Bugün içine gireceğimiz, sınırları zorlayacağımız, düşüncelerimizi alt üst edeceğimiz yeni bir konumuz var. “Bencillik”. İşte konumuz bu. Genel geçer kelime anlamıyla yola çıkalım. Nedir bencillik? Bencillik, kişinin başkasını (ya da karşısındakini) dikkate almadan ya da önemsemeden yalnız kendi istek ve gereksinimlerini dikkate alarak hareket etmesidir. Bu durum kişinin kendi çıkarlarının ne olduğunu düşünmesini ve buna uygun hedefleri bulmasını gerektirir. Bencillik daima ve sadece ben ideolojisi olarak kabul edilmelidir. Bencillik, ben merkezli düşünme ve ben-merkezcilik iç içe geçen ve büyük oranda örtüşen kavramlardır. Bu düşüncenin esaretindeki kişi, çevresindeki insanları adeta bir figüran gibi görür. Sanki yaşam onun çevresinde, onu merkeze alarak sürmektedir. Diğer insanların adeta önemi yoktur. Diğer insanların da istek ve gereksinimleri olduğunu bilir ancak kendi istek ve gereksinimlerini hepsinin üstünde tutar.
Yüzyıllardır bencillik üzerine milyonlarca fikir üretilmiş, bencil insanların nasıl dönüşebileceği, onların nasıl bu karanlıktan çıkartılacağı konuşulmuş, yazılmış, çizilmiştir. Kimi toplum bilimciler, psikologlar bencilliği genetik bir hastalık olarak görürken kimileri de sonradan yaşam döngüsü içinde edinilen, ayakta kalma ya da direniş şekli olarak görmüştür.
Thomas Hobbes der ki; “İnsan insanın kurdudur”. Kişi kendi çıkarlarını korumak için eylemde bulunur. Doğa nimetlerinden elinden geldiği kadar kendisi için yararlanmak ister. Bu da başka insanlarla çatışmasına neden olur. Ve herkesin herkesle olan savaşı başlar.
Evet bütün mesele, olan biten bu değil midir? Bencilliğin özü; “sadece ben”, kayıtsız şartsız her ne olursa olsun “sadece ben”dir.
Birçok toplum, birçok aile, birçok dostluk, birçok ilişki bu bitmek tükenmek bilmeyen, iflah olmaz duygudan dolayı son bulmuştur. Hayatlarımıza günlük yaşantılarımıza bakalım. Gün gelir; aylardır yıllardır sizi arayıp sormamış bir tanıdığınız sizi arar, önce sıradan hal hatır sormalar gerçekleşir, ardından o kişinin hararetli sesinde sizi aramasının asıl nedenini işitirsiniz. Bir isteği vardır, bunu sizin yerine getirmenizi ister. İstediği gibide olur siz o sıcak sese inanmış ve yardıma ihtiyacı olan tanıdığınıza yardım etmeyi yürekten istemiş ve etmişsinizdir de. Ne var ki istekler yerine geldiğinde o tanıdık yine geçmişte ki yerine geri döner. Belki yine sadece kendi ihtiyacını karşılayabilmek için aylar yıllar sonra sizi arayabilir. Ne oldu şimdi? Bencil, sadece kendi çıkarını düşünen birisinin isteği yerine geldi. Sizi özlediğinden, sizi merak ettiğinden aramadı, sadece kendisi için aradı. Böyle kişilerin çoğu aslında bencillik yaptığını, çıkarı için sizinle iletişim kurduğunu kabul dahi etmez. Ona göre bunda ne vardır? Tanıdığım birini aradım ve oda benim sorunumu çözdü, bu gayet doğal der. Doğru olan bu mu peki?
Ne güzel demiş Mevlana: Bencillik, gözüne takılmış ayna gibidir. O gözler nereye bakarsa baksın kendinden başka birini görmez…
Bir arkadaşınızla konuşma halindesiniz. Siz kendinizi, içinde bulunduğunuz durumunuzu, mutluluğunuzu, mutsuzluğunuzu anlatırsınız. Beklersiniz ki oda sizin bu sohbetinize eşlik etsin, sizi canı gönülden dinlediğine emin olun. Ama karşınızdaki konuşmaya başladığında bir bakarsınız ağzından çıkan kelimeler bambaşka, o kişi sadece kendi söyleyeceklerine odaklanarak sizin karşınızda öylece oturmuş. Sizi dinlememiş, anlamamış. Bu tanıdık böyle davranmış, başka bir tanıdık da; sizin konuşmanıza dahi fırsat vermeden sadece kendisi konuşur, anlatır, anlatır, anlatır… Siz yoksunuzdur onun için, yalnız kendisi vardır. Böyleleri sadece kendi çıkarlarını beslemek için ilişkiler kurarlar ve işleri bittiğinde o insanlar onlar için yaşamamıştır bile.
Bencillikte kibir, öz beğeni vardır. Bencil insanlar bu yüzden mutlu olamıyor. Çünkü insanın psikolojik doğası yalnız yaşamaya göre odaklanmamıştır. İnsan ancak sosyal yapının bir parçası olursa mutlu olabilir. Bu özellikleri nedeniyle insan muhakkak yalnızlığını giderme arayışındadır, kendisine bağlanacak, kendisiyle bütünleşecek kişiler, nesneler arar. Ne var ki benciliğinden arınamadan bu bütünleşmelerin olması çok zordur. Başlangıcımız yine aynı yer: “İnsanın mutlu olabilmesi için kişinin kendisini tanıması gerekiyor. Zayıflıklarını, eksiklerini görüp kabul etmeli ve kendini arındırıp yeniden yapılandırmalı. Aksi durumda kişi yalnızlaşır ve mutsuzluğun içine düşer, durmadan düşer, bu düşüş hiç son bulmaz. Bencilliğe dair paylaşılacak öyle çok detay var ki, yeni örneklerle birlikte psikolojik detaylara dokunarak bu konuyu ilerleyen günlerde yeniden konuşacağız. Sevgisiz ve paylaşmayı bilmeyen insanların içinde bencilliğin kök salması kaçınılmazdır ve o kökler insanlığın en büyük düşmanıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.