DIŞA BAKAN RÜYA GÖRÜR, İÇE BAKAN UYANIR

Sevgili okuyucularım, bu ayki kitap paylaşımım ismi “Dışa Bakan Rüya Görür, İçe Bakan Uyanır”

Bu kitabın yazarı olan; Carl Gustav Jung, 20. Yüzyılın en önemli filozof-psikiyatrlarındandır. O bir ruh çözümlemecisidir. Freud’dan ayrıldıktan sonra kurduğu analitik psikoloji ekolüyle bir devrim yaratan Jung, günümüz psikolojisinde de halen kullanılan psikoloji tipler, kolektif bilinçdışı, kompleksler ve çağrışım testi gibi kavramların sahibidir. Jung hepimize bir bireyleşme süreci vaat eder, bunun rotasını da insanın içine baktığı bir deneyim yolu olarak çizer. Deneyim yolu gereklidir çünkü “kendi içine bakmaya cesareti olmayan herkesin yaşamı bulanıktır”, dahası bu bulanıklık dünyayı da bulandırır.

Şimdi kitaptan bir bölümü sizlerle paylaşıyorum.

“…

İnsan kendine körken, tüm uğraşılarında bilinçsiz bir karanlığı taşırken, yolunu düzgün bir şekilde nasıl görebilir? Bastırılan her şey varlığını başka bir yerde sürdürür, hiçbir yere kaybolmaz ve ayrı bir kişilik sistemi oluşturur.

Bir çocuğu gözlemlediğinizde ondaki tutkuyu, benmerkezciliği, kavgacı tutumu rahatlıkla görürsünüz. Yetişkinlikte ise tüm bu davranışlar geri plana itilir, anne babalar, eğitimciler ve toplum kabul edilemeyen bu davranışların geri plana atılması gerekliliğini salık vererek yetiştirir çünkü bizi. İçten gelen bu eğilimlerin unutulduğunu sanan yetişkinlerse kendini bazı roller kaptırır. Kendisinin muazzam renkte ve güzellikte çiçeklerin olduğu bir bahçede yaşadığını düşünür. Ancak bahçede “göremediği” yabani otlar vardır.

Bu yabani otlardan biri “persona”dır.

İnsanın dış dünyayla uzlaşma çabası üzerine taktığı bir maskedir persona.

Persona kolektif bilinçdışına ait bir parça olmakla birlikte aynı zamanda kişiliğimizin dış dünyaya ait olan bölümüdür. Aslında ne olmadığımızdır. Adının antikçağda aktörlerin oynadığı rolü belirtmek için yüzlerine taktığı maskeden alır.

Bilinçli ya da bilinçsizce taktığımız bu maske ile kendimize bir vitrin oluştururuz ve bu vitrine yapay parçalar ekleriz. Dış dünyadaki ilişkilerimizi bu maskeyle düzenleriz. Toplum da bizden bunu ister, böylece neysek o oluruz. Bir öğretmen öğretmen gibi davranır, bir rahip ise rahip gibi. Herkes vitrinine göre davranır.

Persona insan için iki tehlike barındırır. Gelişimi önemsemediğinde dünyada konumunu belirlemekte sıkıntı yaşayan huzursuz insan ortaya çıkar. Fazla benimsendiğindeyse kişi kendisini rolüne fazla kaptırır ve kendine yabancılaşır. Bir nevi VR gözlüğüyle oynadığı oyunda kaybolmak gibi…

Oysa gerçek kişilik, maskenin altında gizlidir.   

Bahçenin yabani otlarından bir diğeri “gölge”dir. Çocukluğumuzdan itibaren şekillenmeye başlayan personada aile ya da toplum tarafından onaylanmayan, kabul görmeyen şeyleri bastırma, benimsenenleriyse parlatma ihtiyacında oluruz. Bastırılanlar kişisel bilinç dışına itildiğinde ortaya gölgemiz çıkar.

Tıpkı bedenimize vuran gün ışığının yerde gölge yaratmasına benzer şekilde egomuz da bilincimizin ışığında bir gölge oluşturur.

Gölge, içimizde engellenenleri yapmak isteyen, olamadığımız her şeydir.  


Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir