok sevdiğim konular olan spor ve siyaset ile ilgili gelişmeleri dinlemek ve okumak için vaktim olacaktı.

Amcalarımın siyaset ile ilgili konuşmalarını kulaklarımı açıp dinlemeyi seviyordum, geçmişte ülkede yaşanan olumsuz olayları ve yönetenleri merak edip ailemden öğrenmeye çalışıyordum. Fakat bu duruma babam hiç sıcak bakmıyordu. Çünkü babam çocuklarının siyasete karışmasını istemiyordu, ona göre siyaset tam olarak layığı ile işlemediği için yorum yapmazdı. Fakat ben o tatil dönemlerinde siyasetçilerin konuşmalarını kaçırmazdım. Özellikle meclis toplantılarında alınan kararları, milletvekillerinin konuşmalarını, dünyada nasıl yönetimler olduğunu öğrenmek konusunda merak içindeydim.

Amcalarım konuşurken ben de kendi düşüncelerimi ve fikrimi söylüyordum. Bunu sınıfta bazı arkadaşlarımla da konuşuyordum. Siyaset konusunda ben, bir partiyi desteklemek yerine kim, ne yapıyor, diye bakıyordum. Geçmişte yaşanan olaylarla ilgili özellikle anneme sorular sorup anlatmasını istiyordum. Siyaseti bu kadar sevmemin ve ilgilenmemin sebeplerinden biri tarihi sevmemdi.

Ablam üniversitede okuduğu için hiçbir zaman siyasetle ilgili konulara hiç karışmazdı. Okulda siyasi olaylar olduğunda korkup eve gelirdi. Çünkü sınıfındaki bazı arkadaşları bazı görüşlere sahipti ve babam bu konuda ablamı uyarmıştı. Ayrıca ablam benim gibi değildi. Bu konulara biraz daha farklı bakar fazla da ilgilenmezdi. Ağabeyim ve erkek kardeşim de siyasetle ilgilenmezler sadece gazete ve televizyondan takip ederlerdi. Onlar daha çok spor ile ilgilenirlerdi.

Benim sınıfımda ise siyasetten çok spor konuşulurdu. Özellikle pazartesi günleri hafta sonu oynanan futbol maçları sohbetlerin ana konusu olurdu, tuttuğu takım galip gelenler diğerlerini kızdırırdı. Sınıfta Fenerbahçe’yi tutan sayısı biraz da olsa fazlaydı. Benim tutuğum takım Beşiktaş’ı tutanların sayısı azdı. Futbolu yakından takip ettiğim için oynanan maçlar hakkında objektif değerlendirme yapıyordum. Bazı arkadaşlarımın farklı takım tutsa da benim gibi düşünmesi, objektif değerlendirme yapması, daha kolay konuşma fırsatı yaratıyordu.

İster sporda ister siyasette olsun fanatik olanlarla konuşmak istemezdim. Hâlâ da öyleyimdir, spor ve siyasette fanatizmden rahatsızlık duyarım. Çünkü objektif bakamayan böyle insanlar savundukları siyasi görüşü temsil eden partileri ve futbol takımlarının hatalarını görmezler. Hatta takım tutar gibi parti tutarlar. Bir de sizin konuşmalarınızı eleştirir ve yargılarlar.

Şimdi babama o kadar hak veriyorum ki. “Arkadaşlarınla hiçbir zaman siyaset konusunda tartışma çünkü bu küslüğe gider. Sen adaletli olduğun hâlde fanatikler senin düşünceni benimsemiyorlarsa saygı gösterip sessiz kal,” derdi. Doğru çünkü aksi durumda hakarete varan veya kalbinizi kıracak kelimeler duyabiliyorsunuz ve huzurunuz kaçıyor.

Babam da siyaseti takip ederdi aslında fakat fazla yorum yapmaz, eve gelen misafirlerle akrabalarla oy verdiği parti hakkında fanatik konuşmalar yapmaz, savunmazdı. Amcalarım ise her işin doğrusunu ve güzelini sadece tutukları partinin yaptığı görüşündeydiler.

