“Benim hayatımı yargılamadan önce benim ayakkabılarımı giy ve benim geçtiğim yollardan, sokaklardan, dağ ve ovalardan geç. Hüznü, acıyı ve neşeyi tat. Benim geçtiğim senelerden geç, benim takıldığım taşlara takıl. Yeniden ayağa kalk ve aynı yolu tekrar git, benim gittiğim gibi. Tüm bunları sende, benmişçesine yaşarsan o zaman bana dair söyleyeceklerin olabilir, belki ancak o zaman beni yargılayabilirsin.”
Din, ırk ve dil ayrımı gözetmeksizin herkese eşit davranmalı sözü herkesin diline pelesenk olsa da gerçekte bu sözün ne kadar arkasındayız? Bu sözü ne kadar yaşamlarımıza işleyebiliyoruz?
Başkalarını anlamanın en iyi yolunun, kendinizi onun yerine koymak olduğunu her zaman söyleriz. Ancak iş yargılamaya gelince, hiçbirimiz böyle yapmayız. Bu düşüncemizi tamamen unutur, her şeyin en iyisi, en doğrusu bizim tekelimizdeycesine bir tavır takınır, yargıç olmaya soyunuveririz. Giyilen kıyafetleri, alınan ya da alınamayan eğitimleri, oturulan muhitleri, meslekleri, saçını, boyunu, gözünü, kaşını, aklını, zekasını her şeyi ama her şeyi yargılayabiliyoruz. Düşünmüyoruz o insan o hayatın içinde doğdu, imkanları ne ise öyle yaşadı ve öyle de yaşamaya devam ediyor. Oysa insanların ruhlarının tanımaya çalışmak onlara sadece insan oldukları için değer vermek en doğru en güzel olandır. Gerçek insan olmaya yakışan böyle bakmayı bilmektir. Her bir insan eşsiz ve farklıdır. İnsan böylesine özel yaratılmışken biz hangi hakkı kendimizde görüp de aşağılıyor ya da yargılıyoruz onları. (Tek mükemmel Allah’tır ve sadece ona mahsustur yargılamak)
Başkasının gözündeki çapağa dikkat eden kendi gözündeki çöpü, merteği göremez. Başkalarını bırakın, siz kendi eksikliklerinize odaklanın. Kendi eksikliklerini görüp, düzelten insanlar kaliteli yaşamın basamaklarını hızla tırmanırlar. Bırak bir başkası senin partine oy vermesin, senin dinine, mezhebine inanmasın, senin takımı tutmasın. Senin gibi düşünmesin. Bırak başkaları farklı olsun. Bir çiçek bahçesinde binlerce çiçeğin olmasına izin ver. Sadece o bahçede gülün olması bir güzellik değildir. Herkesin farklı düşünme, giyinme, yaşama hakkı var. Lütfen saygı duyalım ki, saygı duyulan olalım. Eğer ki faydalı olmak istiyorsak insanlara yermeyelim, yapıcı eleştirelim. Ancak o zaman faydamız dokunur insanlığa.
Hayatı, insanları en çok da kendimizi okumayı bilmediğimiz sürece ve insanları, olayları, durumları dikkatli değerlendiremediğimiz sürece anlamsız yargılamaları yapmaya köle oluruz tıpkı tarih sayfalarında anılan Cengiz Han’ın komutanı gibi… “Cengiz Han’ ın bir komutanı varmış. Bu komutan bir gün askerlerine “Askerlerim, içinizden beş kişinin çok tehlikeli bir göreve gitmesi gerekiyor. Bunun için bu riski göze alan beş kişinin bir adım öne çıkmasını istiyorum” demiş. Komutan konuşurken bir atlı onlara doğru geliyormuş. Komutanın dikkati o atlıya kaymış. Atlı komutana bir haber getirmiş. Komutan o haberi okumuş. Sonra kafasını kaldırıp askeri birliğe bakmış. Kimsenin öne çıkmadığını görünce küplere binmiş. Gözlerinden alevler çıkarcasına bağırmaya başlamış. “Sizi korkarlar, sizi işe yaramazlar! İçinizde öne çıkma cesareti gösterecek kimse yok mu? Bir yığın laf söylemiş askerlerine. Onları cezalandırmakla tehdit etmiş. Nice sonra bölüğün durduğu yere dikkat edince gerçeği anlamış ve biraz evvel söylediği sözlerden pişmanlık duymuş. Meğer komutan o atlı ile meşgul iken bütün bölük bir adım öne çıkmış.”
Eğer birilerini yargılıyorsanız sorun onlarda değil sizdedir. Sizin kendini düzeltmeniz gerekiyor.
Bilen için en zor şey, bilmeyen için en kolay şey yargılamaktır. Gerçek olan şu ki, başkalarını yargılayan biri, aslında yargıladığı kişiden daha çok kendisi hakkında bir şeyler söyler. “Kendini beğenmiş çığlık, kendi dolabında gizli iskeletlerin seslerini saklamak için başkalarını yargılar”. (John Mark Green) Kayıtsız şartsız bilinmelidir ki; Herkesin her yargılama, bir gün kendi sınavı olacak.
Üzülerek görüyorum ki; çoğalan bir merhametsizlik var ve bir ayaz sürüp gidiyor vicdanlarda. O vicdanlar ki insanları buruşturup kenara atılacak bir kağıttan da işlevsiz, değersiz görüyor. Ki o kağıt bile ne kıymetlidir. Bu kişiler için; diğerleri oluveriyor kendince, kendine eş değer bulmadığı o insanlar. Osmanlıca da “ayn-ür rıza” diye bir kavram vardır. “Kusuru görmeden bakan muhabbet gözü” demektir. Bunu hiç denediniz mi?
Her şey gönlünce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
Ayn_ur rıza- sevgi ve anlayış . yüreğine sağlık
çok sağolun:)