ÖN YARGI SEVGİDEN UZAKLAŞTIRIR-1

Sevgili okuyucularım, yazıma Einstein’ın güzel bir sözü ile başlamak istiyorum: “Ön yargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur.” Evet, bugün ön yargıdan söz edeceğim. Nedir ön yargı? Bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli şart, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm, peşin fikir. Şimdi konunun detaylarına geçmeden önce siz, hayatınız boyunca ön yargılı davrandınız mı, ne kadar, nasıl, niçin ve neden ön yargıda bulundunuz sorularına yanıt ararken ben kısa bir bilgelik hikâyesi paylaşmak istiyorum.

Bir zamanlar dört oğlu olan bir bilge kişi varmış. Çocuklarına acele ve erken karar vermemelerini ve ön yargılı olmamalarını öğretmek için bir ders vermek istemiş. Her birini sırayla uzak bir yerde bulunan ağaca bakmaya göndermiş. İlk oğlan kışın gitmiş, ikincisi ilkbaharda, üçüncüsü yazın, sonuncusu sonbaharda. Sonra bir gün hepsini bir araya toplamış ve ne gördüklerini sormuş. İlk oğlan, ağacın çirkin, yaşlı ve kupkuru olduğunu söylemiş. İkinci oğlan, “Hayır yeşillikle doluydu ve canlıydı.” demiş. Üçüncü oğlan başka fikirdeymiş, “Çiçekleri vardı ve kokusuyla, görüntüsüyle o kadar muhteşemdi ki daha önce hiç böyle bir güzellik görmedim.” demiş. Sonuncu oğlan, hepsinin de haksız olduğunu ve ağacın meyvelerle dolu, canlı ve hayat taşıyor olduğunu bildirmiş.

Yaşlı adam, hepsinin haklı olduğunu söyleyince oğulları şaşırmış. Yaşlı adam şaşkınlıklarına gülümseyerek sözlerini sürdürmüş: “Çünkü her biriniz o ağacın farklı bir mevsimdeki hâlini gördünüz. Bir ağacı veya bir insanı, kısa bir süre veya bir mevsim tanımakla yargılayamazsınız. Unutmayın, bilginiz o ağacın ya da insanın tamamı değil yalnızca gördüğünüz yanı kadardır.”

Gerçekten de ön yargı, bir kişi ya da olaya ilişkin bir bilgi edinmeden, önceden, peşin bir karara varmış olma durumudur. İnsanlar genellikle sezgilerini (hislerini) dinlemeden ön yargılı davranırlar. Oysa sezgilerle verilen hükümler yanıltmaz. Ön yargılı davranan insanların kalp gözü açık değildir. Sadece kendi sabit fikirleri ve kulaktan dolma bilgilerle yorum yaparlar. Ön yargı bir egodur, negatif bir duygudur bu nedenle sevgi barındırmaz. İçinde çelişkiler taşır. İleri aşamaları ötekileştirmeye ve nihayetinde nefret duygusuna kadar gidebilir. Bireylerde filizlenen ön yargı giderek topluma yayılır ve toplumlarda ötekileştirme ve nefreti körükler. En kötüsü kişinin kendisiyle ilgili ön yargılarıdır. Onu aşmadan başkaları ile ilgili tutumunda da değişiklik beklemek yanlış olur.

Hiç balık tutmamış birinin “Ben asla balık tutamam.” demesi ön yargı değil de nedir? Henüz hiç denememişken başarıp başaramayacağını bilmeden kendisi ile ilgili peşin hükümlü davranıyor. Düşünün kendisi ile ilgili ön yargıları olan bir insan başkaları için nasıl ön yargısız düşünebilir? O yüzden başlangıçta Einstein’ın sözünü hatırlattım. Çünkü ön yargıları yıkmak gerçekten çok zor.

Çevrenizde konuşulanlara dikkat kesildiğinizde ne kadar da çok ön yargılı cümleler kurulduğunu fark edeceksiniz. Birisi bir şey söylediğinde ona inanan insan sorgulamadan, işin gerçeğini öğrenmeden genellemeler yapar. Halk arasında şu cümleleri sıkça duyarız: “O ülkeden öyle iyi insanlar çıkmaz,” ya da işte “Şu memlekete iyi insanlar olmaz.” Bakın, ne kadar yanlış bir yaklaşım bu. O ülkeye veya şehre gidip orada yaşamış mı bunu söyleyen ya da o sözü geçen yerde sadece bir iki kişi mi yaşıyor? Neye göre yargılıyor? Bu söylemin bir başka türünde de “Oranın havasından mı suyunda mı nedir, hiç iyi insan yok.” diyerek işin içine hem nefret hem de aşağılama sokulur. Bu yaklaşım çok yanlıştır. Birkaç insanın yanlış davranışını bir bölgeye, şehre mal ederek hem oradaki insanlara hem binlerce yıl yaşamış medeniyetlere, tarihe saygısızlık yapıldığı gibi tarihi ve doğal güzelliklerini görmeye giden insanlara engel olup kültürel gelişimin yolunu kapatmış ve turizm gelirlerinin artmasını engellemiş olurlar. Gördüğünüz gibi ön yargılı bir cümle nelere yol açıyor.

Benzer şekilde ırklar, mezhepler, dinler hakkında yapılan ön yargılı konuşmalar nefreti körükler. İşin üzücü yanı böyle konuşan birinin bu yerlere hiç gitmediği, yaşamadığı hâlde kulaktan dolma bilgilerle ya da sabit fikirli oluşundan dolayı ön yargıda bulunmasıdır.

Her yazımda olduğu gibi bu yazımı da örneklerle sürdürmek istiyorum. Yaşadığı memleketin dışına çıkmamış insanlardan sıkça duyarız, “Benim memleketim güzel, daha güzel bir yer yok.” Bu sabit fikirliliktir, ön yargılı olmaktır. Hem sabit fikirli hem de bunu kabul edip kendini değiştirmeye çalışmıyor. Oysa her ülkenin her şehrin ayrı bir güzelliği vardır hem tarihi hem coğrafi hem insani yönden. Aslında bunu söylerken hangi amaçla söylediğine bakarsa kendindeki olumsuzluğu görür ve değiştirir. Oysa şöyle söyleyebilir: “Yaşadığım memleketin dışında bir yere gitmedim ama etrafımdan duyduğuma, okuduklarıma, izlediklerime göre bizim memleketimiz kadar güzel yerler varmış.” Bazen de gidip görme fırsatı olur, o zaman da “Ben bu yerleri gördüm ama kendi yaşadığım ülkenin havası başka” ya da “Coğrafyası, tarihi başka, enerjisi başka.” diyebilir.

Sevgili okuyucularım, ön yargı ile ilgili örneklere bir sonraki yazımda devam edeceğim.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir