ÇOCUKKEN ÖĞRETİLEN GÜZEL ALIŞKANLIKLAR

Anılarıma kaldığım yerde devam ediyorum.

Her geçen gün hem ruhen hem fiziksel olarak büyüyen çocuk yine elindeki anahtarı ile sandık başına geçip kilidi açıyor ve bir anıyı daha serbest bırakıyor.

Okulun tatile girmesine bir hafta kalmıştı, dördüncü sınıfı bitirip beşinci sınıfa geçecektim. En büyük sevincim ilkokulun bitmesine bir yıl kalmasıydı. Diğer taraftan bir üzüntüm vardı; kardeşim geçirdiği rahatsızlıktan dolayı bir sene okula gidemediği için onun ilkokuldan mezun olmasına daha iki senesi vardı. Ben mezun olunca yalnız başına okula gidip gelecekti. Oysa biz her zaman birlikte gidip geliyorduk. Okul çıkışında yürürken ya da serviste gün içinde yaşadıklarımızı konuşarak eve gidiyorduk. Tabii bu bir alışkanlık hâline gelmişti. Ama güzel bir alışkanlıktı çünkü yaşadıklarımızı birbirimizle paylaşıyorduk.

Bir alışkanlığımız da akşam yemeklerinde ailece sofrada olmaktı. Babam ve annem, tek başımıza olsak bile masada yememizi isterlerdi. Yiyeceği elimize alıp ayakta ya da koltukta oturarak yememize izin vermezlerdi. Bir sofra düzeni olduğunu öğretmişlerdi bize. Bir bisküvi bile olsa annem masada oturup yememizi söylerdi, “Ayakta yediğiniz zaman ister istemez yere kırıntı dökülüyor,” derdi. Ayrıca yiyeceğin önemli ve kutsal olduğunu, eve bereketini getirdiğini de öğretmişlerdi. Tabağımıza konulan yiyecekleri bitirmemize çok önem verirlerdi. Böylece tabağımıza yiyebileceğimiz kadar yemek almamız gerektiğini öğrenmiştik. Bizim evde herhangi bir yemeği beğenmemezlik de yapılmazdı, annem ve babam bunun yemeğe hakaret olduğunu söylemişlerdi. Tabakta yemek bırakarak çöpe gitmesine ve bu şekilde israf edilmesine ikisi de çok karşı çıkıyordu. Annem, eve gelen bir meyve veya sebzenin çürümesine ve çöpe gitmesine hiçbir zaman izin vermezdi. Bu bizde de alışkanlık olarak kaldı.

Babamın işten eve geldiği zaman anneme, “Nasılsın? Günün nasıl geçti?” demesi, evimize telefon bağlandıktan sonra gün içinde iş yerinden birkaç kere annemi arayıp gününün nasıl geçtiğini sorması sevdiğim alışkanlıklardı.

Ailemizdeki en önemli alışkanlıklardan biri de kendimizin dışındaki aile bireylerine gelen mektupları açmamaktı. Ağabeyim ortaokuldaydı, yurt dışında yaşayan bir arkadaşı ile mektuplaşıyordu. O zamanlar mektup arkadaşlığı vardı. Yabancı ülkelerde yaşayan insanlarla mektuplaşılırdı. Ağabeyim, hem İngilizcesini ilerletmek hem de arkadaşlık yapmak için mektup arkadaşı edinmişti kendine. Postacı mektubu getirdiğinde annem doğrudan ağabeyimin çalışma masasının üstüne koyardı. Ben ve kardeşim, kimden geldiğine bile bakmazdık. Çünkü annem ve babam, en yakınımız, kardeşimiz bile olsa hiçbir zaman özel eşyalarına izinsiz bakılamayacağını ve karıştırılamayacağını öğütlemişlerdi.

Evimizdeki güzel bir alışkanlık da çiçeklerdi. Annemin çiçekler konusunda çok ayrı bir merakı vardı, çiçek yetiştirmeyi çok severdi ve özen gösterirdi. Çiçekleriyle konuştuğuna çok şahit oldum. “Onlara sevgimi aktarıyorum konuşarak,” derdi ne yaptığını sorduğumda. Salonun büyük bir kısmı annemin özellikle her renkten menekşeleri ile doluydu, sarmaşık ve kauçuk da vardı. Salonun ortasında bir kolon vardı ve annem o kolana sarmaşık sarmıştı. Kauçuk ise öylesine büyüktü ki bir ağaç gibi görünüyordu. Salonun bir kısmını resmen çiçek bahçesi yapmıştı. Gelen misafirler anneme, “Ne güzel çiçek yetiştiriyorsun. Bizde böyle olmuyor,” diyorlardı, o da yetiştirdiği çiçeklerin bir kökünden mutlaka veriyordu kendilerine. Evde çiçek olmasını babam da severdi, rahatsız olmazdı.

Ben en çok evde kokan çiçek olmasını seviyordum. Ablam üniversitede okuyordu, okuldan gelirken nergis, sümbül, yasemin, frezya gibi güzel kokulu çiçekler alıp getirirdi. İkide bir gidip onları koklamak benim için büyük bir mutluluktu. Tabii ki ablam okuldan dönerken başka şeyler de alıp geliyordu, o anda evin bir ihtiyacı varsa annem söylüyordu. Fakat çiçeği kendi içinden gelip de alması başka bir anlam ifade ediyordu. Bu çiçek alışkanlığı hep devam etti. Böylece daha o yaşlarda evde çiçek olmasının özellikle de güzel kokulu çiçeklerin yaşanan mekâna farklı bir enerji verdiğini ve güzellik kattığını hissetmiş, kavramıştım. Bir çiçek solduğunda ablamın yenisini alıp getireceğini biliyordum. 

İnsan çocukluk zamanında edindiği alışkanlıkların büyüyünce devam ettiğini görüyor. İyi veya kötü fark etmez, alışkanlıklar devam eder. İyi alışkanlıklara sözüm yok ama kötü alışkanlıklardan kurtulmak gerekir. Bazen deriz, “Çocuk aileden ne görürse öyle büyür.” Tabii ki aileden gördüklerini hayatına uygular. Fakat bazen aileden görmez kendini yetiştirir ve aileden aldığı olumsuz bir alışkanlık da varsa değiştirir. İşte bu da çocuğun kendi üzerinde farkındalığı ile başlar. Aslında “Ağaç yaşken eğilir” sözü boşuna söylenmemiş. Çocuğa küçükken olumlu alışkanlık kazandırılırsa büyüdüğünde kendine ve etrafa zarar vermez.

Gün içinde yaşadıklarını paylaşmayan birbirlerine “Günün nasıl geçti?” diye sormayan aileler var. İşte bu iletişim bozukluğudur ve birbirine değer vermemektir. Bu iletişimsizlik giderek paylaşımı azaltıyor maalesef.

Çocuklar alışkanlıklarını unutmazlar.

Her şey gönlünüzce olsun!
Sevgi ve ışıkla kalın!..
Nurgül AYABAKAN
nurgul.ayabakan@gmail.com
Telif Hakkı©2021 Sevginin Işığı “Şifa”. Tüm Hakları Saklıdır.
Bu yazıyı tümü olmak şartıyla, değiştirilmeden, bedava olarak ve bu telif hakkı uyarısı ve internet bağlantısı (https://sevginin-isigi-sifa.com/) ile birlikte kopyalamaya ve dağıtmaya izin verilmiştir.
 

2 yorum “ÇOCUKKEN ÖĞRETİLEN GÜZEL ALIŞKANLIKLAR

  1. Çok doğru yazdıkların , okurken aynı kuralların bizim evdede uygulandığını hatırladım.Ailelerin davranış şekli aşağı yukarı aynıymış dedim.
    Şimdi uygulamalar farklılaştı maalesef….
    Sevgi saygının devamı dileğiyle….

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir