YARIM KALAN KAZANMA SEVİNCİ

Sevgili okuyucularım, on beş gün aradan sonra tekrar anı yazımızla birlikteyiz. Sandık bu, içinde her şey saklanır; sevinçler de üzüntüler de haykırılmış coşkular da kimseye söylenmemiş sözler de. Bakalım bugün sandıktan ne çıkacak?

Oldum olası spora âşığım, özellikle bütün futbol maçlarını takip ederim. Çocukluğumda mahalledeki erkek arkadaşlarım, ağabeyim ve kardeşimle futbol oynardık. Ortaokulda basketbol oynamama rağmen futbol tutkum hiç bitmedi. Hem Avrupa maçlarını hem millî takım maçlarını hem de lig maçlarını üstelik ikinci lig maçlarını bile takip eder, televizyonda yayınlanan maçların tümünü seyreder, mümkün olduğunca kaçırmazdım.

Ablam, müzik ve magazine ilgi duyar, Ses ve Hey dergisi alırdı. Ben onları okumazdım. Daha doğrusu ilgimi çekmezdi. Çünkü onların yaşantısı bana bir şey katmayacağı gibi zamanımı boşa geçirdiğimi düşünürdüm. Sadece sevdiğim müzikler olursa dinlerdim. Daha çok spor sayfalarını okurdum. Spor ile ilgili her şeyi takip ederdim. Hâlâ da öyleyim.

Futbol maçları ile ilgilendiğim için her hafta düzenli olarak ”Spor toto” oynardım. Kuponları bazen yatırırdım bazen yatırmazdım. Amacım para kazanmak değil o haftanın maç sonuçlarını bilmekti. Kendime bir istatistik tablosu yapmıştım. Hangi haftanın maçlarını bildiğimi takip ediyordum. O zamanlar sadece birinci lig değil ikinci lig maçları için de kupon doldurulabiliyordu. Ağabeyim ile oynuyorduk; her bir kolonu bir ben, bir ağabeyim dolduruyorduk. Genellikle 8-9 kadar maç sonucunu doğru tahmin ediyordum. Bazen 11’e kadar çıktığım da oluyordu. Spor toto oynarken sadece takımların performansını değerlendirmiyordum; kalbimin sesini, sezgilerimi de dinleyip oynuyordum.

Bir hafta yine kupon doldurdum fakat yatırmadım. Maçlar pazar günü bitince sakladığım kupona baktım. Gördüğüme önce inanamadım sonra hemen ağabeyimi çağırdım ve “Bilmişim,” dedim. Ağabeyim de baktı, evet, tam 13+1 bilmiştim. O zaman 13+1 bilen tam kazanmış sayılırdı. Kazanana iyi de para verilirdi. Tabii üzüldüm ama parayı alamadığıma değil sadece tüm sonuçları bildiğime dair kuponumun yayınlanmasını istediğimden. Bir yandan da çok sevinmiştim çünkü o hafta oynanan tüm maçların sonuçlarını doğru tahmin etmiştim. Aslına bakarsanız ilgilendiğim her spor dalında hedefim hep kazanmaktı ama para değil; takımları takip edip kazandıklarını görmek. O günden sonra da bir süre Spor toto oynamaya devam ettim, kuponu yine bazen yatırdım bazen yatırmadım ama sadece bir kez 13+1’i tutturdum.  Bir gün size, Avrupa’daki futbol takımlarını takip edip Avrupa ligine dair Spor toto oynadığım dönemleri de anlatırım.

Koyu Beşiktaşlıyım. Sınıftaki arkadaşlarım çoğunlukla Fenerbahçe takımını tutarlardı. Bana “Sen Kadıköy’de doğmuşsun, orada yaşıyorsun. Nasıl olur da Beşiktaş’ı tutarsın?” derlerdi. O dönemde Beşiktaş o kadar iyi oynuyordu ki sürekli lider olarak devam ediyordu. Şampiyon olmak için yeteri kadar güzel futbol sergiliyordu.

Ablam Galatasaraylı olduğunu söylerdi, ağabeyim ise Fenerbahçeliydi. Biz ağabeyim ve kardeşimle her hafta kimin kazanacağı konusunda önceden konuşur, tahminlerimizi birbirimizle paylaşırdık. Fakat en çok da bir Fenerbahçe hastası olan ağabeyimle futbol konusunda ayrıntılı konuşup değerlendirme yapardık. Babam, futbola çok uzaktı. Aslında ilgilenmesini isterdim çünkü babamla futbol hakkında konuşmayı çok isterdim.

Babamın aksine amcalarım futbola sıcaktı, o yüzden onlarla çok rahat konuşurduk. Fakat her konuda olduğu gibi futbolda da farklı düşünürdü ikisi de. Okulda velimiz olan ortanca amcam koyu Fenerbahçeli diğer amcam ise Galatasaraylıydı. İkisi bir araya gelip maç konuşmaya başladıklarında tuttukları takımların yanlışlarını söylemeden öyle bir savunmaya yaparlardı ki bilmeyen kardeş değil, rakip takımların yöneticisi olduklarını sanırdı. Aslında onların fanatikliği tuttukları takımın hatalarını görmemelerinden, hep haklı olduklarını düşünmelerinden kaynaklanıyordu. İşle ilgili meselelerde de öyleydiler. Hep kendilerini haklı görürlerdi.  Biri de “Hayır, ben haklı değilim bu konuda,” demezdi. Bu siyaset için de geçerliydi. Tuttukları partiye toz kondurmazlardı. İleri yaşlarda anladım, sporda da siyasette de ne kadar fanatik olduklarını.

Tutuğum takım kaybettiği zaman ben de üzülüyordum. Fakat biz kardeşler arasında öyle amcalarım gibi tartışma ve fanatikçe davranışlar olmuyordu. Sadece şaka olarak birbirimize takılıyorduk. Zaten aksi olsa babam karşı çıkardı. Çünkü babamın amcalarıma nasihatini hep duyuyordum, “Bir futbol takımı bir de siyaset yüzünden birbirinizi kırmayın. Ne gerek var?” diyordu. İkisi de babama, “Tabii sen futbolla ilgilenmediğin, Fenerbahçe’yi öylesine tuttuğun için öyle söyleyebilirsin,” diyorlardı. Hâlbuki babam onların tartışıp küs kalmalarını istemiyordu. Çünkü iş konusunda sık sık tartışıp küsüyorlardı, bir de böyle değmeyecek konular için birbirlerini üzmelerine üzülüyordu. “Bu sene senin takımın şampiyon olur, diğer sene başka takım olur. Ne var bunda?” diyordu. Bazen Beşiktaş yenildiğinde üzüldüğüm için babam bana da “Üzülme,” diyordu. O zaman amcalarıma hak veriyordum ve insanın elinde olmadan üzüldüğünü anlıyordum. Çünkü insan istiyor ki takımı hep başarılı olsun hep kazansın. Ama gerçek hayat öyle değildi ki.

Bazen de arkadaşlarım dalga geçiyorlardı benimle; Beşiktaş yenildiği zaman “Artık Fenerbahçe’ye transfer olursun” gibi sözler söylüyorlardı. “Yine bu hafta üzüldü,” diyorlardı ya da “Fenerbahçe’yi tut üzülmezsin.” Aslına bakarsanız kaybetmeyi kimse istemez. Ama önemli olan kaybederken de karşındakine saygı duyabilmek. Arkadaşlarımın takımı kaybettiği zaman ben onlara hiçbir şey söylemiyordum. Bazen kendi takımlarının maçları için aralarında iddiaya giriyorlardı. Beni de bu iddialaşmaya dâhil etmek istiyorlardı ama geri çeviriyordum çünkü iddiaya girmeyi sevmiyordum. Sadece kendi takımım kazandığı için seviniyordum ve bu bana yetiyordu.

Tutuğumuz takım veya siyasi parti için kimseyi kırmamak gerek. Babam bunu amcamlara söylerken çok haklıydı. İster futbol takımı olsun ister siyasi parti; tabii ki olumlu ve olumsuz yanları vardır. Nasıl ki bir insan olumlu ve olumsuz tarafları olduğunu fark ettiğinde öz eleştiri yaparak olumsuz yönlerini dönüştürüyorsa aynı şey takımlar ve siyasetçiler için de geçerlidir.

Herkes istediği takımı ve partiyi tutmakta özgürdür. Ancak takım veya parti tutmak, sevmek başka bir şey fanatik olup hiç eleştiri yapmamak başka bir şey. İnsanın açık görüşlü olup yeri geldiğinde tuttuğu takımı veya sevdiği siyasetçiyi eleştirmesi doğaldır. Sadece bir farkındalıkla bunu göstermek gerekiyor. Hâlâ “O siyasetçi, yok yapmaz öyle şeyler,” deyip iddia edenler var veya “Bu takıma hep haksızlık yapıldı,” ya da “Bu takımı hep korudular,” diye savunanlar var. Oysa objektif olarak değerlendirmek gerekir. Tabii ki kimse kaybetmek istemez ama kazanmak kadar kaybetmek de var ve insan en çok kaybettiği zaman öğrenir.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir