HAYATIN DEĞERİ UZUN YAŞANMASINDA DEĞİL, İYİ YAŞANMASINDADIR

Sevgili okuyucularım, bu ayki kitap paylaşımım ismi “Hayatın Değeri Uzun Yaşanmasında Değil, İyi Yaşanmasındadır”

Bu kitabın yazarı olan; Michel De Montaigne, 16.yüzyılın Fransa’sında dünyaya gelen ünlü deneme yazarı Montaigne, yüzyıllar sonrasını dahi berraklıkla görebilen güçlü bir vizyona ve öngörüye sahip ender düşünürlerden biri…”Hayat nasıl yaşanmalı” fikri üzerinde duran Montaigne, sosyal yaşamın zihinsel, duygusal ve tepkisel olarak nasıl yaşanması gerektiği yolunda önemli bir düşünüş biçimi koymuştur ortaya… “Bir şeyin  ne kadar büyük ya da küçük olduğu değil, hayat üstünde ne kadar etkili olduğu önemlidir…” diye düşünen ünlü yazar, hayat üzerinde etkili olan her şeyin daima öncelikli olduğunun da altını çiziyor.

Şimdi kitaptan bir bölümü sizlerle paylaşıyorum.

“…Çağımız onaylanma çağı olduğuna göre, her şeyi açıkça söyleyen bir arkadaşın tercihte öncelik olduğu pek söylenemez. Kimse eksik yanıyla yüzleşmek istemez, hele ki bu eksik yanının birisi tarafından bilinmesi. Bir arkadaş ne kadar çok onaylarsa onun sevgisi de o denli yüce oluyor. Tabii bu onaylanma karşılığında biriken sevgi pek ağır olmadığı için, ilk olumsuz eleştiride o sevgi de uçup gidiyor.

Onaylanma hastalığına tutulmuş inşaların yaşadığı bir çağdayız. İnsanların onay ihtiyacı elbette her çağda vardı ama içinde bulunduğumuz çağ kadar vahim olduğu söylenemez. Durumun vahameti hangi çağda daha ciddi olursa olsun, her çağda ortak olan şey, bu konuya eleştirel bir şekilde yaklaşan insanların her daim olmasıdır.

Montaigne bu konuda çok netti; kollarını açmış bir şekilde bekliyordu hatalarını ona söyleyen dostlarını. Hem de bunu öylesine söylemiyordu. Çünkü hatasını ona söyleyen dostlarını bu şekilde daha iyi tanıma imkanına kavuşuyordu. Kim olduğunu başkaları seni incitemeyecek kadar biliyorsan, insanların seni olduğu gibi anlatmalarından onların kim olduklarını ortaya çıkarırsın. Bazen nefretlerini kusarlar; ama bu siz öyle olduğunuz için değil, o kişi size duyduğu gerçek hislerini dışa vurduğu içindir.

Montaigne düşünce çatışmalarını pek severdi. Ve bu çatışmalar onu ne kırar ne de yıldırırdı; aksine, dürter ve kafasının çalıştığını söylerdi. İnsanların çoğunluğu eleştirilmekten kaçar. Oysaki bir insan bunu kendiliğinden istemeli, gelin beni eleştirin diyebilmeli. Özellikle, bir ders değil de karşılıklı bir konuşma gibi olan eleştiri. Birisi sizi düzeltmek istiyorsa ona açılmış kollarınızı gösterin, sıkılı yumruğunuzu değil. Sözleri ve düşünceleri bir olmalı dostların. Samimiyetten yoksun bir tavır ve insanları kırma korkusu bir dostluğa rahat nefes aldırmaz, aksine o dostluğun sonu olur.”

Beni teslim alacak tek şey doğruluktur der Montaigne. İnsanlık tarihine dönüp baktığımızda herkesin aradığı ve en fazla istismar edilen şeylerden biri de doğruluktur. Çağımızda da durum aşağı yukarı aynıdır; herkes doğrunun peşinde, kimse doğru olmanın peşinde değil. Çünkü doğru birini bulmak, doğru biri olmaktan daha zahmetsiz olarak görülüyor.

Montaigne’in insan davranışları hakkında üzerinde en çok durduğu konulardan biri de doğru olmak ve doğru dostlardı. En iyi dostundan tutun uşağına kadar, hemen herkesin onunla dosdoğru konuşmasını isterdi. Lafı eğip bükmeden, acaba kırılır mı ya da kızar mı diye düşünmeden, gördüklerini olduğu gibi söyleyenleri etrafında isterdi.”

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın..!
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir