AİLE SEVGİSİ

Ortaokul birinci sınıfa giden ve günden güne yetişkinliğe doğru ilerleyen çocuk, yine sandıktan bir anısını özgür bırakıyor.

Okulların kapanmasına sayılı günler kalırken dersleri biraz daha sıkı tutmaya başladım. Çünkü getireceğim karne özellikle velim olan amcam için önemliydi. Bu arada önceki anı yazımda anlattığım gibi anneannemlerin İstanbul’a taşınmasıyla birlikte iki aile arasında kıyaslamalara devam ediyordum. En çok annem ve babamın çocukluktaki hayatlarını ve bize sundukları hayatı karşılaştırıyordum. Bunda biraz da arkadaşım Gizem’in hayatına dair bildiklerim etkili oluyordu. Gizem, annesi olmadığı ve babasını da ara sıra gördüğü için sürekli babaannesinden bahsedip onun davranışlarını anlatıyordu. Böylece ben de anneannem ile karşılaştırmaya başladım.

Aslında anneannem Malatya’da yaşarken az gördüğüm için bu kadar detaylı düşünmüyordum. Bize davranışları her zaman güzeldi ve onu seviyordum. İstanbul’a taşındıktan sonra ise gidip gelmeler sıklaştığı için davranışlarını ve konuşmalarını daha yakından gördükçe ayrıntıları fark etmeye başladım. Anneannem konuşmalarında hiç emir kipi kullanmıyordu. Söze “Canım,” diyerek başlıyordu, çok kibar konuşuyordu ve kullandığı kelimelerde nezaket vardı. Ayrıca en çok dikkatimi çeken kendi çocuklarına da bunu vermiş olmasıydı. Annem ve teyzemden herhangi bir küfür ve argo kelime duymamıştım, hiçbir zaman da duymadım. Ben hep güzel konuşmaları sevdiğim, ses yükselterek, azarlayarak yapılan konuşmalardan rahatsız olduğum için annemin ailesini seviyordum. Kendi aileme; anneme ve babama baktığımda, bize karşı öyle dövme, küfürlü konuşma, argo kelimeler yoktu. Babam bize kızsa bile en fazla yapmamamız gerekenleri söylerdi, o kadar. Anneme karşı da bir gün olsun, hakaret içeren, küçük düşürücü kelimeler kullanmadı. Birbirleriyle konuşurken ikisi de nazik bir üslup kullanırdı. Bunu anneannemde de görüyordum.

Buna karşın babam ve amcalarım aynı anne, babadan yetiştiği hâlde amcalarım daha farklıydı. Ortanca amcam üsluba dikkat etmez daha doğrusu karşısındakinin hatasını söylerken kırılır, üzülür mü diye düşünmezdi. Trafikte araba kullanırken bile yanlış bir durumla karşılaşınca kullandığı kelimeler üslup olarak güzel değildi. Küçük amcam da kibri nedeniyle alaycı konuşurdu. Dayım ve teyzem öyle değillerdi. Babam annemin ailesinde huzursuzluk olmadığını gördükçe mutlu oluyordu. Biz ise babam, amcalarım gibi olmadığı için kendimizi şanslı olarak görüyorduk.

Çocukken aileniz sürekli sarılıp öpmese bile size verdikleri sevgiyi hissediyorsunuz. Babam ve annem sürekli bize sarılıp öpmezlerdi. Babam, en çok başımızı okşar, ara sıra öperdi ama bizi çok sevdiğini bilirdik çünkü sözleriyle ve davranışlarıyla bunu hissettirirdi. Ebeveynin sürekli öpüp sarıldığı çocuğuna karşı kötü üslupla konuşması sevgi değildir. Babam bize saygı çerçevesinde konuşmayı öğretti. Babam ve annem sadece çocuklarla değil dışarıdaki insanlarla da amcamlarla da hep aynı şekilde konuşurlardı. Çocukken bu üslubu görünce hayatınız boyunca çevreden bunu istiyorsunuz, böyle olmayan insanları hayatınıza almak istemiyorsunuz çünkü rahatsızlık veriyor.

Evde güzel üslupla, nezaketle konuşmalar olunca sevgiyi ve huzuru hissediyorsunuz. Okulda, sınıftaki arkadaşlarınızdan da bunu bekliyorsunuz. Sınıfta bazı arkadaşlarım, hocalara veya arkadaşlara karşı argo kelimeler kullandıklarında rahatsız oluyordum. Bu durumdan pek hoşlanmadığım için de onlarla diyaloğa girmiyordum. “Aptalsın”, “Manyak mısın?”, “O geri zekâlı” gibi sözler bana çok ters geliyordu. Ailemde görmediğim için bu tür kelimeleri kullanmazdım ve böyle konuşanlarla da arkadaşlık yapmak, bunların konuşulduğu ortamlarda bulunmak istemezdim. Bunu da açıkça söylerdim.

Anneanneme sık gitmemin bir sebebi orada huzur bulmamdı. Amcamlarda o huzuru bulamıyordum. Sürekli bir eleştiri vardı. Şimdi bu yaşımda, sürekli eleştiri yapanlarla, ruhuma öğretmenlik yapmaya kalkanlarla bir türlü aynı bakış açısında olamıyorum. İnsan söyler ama sürekli eleştiri yapmaz ya da suçlamaz. İşte anneannemlerde eleştiri ve suçlama yoktu ama amcamda vardı.

Ben ister okul ister aile olsun pozitif ortamları seçiyordum. Hâlâ öyleyimdir. İnsan anne ve babasından sevgi ve saygı görmüşse ileri yaşlarda çevresi de öyle davransın istiyor ve zaten çevresine de öyle davranıyor.

Bu kıyaslamalar ve gözlemler arasında günler hızla ilerliyordu. Tabii ilkbahar olduğu için okul yolundaki bahçeli evlerin duvarlarından rengârenk çiçekler, güller sarkmaya başlamıştı. Her okul dönüşünde bir tane gül kopartıp anneme getiriyordum. Anneme o çiçeği verdiğimde çok mutlu olduğunu görmek beni de mutlu ediyordu. Gülü hemen vazoya koyardı, zaten çiçekleri çok severdi. Hâlâ çiçekleri çok sever. Annemi çok sevdiğim için gülü kopartırken dikenleri elime batsa bile vazgeçmiyordum. Çünkü annemin mutlu olmasını istiyordum.

Annem her şeyden mutlu olan bir insandır. Çok beklentileri olmaz, elindekiyle yetinir. Onun için en önemlisi ailesidir. Bu yüzden annemi mutlu etmek kolaydır. Öyle otoriterliği yoktu. Kimseye karışmaz ayrıca da huzursuzluk yapmazdı. Babam istediğini almadı ya da seyahate götürmedi, diye hiçbir zaman mutsuz olduğunu, huzursuzluk çıkardığını görmedim. Herkese hep güler yüzlü davranırdı. Ortanca yengem ise amcamdan çok şey isterdi ve o alınıncaya kadar kapris yapardı. Annem, öyle çok mecbur kalmadığı ve ihtiyacı olmadığı sürece istemezdi. Sadece ara sıra babama kardeşlerinin yaptığı haksızlık karşısında hakkına sahip çıkmasını söylerdi. Bir de babam yemek konusunda çok titiz olduğu için annem biraz zorluk çekiyordu.

Ruhuma iyi gelenleri tercih ettiğimin daha o yıllarda farkına varmıştım ama o dönemde söylemek daha kolaydı. Yaşım ilerledikçe ruhuma iyi gelmeyenleri ayıp olmasın, kırılmasınlar, diye söylemediğimi, sessiz kaldığımı gördüm. Bu sefer de üzülen ben oluyordum. İşte bunu fark ettikten sonra “Neden bu insanlara karşı koyamıyorum?” diye bunun altında ne olduğunu bulup şifalandırdım. Artık ruhuma iyi gelmeyenlerin neden iyi gelmediğini güzel üslup ile söylüyorum.

Çocuk 7 yaşına kadar aileden aldığı sevgi, saygı ve ahlak ile yetişiyor sonra çevre ve okul ile. Ama eğer çocuğun farkındalığı varsa neyin iyi neyin kötü olduğunu kıyaslama ile görüyor.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com

Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir