SÜREKLİ ŞİKÂYET, ETRAFINDA GÜZELLİKLERİ GÖRMEYE ENGELDİR.

Etrafımıza baktığımızda bazı insanlar vardır hayatta hiçbir şeyden memnun olmaz, her şeyden şikâyet ederler. (İş yerinizde, yolda yürürken, tatil yaparken ,yolculuk yaparken, restoranda yemek yerken, oturduğunuz apartmanda… vb) Etrafınıza bir bakın, nasıl sürekli her şeyden şikâyet eden, hiçbir şeyden memnun olmayan kişiler olduğunu göreceksiniz. Bu tür insanlar, havalardan, trafikten, yöneticilerinden, iş yükünden, çalışma arkadaşlarından, komşusunda her şeyden ve herkesten şikâyet ederler. Müzmin şikâyetçiler hem kendilerini hem de etrafındaki kişileri de mutsuz eder, enerjilerini düşürür, içlerini karartırlar.

Devlet dairesine işimiz düştüğünde karşılaştıklarımızı eleştiriyor; kendimiz bir masaya oturduğumuzda ise talep sahiplerinin tutumlarını yargılıyoruz. Yönetici isek yön-ettiklerimiz için, çalışıyorken de yöneticilerimiz için eleştirecek birçok konu buluyoruz. Hasta doktordan, doktor hastadan; patron işçisinden, işçi patronundan şikâyetçidir. Öğrenciysek öğretmenlerin davranışından, öğretmensek öğrenci davranışlarından şikâyet ediyoruz. “Bizim gibi yaşamayanları, bizim gibi düşünmeyenleri” yanlış; hatta yetersiz buluyoruz. Sözümüzü kesenlere kızarken, başkalarının söz söylemesine izin vermek istemiyoruz. Bazen komşumuzdan, bazen tanıdığımız, bazen tanımadığımız kimselerden şikâyetçiyizdir. Birisine sorduğumuzda nasılsın diye? Her şey yolunda gitse bile şikayet edecek bir şey bulur.
Peki şikayet yerine dönüp kendimize bir bakabilsek. Her zaman etrafımızı değil, kendimizi olumlu değiştirmek ve dönüştürmek gerekir. Kendi yaptıklarımızı önemsiyor, başkalarının yaptıklarını görmüyoruz bile. Dönüp kendimize bakabilsek, orada herkesi görebiliriz aslında.
Birçok insan şikâyet eden kişilere bir süre tahammül eder,  ancak uzun süre dayanamaz. Hayatı boyunca her şeyden şikâyet etmeyi alışkanlık haline getirmiş olan müzmin şikâyetçiler aslında etrafından çok kendine zarar verdiğini farkına varmaz. Sürekli şikayet ister istemez olumsuz yani negatif enerji veriyor. Bu negatif enerji ile kendi zihninde ve bedeninde olumsuzluklar yaşamasına sebep oluyor. Düşünün sürekli her şey de şikayet eden bir insan etrafında olan güzellikleri görmesine engeldir. 

Şikâyet etmek yerine aslında isteklerimizi doğrudan söylemek en doğrusu. Sorunun değil, çözümün bir parçası olmak için gayret etmek gerekir.
Kuşku yok ki, hepimizin ters giden işleri, sıkıntılı anları, olumsuz düşündüğü zamanları bizi karamsarlığa sürükleyebiliyor. Bunu paylaşmak, yakınlarımızdan bir destek beklemek, görüşlerimizin tıkanma anlarında farklı bir görüş almak kuşkusuz en doğal hakkımız; oysaki hiçbir olumsuzluğumuz yokken, her şeyi kapkara göstermekle, bir süre sonra inandırıcılığımızı yitirme durumunda kalabiliyoruz.

Herkes kendince şikâyetlerinde haklı olabilir. Şikâyetlerimiz ile sıkıntılarımıza ortak aramamız doğal sayılabilir; bir hastalık derecesine çıkmadığı sürece… Şikâyet hastalığına hazır reçetelerin bir yararı olmuyor! Ama şikâyet ederken, kendimize bakabilsek sorumluğumuzu alıp, içimizde neyi dönüştürmemizi görebilsek, çözüme odaklı olsak her şey kendiliğinden düzelecek aslında.

Bununla ilgili bir hikâye paylaşıyorum. Herkes burada kendine bir pay çıkarabilir.
Bir zamanlar, her şeyden sürekli şikâyet eden, her gün hayatının ne kadar berbat olduğundan yakınan bir kız vardı.
Hayat, ona göre çok kötüydü ve sürekli savaşmaktan, mücadele etmekten yorulmuştu. Bir problemi çözer çözmez, bir yenisi çıkıyordu karşısına.
Genç kızın bu yakınmaları karşısında, mesleği aşçılık olan babası ona bir hayat dersi vermeye niyetlendi.
Bir gün onu mutfağa götürdü. Üç ayrı cezveyi suyla doldurdu ve ateşin üzerine koydu.
Cezvelerdeki sular kaynamaya başlayınca, bir cezveye bir patates, diğerine bir yumurta, sonuncusuna da kahve çekirdeklerini koydu.
Daha sonra kızına tek kelime etmeden beklemeye başladı.
Kızı da hiçbir şey anlamadığı bu faaliyeti seyrediyor ve sonunda karşılaşacağı şeyi görmeyi bekliyordu. Ama o kadar sabırsızdı ki sızlanmaya ve daha ne kadar bekleyeceklerini sormaya başladı.
Babası onun bu ısrarlı sorularına cevap vermedi. Yirmi dakika sonra adam, cezvelerin altındaki ateşi kapattı.
Birinci cezveden patatesi çıkardı ve bir tabağa koydu. İkincisinden yumurtayı çıkardı, onu da bir tabağa koydu. Daha sonra, son cezvedeki kahveyi bir fincana boşalttı.
Kızına dönerek sordu:
– Ne görüyorsun?
– Patates, yumurta ve kahve? diye, alaylı bir cevap verdi kızı.
“Daha yakından bak bir de” dedi baba, “patatese dokun.”
Kız denileni yaptı ve patatesin yumuşamış olduğunu söyledi.
“Aynı şekilde, yumurtayı da incele.”
Kız, kabuğunu soyduğu yumurtanın katılaştığını gördü.
En sonunda, kızının kahveden bir yudum almasını söyledi.
Söyleneni yapan kızın yüzüne, kahvenin nefis tadıyla bir gülümseme yayıldı. Ama yine de bütün bunlardan bir şey anlamamıştı:
– Bütün bunlar ne anlama geliyor baba?
Babası, patatesin de, yumurtanın da, kahve çekirdeklerinin de aynı sıkıntıyı yaşadıklarını, yani kaynar suyun içinde kaldıklarını anlattı. Ama her biri bu sıkıntı karşısında farklı tepki vermişti.
Patates daha önce sert, güçlü ve tavizsiz görünürken, kaynar suyun içine girince yumuşamış ve güçten düşmüştü.
Yumurta ise çok kırılgandı; dışındaki ince kabuğun içindeki sıvıyı koruyordu. Ama kaynar suda kalınca, yumurtanın içi sertleşmiş; katılaşmıştı.
Ancak, kahve çekirdekleri bambaşkaydı. Kaynar suyun içinde kalınca, kendileri değiştiği gibi suyu da değiştirmişlerdi ve ortaya tamamen yeni bir şey çıkmıştı.
– Sen hangisisin? diye sordu kızına. Bir sıkıntı kapını çaldığında nasıl tepki vereceksin?
Patates gibi, yumuşayıp ezilecek misin?
Yumurta gibi, kalbini mi katılaştıracaksın?
Yoksa kahve çekirdekleri gibi, başına gelen her olayın duygularını olgunlaştırmasına ve hayatına ayrı bir tat katmasına izin mi vereceksin?

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

BİÇTİĞİNİ BEĞENMİYORSAN EKTİĞİNE BAKACAKSIN

 
 
Enerji dairesel şekilde hareket eder. Gönderdiğiniz negatif, pozitif her tür enerji mutlak şekilde size geri döner. Ne tür bir enerji gönderdiğiniz geri dönüş sürecini değiştirmez.
Bilinçli ya da bilinçsiz göndermiş olmanızda bu süreci etkilemez.
Her sonucu yaşadığımızda nedeni fark etmez isek aldığımız sonuçlarda hiçbir zaman değişiklik göstermez.
Bu nedenle davranışlarımızdan sorumlu olduğumuzu bize çok iyi anlatan bir yasadır. Ne ekersen onu biçersin.
Sadece davranış değil, duygu ve düşüncelerimizden de sorumlu olduğumuzu unutmayalım bu arada.
Çünkü hatırlarsanız hepsi birer enerji ve enerjiler çıktıkları kaynağa geri dönerler.
Peki şimdi sizi duyar gibiyim ama isteklerimiz bize geri dönmüyor.

Size açıklıyorum.
Ürettiğimiz duygu, düşüncelerinde bir gücü var. Çok güçlü bir sevgi duygusu ile çok zayıf bir takdir duygusunu enerji olarak aynı güçte algılayamayız.
Üstelik sürekli üretilen bir duygu ile anlık üretilen bir duygu aynı güçte değildir.
Gün içinde zihninizde ve kalbinizde geçtiğimiz düşüncelere kendimize ve başkalarına ne kadar pozitif ? Burada kendimize dürüst olmamız gerek.
Sözler bir büyüdür. Gene aynı şekilde gün içinde ağzımızdan hangi kelimeler çıkıyor, kendimize ve başkalarına sevgi ve ışık olmayan kelimeler mi? Yoksa sevgi ve ışık dolu kelimeler mi?
Yalnız kaldığımızda başkalarına düşüncelerimiz ve duygularımız ne oluyor? Pozitif mi? Negatif mi?
Herkes kendi özgür iradesi ile seçim yapabilir.
Aynı şekilde başkalarını dinleyebilirsiniz. Ama karar özgürlüğü, uygulama, seçim siz özgü iradeniz ile karar verebilirsiniz.
Öfke, nefret, kin, kibir, kıskançlık  gibi duygular tehlikeli duygulardır. Bunlar insanın en çok kendisine zarar verir. Her olumsuz düşünce ve duygu  bir hastalığa dönüşüyor.
Bu duygulara sahipken, hayatınıza güzel olayları kişileri çekme olasılığınız düşüktür ve bu olumsuz duygular yaşamımıza sorunları, kötü olayları, negatif insanları, hastalıkları çekecektir.
En önemlisi de önce kendimizi, geçmişi ve başkalarını affetmek. Ruhumuzu özgür bırakmak, ruh özgür olmadıkça vücudumuzda taşıdığımız yükler bedenimize zarar verir.
Her insanın olumsuz duyguları olabilir. Bu çok normal, bunları reddetmeyin. Önce olumsuz duyguları kabul etmek ve olumsuz duygulara sebep olan ne ise onları olumluya dönüştürmeye ve sizden uzaklaşmasına izin vermek. Kısacası her olumsuz düşünceyi ve duyguyu şifalandırmak.
Ne ekersem onu biçeceğim yasasını bildiğinize göre sonuçlarınızın nedenlerini bilinçli olarak oluşturabilirsiniz.
Şu an yaşadıklarınızın bir sonuç olduğunu ve bu sonuçların nedenlerini sizin oluşturduğunuzu fark edeceksiniz.
Her zaman  güzel tohumlar atmak gerek zihnimize ve kalbimize.
İyi niyet, güzel düşünceler, güzel duygular, güzel sözler karşımıza güzel sonuçlar olarak  çıkacaktır.
Her şey birbirine bağlı,
Nasıl gösterirseniz o olur,
Ne verirseniz o gerçekleşir.
Kısacası
Ne ekersen onu biçersin.

ALINTI
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

GÜNÜN MESAJI

 
 

Sadece evin yolunu bulabilmiş olanlar bu yolu başkalarına gösterebilir. Kendi yolunu kaybetmiş bir kişi kötü bir rehberdir. Bilgisi olmayanların iyi niyetli oldukları sürece dünyaya iyilik edeceklerine inanan eşitlikçi iddiayı geçersiz kılan da bu gerçektir. Uzun vadede yalnızca bilenler işe yarar, iyilikler sunabilir, çünkü onlar yürüdükleri için yolu bilen kişilerdir. 

 
Carl Gustav JUNG
 
Ruhumuzun da ve kalbimizde sevgi, ışık, aşk ve merhamet olduğu süreçte yaşamımız ona göre yol alır. 
 
Her zaman sevgi ve ışığı seçenler kazanır.
 
Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
 

 

İNSAN İÇİNDE SEVGİ VE ŞEFKATİ BÜYÜTTÜĞÜ ZAMAN MUTLU OLUYOR.

 

 

Dünyada cennetimizi de cehennemimizi de kendi duygu ve düşüncelerimiz yaratıyor. Herkesin problemleri var. Bir çoğu da ileriye dönük… Belki de yaptığımız en büyük yanlış o gün gelmeden sıkıntıları bugünde yaşamak. Bu davranış şekli, içinde bulunduğumuz günü dolu dolu, hissederek yaşayamadan elimizden uçup gitmesine neden oluyor. Tabii bu demek değildir ki problemlerimizi yok sayalım ve gerekli önlemleri almayalım. Önlemlerimizi elbette alalım; ama bu sorunların yaşamımızın akışını sekteye uğratmasına izin vermeyelim.
 
Peki, sizin mutluluk anlayışınız hangisi? Siz mutluluğu eksikleriniz tamamlanınca ulaşacağınız bir ruh hali gibi mi yoksa başınıza gelecek güzel bir şey olarak mı tanımlıyorsunuz?
En güzel bulaşıcı ruh hali nedir? Diye sorarsanız, hiç düşünmeden “mutluluk” diye cevap veririm. Evet mutluluk… Mutlu, pozitif, ışık saçan, gözlerinin içi gülen, yüreğiyle gülümseyebilen ve seven insanların yanında olan herkes kendini mutlu ve huzurlu hisseder. Mutlu olan insan herkesi mutlu eder.
 
Kendimizi olduğu kadar, çevremizi mutlu etmek de elimizde. Bir güler yüz, bir sevgi dolu söz, ufak bir tebessüm bile yetebiliyor bazen. Etrafımızda bakıp da görmediğimiz, bir gülümseyişe bile muhtaç ne çok insan var… Hiç düşündünüz mü? Küçük bir teşekkür, hiç beklenmedik bir anda açılan telefon, unutulmadığını hatırlatan, bir dosttan gelen mesaj bile yetiyor insanı mutlu etmeye. 
 
Dünyadaki yoksul ülkelerin halkına baktığımız zaman inanın ki zengin ve gelişmiş ülkelerin halklarına göre daha mutlular. İnanması güç ama doğru… Mutluluk, sevgi ve şefkat ilişkileri içinde yaşanan bir duygu. Daha çok para sahibi olmak, daha iyi bir hayat yaşamak mutlu olmak anlamına gelmiyor. İnsan içinde sevgiyi ve şefkati büyüttüğü zaman mutlu oluyor. 
Mutluluk nerede, ne şekilde, ne şartlarda yaşadığımızda değil; nasıl hissettiğimize bağlı biraz da… İnsan isterse her yerde mutlu olabiliyor. Mutluluk bazen küçük bir hediye, bazen sevgi dolu bir bakış, sıcak candan bir el, bir nasılsın, küçük bir teşekkür, ağlayabileceğimiz bir dost omzu, çocuğumuzun yanağımıza kondurduğu bir öpücük, kokusunu içimize çektiğimiz bir çiçek, sıcacık demli bir çay, okuduğumuz güzel bir kitap, seyretmekten zevk aldığımız bir film, yıllardır görüşemediğimiz dostlarla geçirilen bir gün, annemizin şefkatli kolları, harika bir manzarayı seyrederken en sevdiğimiz hobimizle uğraşmak, tanımadığımız, insan yolu gözleyen hastalara yapılan bir ziyaret, iş yerinde uyum için sarf edilen çaba, bitirilmesi gereken işlerin tamamlandığını görmek gizlice yapılan bir yardım ya da küçük sürprizler olabiliyor…

Elindekiyle yetinmesini bilmeyen insanın, dünyayı da bağışlasan mutlu olma şansı yok.
Hayat bir sınav bence. Sahip olmak istediklerimizle değil; aile, sağlık, para, güzellik, zeka, güç gibi elimizdeki mevcut değerleri mutlu ve huzurlu olmak için nasıl kullandığımızla sınanıyoruz…
Konfüçyüs’ün bir sözü ile bitirmek istiyorum yazımı:
“Mutlu olmak için, içinde bulunduğunuz andan daha iyi bir zaman olduğuna karar vermek için beklemekten vazgeçin. Mutluluk bir varış değil, bir yolculuktur. Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar, bazıları da daha alçakta. Oysa mutluluk, insanın boyu hizasındadır.”

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com