Bu arada hafta sonları babama işinde yardım ederdim. Özellikle pazar günleri araba parça sayımında hesap işlerini beraber yapardık, hesabı birkaç kere kontrol ederdim. Çünkü bu para işiydi ve yanlışlık götürmezdi. Babam işinde çok titizdi, özellikle amcalarımın çalıştığı ve araba tamirinin yapıldığı diğer dükkândaki girdi ve çıktıları kontrol ederdi, açık olduğunu görünce bunu sorardı. Fakat bu sorular küçük amcam ile çoğu kez tartışmaya yol açıyordu. Küçük amcamın babama verdiği hesaplar bazen tutmazdı.

Annemin en çok istediği babamın amcalarımla olan ortaklıktan ayrılmasıydı. Çünkü maddi yönden ve iş konusunda sürekli ters düşmeleri sonucu babam üzülüyor ve sağlığı zarar görüyordu. Babam böyle bir ayrılığı hiç istemiyor onların yalnız başına yapamayacaklarını düşünüyordu. “Birlikten kuvvet doğar,” diyor ve birlikte çalışmak istiyordu fakat tek taraflı fedakârlık da olmuyordu. Annem durumdan rahatsız oluyordu. Harcamalar adaletli değildi. Annem ve babam tutumlu davranıyorlardı, babam yatırım yapmak için tasarruftan yanaydı. Amcalarımsa hiçbir zaman bir fedakârlık yapmıyor ağabeylerine güveniyordu. Olan biteni akrabalarımız da görüyordu ve babama “Bu konuda yumuşak olma, konuş,” diyorlardı.

Babamın kardeşlerine gösterdiği sevgi, anlayış, hoşgörüyü amcalarımın suistimal ettiğini, içlerinde sevgi olmadığını gördüm. Sevgi olsa babamı üzmez adaletli davranırlardı. Bencil olmazlardı.

Çocukken ailemde bunları görerek büyüdüğüm için ortaklı iş yapmayı hiçbir zaman istemedim, istemem. Çünkü ortaklıkta insan kendi başına karar alamıyor ve özgür hissetmiyor. Özellikle babamın kardeşleriyle olduğu gibi, birçok konuda tek başına karar veremediğiniz, üstelik adaletli olmayan ortaklıklar hiç yürümez. Böyle sorunlar yaşayınca insanın huzuru olmuyor.

Babam bazen amcalarımla toplantı yapıp iş dönüşünde gergin ve stresli görünüyordu. Bu hem bizi hem de kendisini üzüyordu. Bu yüzden bazı sağlık sorunları yaşamaya başlamıştı. Diyabet tanısı konulmuştu. Annem perhiz yemekleri yapmaya başladı. Babam boğazına düşkün değildi aslında, sonuç olarak hastalığının yemek nedeniyle değil stres kaynaklı olduğunu gördük. Çünkü babam perhiz yaptığı günlerde de yine sağlık sorunları yaşıyordu. Tabii spor da yapmadığı için ancak hafta sonu dışarı çıkarak o stresi atmaya çalışıyordu.

İnsan, kendi sağlığını etkileyecek kişilere hiçbir zaman müsaade etmemeli. Çünkü hayatta en önemli ve kaybedilirse yerine gelmeyecek tek şey sağlıktır. Babamın stres yaşayıp hasta olması bütün ev halkını etkileyip üzdüğü gibi huzurumuzu da kaçırıyordu. Sağlıktan sonra insana en çok gerekli olan huzurdur. Huzur olmadığı zaman istediğiniz kadar maddiyat sahibi olun, gerçekten boş. Çünkü o anda gözünüz hiçbir şey görmüyor.

Ergenlik döneminde bunların farkına varınca ileri yaşlarda sağlık, mutluluk, huzur ve aileniz sizin için her şeyden daha önce geliyor, her şeyden daha kıymetli oluyor. Başkalarına bu huzuru bozacak fırsatı vermiyorsunuz ve ailenize kimse tarafından haksız söz söyletmiyorsunuz.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir